Öğrencisini kopya çekerken yakalayan bir öğretmen neler hisseder? Zafer, aldatılmışlık hissi, kendine güven?
Almanya’da bir matematik öğretmeni, kopya dendiğinde en eğlenceli uğraşına malzeme bulmanın sevincini yaşıyor.
Çünkü 40 yıldır öğrencilerden topladığı kopya kâğıtlarını biriktiriyor. Bu merak boşa gitmiş de değil; kopya kâğıtları öğrencilerin iç dünyasını anlamaya yönelik bir araştırmaya konu olmak üzere. Sadece yazarının anlayabileceği kadar karışık, kimi zaman cepte, kimi zaman kalem kutusunda saklanan küçük kopya kâğıtları, sınava iyi hazırlanmayan öğrencilerin son umududur. Peki ya kopya çeken öğrenci, kopya ile işi bitince ne yapar? Ya bir daha yüzüne bakmamak üzere çantasının bir yerine sokuşturur veya çöpe atar. Daha cesaretlileri ise sırasının üzerinde bırakmakta sakınca görmez, kimisi de gerçekten unutur. İşte Almanya’da bir matematik öğretmeni tam 40 yıl boyunca sınıfta bırakılan ya da unutulan kopya kâğıtlarını biriktirmiş. Öğrencilerin arkasından sınıfı toplamayı alışkanlık haline getiren 66 yaşındaki Günter Hessenauer’in bu alışkanlığı ilerleyen zamanda bir hobiye dönüşmüş. Kopya kâğıtlarına öğrencilerin arasında gizli yazışmalarını yaptığı küçük kâğıtları da ekleyen Hessenauer’in elinde 40 yılın sonunda 5 bin dolayında kâğıt yığınından ibaret bir arşiv oluşmuş. Eşinin çöpe atması konusundaki ısrarlarına kulak asmayan Hessenauer, sonunda hobisiyle ilgilenecek birilerini bulmuş. Dev arşivini Erlangen-Nürnberg Üniversitesi’ne sunan Hessenauer’ın bu küçük kâğıtları, şimdilerde büyük etkileri olabilecek bir araştırmanın konusu olmaya hazırlanıyor. Öğrencilerin gündelik hayatını, iç dünyasını, yazışma dilindeki değişiklikleri kısacası ‘öğrenci kültürünü’ anlamaya yönelik bir araştırmanın konusu olacak olan kopyalar, ders sırasında yapılan yazışmalar ve mektuplardan oluşan dev kâğıt yığını, önümüzdeki ekim ayında Nürnberg Okul Müzesi’nde de sergilenecek.
1960’lı yıllarda ders sonunda yerdeki kağıt parçalarını biriktirmeye başlayan Hessenauer, bir süre sonra notların kopya ve ders kaynatmanın dışında bir bilgi taşıdığını fark eder. Notların bazılarında ciddi bir imdat çağrısı olduğunu belirten deneyimli öğretmen, bazı kağıtlarda intihar isteğinin veya kişisel problemleri yansıtan ifadelerin bulunduğunu fark etmiş. Bunun üzerine sınıfta bulduğu her kağıdı toplamaya başlayan öğretmenin bu hobisini öğrenen öğrenciler ve öğretmenler de kendisine yardımcı olmaya başlamış. Hessenauer’in en büyük yardımcısı ise ona her ay yaklaşık 30 kağıt parçası bulup getiren bir Türk öğrenci.
Hessenauer, bütün bu 40 yıllık alışkanlığının ardından adeta bir kopya uzmanı olmuş. Sıradan bir insanın basit bir ‘içecek şişesi etiketi’ deyip geçeceği ambalajın üzerinde kopya yazılı olduğunu anlamak çok da zor değil onun için. Sınav sırasında yanında duran içecekten ara ara birkaç yudum alan öğrenci, öğretmenin dikkatinin başka bir tarafa yönlendiği sırada göz ucuyla şişeyi incelemekten alamaz kendini. Buraya kadar her şey normal gibi görünse de geri planda çok iyi tezgahlanmış bir plan dikkat çekmektedir. Etiketin üzerinde yer alan ‘içindekiler’ bölümünde ‘su, şeker, vs.’ değil ABD eski Başkanı Franklin D.Roosevelt hakkında bir dizi bilgi yer almaktadır. Öğretmen, işini şansa bırakmaya niyeti olmayan bir öğrenci ile karşı karşıyadır. Zira bu basit bir kopya değildir. Etiket önce taranarak dijital ortama aktarılmış, ardından bilgisayar ortamında üzerinde gerekli değişiklikler yapılarak renkli çıktısı alınıp şişenin üzerine yeniden yapıştırılmıştır. Bu noktada ‘4-5 satırlık bir bilgiyi ezberlemek yerine neden bu kadar zahmete girer bir öğrenci?’ sorusu takılır insanın kafasına. Bu paradoks bile başlı başına bir analiz gerektirir öğrencilerin iç dünyasına ilişkin. Kopya çekmenin çekiciliği, riske girmenin heyecanı ya da arkadaşlara anlatacak bir anı…
80’li yılların kopyaları karamsar 90’lı yılların kopyaları iyimser
Araştırma henüz tamamlanmasa da projenin mimarının çok değerli gözlemlerine kulak vermekte fayda var. 40 yılın sonunda öğrencilere dair kendi çapında analizler yapan emekli öğretmen, 80’li yıllara ait yazışmalarda öğrencilerin çok daha karamsar olduğunu, 90’lı yıllara ait yazışmalar ve notlara ise daha iyimser bir havanın hakim olduğunu belirtiyor. Öğrencilerin günlük konuşma dili de yıllara göre epeyce farklılık göstermiş. 70’li yıllarda daha özenli bir dilin kullanıldığı yazışmalar 90’lı yıllara gelindiğinde internet dilinin de etkisiyle oldukça dejenere bir hal almış. Zaman ilerledikçe öğrencilerin dönemin siyasi atmosferine olan ilgisi de azalmış. Aşk itiraflarını içeren yazışmalar ise her dönemde var. Öğretmenin bir diğer gözlemine göre ise kız öğrencilerin yazışmalarına daha çok gönül işleri ve öğretmene duyulan öfke yansırken erkek öğrencilerin ise sınav öncesi son çırpınışlarının tezahürü olan kopyaya sarıldıkları gözleniyor.
Hessenauer’in arşivinde neler yok ki… Öğretmenin şiddet içerikli bir sahnede resmedildiği karikatürler, “Ben çirkinim, sadece ben” tarzında kişisel kompleksleri yansıtan notlar, ‘ölmek istiyorum’ intihar eğilimleri, sıra arkadaşına 5 dilde yapılan ilan-ı aşk’lar (Türkçe de var), bir kitap dolusu İngilizce dilbilgisinin yarım sayfaya sığdırılmış hali, Yahudiliğin temeli sayılan ‘on emir’, saat şeklinde hazırlanan kopyalar vs… Dünyada bir benzeri daha olmayan araştırmanın 2008’de tamamlanması bekleniyor. Hessenauer ise öğrenciyi cezalandırmak için değil, hobisine yeni malzemeler bulmak için ‘kopya avı’na çıkan ilk ve tek öğretmen olarak tarihe geçmeye hazırlanıyor!..