Yaz günü, nişanlanacağım için çok heyecanlıyım. Ağabeyim orda, yengem ve iki yeğenim bizde. Çünkü nişan alışverişine yenge ile gidilir. Geceyarısı telefon çalıyor, ben açıyorum. Hiç tanımadığım bir kadın ağabeyimin adını söylüyor, iyi diyor. Telefonu annem alıyor, siz kimsiniz nerden arıyorsunuz, trafik kazası mı yoksa? Kadın Antalya'dan arıyorum, komşularım Derince'de, depremi duyunca aradım, bu numarayı oğlunuz verdi diyor. Annem telefonla beraber yere düşüyor. Telefon kapanıyor. Televizyonu açıyoruz. Ölü sayısının artmasından endişe ediliyor. Sabaha karşı ağabeyimin evinin yanındaki tıp merkezini görüyoruz, yerle bir, tabelası yerde. Babamı ilk defa ağlarken görüyorum, öldü diyor, arayan hemşireydi. Sabah durumun vehametini yeni yeni anlıyoruz, yengem uyanmadan sigortaları gevşetiyoruz, televizyonu izlemesin diye. Akşamüstü ağabeyim arıyor, ancak telefona ulaşabilmiş, ertesi gün de geliyor, babamın bakkal dükkânından temizlik malzemesi, su, bebek bezi vb. ihtiyaçları arabasının bagajına doldurup gitmek istiyor, ikna edemiyoruz kalması için. Çalıştığı iş yerinin lojmanı çökmüş, birkaç saat önce gördüğüm adamlar öldü, enkaz altında kaldılar, elle tırnakla kazıdık, sağ kimseyi çıkaramadık, nasıl gitmeyeyim? diyor.
Televizyon izliyoruz, ölü sayısı sürekli artıyor, yeğenimin sorusu: Hala, bu evlerin üstüne kim basmış? Cevap veremiyorum. Yutkunuyorum.
"Sesimi duyan var mı?”
Her duyduğumda tüylerim diken diken olur. Aklıma çocuk esirgeme kurumuna sessiz sedasız yerleştirilen, deprem konusunu işlerken gözleri uzaklara dalan, sessiz çocuklar gelir.
Allahım kimseye böyle acı yaşatmasın.