Tzysrt öğretmenim sizin meslekte uzun yıllar emeğinizin geçtiği anlattıklarınızdan belli oluyor, en sonki ciddi, gerçekçi yorumlarınızdan dolayı sizi saygıyla selamlıyor, müsaade ederseniz ellerinizden de öpüyorum. On yıl önce ilk atandığım ‘Batının doğusu’ denilen, Karadeniz’in kıyı illerinin bir tanesinin merkeze bağlı bir dağ ve orman köyünde anlattığınız gibi gelen üç müfettişin bana benzer muameleler yaptığına şahit olmuştum. O zamana kadar değiştirilmemiş okul tabelası, tarih şeridi v.s. daha tek tek sayamayacağım işler daha mesleğe gözümü yeni açmışken beni bulmuştu. Biraz tepkisel davranmamın kestirilebilir kimi olumsuz sonuçlarıyla karşılaşmıştım. Tzysrt öğretmenim sizin sürgüne gönderilmeniz gerçekten feci olmuş, böyle bir olayı ilk defa sizden duyuyorum. Eskinin benim de az buçuk yaşadığım o müfettiş zorbalığını zaten dile getirmek istememiştim. Kafa yapısının ne olduğuna takılmayıp yapılan iş üzerine odaklanan saygıdeğer denetçileri aradığımı belirtmekti amacım. Yapıcı eleştirileriyle öğretmenin seviyesini yükselten, açıklarını, eksikliğini dolaylı olarak söyleyip gelişmesine, kemale ermesine yardımcı olan insanları… Eğer kendi de aynı aşamalardan geçtiyse onun derin duygularını fark edip kişiliğini, kendine güvenini zedelemeyen, müspet ve müsamahalı davranan muhteremleri… Şimdiki denetlemelerle ilgili olarak şunları söylemek zorundayım. Öğrenci merkezli ders işlemede olayın içinde bulunduğumdan, öğrencilerle bire bir temasta olan birinci kişi konumumdan dolayı müfettişin göremeyeceği bazı aksaklıklardan söz açıyorum. Karşımdaki insan olumsuzluğu görmezden geliyor mesela. Kendi yetki sınırları içinde denilecekleri ilgililere demiyor örneğin. Özellikle içime yatmayan raporlar, değerlendirmeler konusunda çıkmazda olan öğretmenlerimizin içini serinletici bir şeyler denmeli, denmiyor. Debelenme, bocalama gibi hadiseler oluyor ve karşındaki öğrencinin görevlerini yapamayacak kadar psikolojik yetersizlikleri bulunuyor ya da derse hazır bulunuşluluk çeşitliliği yaşanıyor. Burada içinden çıkılmaz hallere her gün sürünmekle hayat devam edemez ki. Biri devreye girmeli, bir şeyler yapmalı. Standartlar getirilmeli. Ucu açık bir şekilde, esnekçe ne yaparsanız yapın bakalım, kabulümüz olabilir gibi yaklaşımları hoş bulmuyorum. Bir şey var veya yoktur ya da başarılıyor, başarılmıyordur. Uygulamalar rayında yürüyor veya yürümüyordur. Bu konuda titizlik arıyorum. Dört başı mamurluk şimdiye kadar olmadıysa bundan sonra olması için hep böyle mi kalınacak? Tzysrt öğretmenim benim zihnimi bunlar meşgul ediyor ve bir türlü rahata eremiyorum. Foruma daha çok katılmanızı bekliyor, tekrar saygılar sunuyorum.
öncelikle içten yazıların, samimi duyguların için teşekkürler sarmal öğretmenim, müfettişlere çok takmamak gerektiğini çok iyi bilenlerden olduğumu düşünüyorum. Yıllar öncesi bir dağ köyünde bana gelen iki müfettişin olumsuz tavırlarından sonra, gidecekleri zaman adet yerini bulsun diye sordukları "hocam bir isteğiniz veya soracağınız birşey var mı" sorularına kelimesi kelimesine" sizden hiç ama hiçbirşey istemiyorum, Yalnız şunu çok iyi bilmenizi istiyorum; ben bugünü yaşamamışım sayacağım, siz burya gelmemişsiniz gibi çalışmalarıma kaldığım yerden devam edeceğim." demiş. adamları göndermiştim. Yetersiz rapor vereceğiz tehditlerini savurarak gittiler, veremezsiniz demiştim veremediler.
önemli olan sınıfta bizim ne yaptığımız, zaman mı öldürüyor yoksa çocuklarımıza birşeyler vermenin telaşını mı yaşıyoruz. Kendimize olan özsaygımız da buna bağlı. Yoksa küçük adamların saygı gösterip göstermemesi hiç önemli değil. Ben megoloman değilim ama çoğunlukla öğrencilerim sınıfımda oldukları için çok şanslılar diye düşünürüm. Aksini hiç düşünmedim. Bu da bana fazlasıyla yetiyor. sağlıcakla kal öğretmenim moralini hep yüksek tut, ve de en önemlisi umudunu her daim taptaze tut. saygılar...