Bu evrende yalnız mıyız?
Evrendeki tek zeki varlık insan mı?
Değilsek ne olur ki!
Gelelim bu seferki filmimize… LIFE (HAYAT)
Hayat: Evrenin en büyük sırrı.
Yorumda hatalarımız olursa af ola…
Filmde Uluslararası Uzay İstasyonu’nda çalışan bir ekip Mars’ta hayat izlerine dair bir keşifte bulunur. Mars’tan gönderilen bulgular incelenirken bir hücre keşfedilip, laboratuvar ortamında canlandırılır. Güvenlik tedbirleri alındıktan sonra Mars’a ait bu canlı formun gelişmesi takibe başlanır. Sonuç başarılı olunca bu müjdeli haber dünyaya iletilir. Özenle bakılan bu bebeğe bir de isim verilir, Calvin..
Calvin bir hücre. Canlanıp, kıpırdayınca herkes sevinir. Hücreler çoğalıp birleşerek minik, şeffaf bir bitkiye dönüşür. Zararsız, masum bir şey… Bir tüy kadar hafiftir. Narin yapraklarıyla pek de sevimlidir.. Sonra yetenekleri gelişir. Daha sonra zeka belirtisi de gösterir… Artı daha sonra yaşamak için ne gerekiyorsa hepsini yapar. En sonrada ise birazcık etobur olduğu anlaşılır fakat iş işten geçer…
Küçük, sevimli Calvin’in ilk teması bakıcısıyla… Bebeklerin anne parmaklarına sarılması gibi.. Adam gayet mutlu şekilde Calvin’i bebek hassasiyeti ile büyütmeye, beslemeye çalışır. Fakat bebeğimiz çabuk öğrenip, hızlı bir şekilde gelişir. Güvenlik ihlali ile yaşanan küçük bir sıkıntı nedeniyle minik Calvin kıpırtısını sonlandırıp naza çekilir. Bakıcısı Calvin’in ölü gibi uyumasına dayanamaz… Onu yeniden canlandırmak için küçük çapta elektro şoklar uygulamayı düşünür ve istediğini de yapar. İşte tam bu sırada bir şeyler ters gider…
Bakımı sırasında Calvin bakıcısının eline sarılır. Metal bir parça aparatı da kırar. Adamın korkudan ödünü patlatır. Acıdan kıvranan adamın uyarısına, çırpınışlarına, can çekişmesine aldırış etmeden, “hayata sarılmak işte böyle olur” dercesine azimli bir pres yapar, bir daha da bırakmaz. Elini veren (kolu neyse de) gövdesini de kaptırır durumu bire bir tam da burada bizzat yaşanıp, anlam bulur… Tüm ekibi bir korku ve telaş sarınca, küçük böcüğü kandırmak için dikkatini dağıtma manevraları yapılır. Fakat işe yaramaz. Çünkü Calvin ince, narin, kibar halinden, rakip tanımayan, herkesin canına okuyan kaslı bir güreşçiye dönüşmüştür artık. Bu, onun ilk vukuatıdır.
Ekip telaşlanınca, Calvin’in geçebileceği tüm kapılar, delikler, gözenekler bir bir kapatılır. Kırdığı metal aparatla kutusundan kaçan yaramaz, bakıcısını ele geçirerek ilk raundu kazanır. Calvin artık serbesttir. İşin içine zeka da girince ekip korkuya kapılıp güvenliği artırmaya karar verir. Bu arada Calvin denek farelerinden birini besin olarak kullanınca tertemiz, şeffaf sicilinin rengi değişmeye başlar. İlk duvar delinince, ekip, bunun saldırgan bir tür olduğuna hükmedip yok edilmesine karar verir.
Calvin yakılıp yok edilecektir… Gruptan biri bu misyonu üstlenip, Calvin’e hesapsızca saldırır. Minik Calvin ise; ateşle oynamanın kötü bir şey olduğunu bilmeyen adamın yediğini, içtiğini burnundan getirip başarısız olmasını sağlar. Calvin ateşe de dayanıklı olduğunu kanıtlar ve yaşamak için zekice manevralar geliştirir. Arkadaşlarının ağlamaklı bakışları arasında adam hayatını kaybeder. Bu olayda Calvin biraz daha güçlenir, akıllanır ve acımasız bir şey olup çıkar. Beslendikten sonra çekilip, gözlerden ırak yerlerde yeni planlarına doğru yol alır. O, artık aranan bir suçludur.
Modül hasar alınca ekibin dünya ile bağlantısı kesilir. Arızayı gidermek için dışarı çıkan ekip üyesi de Calvin’in tuzağına düşünce güvenlik duvarından eser kalmaz. Havasız ve besinsiz bırakılarak ölmesi beklenirken, Calvin daha çok hırslanır personeli bir bir avlar. Tamir için modül dışına çıkan ekip üyesine sımsıkı sarılarak, hayatı ile oynama tehdidinde bulunur. Her koşulda yaşamaya kararlıdır. Eleman ne yapsa da kurtulmayı başaramaz. Son olarak içeridekiler için bir fedakarlık yapmak zorunda kalır.
Calvin’in bir suç daha işlemesi üzerine, içerideki personel tüm birimleri kapatıp onun dışarıda, havasızlıktan boğulması için dua ederler, fakat nafile… Ekip anlıyor ki bu iş kontrolden çıkmış ve tehlike daha da büyümüştür. Kaçma sırası şimdi kendilerindedir… Hepsini ölüm korkusu sarsa da; ilk amacın Calvin’in dünyaya ulaşmasına engel olmak olduğundan, istemeden de olsa tekrar içeri buyur ederler.
Bundan sonrası Calvin dahil herkes için çok çetin bir sınava dönüşecektir. Çünkü havasız ve yer çekimsiz ortamda yaşamsal kaynaklar bir bir tükenmektedir. Bu arada bizimki mürettebatın aksine biraz daha gelişmiş ve daha büyük boyutlara ulaşmıştır. Fakat hala çok korkunç değildir, sevimliliğinden de bir şey kaybetmemiştir. Onun da tek amacı vardır, bolca besin bulmak, nefes alıp yaşamak, oradaki herkes gibi…
Derken modülün her tarafı delik deşik olur. Ekibin üye sayısı giderek azalır... Calvin her koşulda hayatta kalmayı öğrenince bizimkiler de kendi korkularını unutup, dünyanın derdine düşerler. Plan üstüne plan yaparlar. Beslenmesin diye tüm yaşamsal olanaklar bir bir kapatılıp, açlıktan ölmesi amaçlanır… Calvin tüm tuzakları aşıp, hayatta kalmayı başarır. Sonunda iş, ölüm kalım harbine dönüşür… Besin hariç, tüm kozlar paylaşılır..
Ekip üyeleri plan üstüne plan yapadursun; Calvin daha stratejik davranır. Modül kompleksinde her yolu öğrenir. Ekibin başına belayı saran adamı, kendi bakıcısını 2.kez kullanır… Sevimli Calvin’in giderek sevimsiz bir canavara dönüşmesi oradaki herkesin içini burksa da bu berbat gidişatı durdurmayı bir türlü başaramazlar. Personel oradan oraya, kapıdan, bacaya koştururken bizimki hiçbir öğünü kaçırmadan beslenmesine, güçlenmesine devam eder. Calvin düzenli beslenmenin değerini oradaki herkesten daha iyi ve kesin olarak fark etmekle hayatta kalma konusundaki yeteneklerini herkese kanıtlar.
Bu sırada dışarıdan bir ekip yardıma gelir. Çok geçmeden gelenlerin yardım için değil, kendi güvenlikleri için geldikleri anlaşılır... Gelen ekibin misyonu, küçük obur Calvin’in atmosferi geçmesine engel olmaktır. Gizli misyon ise; Calvin ve ondan geriye kalan herkesten kurtulmak… İstasyon içeridekilerle birlikte uzayın karanlık ve soğuk dehlizlerine gönderilecektir. Çünkü bir başarısızlık söz konusudur. Fakat bizim küçük canavarın epey tecrübe kazandığından habersizdirler. Tam da üstüne üstüne, av sahasına düşerler. Gelenler, modüle yanlış yerden bağlanınca ve içeride yaşanan arbede de buna eklenince olanlar olur…
Uyku kapsülüne saklanarak korunmaya çalışan elemanlardan biri, kahraman olarak hatırlanmak niyetiyle bizimkinin sahasına, üstüne üstüne gitse de Calvin bu numarayı yutmaz. Elemanı haklayıp son iki rakibinin peşine düşer. Bu arada uzay üssü patır patır dökülmeye, dağılmaya başlar. Herkes kendi başının çaresine bakmak zorunda kalır. Aniden yardıma gelenler de geldiğine pişman edilir… Gizli misyon başlamadan biter.
O hengamede istasyonun ‘sağlam’ denilecek bir yanı kalmaz. Küçük sevimli yaratık, giderek sevimsizleşmesine ek olarak, son duvarı da aşıp sınırsız kaynak hevesine kapılır. Birçok birim tuzla buz olurken Calvin dahil, ekibin geriye kalan son iki üyesi de gözlerini filikalara dikmişlerdir… Sinek kadar iken hayli sevimli olan Calvin tüm iyilikleri unutup vahşi ve etobur bir canavara dönüşünce ortalık yıkılmış, manzara umutsuz bir hal almıştır. Bu son sahnelerde bizimki sevimliliğinden eser bırakmamıştır. Ekibin tüm üyelerini teker teker tüketip, dünya için niyetini iiyce belli eder hale gelmiştir. Güvenliğin kalmadığı uzay istasyonu tümden raydan çıkmış ve içindekilerle birlikte atmosferin ateş kalkanına girmek üzeredir.
Mars’ta hayat izi ararken başlarını belaya bulaştırıp bir bir Calvin’e yem olanlar dışında, hayatta kalabilen son iki mürettebat son dakikalarını yaşamaktadır. Yapabilecekleri en iyi şey; kalan zamanı anlamlı hale getirip, beklenen sona vakur bir şekilde hazırlanmaktır. Kadın eleman kendileri değil fakat küçük sevimsiz Calvin’in bir ihtimal atmosferi aşıp dünyaya ulaşabileceğini düşünürken, adam aynı görüşte değildir. Adamımız, biraz sonra atmosfere girip kızarmak korkusundan ziyade, buna sevinircesine; ” her şeye elveda… Aya, yıldızlara, geceye, hiç kimseye elveda…” derken edebiyat parçalamaktadır. Bu arada dünyadaki “8 milyara” okkalı bir (…) argo göndermeyi de unutmaz!
Filmi izlerken size yapılmış hissi ile “Sen git Mars’ın çöplüğünü kurcala, canavar tohumu bul, özenle bak, ellerinle besle, büyüt, başına bela et, sonra da…”
demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Adam mırıldanırken son anda cin bir fikir geliştirir. Planı şöyledir; kalan son iki filikadan birine yönelecek, kendine yem süsü vererek, daha zeki davranan Calvin’i üstüne çekecek, dünyaya gitme numarasıyla kandırıp, kendisiyle beraber uzayın sonsuz karanlığına sürükleyip açlıktan ölmesini sağlamaya çalışacaktır. Bu sırada kadın astronot da aç gözlü Calvin’in dikkatinden kaçırılıp, dünyaya ulaşması sağlanacaktır. (Türümüzün kahramanlık duygularının yer çekimsiz ortamda bile işliyor olması göz yaşartıcı doğrusu!) Fakat filmin esas kahramanı da boş durmuyor, eli armut toplamıyor… Dünyanın nimetleri konusunda o da istekli ve ısrarcı...
Plan devreye sokulur. Kadın astronot soğuktan benzi sararıp donmak üzere iken, adamımız tek kişilik filikasına biner. Davetli misafiri de hiç gecikmeden yanı başında yerini alır. Şair ruhlu adamımız planına sadık kalmak için büyük bir mücadele verir. Bu arada kadın astronot da sessizce diğer filikaya ulaşıp fırlatmayı başlatır. Adamın bindiği filikada büyük bir tartışma vardır… Calvin’in yanı başında olmasından ziyade gidiş yönünü belirlemede “otomatik pilot mu, manüel mi olsun...?” bir türlü anlaşamazlar. Adam manüelde takılmış, Calvin ise otomatik pilota güvenmektedir. Çünkü Calvin adamın niyetini sezmiştir. İiyce sevimsiz hale gelse de “ben de geleceğim, fakat dünyaya… “ ısrarını sürdürür.
Plan bizimkilerin istediği gibi değil, zorla ve cebirle rotayı dünyaya çeviren Calvin’in istediği şekilde gerçekleşir. Kadının Calvin için düşündüğü ters yöne gönderip, “açlığa mahkum etme” fikri geçersiz kılınır ve kendisi için bir olasılık haline gelir. Her ne oluyorsa kapsüller bir şekilde çarpışıp iki ayrı rotaya yönelmesine yönelir de… Plan tersine işler. Bindiği filika ters yöne savrulurken kadının; “hayır! hayır! olamaz..!” çığlıklarını kendisi dışında duyan da olmaz…
Finalde, beri tarafta bir iki gariban balık avcısının dibine bir kapsül iner. Balıkçılar ilk yardım hevesiyle filikaya koşarken içeriden bir ses “hayır! hayır! açmayın!” diye sayıklayıp durur. Uzay İstasyonundan geriye kalan son ikilinin ortak noktası ”hayır!, hayır!” diye bağırmalarıdır. Kadının hayırı, yazdığı protokolün kendisi için sonsuz bir güvenlik duvarına dönüşmesi, erkeğin hayır diye sayıklaması ise 8 milyarın içine zorla ve cebirle geri getirilmesine bir tepki olabilir… Balıkçılar sevimsiz bir ahtapota dönüşen Calvin’i adamın tepesine çökmüş olarak bulurlar… Bir anlam veremeseler de mesajı alıp, hemen geri çekilirler.
Tahmin ettiğiniz gibi etobur Calvin esas besin kaynağına ulaşmıştır. Anlıyoruz ki; uluslararası çalışma ekibini yerken doymayan canavarımız dünyayı da tümden Spielberg'in Jurassic Park’ına çevirecektir. Fakat film burada bitiyor. Anlaşılıyor ki; Calvin’in vukuatları dünyada devam edecek.
Hollywood, son sahnesiyle 'kurtulan gibi duran kahraman' veya başka birileri ile bu serüveni biraz daha renklendirecek gibi… Jurassic Park’ta en azından bir sınır ve bölge vardı, denizin ortasında bir ada… Fakat bu yaratık sınır, mınır tanımıyor. Hem akıllı, hem de oldukça yetenekli. Havayı, suyu bir de organik besinlerden eti çokça seviyor, tıpkı bizim gibi... Güvenlik duvarlarını bir bir tüketmiş, sıra dünyadakilere gelmiştir… Devamında tüm gezegen bir Jurassic Park olmaya aday.
Çünkü son kayıt işleminde kadın astronotun söylediği; “Mars’ın yaşam formları saldırgan olarak görülmelidir. Zekasını ve uyum yeteneğini hafife almamak gerekir. Onu nasıl kontrol altında tutup yok edeceğimizi bulamadık. Eğer bu varlık dünyaya ulaşacak olursa, onu yok etmek için tüm kaynaklarınızı kullanın. Yoksa tüm insan yaşamını tehlikeye atarsınız” notu Calvin’nin dünyadaki misyonu ve başına geleceklerin habercisi gibi…
Balıkçılar da benim gibi işi gırgıra getirip “hoş geldin de… niye geldin!” demiyorlar. Kimseyi rahatsız etmeden, devam filmi içeriklerinden de bir tırtıklama yapmadan hemen uzaklaşınca, film sahnesi kararıp bitiyor. Hem de devam ediyor ve edecek... hissi vererek aniden bitiyor!
.............................
.............................
............................
Ek yorum (şaka değil)
Bir iki yıl önce, Egede bir köyümüze meraklı bir ziyaretçi geliyor. Korkuya kapılan vatandaşlarımız taşla, tüfekle onu kovmaya çalışıyor. Tabii ki de mühim (siyah giyen)
adamlar hemen de devreye giriyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi sonrasını kimse bilmiyor, dosyanın üzeri x files. Gülelim mi, ağlayalım mı, bakıp bakıp şaşıralım mı, kriz mi geçirelim, duymuş da duymamış gibi mi davranalım, şu evrende insan mı virüs, Calvin mi çok saf! Neo’nun dediği gibi her şey bir sanaldan mı ibaret, biz mi sanalın içinde, sanal mı içimizde… doğrusu karar vermek zor. Ya! bu nasıl bir dünya böyle! nasıl bu hale geldi
.............................
.............................
...........................
Bir sonraki yazımız devam niteliğinde; Hollywood, bilim ve film endüstrisi üzerine olacak. Keyifli okumalar. Life (hayat) İlginç bir film, iyi seyirler.