Kul olmak, kulluk şuuruna ermek
Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Ey huzur içinde olan nefis! Sen O'ndan razı, Oda senden razı olarak Rabbine dön! (İyi) kullarımın arasına katıl. Cennetime gir." (89 Fecr Suresi, ayet: 27-30)
İnanmış ve aklı selim sahibi her insanın en büyük arzusu ve ideali, hiç şüphesiz, Allah'û Teala'ya iyi bir kul olmak. Kulluğun tadını iç dünyasında hissetmek ve onu hayatın gayesi haline getirmektir.
Haddizatında Allah'ü Teâlâ'ya gerçek anlamda kul olmak, imanın nihaî hedefi, hürriyetin zirvesi, müminliğin olmazsa olmaz en önemli şartıdır. Bir kişinin ibadetler hususundaki zayıflığı veya ihmalkârlığı, kendisini dinin dışına çıkarmaz, ancak böyle bir kimsenin lakaydliği devam ederse,günün birinde ve beklenmediği bir anda iman nurunun sönmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Şunu katiyyen unutmamak gerekir ki, ibadetler, gereği gibi yerine getirildiği takdirde, nefsi terbiye ve tezkiye etmekle zamanla sahibini olgunlaştırır, ona kemâl ve istikamet kazandırır.
Tüm ibadetlerin bir nevi özü ve hulasası olan namaz,kişi ile yüce Mevla arasında İlahi bir merdiven olması itibariyle sahibini her an manevî yü-celiklere ulaştırır. Böyle ilahî bir merdivenle her gün beş kez o yüce huzura çıkmayı terk ve ihmal edenlerin, yarın hesap gününde Onun yüce huzuruna ne yüzle çıkıp hesap verecekleri, her aklı başında insanı cidden düşündürmelidir
Ehli sünnet inancına göre, ibadetin terk edilme-si kişiyi büyük günaha sokar amma, kulluğu terk et-mek ve onu kabullenmemek, kişiyi iman dairesinin dışına çıkarır. Bu durum bizlere kulluğun ne kadar önemli olduğunu ifade etmekte, hatta iman daire-sine girişin anahtarı ve esası olan kelime-i şaha-dette bile ABDÜHÜ VE RASÛLÜHÛ şeklindeki sıralamada dahi, önce kulluğun, daha sonra da risaletin ifade edilmesi bu meselenin fevkalade önemini bize hatırlatmaktadır. Şu kadar var ki kulluk mevzuatı da ancak kulluğun gereklerini yerine getirmekle ayakta durabilir ve hayatiyetini sürdürebilir. Hem kul olduğunu söylemek hem de kulluğun icaplarını yerine getirmemek nasıl inandırıcı olabilir ki.!?
İşte kulluğun gereklerini yerine getirmekle gü-nahlardan arınmış, kendisini tezkiye etmiş, ve niha-yet ulaştığı manevi halin gereği son nefesinde "Ey huzur içinde olan nefis! Sen O'ndan razı, O da sen-den razı olarak Rabbine dön! (İyi) kullarımın arasına katıl. Cennetime gir." ifadesine muhatap olan bir insanla, kulluk bilincinden mahrum hayatını hep suistimallerle geçiren bir insanın yaşadığı hayat ne olursa olsun ne kıymet ifade eder ki..
Nitekim ruhun ebedi özlemi, O'na kul olabilmek, kulluğun bahtiyarlığına ermek ve nihai karar O'ndan ne geldi ise kabulümdür. deyip sineye çekebilmek. İmtihan âlemindeki yaratılış gayesini öğrenen kul'un Rabbini tanıma arzu ve iştiyakıyla mütenasip ortaya koyacağı kulluk tavrı ve karşı-laşacağı her türlü iç ve dış zorluklara karşı yapacağı mücadele ve mücahede ile; İyiliklerin tamamı O'ndan, tüm kötülükler ise kendi nefsimdendir. di-yerek, sabrederek bu ilahî sınavdan başarı ile çıka-bilmek her aklı başında ve şuuru yerinde insanın nihai hedefi olmalıdır
Son olarak ifade etmek istediğimiz maksadın özü şudur :
Dünyada iken hayatı - ölümü irtibat halinde bulunduğu insana bağlı olan nefsin, Allah'a kul olmadaki karşımıza çıkaracağı engelleri mutlaka aşmalı ve onu da uslandırmalıyız.
alıntı.
Hak Teala'ya hakkı ile kulluk edebilenlerden olmak duası ile.