Güvenmek
************
İki elini yanaklarına koy, gözlerini bu kelime üzerine kilitle ve düşün!
Nedir bu güvenme, güvenilme, güven duygusu?
Güven duygusunun hayatımızdaki yeri ne? Güven olmadan insan yaşayabilir mi? Düşün.
Geçmişten bu güne karşılaştığın insanları, aileni, kardeşlerini, dostlarını, herkesi düşün…
Aranızdaki güven bağlantılarını, bozulduğu anları ve olayları düşün.
Ne zaman çok güvenmiştin, ne zaman güvenin sarsıldı, düşün?
Ne ummuştun ne buldun düşün?
Kime ne kadar, nereye kadar güvenilecek, sınırı ne?
Nerede kopar bu bağ? Kaç kilo yüke dayanır? Düşün?
Sen ne kadar güvenilirsin?
Hangi sınıra kadar dost ve kardeşlerinin zor şartlarını göğüsleyebilirsin?
Nerede yeter artık dur dersin? Düşün!
Kendi dayanabileceğin sınırların üzerinde, daha fazlasını mı bekliyorsun yoksa dost ve kardeşlerinden düşün?
Çanakkale’de, cephede ölüme koşanların birbirine güvenini düşün!
Orada arkadaşını, dostunu terk etmek var mı buradaki gibi? Düşün!
Neden her şeye sahipken bir sınır koyuyoruz da orada sınır kalmıyor, düşün!
Kaybedecek bir şeyimiz kalmadığında, ortada tek canımız kaldığında mı daha güvenilir oluyoruz yoksa?
Sahip olduğumuz, ya da bize yönelen menfaat miktarı arttıkça güvenilme sınırlarını mı küçültüyoruz yoksa?
Kalbimize dünya sevgisini fazlaca yerleştirdikçe mi birbirimize güven duygularımız sarsılıyor?
Kaybedecek çok şey olduğunda, varlığımız yükseldiğinde, kaybetme korkusu mu sarıyor benliğimizi?
Bu korkular ve düşünceler bütün benliğimizi kapladıkça kuşkucu bir yapıya mı dönüşüyoruz?
Herkes ve her şeyden kuşku duymaya mı başlıyoruz?
İşimize gelmeyen her şeye bir bahane mi bulmaya başlıyoruz?
“ Ne kadar çok şeye sahip olduğumuz değil, önemli olan ne kadar az şeye ihtiyaç duyduğumuzdur ” sözünün yukarıdaki düşüncelerle ilişkisini hangi boyutta kurabiliyoruz acaba?
*******