Çocuklarda Davranış Bozuklukları...

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 03 Kas 2009 00:54:49
TIRNAK YEME ALIŞKANLIĞI

Tırnak yeme alışkanlığına çoğunlukla 3-4 yaslarından önce başlamaz. (Çok ender olarak 5 aylık gibi erken bir dönemde görülebilir). Çocukların %33 de tırnak yeme davranışı görülür. Bu oran erken ergenlik çağına kadar sürer. Ergenlik çağında tırnak yiyen çocukların sayısı %40-45'e yükselir. Yani ergenlik çağına doğru çocukların hemen hemen yarısı tırnak yeme davranışı gösterir. Bunun nedeni olarak gençlerin çevreden onay görmemeleri olarak değerlendirilir. Ayrıca tırnak yiyen çocukların ailelerinin çoğunda tırnak yiyenlere rastlanmaktadır. Bunun içinde tırnak yemenin bir taklit olduğu ve büyükleri taklit etmek suretiyle öğrenildiği ileri sürülmektedir. Ergenlik çağında sosyal onay görenlerin çoğu bu alışkanlığı terletmektedir.
Tırnak yemek bazen ayak parmaklarını ısırmakla ve ayak tırnaklarını el parmaklarıyla yakalama ile ilişkili görülmektedir. Ayak parmağı tırnağının yenilmesi ve ısırılması hemen hemen sadece kızlarda görülmektedir.

TIRMAK YEME DAVRANISLARININ NEDENLERI
Tırnak yeme davranışından çok bu davranışa neden olan olayları saptamak gerekir.
Bu davranışın altında yatan sebepler parmak emmede olduğu gibi çoğunlukla psikolojik rahatsızlıklardır.
Alışkanlık daha çok baskı altına alınmış heyecanların ilgilendiği durumlarla olup, çocuk bunun arzu edilmeyen bir davranış ve alışkanlık olduğunu anlayınca kökleşmekte olduğu görülmektedir.
Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aşırı bakili ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yeterli ilgi ve sevgi görememe sıkıntı ve gerginlik baslıca nedenlerdir.
Anne babanın yaşantısı da önemli bir etkendir. Anne baba geçimsizlikleri anne babanın sık sık kavga etmesi ailedeki sorunlar çocuklarda tırnak yeme gibi davranışlara neden olur. Bunun yani sıra anne babanın aşırı kaygılı olması çocuğu aşırı derecede koruyup kollaması ayrıca anne babanın çocuklar arasında ayrım yapması çocuklar arasında kıskançlığa yol açar. Bu da dolaylı şekilde kendini tırnak yeme olarak gösterir.
Tırnak yeme daha önce belirttiğimiz gibi taklit yoluyla da edinilebilen bir davranıştır. Ailede herhangi bir bireyin tırnak yeme davranışı göstermesi doğal olarak çocuğun ilgisini çekecektir. Ayrıca tırnak yeme davranışı olaylara bağlı olarak gelişebilmektedir. Çocuğu tedirgin eden herhangi bir olay veya çevrede onun için hoşnutsuzluk yaratacak herhangi bir durum bu davranışı göstermesine yol açar.

TEDAVI VE ALINABILECEK ÖNLEMLER
En etkili yöntem 3-4 yaslarına kadar bu alışkanlığın anne baba tarafından görmezlikten gelinmesidir. Daha sonra bu alışkanlık devam ederse;
çocuğun gerginlik ve uyumsuzluk nedenleri iyice araştırılmalı ve bunlar saptanarak çözüm getirilmeli
Çocuğu azarlamak, korkutmak, ceza vermek gibi zorlayıcı yöntemlerin uygulanması yararlı olmamaktadır. Hatta kimi zaman daha ağır duygusal problemlerin çıkmasına neden olabilir.
Çocukları korku kaygı yaratacak durumlardan uzak tutmak gerekir.
Küçük çocukların kaygı korku verici televizyon filmlerini izlemeleri, kavgalı olaylarda bulunmaları çocuğu heyecanlandıracağı için sakıncalıdır.
Tırnak yiyen çocuklara geceleri yatarken eski hafif eldivenleri giydirmek. Çocuk gece tırnaklarını yemek veya ısırmak istediğinde hatırlatıcı olması bakımından yararlı olabilir.
Parmak ve tırnağa acı fakat zararsız bir sıvı sürülebilir. Bu hem hatırlatıcı ve hem de tırnağını ağzına götürdüğü zaman acı ile birleştiğinde terk etmeye yardımcı olabilir.
Çocukların ilgisi başka yöne çekilebilir. Sinema, televizyon izlerken veya radyo dinlerken onun ağzını çiğneyecek bir şeyle meşgul etmek tırnak yemenin ve ısırmanın yerine gelecek bir etkinlik olabilir.
Çocukları ara sıra başarılarından dolayı ödüllendirme bazı durumlarda yarar sağlayabilir. Ancak bunun kısıtlı ve uygun şekilde kullanılması gerekir. Aksi takdirde çocuk yeni ödüller almak için bunu kullanabilir.
Tırnak derin kesilebilir. Çocuğun kendi tırnak bakımıyla uğraşması da yararlı olabilir. Bunun içinde çocuğa manikür ve pedikür malzemeleri alınabilir.
Son söz ve bir önlem olarak tırnak yemenin ve ısırmanın çok kötü bir alışkanlık olmadığı ve bunu isteyenlerin kolaylıkla terk edebilecekleri çocuklara anlatılmalıdır. Çocuk buna inandırıldığı zaman bu alışkanlıktan vazgeçmek için çaba gösterecektir. Çünkü dış etkenler çocuğun bu alışkanlıktan vazgeçmesine fazla etkili olmamakla bazı hallerde alışkanlığın kökleşmesine ve başkalarını kızdırmak ve huzursuz etmek için bir araç olarak kullanılmasına neden olmaktadır.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 03 Kas 2009 00:55:15
Yaşamımızda kontrol edemediğimiz ya da önceden kestiremediğimiz olayların var olduğunu anlamak ve kabul etmek çocuklar için oldukça güçtür. En kötüsü de biz yetişkinlerin bir felaketi etkisiz hale getiremiyor, tekrar başımıza gelmesini önleyemiyor ve çaresiz kalıyor olmamızdır.

GİRİŞ

Deprem, sel, yangın, kaza, yakınlarının ağır hastalığı ve ölümü, anne-babanın boşanması, tecavüze uğrama, yakınlarının kötü yola düşmeleri, yakınları ve öğretmenleri tarafından kötü muameleye maruz kalma, v.b. gibi olaylar, diğer pek çok doğal felaket gibi ani olması ve yarattığı sonuçlar açısından psikolojik anlamda bir travma olarak kabul edilmektedir. Yurdumuzun Marmara bölgesinde etkili olan ve “yüzyılın depremi” olarak anılan 17 Ağustos 1999 depremi, binlerce can kaybına, pek çok ailenin evsiz kalmasına, yaralanmaya ve çok büyük miktarlarda mal kaybına yol açtı. Pek çok aile ve çocuk evlerinden ve yaşadıkları yerlerden uzaklaşmak zorunda kaldılar. Bu insanlar, ailelerini, akrabalarını, arkadaşlarını ve komşularını oldukça üzücü bir şekilde kaybettiler. Aynı zamanda evlerini ve sahip oldukları özel eşyalarını kaybetmenin acısını yaşadılar. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen hayatta kalanlar olarak bizler, yaşamı sürdürmek ve psikolojik sağlığı korumak için yaşamı normalleştirme göreviyle karşı karşıyayız.

Travma nedir? Ne tür tepkilere yol açar?

Bireyin varlığını doğrudan tehdit ve tüm yaşamını alt üst eden, ani olarak ortaya çıkan ve korku veren her yaşantı travma olarak tanımlanır. Marmara depremi gibi büyük çapta yıkıcı olan doğal afetler ise büyük travmalar olarak ele alınır. Felaket, bir yandan günlük yaşamı derinden etkilerken, öbür yandan kayıplara katlanmak oldukça güçtür. Travmaya uğramış çocuk ve ergenler yaşanılan kötü olayı ve kayıpları hatırlatan anılar ve bunların verdiği acılarla karşı karşıyadırlar. Travmanın yarattığı psikolojik etkiler ve belirtiler travma anında pek görülmese de; ya hemen ya da uzunca bir süre sonra çok tipik bir şekilde kendilerini gösterebilirler. Bunlar; yoğun bir korku, endişe, çaresizlik ve suçluluk duyguları gibi psikolojik tepkiler ve fiziksel belirtiler (kalp atış hızında artma, göğüs ve mide ağrıları gibi) şeklinde kendini gösterir. Travma sonrası stres tepkileri genel olarak üç grupta ele alınır:

1.                  Travma anı ile  ilgili sahneler tekrar tekrar yaşanır. Olayın zihinde yeniden canlanmasına yol açan her ses, koku görüntü ve benzeri duyumların yol açtığı duygusal ve fiziksel tepkiler sonucu çocuk, o anı tekrar yaşıyormuş gibi davranır.

2.                  Travma olayını hatırlatan yerlerden, insanlardan ve diğer ipuçlarından kaçınma çabası vardır. Bu da bireyin yaşamdaki pek çok şeye karşı ilgisinin kaybolmasına yol açabilir. Hatta bazı durumlarda bu tepkiler, gençlerin kendilerini diğer insanlardan koparmalarına ve içlerine kapanmalarına yol açabilir.

3.                  Beden, tehlike hala devam ediyormuş gibi fiziksel tepkiler verir. Çocuk ve gençlerde görülebilecek bu tepkilerden bazıları, her an geçirdiği travma tekrarlanacakmış  gibi bir uyarılma, kolaylıkla ürkme ve diken üstünde olma, gerginlik, öfke patlamaları, uykuya dalma, uyumada güçlük ve dikkati toplayamamadır.

 

 

 

Deprem, sel, yangın, kaza gibi doğal bir afette çocuklar ve aileleri, depremin yol açtığı yoğun korkuların yanı sıra farklı türden kayıplar yaşarlar. Evlerini, eşyalarını, sevdiklerini ve alıştıkları düzenli yaşam tarzlarını kaybedebilirler. İnsan için her önemli kayıp bir travmadır ve üzüntü, öfke, suçluluk, pişmanlık gibi bir dizi duyguya yol açar. Bunlar normaldir ve başlangıçta acı verici olmasına rağmen sağlıklıdır. Kaybedilen kişi, çocuk ya da gencin yaşamında ne denli önemli ise tepkiler de o denli yoğun olabilir Burada dikkat edilmesi gereken nokta, gençlerin kayıp karşısındaki tepkileridir. Gençler, travmatik kaybın yarattığı sorunları ya anne babalarından ve diğer yetişkinlerden tamamen koparak çözmeye çalışırla r ve kendilerine aşırı güven gösterebilirler veya tam tersine çevrelerindeki yetişkinlere tümüyle bağımlı hale gelebilirler. Deprem, sel, yangın ve kaza gibi feleketlerde pek çok çocuk ve ergen hem felaketi hem de kaybı birlikte yaşar. Böylesine ani ve travmatik bir kayıp yaşayan gençlerin, yas tepkileriyle başetmeleri daha zordur. Çünkü böyle bir durumda yas tepkisi, travma yüzünden normal bir seyir takip edemez. Çocuk ve ergenin zihni, çok uzun bir süre kayba yol açan olayla ve koşullara ait trajik anılarla meşgul olur. Bu da “karmaşık yas” süreci adı verilen daha zorlayıcı bir duygu yoğunlaşmasına yol açar. Bu süreçte, ölüme yol açan travmatik olayın tekrarlayıcı görüntüleri ya da anıları nedeniyle ölen kişiyle ilişkili olumlu anılar bazen hatırlanamaz; bu da sevilen kişinin ölümünü kabul etmeyi ve buna uyum sağlamayı zorlaştırır. Ergen kendisine bu travmatik kaybı hatırlatan ilişkilerden ve olumlu etkinliklerden de kaçındığından hakkında konuşacağı, düşüneceği, hissedeceği ve uğraşacağı alanlar daralır. Ergenin yaşamını yeniden yapılandırması zorlaşır, normal gelişimi kesintiye uğrayabilir.

Ergenlerin bazıları stres tepkileri ve duygusal problemler açısından daha fazla risk altında olabilirler. Örneğin;

·        Travmadan kısa bir süre önce ya da travma anında aileden birini ya da arkadaşını kaybetmiş olanlar,

·        Destekleyici olmayan, karmaşık ya da şiddetin yer aldığı bir aile ortamında bulunanlar,

·        Anne ve babası travma olayı sonrası stres tepkilerini yoğun biçimde yaşayanlar,

·        Travmaya bağlı olarak ciddi bir yaralanma geçirenler,

·        Başkaları hakkında endişe duyan, onların yardımına koşan; fakat kendi duygularından ve durumundan söz etmeyenler,

·        Aşırı hareketli olup yerinde duramayanlar,

·        Öğretmenin dikkatini çekmek için yarışan; sık sık söz isteyen ve başkalarının sözünü kesenler,

·        Okul kurallarına uymamakta direnenler ve bu nedenle sorun çıkaranlar,

·        Çok çabuk duygusal tepki gösterenler. Örneğin, çabuk kızıp, çabuk ağlayanlar.

Öğretmen bazen çocukların yas tepkilerinin farklılaştığını görebilir. Bu durum çocuklar arasındaki bireysel farklılığa bağlı olabileceği gibi; söz konusu ölüm olayına şahit olma ya da olmama ile de bağlantılı olabilir. Örneğin, eğer çocuğun yakını gözünün önünde ölmüşse yaşanan bu ani şok, o andaki görüntü ve seslerin zihinde birbirinden kopuk imgeler şeklinde asılıp kalmasına yol açar. Birey o anda bunları birbiriyle ilişkilendirerek zihnine yerleştirecek bir durumda değildir. Bu nedenle yaşanmış tüm görüntüler ve sesler, aynen olayın gerçekleştiği anda olduğu gibi aniden canlanır ve bireyde korkunç bir kaygıya yol açar. Genellikle bu durumlarda yas tutma sürecinin normal olarak yaşanması güçleşir. Diğer yandan, ölüm olayına şahit olmayan çocuklar ve ergenler de ölümden etkilenirler. Ancak, onlar ölümle ilgili doğrudan bir şok yaşamamışlardır. Bu şoku, yakınlarının ölümünü öğrendiklerinde yaşarlar ve görmedikleri ayrıntıları zihinlerinde kurguladıkları hayallerle tamamlarlar. Bununla birlikte birey, bütün bu düşündüklerini zihninde ilişkilendirebildiği için, ölüm anına şahit olmuş kişilerde olduğu gibi yaşanan birbirinden kopuk görüntüler zihnine hücum etmez ve normal yas sürecinin yaşanmasına engel olmaz. Ne var ki bu hayaller de kaygı uyandırır ve stres tepkilerine yol açabilir. Her iki durumda da eğer kişinin yaşadığı duygular çok yoğun ve günlük yaşamını tümüyle olumsuz bir şekilde etkileyecek türden ise bireye özel bir ilgi gösterilmesi gerekebilir.

Stres tepkilerinin yanı sıra çocuk ve ergenin ruh sağlığını tehlikeye atan bir diğer durum da depresyon riskidir. Depresyon stres tepkilerinden farklıdır ve farklı belirtiler gösterir. Bunlar; yoğun bir hassasiyet, iştah kaybı, dikkati toplamada güçlük, yaşamdan alınan zevk ve yaşama olan ilginin önemli ölçüde azalması, yorgunluk, enerji kaybı, kendini değersiz bulma, suçluluk duyguları, umutsuzluk ve intihar düşünceleridir.

Depresif tepkiler bazen çok ciddi olabilir ve şu sonuçlardan bazılarına yol açabilir:

 

·        Okul başarısında ciddi bir düşüş ve öğrenme güçlüğü,

·        Kendini sosyal ilişkilerden uzaklaştırma,

·        Normal yaşam etkinliklerine ilgi göstermeme,

·        Alkol veya uyuşturucudan medet umma,

·        Depresyonu gizlemeye çalışan davranışlar (neşeli, enerjikmiş gibi görünmeye çalışma),

·        İntihar girişimleri.

Travma sonrasında ortaya çıkan yukarıdaki psikolojik tepkilerin yanı sıra, çocuk ve ergenlerde fiziksel belirtiler de görülür. Bu belirtiler, doktor tarafından tıbbi bir nedeni bulunmayan baş ağrısı, mide ağrısı, göğüste daralma ile iştah ve sindirim sistemi (kabızlık veya ishal gibi) sorunlarıdır. Bu fiziksel belirtiler travma sonrası yas tepkilerine ve depresyona eşlik ederler ve genellikle de kişideki stres düzeyinin arttığını gösterirler.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 03 Kas 2009 00:55:35
Stres Tepkileri, Çocuk ve Gençlerin Yaşamlarını Nasıl Etkiler?

Tüm stres tepkileri günlük yaşantıyı aksatır. Depremle ilgili anılar, dikkati ve konsantrasyonu kesintiye uğratır, öğrenmeyi ve okul başarısını ciddi bir şekilde zedeler. Travma öncesini anımsatan etkinlik ve ilgilerden kaçınma, ergenin bugünkü etkinliklerini, ilgilerini, düşüncelerini ve gelecekle ilgili planlarını sınırlar. Bazen travmayı birlikte yaşayan aile üyeleri, travmadan sonra birbirlerine travmayı anımsatıcı uyaran etkisi yaparlar. Bu yüzden de acı çekmemek için birbirlerinden uzak durmayı tercih edebilirler.

 

Uyku, konsantrasyon ve dikkat problemleri, ders çalışmayı ve okul başarısını etkiler. Özellikle ergenler yaşanan yoğun duygulardan uzaklaşmak için alkol ve uyuşturucu kullanabilirler. Pervasız ve kendi kendilerine zarar verici davranışlar içine girebilirler. Bu saldırgan davranışların yanı sıra bazen de tutarsız bir biçimde içine kapanma ve yapabileceklerini de yapmaktan kaçınma davranışı gösterebilirler.

Stres Tepkilerini Ağırlaştıran Faktörler Nelerdir?

1.                  Travma olayını hatırlatan yerler, insanlar, görüntüler, sesler, kokular ve bunlara eşlik eden duygular. Bu “hatırlatıcılar” yıllar sonra bile aynı duyguları uyarabilir.

·        Ani yüksek sesler,

·        Travmanın yaşandığı yer,

·        Yaralı birini görme,

·        Başka bir travma olayı ile ilgili haber ve görüntüler,

·        Ambulans, vinç ve kepçe gibi araçlar.

1.                  Kayıpları hatırlatan özel günler.

·        Ergenin ölen kişiyle paylaştığı olaylar, bayram doğum günü gibi kutlamalar,

·        Ergenin evini ya da ailesinden birini kaybetmesi sonucu ortaya çıkan yaşam sorunları,

·        Ailenin gelirinde azalma,

·        Ailenin diğer üyelerindeki yas ve depresyon tepkileri,

·        Ailede temel rol ve işlevlerin değişmesi, sorumlulukların artması,

·        Bazı imkanların elden gitmesi (örn., spora devam edememe),

·        Korunma ve güven duygusunun kaybolması.

1.                  Travma sonrasında değişen yaşam koşulları:

·        Sevdiği insanların yanında olmaması,

·        Anne ya da babasının yasta olması,

·        Anne ve babasının güç yaşam koşullarıyla uğraşırken kendisine zaman ayıramaması,

·        Değer verdiği özel eşyalarını kaybetmiş olması,

·        Koşulların deprem öncesindekinden daha kötü olması,

·        Tanımadığı kimselerle bir arada yaşaması.

Bir Öğretmen Olarak Travmadan Etkilenmiş Çocuk ve Ergenlere Nasıl Yardım Edebilirsiniz?

Bu türden önemli travmatik olaylardan sonra toplumun yaralarının sarılmasında öğretmenlerin ve okulun rolü çok önemlidir. Öğretmenler olarak sizin en önemli sorumluluğunuz, öğrencilerinizin içinde bulunduğu duygusal durumu göz önüne alarak onlara en iyi eğitimi sağlamaktır. Bu öğretim yılında sizler, hem kendi yaşadığınız kayıplarla başa çıkmak, hem öğrencilerin uğranılan felaketin psikolojik etkilerinden kurtulmalarına yardımcı olmak, hem de onlara normal gelişimleri doğrultusunda eğitim vermek zorundasınız. Bu kolay bir iş değildir. Kendinizi iyice zorlanmış hissedebilirsiniz. Aşağıdaki öneriler, önünüzdeki bu zor dönemde sizlere bir parça destek olabilir.

Önce Kendinizi Hazırlayın

Çocuklara yardım edeceğiniz için başta sizin kendinizi iyi hissetmeniz gereklidir. Olayları siz de yaşamışsanız (Örn: Deprem bölgesinde bulunma, kaza geçirme, yakınlarınızın ölümü v.b.) aynı türden travma deneyimlerine sahip olabilirsiniz. Karşınızdaki öğrencilerin ve ailelerinin sorunları, size kendi sorunlarınızı hatırlatabilir. Bu yüzden çocuklara destek vermek için kendinizi hazırlamak durumundasınız:

            Örneğin:Depremi siz de yaşamışsanız:

·        Diğer öğretmen arkadaşlarınızla konuşmak ve birbirinize destek vermek için zaman ayırın.

·        Fiziksel açıdan kendinize iyi bakın. Düzenli yemek yiyin ve uyuyun. Gerekli tıbbi kontrollerinizi yaptırın. Ailenizden birinin yardıma ihtiyacı varken başkalarına bir şey öğretmek zor bir iştir. Bu yüzden kendi ailenizin ihtiyaçlarını karşılamak için de zaman ayırın. Kendinizi öğrencilerinize yakından bağlanmış hissettiğiniz durumda bile belli zamanlarda aile üyeleriniz veya arkadaşlarınızla birlikte olmaya çalışın.

 

Genel Eğitimsel Hedefler ve Etkinlikler

Unutmayın ki hem siz hem de çocuklar olan bitenden dolayı değiştiniz. Travma yaşayan çocuklar konsantrasyon, dikkat kaybı ve davranış güçlükleri içindedirler. Bazı çocuklar içine kapanık ve çok sessiz iken, diğerleri aşırı derecede hareketli ve saldırganca davranabilirler.

·        Eğitime başlamadan önce çocukları yaşadıklarıyla ilgili olarak konuşturun, yazdırın ve çizdirin. Tüm bu etkinlikler onların yaşadıklarını yeniden yapılandırmalarını ve olayın üstesinden daha kolaylıkla gelmelerini sağlayacaktır. Ancak, bizim kültürümüzde olumsuz duyguların ifade edilmesi çok yaygın olarak gözlenmediği için travma ile ilgili konuşma ve tartışmalara katılmak istemeyen çocuklar olabilir. Onların bu isteğine saygı gösterin ve katılmaları için zorlamayın. Bir köşede sessizce oturup konuşmaları sadece dinleyen bir çocuk bile diğerlerinin konuşmalarından oldukça yararlanabilir. En azından kendi tepkilerinin diğer çocuklarınkine, hatta en cesur arkadaşınınkine, ne kadar benzediğini görüp rahatlayabilir. Bazen de sınıf içi konuşmalar sırasında bazı çocuklar yeniden olayı yaşıyormuş gibi aşırı tepki verebilirler. Bu durumda sınıf içi tartışmaya ara verin ya da bırakın.

·        Öğrencilerinizi meraklı gazetecilerden koruyun. Medyanın çocukları, öykü çıkarmak için kullanmalarına izin vermeyin.

·        Dersleri daha kısa tutun, yavaş ilerleyin ve daha az ev ödevi verin.

·        Haftada bir veya iki kere dersi bir kenara bırakıp çocukların günlük yaşamlarında karşılaştıkları sorunlar hakkında konuşun. Özellikle ergenler bu tür durumlarda sorunlara çözüm yolları bulma ve bu yeteneklerini geliştirmede oldukça başarılıdırlar.

·        Çocuğun sınıf içi davranışında ve okul başarısında gözlediğiniz herhangi bir değişmeyi tam olarak anlamak için anne babaları okula davet edin ve konuşun. Anne ve babalardan alacağınız bilgiler size, çocuktaki değişmenin nereden kaynaklandığını gösterebilir.

·        Öğrencilerinize, yaşadıklarının zor; ancak, geçici olduğunu ve her şeyin mutlaka yoluna gireceğini sıklıkla hatırlatın.

·        Psikolojik yardıma gereksinimi olan çocukları ve aileleri belirlemeye çalışın.

·        Okullar, çocuklar arasında arkadaşlık, birlik-beraberlik ve aidiyet duygularının yeniden kurulmasına yardım etmek için uygun ortamlardır. Bayramları ve çocukların doğum günlerini kutlamak gibi etkinlikleri bu amaçlar için kullanın.

 

·        Okul ortamını aileleri bir araya getirmek ve tanıştırmak için de kullanın.

Anne-babalar okulda verilecek psikososyal eğitim ile yaşadıkları duygusal ve fiziksel tepkilerin neler olduğunu, kendilerine normal gelmeyen bu tepkilerin aslında travma ve kayıp hallerinde ortaya çıkan sıradan tepkiler olduğunu öğrenerek rahatlayabilirler. Örneğin, bir travmayı birlikte yaşayan aile üyelerinin, daha sonra birbirleri için travmayı anımsatan uyaran olduklarını ve bu yüzden de birbirlerinden uzaklaşabileceklerini öğrenmeleri, birbirlerini daha iyi anlayabilmeleri ve destek olabilmeleri için çok önemlidir.

·        Bazı çocuklar yaşadıkları olağandışı duygulardan dolayı suçluluk duyabilirler. Onlara bu duyguların her insanın gösterdiği doğal ve gerekli tepkiler olduğunu söyleyin. Öğrencilerinizi rahatlatın.

·        Geçmişle bağlantı kurarak kendilerini bir süreklilik ve aynılık duygusu (yani kimlik duygusu) içinde görmelerini sağlayın. Bunun için aşağıdaki uygulamayı yapabilirsiniz.

Çocukların en önemli gereksinimlerinden biri benliklerindeki ve yaşamlarındaki aynılık ve süreklilik hissini korumaktır. Bunu yapmanın birçok yolu vardır. Okullarda uygulanabilecek en iyi yöntemlerden biri çocukların kendileri için bir yaşam çizelgesi hazırlamalarını sağlamaktır. Bu, aşamalı olarak oluşturulan bir albüm biçiminde olabilir. Çocuklar nerede ve ne zaman doğduklarını belirtir; yaşadıkları şehrin, köyün ve okulun, evlerinin ve odalarının, en iyi arkadaşlarının, yapmaktan en çok hoşlandıkları şeyin ya da en çok sevdikleri eşyanın, oyuncağın veya evcil hayvanın resmini çizerler. İkinci bölümde ailelerinin resmini çizerler. Kendi başlarına ya da bir aile büyüğünden yardım alarak, vefat eden kişileri de içeren bir aile albümü yapabilir; albüme bu kişilerle ilgili özel hikayeler yazabilirler. Üçüncü bölümde travmadan sonra nerede yerleştiklerini, karşılaştıkları insanları,aile yaşamlarını, oyun arkadaşlarını anlatabilirler. Bunu devam ettirebilir, yaşadıkları yeni yerleri ve tanıştıkları yeni insanları ve arkadaşları buna ekleyebilirler. Bu etkinliğin amacı çocuklara, yaşamın sürekliliğini kavratmaktır. Diğer bir deyişle bu süreç, çocuklara yaşamın devam ettiği ve eskiden yapabildikleri pek çok etkinliği yeniden yapabilecekleri duygusunu vermeye çalışır. Ancak, bu sırada bazı olumsuz duygu ve düşüncelerin kaydedilmesi gerekebilir. Bu yüzden öğretmen, etkinlik sırasında oluşabilecek üzüntü ve benzeri olumsuz tepkilere karşı hazırlıklı olmalıdır.

·        Öğrencilerle, travmayı hatırlatan uyaranlar ve bunlara verilen tepkiler tartışılabilir.

Öğrenciler bu hatırlatıcıları kağıda dökebilir ya da bunların resmini çizebilirler. Bunlar arasından bazılarını seçerek sınıfta, özel oturumlarda ele alabilirsiniz. Çocuklara, travma olayını hatırlatan bir uyarıcıya maruz kaldıklarında duygusal destek almak ya da kendilerini güvende hissetmek için ebeveynlerine, öğretmenlerine, güvendikleri büyüklerine, kardeşlerine ve arkadaşlarına başvurmalarını öğretebilirsiniz. Çocukların, travmayı hatırlatan gereksiz hatırlatıcıları azaltmak için hangi yollara başvurduklarını, sınıf içinde tartışmalarını ve birbirlerinden işe yarayan yolları öğrenmelerini sağlayabilirsiniz. Bunlarla başedemeyen çocukları ise bir uzmana yönlendirmelisiniz.

 

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 03 Kas 2009 00:55:53
Öğrenciler Karşısında Kendi Tepkilerinizi Nasıl Kontrol Edebilirsiniz?

Öğretmenler de duygularını ifade etmelidirler. Önemli olan samimi olmaktır. Dikkat etmeniz gereken nokta, kişisel deneyimlerinizle ilgili detaylardan söz ederken öğrencilerinizde yeni travmatik endişeler uyandırmamaktır. Öğrenciler, öğretmenlerinin tepkilerini de tıpkı kendi ana babalarınınki gibi yakından izlerler. Bu nedenle çocukların aktardıklarına karşı tepki göstermeniz gerekirse, dürüst olun. Onları yargılamayın. Çocuklar için önemli olan sizin bununla başedebilecek güçte olmanız ve bunu onlara gösterebilmenizdir. Böylece çocuklara yardımcı olabilirsiniz. (Örneğin, hissedilen artçı bir depremin ardından korku ve endişenizi çocuklarla paylaşabilir; aynı zamanda da almaları gereken önlemler konusunda konuşabilirsiniz. )

 

Öğrencilerin Sınıf İçi Davranışlarında Ortaya Çıkan Değişiklikler Nelerdir?

Bunlarla Nasıl Başa çıkarsınız?

·        Travma geçirmiş çocuklar okulda ve okul arkadaşlarına karşı sinirli olabilir ve saldırgan davranışlar gösterebilirler.

·        Çocuklarda artarak görülen sinirli ve saldırgan davranışlarla başedebilmek öğretmenler için özellikle zordur. Bu değişikliklerin bazıları travma sonrası stres tepkileridir. Bazıları da özel travma hatırlatıcılarına karşı verilmiş tepkiler olabilir. Örneğin, ebeveyninden birini kaybetmiş bir genç, arkadaşlarının kendi ana babalarıyla ilgili sorunları tartışmalarından rahatsız olabilir. Kendisi üzüntü duyduğu gibi arkadaşlarına da kızabilir.

·        Daha küçük çocuklar kızgınlıklarını ve diğer yoğun duygularını oyunlarda ortaya çıkarabilirler.

 

Sinirli, uyumsuz ya da saldırgan davranışı ortadan kaldırmanın en iyi yolu, çocuklardan beklenen davranışların neler olduğunu onlarla açık açık konuşmaktır. Aynı zamanda  bir travmayı ve kayıpları yaşadıktan sonra davranışları kontrol etmenin ne kadar zor olduğunu da öğrencilerinizle tartışın. Davranışlarını nasıl daha iyi kontrol edebilecekleri ve kontrol edemedikleri durumlarda da öğretmenlerinden nasıl destek alabileceklerini söyleyin. Neden kızdıklarını arkadaşlarına anlatmalarının da yararlı olabileceğini anlatın. Böylece birbirlerine nasıl yardım edebileceklerini de öğrenmiş olurlar. 

 

·         

·        Çocuklar yaşlarına uygun olmayan davranışlar sergileyebilirler.

·        Çocuklar faaliyetler sırasında diğer aile üyelerinden ya da öğretmenlerinden ayrılmaktan korkabilirler. Öğretmenlerine daha bağımlı hale gelirler, bireysel olarak çalışmakta, hatta okula gelmekte zorlanabilirler. Bazen gençlerde bile bu tür ayrılma korkusu görülür. Yaşadıkları bunca olaydan sonra çocuklarından ayrılmak anne ve babaya da zor gelebilir ve bu durum çocukların ayrılık kaygılarını bir kat daha artırabilir.

·        Daha küçük çocuklar parmak emme ya da bir oyuncağa bağlanma gibi bebeklik çağına özgü, kendi kendini yatıştırma yöntemlerine başvurabilirler. Çocuklarda altını ıslatma ya da büyük abdestini kaçırma görülebilir.

·        Yaşa uygun olmayan davranışları ortadan kaldırmanın en iyi yolu çocukla ya da gençle beraber, davranışın daha önceki düzeyine dönmesi için bir program uygulamaktır. Günlük travma hatırlatıcılarının ve yaşanan gerilimlerin bu davranışların ortaya çıkmasındaki katkısı da bilinirse düzelmeyi sağlayan gerçekçi bir program uygulanabilir.

·        Çocuklar içlerine kapanabilir ve aşırı sessiz olabilirler.

·        Bazı çocuklar içine kapanır ve aşırı sessiz olur. Sınıfta hiçbir sorun yaratmazlar; ancak depresyona girmiş olabilirler. Aşırı saldırgan çocuklar gibi bunların da ortaya çıkarılması ve yardım alması gerekir. Sınıf içi etkinliklere katılabilmek ve arkadaşlarıyla bir arada olabilmek için yardıma ihtiyaçları vardır. Bu çocuklar güven duygusu hissetmeli ve teşvik edilmelidir. Onlar için özel zaman ayırın ve geçmişteki deneyimleri ve kayıpları ile ilgili süregelen endişeleri konusunda sizinle konuşmalarını sağlayın. Kendi hallerine bırakırsanız çevreden izole olur, çalışmalarında geri kalır, sosyal becerilerini geliştirme ve normal sosyal faaliyetlere katılma konusundaki fırsatları kaçırırlar.

·        Çocukları vaktinden önce etiketlemekten kaçının.

·        Bir çocuğa ya da gence, “sorun çıkaran” “suçlu”, “ağır öğrenen” “öğrenme özürlü”, “güdüsüz” ya da “okula karşı ilgisiz” olarak etiket koymak kolaydır. Önemli olan, travmanın, kaybın ya da güçlüklerin okul başarısı ve davranışları üzerindeki etkisini anlamaktır. Uygun yardım sağlandığında bu sorunların çoğu çözülebilir.

 

 

·        Travma geçiren çocukların çoğu rahat uyku uyuyamaz.

·        Bir travmadan sonra çocuklar çoğu zaman en ufak seste uyanır ve tekrar uyumakta güçlük çekerler. Özellikle gün içinde travmayı hatırlatan uyarıcılara maruz kalmışlarsa; uykuları daha da düzensizleşir, kabus görürler ve dinlenemeden uyanırlar. Yorgun çocuk, konsantre olamaz ve iyi öğrenemez, arkadaşları ya da öğretmenleri onu sinirlendirir. Bu sorunlardan biriyle karşılaşırsanız çocuğun, anne babasından ya da yakınlarından uykusu hakkında bilgi alınız ve okula yorgun geldiğini onlara bildiriniz. Uykusunu zorlaştıran hatırlatıcılar konusunda ana-babaya bilgi veriniz ve çocuk yatarken ya da gece uyanınca ona duygusal ve fiziksel destek vermelerini öneriniz. Gerekirse bir uzmandan yardım isteyebileceklerini hatırlatınız.

·        Çocuğun hayatında görülen ve çocuğu etkileyebilecek yeni gelişmeler ya da değişikliklerle ilgili bilgi alın ve aile üyeleriyle ilgili yeni bilgi toplayın.

·        Ana-babaların ve çocukların sizi bilgilendirmelerini sağlayacak bir yöntem bulun. Günlük programa başlamadan önce vakit ayırıp ana-babaların sizinle konuşmasını sağlayabilirsiniz. Öğle saatinde veya okul dışında çocukların içinde bulundukları durumla ilgili olarak sizinle konuşmalarına imkan tanıyabilirsiniz. Önemli olan, ailelere ve çocuklara konuyla ilgili olarak sürekli bilgilenmek istediğinizi ve durumun okul başarısı üzerindeki etkilerinin farkında olduğunuzu göstermektir. Örneğin, çocuk aileden biri ile ilgili üzücü haberler getirirse onun ödevini ya da sınavını kısa bir süre erteleyebilirsiniz.

·        Özellikle travmadan büyük yara almış, kayıplara uğramış ya da olumsuz koşullara maruz kalmaya devam eden çocuklarda bu tepkiler uzun süre devam edebilir. Hazırlıklı olun.

·        Çocuklarda aylar ya da yıllar sonra tepkilerin tekrar görülebileceğini bilin. Örneğin, travmanın yıldönümünde ya da bir başka felaket ya da ölüm haberleri karşısında çocuklar tepki gösterebilirler. Çocukları ve gençleri bu duruma karşı hazırlayabilirsiniz. Onlarla önceden konuşarak bu tepkilerle başedebilmek için ne yapabileceklerini belirleyebilirsiniz. Ayrıca ana babaları ve okul arkadaşlarını da bu sırada çocuğa gereken destek konusunda bilinçlendirebilirsiniz. Bir taraftan okul başarısında ya da davranışlarında görülebilecek geçici değişikliklere karşı hoşgörülü olurken, diğer yandan da aynı davranışlara sınır koymak ve normal çalışmaya dönüş için çocuğa belli bir zaman tanımak yararlı olur.

·        İyileşme haftalar, aylar ya da yıllar içinde aşamalar halinde meydana gelir. Bazı çocukların ya da gençlerin diğerlerine göre daha yavaş ilerleme göstermesi ve zaman zaman gerilemesi cesaretinizi kırmamalıdır.

·        Gençleri okul sonrası etkinliklerle meşgul ederek onların okula ve sosyal yaşama yeniden katılmalarını sağlamak çok önemlidir.

·        Travma sonrası yaşanan bazı tepkiler gençlerde kaza ve yaralanmayla sonuçlanan riskli davranışlara (örneğin aşırı hızlı motorlu araç kullanmak, tehlikeli oyunlar oynamak), uyuşturucu ve alkol kullanımına ve suç işleme eğilimi gibi pervasız davranışlara yol açabilir. Gençler saldırgan düşünce ve duygular içinde olabilirler ve genellikle bu duygularla baş etmeye hazırlıklı olmayabilirler. Pervasız ve saldırgan davranış eğilimleri konusunda gençleri uyarmak ve buna yol açan faktörlerin genellikle kayıp ya da travma ile ilgili hatırlatıcılar olduğunu vurgulamak önemlidir. Gençlere ne kendilerine ne de yakın arkadaşlarının başına bir daha böyle bir felaketin gelmeyeceği konusunda güvence vermek ve eğer varsa intihar ile ilgili düşünce ve planlarını sizlerle paylaşmalarını sağlayacak kadar yakın ve güven dolu bir ilişki kurmak önemlidir.

 

 

·        Gençlerin bu güçlüklerle başetmelerini kolaylaştıracak yollardan biri, travma ve kayıplarıyla ilgili tepkileri üzerinde konuşma gereksinimlerini karşılamak ve onları kendileri için anlamlı olan projeler içinde çalışmaya yönlendirmek olmalıdır. Örneğin, kaybı olan ergenler, yaşlılara, küçük çocuklara veya engellilere yardım eden kurumlarda gönüllü görev alabilirler. Ergenlere spor ve diğer sosyal etkinlikler için de fırsat tanınmalıdır. Gençleri yardım faaliyetlerine ve diğer sosyal etkinliklere yönlendirerek, onların özgüvenlerini yeniden kazanmalarına yardımcı olun.

Normal Gelişimi Sağlamak ve Sürdürmek

Öğrencilerin bir çoğu ölüm veya yer değiştirme gibi nedenlerle arkadaşlarını kaybetmiş olabilirler. Bu yüzden çocuklara yeni arkadaşlıklar kurma ya da kesintiye uğrayanları yeniden başlatma yönünde yardımcı olunmalıdır.

·        Travma olayında olan bitenlerin sonucu olarak yaşamlarında ve özellikle de okul yaşantılarında nelerin değiştiğini çocuklarla konuşun. Günlük sorunlarını öğrenin ve çözmelerine yardımcı olun.

·        Travma sonrası koşullarda çeşitli etkinlikler için hangi fırsat ve imkanların var olduğunu öğrenip bulmalarına yardımcı olun.

·        Yapılandırılmış sınıf içi etkinlikleri kullanarak çocukların ilgilerini, hobilerini ve amaçlarını öğrenebilir ve daha sonra kendilerine uygun etkinliklere nasıl ulaşabilecekleriyle ilgili problemleri çözmelerine yardımcı olabilirsiniz.

·        Akran ilişkileri kurma ve olumlu sosyal becerileri geliştirmeleri yönünde destek verebilirsiniz.

Temel öğretimin önemli hedeflerinden biri çocuklara arkadaşlık kurma ve ortak bir amaç için işbirliği içinde çalışma gibi önemli sosyal becerileri kazandırmaktır. Sınıf ortamı, yeni arkadaşlıklar kurmak için çok uygundur. Bunu kolaylaştıracak bazı yollar da vardır:

·        Duvar resmi çizme. Çocuklar 4 ya da 5 kişilik gruplar oluşturarak duvar resimleri çizebilirler. Örneğin şehirlerinin gelecekte nasıl olmasını istediklerini resmedebilirler.

·        Grup tartışması. Yine bir kaç kişilik gruplar halinde, birer konu seçip tartışabilirler. Bir çocuk tartışmayı yönetirken diğeri ortaya çıkan fikirleri yazabilir, bir başkası herkesin fikrini söyleme fırsatı bulup bulamadığını kontrol edebilir ve bir öğrenci de sunucu rolü üstlenerek tartışmayı sınıfa özetleyebilir. Tüm öğrenme yaşantıları bir grup çalışmasıyla tamamlanabilir. Örneğin farklı gruplar, bitkinin farklı düzeylerdeki ışık altında büyümesini gözleyebilir ve her grup kendi deneyindeki gelişmeleri yazarak sınıfa sunabilir.

Yukarıdaki türden olumlu-sosyal etkinlikler özellikle travma yaşamış çocuklar için önemlidir. Çünkü bu çocuklar yaşadıklarından dolayı kendilerini farklı, yalnız ve diğer çocuk gruplarının dışında hissetmektedirler.

Sınıf Disiplinini Sağlama

Travma yaşamış çocukların sorun davranışlarıyla baş etmelerine yardım etmek, ve sınıf disiplinini sağlamak özel uygulamaları gerektirir.

Öğrenciler,  travmadan sonra yoğun utanma ve suçluluk duyguları içinde olabileceklerinden sınıf içi kurallara uymadıklarında, hakaret içeren azarlama ve yüzleştirmelere başvurmak uygun bir yol değildir. Bu durumlarda anlayışlı olunmalıdır. Gerektiğinde küçük çocuklara kısa bir TRAVMAYA MARUZ KALMIŞ ÖĞRENCİLERİNİZE NASIL YARDIMCI OLABİLİRSİNİZ?

 

mola verdirmek daha büyük olanlara ise sınıf içi kuralları izlemenin kendisine niçin zor geldiğine dair bir paragraf yazmasını istemek çok daha yararlıdır. Böylece çocuklar hissettikleri üzerinde düşünebilir ve kendilerini daha iyi anlayabilirler.

 

Travma geçirmiş çocuklar kendilerine olay anında yaşadıklarını hatırlatan ani uyaranlar karşısında kolaylıkla huzursuz olabildikleri, kaygılandıkları, utandıkları, ağladıkları veya öfkelendikleri için, bu öğrencilerin söz konusu uyaranlardan kısa bir mola ile uzak tutulmaları, bu duyguları yaşamalarını önleyecektir. Örneğin, annesini kaybetmiş bir çocuk, arkadaşının, farkında olmadan sarf ettiği ve kendisine annesini hatırlatan bir sözü karşısında ağlayabilir veya kızabilir. Çocuk tam ağlayacakken onu oradan uzaklaştırarak soluklandırmak ve çok kısa bir süre yalnız kalmasını sağlamak, bu duygularla baş etmede doğru stratejileri anlaması ve kazanması için yardımcı olacaktır.

Aşırı hareketli çocuklarla baş etmede özel teknikler:

·        Verdiğiniz ödevleri bu çocuklar için küçük parçalara bölün. Örneğin üç sayfalık matematik problemlerini sayfa sayfa verin ve her birini tamamladığında ödüllendirin.

·        Fiziksel olarak aktif olabilecekleri fırsatlar yaratın. Bunu sınıfın da yararına olabilecek şekilde okul rutinleri içinde yapabilirsiniz. Örneğin, bir iş için bir yerlere gönderin, sınav kağıtlarını ona dağıttırın ve toplattırın, teneffüslerde öğretmenin yardımcısı rolünü verin.

·        Ders planını yaparken sözel materyale görsel bilgi ve ipuçları da ekleyin

·        Yönergeleri tekrarlayın. Örneğin ev ödevlerinin deftere tam olarak yazılıp yazılmadığından emin olun.

·        Her fırsatta onların enerjilerini olumlu etkinliklere yönlendirip hem olumlu yönde harcamalarını sağlayın hem de kendilerine olan güvenlerini pekiştirin.

Son olarak , travma yaşamış öğrencinizin sorunlarını anlamada ya da çözümlemede yeterli olmadığınızda, öğrencinizin durumunu mesai arkadaşlarınızla tartışın ve en uygun çözümü ve öğrenciye en yararı dokunacak uygulamayı bulmaya çalışın. Ancak, yine de sonuç alamadığınız durumlarda mutlaka bir uzmana başvurun.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 03 Kas 2009 00:56:27
UTANGAÇLIK



Hepimiz bir şeylerden bir zaman utanmışızdır. Bu nedenle utangaçlık duygusunu tanırız. Eğer bu duygumuz çok sınırlı sayıda sosyal ortamda yaşanmışsa ve uzun süreli bir problem oluşturmadıysa, ne güzel. Ancak bazı kişiler için başka insanlarla bir arada olmak sürekli bir problemdir. Bu kişiler sosyal ortamlarda kendilerinden hiçbir zaman emin olamazlar. Birileriyle beraber olmadan önce, onlarla birlikteyken ve ayrıldıktan sonra, hep, doğru dürüst konuşmak ve davranmak konusunda endişe yaşarlar. Bazen de utangaçlık öyle boyutlarda yaşanır ki, kişi kendini tamamen başkalarından izole eder ve kendini yalnızlığa mahkum eder. Örneğin; utangaç bir bebek annesinin eteğine yapışır, onun arkasına saklanır yada başını babasının omzuna gömerse, “aman ne kadar tatlı” deriz. Aynı çocuk büyüdükçe, arkadaş edinmede güçlük çeker, benlik saygısı zayıflar ve sosyal etkileşimleri sınırlı kalırsa utangaç davranışları artık “tatlı” olmaktan çıkmıştır.
Özlem; lisedeyken sadece bir – iki arkadaşı vardı. Üniversitede ikende hiç arkadaş edinememişti. Kemal; okul kafeteryasında her gün tek başına yemek yemekten çok rahatsız oluyor ve kendini çok yalnız hissediyordu. Uğur ; okulda her gün gülüp eğlenen bir grubun üyesi olmayı istemişti hep. Sibel; iş toplantılarında hiçbir zaman yüksek sesle konuşamazdı, hemen yüzünün kızaracağını bilir ve bu durumda daha da çok utanırdı.
Özlem, Kemal, Uğur, Sibel ve sayısı milyonları bulan diğerleri arasındaki ortak özellik bu insanların hepsinin de utangaç insanlar olmalarıdır. Utangaçlık o kadar yaygındır ki, utangaçlıktan söz edilirken “ psikolojinin soğuk algınlığı” terimi sık olarak kullanılır.

UTANGAÇLIĞIN NELERLE İLİŞKİSİ VAR?
Sosyal Kaygı: utangaçlık iç içe yaşanan yoğun ve rahatsız edici bir duygudur. Çevredeki insanların gözünde utanılacak durum, aptal duruma düşme, onlar tarafından reddedilme yada yetersiz görülme korkusudur. Utangaçlık sorunu olan kişi birileriyle birlikteyken bu kaygıyı nasıl gidereceğine değil, “ne kadar çok kaygılı” olduğuna konsantre olur. Böylelikle kaygısı daha da artar ve bir kısır döngüye girmiş olur. Bakalım aynı zamanda zihninden geçen otomatik düşünceler nelerdir:
•          Kendimi aptal durumuna düşüreceğim,
•          Söyleyecek hiçbir şey bulamayacağım, donup kalacağım,
•          Eğer ağzımı açarsam sesim bir tuhaf çıkacak,
•          Kalbim fena halde çarpıyor, ya kalp krizi geçirirsem,
•          Çok tuhaf görünüyor olmalıyım,
•          Bir kaçabilsem,
•          Kendimi kontrol edemeyeceğim,
•          Kızaracağım, titreyeceğim.

Önemli olan bu düşüncelerin gerçekçi algılar üzerine oturtulmamış, tam tersi, mantık dışı bir korkuya temellendirilmiş olmalarıdır. Çünkü herkesin onları seyrettiğine, zayıflıklarını yada yetersizliklerini yakalamaya çalıştıklarına inanır ve kaygının kısır döngüsü arttıkça düşünceler de iyice çarpıtılır.

Utangaçlık sorunu olan kişilerin mantık dışı 4 temel inançları şunlardır:
1.          Bir sosyal toplantıda uzun süre durup beklerseniz, iyi bir şey olur.
Bu inanç sohbet başlatmak korkusuyla geliştirilir. Oysa ki, iki kişinin tanışması yada konuşması için en az bir kişinin çaba göstermesi gerekir.
2.          Diğer insanlar sosyal etkinliklere davet edildikleri için şanslıdır.
Çok yanlış. Tam tersi bu bir şans işi değildir. Sosyal olarak aktif olan insanlar, başkaları ile tanışmak ve onlarla zaman geçirmek için çaba gösterirler, kulüplere üye olurlar, başkalarını bir şeyler yapmak için davet ederler.
3.          Nerede olursam olayım sosyalleşebilme olanağım hep aynı olacaktır.
Bu çaba göstermemek için başka bir bahanedir. Oysa bir çok sosyal kulübün insanları bir araya getirmek gibi bir işlevi vardır. Etkinliklerine katıldığınız zaman kendinizi birileriyle birlikte bir şeyler yaparken bulursunuz.
4.          Biri bana karşı ilgisiz görünüyorsa o kesinlikle beni sevmiyordur ve hiçbir zaman sevmeyecektir.
Bu inanç boş yere kendinizi insanlardan çekmenize ve yalnızlık hissetmenize yol açar. Biri sizinle ilgilenmediyse bu sizi sevmiyor anlamına gelmez. Sevgi zaman ister ve bir şeyler paylaştıkça delişir.

Halbuki utangaç olan insanlar bu mantık dışı inançlarının yerine gerçekçi olan inançlar koyabilseler utangaçlıklarını yenme konusunda güzel bir başlangıç yapmış olurlar. Bunlar;
•          Sosyal bir ortama girince herkes biraz kaygı yaşar, bu nedenle bir şeyleri başlatmadan önce tamamen rahatlamayı bekleyemem.
•          Olmadığım biri gibi davranmama gerek yok. Bu beni daha da kaygılandırıyor.
•          Başkalarının beni çok acımasız eleştireceğini düşünüyorum. Gerçekte kendime karşı acımasız olan benim.
•          Sosyal becerileri çok gelişmiş kişiler de her zaman % 100 başarılı değiller. Bu nedenle bir etkileşim istediğim gibi iyi gitmezse çok üzülmemeliyim.
Sosyal kaygı utangaç olmayan insanlar tarafından da yaşanır. Ancak bu kişiler kaygılarını farklı bir biçimde yorumladıkları için kısır döngüye girmezler. Utangaçlık sorunu olanlar bu kaygıyı kendi kişiliklerinin bir parçası olarak görürler. Diğerleri ise bir duygu olarak değerlendirirler ve “aynı ortamda kim olsa aynı duyguyu yaşardı” diye düşünürler.
Bu yorumlama farklılığı utangaç olmayan kişilerin kendilerine güvenlerinin daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle bu kişiler sosyal ortamdaki başarılarının kendilerinden, başarısızlıklarının ise dış etkenlerden kaynaklandığını düşünürken, utangaç kişiler tam tersine, sosyal ortamdaki başarısızlıklarının kendilerinden kaynaklandığını, başarının ise ortam sayesinde gerçekleştiğini düşünürler.
Genelde utangaçlık sorunu olan kişilerde sosyal beceri eksikliği bulunmaktadır. Bir başka deyişle ilişkiyi başlatma ve sürdürme konusunda gereken bir takım sözel olan – olmayan davranış becerilerini öğrenememişlerdir.
Örneğin; bir karşılaşma yada tanışma anında ne yapacaklarını, bir sohbeti nasıl başlatacaklarını, sürdüreceklerini ve nasıl vedalaşacaklarını bilmezler. Topluluk içinde uzakta bir yerde dururlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, eğer onlarla konuşursanız çok alçak sesle konuşurlar, konuşurken çok uzun arlar verirler, bir çok şeye ilgisiz gibi davranırlar, yüzlerindeki ifadede neşe yoktur. Böylelikle o anda çevrede bulunan kişiler onların kendileri ile ilgilendiklerini hissedemezler. Devamlı çevrenin kendileri hakkında ne düşündüğüne konsantre olduklarını bilmezler, tam tersi utangaçların kendileriyle ilişki kurmak istemediklerini sanırlar.
Utangaç bir insanın düşünce süreci, çektiği acılar ve utanma duygusunu azaltmaya odaklanır. Bazıları kendilerine acı veren durumlardan kaçmaya çalışırlar, fakat eğer konu, derse katılmak yada iş arkadaşlarıyla bir araya gelmek gibi kaçınılmaz durumların ortaya çıkması ise, utangaç insan o zaman Cem’in yaptığı gibi yollara başvururlar;
“Anfide ön sıralarda yer bulabilmek için her gün erkenden okula geliyorum. Böylelikle, konuşmam gerektiğinde herkes dönüp bana bakamıyor, ben de o kadar utanmıyorum.”
Utangaç bir insanın en belirgin özelliği, aşırı sıkılganlık, kendisiyle aşırı biçimde ilgilenmek ve başkalarının kendileri hakkındaki aşırıya varan kaygılardır;
•          İyi bir izlenim bıraktım mı?
•          Benden hoşlandılar mı?
•          Aptalca bir şey söyler miyim, acaba?
•          Kıyafetim iyi mi?
•          Ya söyleyecek bir şey bulamazsam?
Utangaç insanlar düşüncelerini olumsuz bir şekilde kendilerine çevirdiklerinde ise odaklandıkları şeyler şunlardır;
•          Ben görgüsüzün tekiyim
•          Aptal ve sorumsuzum
•          Berbat görünüyorum

Utangaç insanların potansiyel olarak utanacakları durumlardan mümkün olduğunca kaçınarak, kaygılarla başa çıkmaları çok yaygındır. Kaygıya neden olacak durumlardan kaçmayı istemek doğaldır, ama bu tür durumlardan uzak kalmak ve insanlarla bir araya gelmekten kaçınmak insanları yalnızlığa iter ve can sıkıntısı çekmesine sebep olur. Sonunda da ya toplum dışına itilir ya da sizi kabullenmeye hazır bireyler tarafından yavaş yavaş reddedilmeye başlarsınız. Siz insanlara yaklaşmayı reddederseniz, toplum dışında kalmaya ve onları hep dışardan izlemeye mahkum olursunuz.
Belli durumlara karşı duyulan kaygının derecesi insandan insana değişir. Bu duygu bazı insanlarda diğerlerine göre daha fazladır. Cem yeni insanlarla tanıştığında çok büyük bir duygusal bunalım yaşamaktadır. Gerilip terlemeye başlar, kalbi deli gibi atmaktadır ve hemen yüzü kızarır.
Oysa Emel, yeni biriyle tanıştığında Cem’e göre daha az rahatsız olmaktadır. O, bir topluluğa hitap etmek zorunda kaldığı zaman kendisini çok kötü hissetmektedir. Bir an kafası boşalır, çok iyi bildiği bir konuda her şeyi unutur ve bir anda o insanların, görünümünü ve zekasını olumsuz bir şekilde yargıladıklarını düşünmeye başlar.
Size hiç de yabancı gelmeyecek bir senaryo canlandırın; hemen herkes öğretmenin yada bir toplantıyı yöneten kişinin gruptaki diğer insanlara dönüp neşe içinde “ evet şimdi birbirimizi tanıyalım, lütfen ayağa kalkın, adınızı söyleyin ve kısaca kendinizden söz edin.”dediğine tanık olmuştur.
Hayır! Olamaz böyle bir şey! Utangaç bir insan hemen oradan kaçıp kurtulmak ister. Kalbi deli gibi atmaya başlamıştır. Paniğe kapılır. Bir anda kafasını olumsuz düşünceler istila eder. “ ayağa kalktığımda kesinlikle sonradan çok utanacağım bir şey yapacağım”, “acaba yine yüzüm kızaracak mı?”, “yine kafamın içi boşalacak”, “kesinlikle ya kekelemeye başlayacağım yada dilim tutulacak” bir anda bunlar onları kontrol altına alır ve duydukları kaygı giderek artar. Sonradan da hem yaptıklarını hem de söylediklerini anımsamakta güçlük çekerler.

Utangaç insanların ortak yönleri çoktur:
•          Düşük benlik saygısı
•          Duygularını başkalarına etkin bir biçimde iletememe
•          Dış görünüm yada zeka konusunda kaygı duyma
•          Sosyal konularda beceriksizlik
•          Kendini iyi ifade edememe
Benlik saygınız; sizin kendinize verdiğiniz değerin derecesinin göstergesidir. Benlik saygınızın yerinde olması yaşamınızdaki iniş çıkışlar yada etrafınızda olup bitenler ne olursa olsun, sizin kendinizi sevmenizi sağlar. Yerinde bir benlik saygısı, iyi bir dost; benlik saygısının azalması yada olmaması ise kötü bir düşmandır.

Azalmış benlik saygısını en yaygın belirtileri;
•          Eleştirilere karşı aşırı duyarlılık
•          Başkalarının sürekli olarak sizi yüreklendirmesine duyulan gereksinim
•          Özür dilemede aşırıya kaçma
•          Başkalarını eleştirilerinizde aşırıya kaçma
•          Yetersizlik duygusunu kapatmak için aşırıya varan övünme

Utangaçlık ve benlik saygısının düşüklüğü hep bir arada bulunur. Benlik saygısının yerinde olmaması daima sizin zararınıza işleyecektir. Kendi hakkınızdaki düşüncelerinizi ve davranışlarınızı değiştirmek için benlik saygınızı geliştirmeniz gerekir.
Utangaç insanlarda benlik saygısının düşük olmasının nedenlerinden biri, bu insanların ortak bir eğilimi olan her konuda mükemmel olmanın gerekliliğine duydukları inançtır. Her şeyi “doğru” yaparak yada her şeyin “ doğrusunu” söyleyerek başkalarının kendilerini kabul edeceklerine ve onaylayacaklarına inanırlar. Böyle yanlış bir inanç, insanı sadece mutsuzluğa ve tatminsizliğe iter.
Mükemmeli aramak güzel bir şeydir, ama mükemmele ulaşmak mümkün değildir. Her şeyi dört dörtlük yapamayacağınızı kabul edin. Hepimizin güçlü ve zayıf yönleri vardır. Hiç kimsenin kendine olan güveni her zaman ve her yerde tam değildir. Bu normaldir. Mümkün olmayanı başarmaya çalışmak dengenizi bozar ve sizi başarısızlığa iter. Bu durum kendinize olan güveninizi yerle bir eder ve sonunda, hayatta hep kaybedenin siz olduğunuza inanmanıza neden olur.
Herkes sizi sevmeyebilir yada her yaptığınızı onaylamayabilir, ne kaybedersiniz? Emin olun sizi seven ve davranışlarınızı onaylayan insanlar da vardır. Bu sizin durumunuzda bir terslik olduğunu göstermez.her zaman herkesi memnun etmeye çalışmak hem gereksiz hem de olanaksızdır. Siz herkesi seviyor yada herkesin her davranışını onaylıyor musunuz? Elbette hayır! Eğer birisi giysilerinizi, saçınızın şeklini, davranışlarınızı, fikirlerinizi yada düşüncelerinizi onaylamazsa sakın kaygılanmayın. Hepimizin yetenekleri, becerileri birbirinden farklıdır. Kendinizi başkalarının standartlarına göre değerlendirir ve bir başkasına yaşamınızı kontrol altında tutması için izin verirseniz, bir insan olarak kendinize değer vermiyorsunuz demektir.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 03 Kas 2009 00:56:59
UYUMSUZLUK ÇEŞİTLERİ

Genel olarak uyum sorunları üzerinde uzmanlar farklı sınıflandırmalar yapmakla birlikte, genellikle gelip geçici olan ve psikoz veya psiko-somatik bir hastalık teşkil etmeyen durumlar uyum veya davranış bozuklukları uyum bozuklukları adı altında toplanmaktadır. Yörükoğlu çocuktaki ruhsal sorunları 4 başlık altında toplamıştır.
Davranış Bozuklukları

Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı olarak, iç çatışmalarını, huzursuzluklarını davranışa yansıtması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu çocukların genellikle çevreleri ile olan ilişkileri gergin ve sürtüşmelidir. Bu grup altında hırçınlık, sinirlilik, geçimsizlik, kavgacılık, okuldan veya evden kaçma, yangın çıkarma, sürekli başkaldırma ve kuralları çiğneme gibi problemleri toplayabiliriz.
Duygusal Bozukluklar

Bu gruptaki sorunlar çocuğun çevresinden çok kendisini rahatsız eden problemlerdir. Korkular,kaygı, saplantılı düşünceler, uyku bozuklukları, kekemelik ve tikler bu sorunlardandır. Bu belirtileri gösteren çocuklar çevreleri ile ilişkileri çok bozuk olmayan gergin, güvensiz, çekingen çocuklardır. Kendi iç sorunlarını dışa yansıtmaktan çok kendilerine yönelten kaygılı çocuklardır.
Alışkanlık Bozuklukları

Çocukluk döneminde sıklıkla görülen parmak emme, tırnak yeme, mastürbasyon, alt ıslatma, dışkı kaçırma gibi alışkanlıkları ile ilgili problemler bu grupta toplanmaktadır.
Ağır Ruhsal Bozukluklar

Bu grupta ileri derecede uyumsuzluk olarak nitelendirilen ruhsal hastalıklar yer alır. Şizofreni, paranoid, affektif gibi psikozlar, otizm ve depresyon bu grupta yer alan problemlerdir.
UYUMSUZ ÇOCUKLARIN TEŞHİSİ

Uyumsuz çocukların mümkün olduğu kadar erken tanınması uyumsuzluğun önlenilmesi açısından son derece önemlidir. Uyumsuz davranışlar ne kadar erken teşhis edilir ve tekrarı önlenirse yeni uyum davranışlarının kazandırılması o oranda kolay olur.Uyumsuz çocukların eğitiminde öncelikle problem davranışların saptanması, ortadan kaldırılması ve istendik davranışların kazandırılması gerekmektedir. Erken teşhis eğitimin temel ilkelerinin başında gelmektedir. Oyun, çocuk için en iyi teşhis aracıdır. Ancak, uyumsuzlukların hepsinde çocuk öncelikle tıbbi muayeneden geçirilmelidir. Yapılan muayene ve tetkikler sonucunda çocuğun sağlıklı olduğu anlaşıldığında zeka,yetenek,sosyal ve uyum testleri yapılmalıdır.
 
 
 
Tıbbi Teşhis

Çocuğun sağlık durumunun ilgili uzman doktorlarca ayrıntılı olarak incelenmesidir.

*      Mide ve bağırsak hastalıkları

*      İç salgı bezlerinin çalışma durumu

*      Görme ve işitme

*      Sinir sisteminin işleyişi

*      Sağlık geçmişleri

Herhangi bir bedensel özrünün bulunup bulunmadığı ve/veya sürekli hastalık durumları

Tıbbi muayeneleri sonucunda sağlıklı olarak belirlenen çocuklarda psikolojik tanı yapılır.
Psikolojik Tanı

*      İlk yapılması gereken bireysel zeka testleridir. Bu test çocuğun zekasını ve yeteneklerini belirlemeye yarar.

*      İlk yapılması gereken bireysel zeka testleridir. Bu test çocuğun zekasını ve yeteneklerini belirlemeye yarar.

*      Yetenek testleri

*      Psikolojik testler verilmeli

*      Kişilik testleri verilmeli (bunun içine çocuğun kendini ifade edemediği durumlarda ip ucu görevi gören cümle tamamlama ve CAT gibi projektif teknikler girer.)

*      Gözlem yapılmalı Gözlem yapılırken tarafsız davranılmalı, esnek olmalı ve gözlem yapıldığı çocuğa hissettirilmemelidir

*      Çocukla görüşme yapılmalı, görüşmede çocuğu sıkıntıya sokmadan genel sorular sorulmalıdır. Önemli olan çocukla ilgilenildiğinin gösterilmesi ve güven duygusunun verilmesidir. Ancak aşırıya kaçılmamalı ve çocukla sorunun nereden kaynaklandığının bulunup çocuğun çözmesine izin verilmelidir. Yapılacak etkinlikler birlikte düzenlenmeli ancak ilk tepki çocuktan gelmelidir. Çocukla zorla konuşulmaya çalışılmamalı ve etkinlikler için zorlanılmamalıdır. Örneğin, çocuktan bir aile resmi çizmesini isteyebilir ve resimdeki kişiler ve ne yaptıkları hakkında konuşarak çocuğun bu konudaki duygu ve düşünceleri belirlenebilir ve problem aileden kaynaklanıyorsa bu yolla problem belirlenebilir.

Tüm bu testlerden sonra testler değerlendirilir ve tedavi çizelgesi hazırlanır. Oyun terapisi veya serbest zaman aktiviteleri gibi yöntemle çocuğun egosu güçlendirilebilir. Bireysel veya grup terapisine alınabilir, resim, dramatizasyon, müzik, sanat çalışmaları, spor çalışmaları, izcilik, kampçılık, dağcılık çalışmaları ile sağaltım yapılabilir.Tedavide çocukla bireysel terapi yapılabileceği gibi bazı durumlarda aile terapisi de yapılabilir.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 03 Kas 2009 00:57:19
YALAN


Günlük yaşamımızda hemen hemen hepimiz yalana başvururuz. Ör; arkadaşımıza "bugün seninle olmayı canım istemiyor" yerine, "işim var" deriz. Çünkü gerçeği söylersek onu inciteceğimizden korkarız. Yalan herkesçe ayıplanan bir davranıştır. Genellikle kendi yalanımızı gerekli, diğer insanların söylediği yalanı büyük yalan olarak görürüz.
Başkalarını bilerek aldatmak amacıyla söylenen yalanlar, gerçek yalanlardır. Aslında çocukların yalanları, yetişkinlerin yalanlarının yanında masum kalır. Çünkü; onların yalanları aldatma amcı gütmez. Çocuk gerçeği iyi değerlendiremediği için, gördüklerini çarpıtarak anlatır ve uydurur. Kimi ana-baba çocuğun olmamış Şeyleri olmuş gibi anlatmasını yalan sayar.Bunları dinlemek ve olduğu gibi kabul etmek yerine çocuğu suçlar. 3-5 yaş çocuğunun hayal dünyası çok geniş olduğu için inanılmaz öyküler anlatırlar ve bu dönemde yalan ile yalan olmayanı ayırt edemezler.
1- Hayali Yalanlar: Küçük çocuklar gerçeği iyi değerlendiremedikleri için uydururlar. Yetişkinler bunları yalan olarak görür.
2-Taklit Yalanlar:Çocuklar ana-babayı örnek alır. Ana-babanın yalanına tanık olan çocuk, yalan söylemeyi öğrenir. Ör; doktora gidiyoruz diye gezmeye giden anne-baba çocuğun yalan söylemesine zemin hazırlar.
3-Sosyal Yalanlar:Bunlar en yaygınolan yalanlardır. Bir yere gideceğimiz zaman, gitmek istemiyorsak, "hastayım " deriz.
4-Savunma Yalanları: Çocuk kendini korumak için yalan söyler.Çocuk sık sık eleştiriliyorsa, sert tepki gösteriliyorsa, mükemmmelliğe zorlanıyorsa çocuk yalana başvurabilir.Çocuk doğru söylediğinde "yalan söylüyorsun" diye suçlanan çocukta , bu yalanların alışkanlık haline gelmesine neden olur.
5-yüceltilmiş Yalanlar:başkalarının hayranlığını kazanmak için söylenen yalanlardır.
Bazende çocuklar bir özlemini dile getirmek için yalan söyler. Ör; babasız bir çocuğun "babam var" demesi gibi. Normal yollardan takdir edilmeyen çocuk, yalana başvuracaktır."Annem öldü" diyen bir çocuk, kerdeş doğumu ile birlikte ilgisiz kaldığı için böyle söylemektedir.
NASIL ÖNLENIR?
1-yetişkinler örnek olmalıdır.Eğer anne-baba başkalarına yalan söyleyecek olursa, çocuğun dürüstlüğün önemini anlaması çok güç olacaktır.Çocuklar hangi yaşta olursa olsun yaşına uygun bir dille doğruyu söylemek gerekir.
2-aşırı tepki göstermemek gerekir.yumuşak ve hoşgörülü olmalı ve cezadan kaçınmalıdır.aşırı tepki göstermek, çocuğun sizin öfkenizden korunmak için, yalan söylemeye devam etmesine yol açar.
3-Çocuklardan başaramayacakları Şeyler beklememelidir.
4-Fazla baskıdan kaçınmalı ve koyduğumuz kurallarla çocuğun yaşamını fazla sınırlamamalıyız.
5-Çocuğu yetişkinler araç olarak kullanmamalıdır.Ör; anne yada babanın çocuğa yalan söyletmesi. Annenin "bu yaptığımızı baban duymasın" demesi.
6-Gizli polis gibi çocuğu sorgulamamalı:Ör; "Doğru söylersen ceza vermeyeceğim" dedikten sonra, çocuk doğruyu söyleyince"biliyordum" diyerek tepki vermek yada dayak, çocukta yalanı pekiştirir.Çünkü çocuk doğruyu söyleyince olumsuzlukla karşılaşmaktadır.
7-Çocuğun diğer çocuklarla kıyaslanmaması gerekir.
8-Ana-baba-çocuk iletişiminin olumlu olması gerekir. Çocuk istek, sıkıntı, kaygı ve endişelerini bizimle konuşabilmelidir. Çocuğu dinlemek ve çözüm yollarını kendisinin bulmasına yardımcı olmak gerekir.
9-Yalan söylediği için çocuğu suçlamamak gerekir."Yalancı" etiketi yapıştırılmış olan bir çocuk, bu etiketin gereklerini yerine getirecektir, çünkü yaptığı işin kendini yansıttığına inanır. Bu davranışı onaylamasak bile,Çocuğumuzun kişiliğini bu davranıştan ayrı tutmak gerekir.Salt kendisi olduğu için onu sevdiğinizi çocuğunuzun anlamasına yardımcı olun.
10-Doğrudan emin olmak için kontrol edin. Çocuğa "ödevin bittimi" diye sormak yerine "ödevini görmek istiyorum" deyin.Bu davranış hem kontrol edileceği için ödevini düzgün yapmasını sağlar hemde sonucundan çekindiği için yalan söylemez.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 03 Kas 2009 00:57:56
ZEKA GERİLİĞİ


ZEKA GERİLİĞİ NEDİR ?
Zeka değişik kitaplarda ve değişik kaynaklarda değişik şekillerde tarif edilmektedir. Pratik olarak yeni bir durumla karşılaşıldığında yeni uygun yanıtlar gösterebilme yeteneği olarak tanımlanabilir. Zeka ile bilişsel fonksiyonlar arasında paralellik vardır. Zeka gelişimi bebeklik, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde önemli değişiklikler geçirerek devam eden önemli bir süreçtir. Çocuğun 5 yaşından sonraki zeka gelişim süreci erişkin dönemler için önemli bir gösterge iken 5 yaşından öncesi erişkin dönem için kriter sayılmaz.
Zeka seviyesi için kullanılan terim IQ zeka bölümü olarak bilinen iki kelimenin (Intellicence Quontient) baş harfleridir. Ve zeka ölçümü için değişik testler kullanılmaktadır. Sonuçta çıkan değerler kişinin zeka seviyesini gösterir. Zeka geriliği dendiğinde bilişsel yetilerin tümünü etkileyecek şekilde zeka gelişiminin geri ve yavaş olması ile karakterize bir tablodur. Bir kişiye zeka gerisi diyebilmek için IQ katsayısının 70 in altında olması ve günlük yaşamında işlevselliğinin bozulmuş olması gerekir. Hafif derecede zeka geriliklerinin toplumda görülme oranı %2-3 iken orta ve ağır derecedekilerin oranı % 0,3 tür.( Binde 3 )
Zeka geriliği nedenleri arsında en sık olarak kromozomal anormallikler suçlanmaktadır(%40). Bunun yanında sebebi açıklanamayan zeka gerilikleri ve genetik nedenli zeka gerilikleri de vardır. Ayrıca doğum sırasındaki bazı travmalar ve doğumun uzun sürmesi gibi nedenlerde zeka geriliğinde neden olarak suçlanmaktadır. Zeka geriliğinin en önemli belirtisi kişini yaşına ve konumuna uygun işlevselliği gösterememesidir. Ayrıca kas kontrolü yani motor gelişimi dili(lisanı) kullanma yeteneği bozuk,anlama ve kavrama yaşıtlarından geridir. Ayrıca bazı zeka gerisi kişiler ciddi akıl hastalıkları gibi belirtilerle karşımıza çıkabilir. Zeka geriliklerinin tanınmasının önemi gerekli eğitimle bu kişilerin topluma ve ailesine kazandırılmalarının mümkün olmasıdır. Bu nedenle ciddi düzelmeleri tedavi ile sağlamak çoğunlukla mümkün olmasa da bu işlevselliği sağlamak ailenin ve toplumun yükünü ciddi manada azaltacaktır. Birde zeka geriliği ile karışan özel öğrenme bozuklukları ile ayrım yapıldığında tedavi daha kolay olmaktadır.
Özel öğrenme güçlüğünde zeka normal veya normale yakın olduğu halde zihni fonksiyonların bazılarındaki yetersizlik dolayısıyla öğrenmede zorluk ortaya çıkar. Bu durumlar başlıklar olarak,
1-Gelişimsel matematik öğrenme bozukluğu
2-Gelişimsel yazma zorluğu
3-Gelişimsel okuma zorluğu
4-gelişimsel telafuz zorluğu

Bu durumlar zeka geriliği olmayıp tedavileri mümkündür.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 03 Kas 2009 00:58:46
Problem Çocuklar...

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 07 Kas 2009 17:13:45
Kişilik Bozuklukları

Borderline Sınırda Kişilik Bozukluğu

Aşağıdakilerden en az besinin varlığı ile birlikte ,genç erişkinlik döneminde başlayan , kişilerle olan ilişkilerde, kendilik algısında ve duygulanımda tutarsızlıklar ve ani dürtüsel davranışlarla karakterize bir durumdur.

1-Gerçek ya da varsayılabilecek , olası bir terk edilmeyi önlemek için çılgınca çaba harcamak.

2-Karsısındakileri aşırı büyütüp, göklere çıkarma ve aşırı değersizleştirip, gözden düşürerek, yerin dibine sokma gibi başkalarına aşırı değer.değersizlik verme ile giden tutarsız ilişkiler

3-Kimlik karmaşası denilen kendini algılayışında, arkadaşlık, cinsel durum ya da önem verilen kültürel- ahlaki değer anlayışında değişkenlikler

4-Kendine zarar verme olasılığı fazla olan ,2 ya da daha çok durumda sonunu düşünmeden, aniden yapılan eylemler (aniden çok para harcama, madde kullanımı,hızlı ve tehlikeli araç kullanma, birden aşırı yemek yeme, önceden düşünülmeyen uygunsuz cinsel davranışlar) .

5-Tekrarlayan bir şekilde intihar girişimleri, intihar tehditleri, kendi kendine zarar verme (bıçak,jilet vs. ile kendi cildini kesme, sigara ile yakma, kafasını , yumruğunu sert yerlere vurma gibi)

6-Duygu durumunda aşırı tepkililiğe bağlı olarak sürekli duygusal değişkenlik hali (saatler içinde değişen surelerde birbirini izleyen öfkelilik, üzüntü, kaygı, sevinç dönemleri)

7-Kişinin kendisini sürekli olarak boşlukta hissetmesi .

8-Öfkeye hakim olamama (kavga etme, yüksek sesle hakaret,çiğlik atma eşya kırma gibi).

9-Stresle ilişkili gelip geçici kendine kötülük yapılacağı düşünceleri ya da dissosiyatif belirtiler

Rahatsızlığın asal özelliği karşılıklı birebir ilişkilerde , kendilik algısı (kendine bakış , kendini kabul ediş ve kendini sergileyiş) ve duygulanımda tutarsızlık ile ilişkileri etkileyebilen ani hesapsız davranışlardır.

Bu kişilerde sürekli bir ayrılık ve reddedilme fikri yaşandığı için bu gibi bir durumun izlenimi edinildiğinde duygulanım, kendilik hissi ve davranışlarda önemli farklılıklar yaşanır.Ayrılık ya da planlananların oluşmaması durumlarında yoğun öfke ve diğer belirtiler yaşanır. Yalnız baslarına olmaya dayanamaz ve birilerinin varlığına gereksinim duyarlar. Bu yalnızlığı önlemek için intihara yeltenebilirler.

Birebir ilişkilerinde özellikle karsı cinsten kişilere sürekli bağlanma, onları bir eski yunan tanrı ya da tanrıçaları gibi görüp yüceltirler. İlişkilerine çok büyük iddia ve hedeflerle baslar, gerektiğinden fazla özel hayatlarını paylaşır, karşılığında aynisini beklediklerinden duş kırıklığına uğrarlar.Bu kez onları daha önce oturttukları tahtlarından indirip gözlerinden düşürürler. Bu nedenle arkadaşlıkları gelip geçici ve fırtınalı bir seyir izler.

Hedefleri, inandıkları değerler, arkadaş yapıları, cinsel eğilimleri, benimsedikleri görüşler ,mesleki heves ve amaçları değişkendir.

Devamlı olarak kendilerini boşlukta hissettikleri için uğraşıp, oyalanacak bir şeyler arıyor gibidirler. Karsı taraftan beklediklerini bulamadıklarında öfkelerini sergiler, sonrasında bundan dolayı suçluluk, pişmanlık, utanç duyguları yasar ve kendilerini değersiz , zayıf, kotu hissederler.

Bu kişiler için" insanin kendi kendine ettiğini 7 mahalleli etmez "sözü çok uygun düşer.Kendilerine maddi ve manevi acıdan zarar verir, başladıklarını bitiremezler, "yüzüp kuyruğuna gelseler bile".

Yoğun stresli dönemlerde halusinasyon dediğimiz varolmayan ses,görüntü vs. gibi algılar,kendi vücuduna ve çevreye yabancılaşma görülebilmektedir.

Kendileri yada çevreye yabancılaşma yasayabilirler. Kişisel ilişkilerinden ziyade kendilerini terletmeyeceklerini ve gerekli karşılığı alabileceklerini düşündükleri sanal şeyler, cansız nesneler, ya da hayvanlar üzerinden doyum sağlamaya çalışıp, kendilerine güvenli bir liman oluşturabilirler.

Eğitim ve evlilik hayatları fırtınalı bir denizde filikayla yolculuk gibidir. Ayrılık,boşanma ve tekrar bir araya gelmeler görülebilir.

Eşlik eden bozukluklar:

-Depresyon ve distimi
-Alkol-madde kullanım bozuklukları
-Yeme bozuklukları
-Travma sonrası stres bozukluğu
-Dissosiyatif kimlik bozukluğu
-Diğer kişilik boz.

Toplumda görülme oranı:

Genel nüfus içinde % 2-3 oranında görülmektedir. Araştırmalara göre hastanede yatanlar arasında %19 ; ayaktan tedaviyi sürdürenler arasında % 11 oranında olduğu gözlenmiştir.

Rahatsızlığın cinsiyet- kalıtım özellikleri :

Toplum geneli ile karşılaştırıldığında rahatsızlık gösterenlerin 1. derece yakınlarında beş kat daha fazla görüldüğü saptanmıştır.Ailede madde bağımlılığı ,antisosyal k.b. ve depresif bozukluklara karsı da daha yüksek bir risk vardır.

Rahatsızlığın oluş sebepleri:

Rahatsızlıktaki merkezi serotonin işlevindeki azalmanın öfkeli ve dürtüsel davranışlarla ilişkili olabileceği düşünülmüştür.

Bir başka görüşe göre de çocuk gelişmesinde 1,5-2,5 yas arası donemde çocuğun ayrılma ve kendi basına davranışlar sergileyebilme çabalarına annelerinden gelen cezalandırıcı tavırların şiddetli ayrılık korkularına yol açtığı öne sürülmüştür.

Gene benzer bir görüşe göre çocuk- ebeveyn ilişkisinin erken dönemlerindeki bozukluklar ( çocuğun yeterli dikkate alınmayıp, hislerini ve davranışlarını gözardı etmek çocukta uygun, olumlu ve sabit bir benlik hissi oluşmasını önleyecek ,sürekli desteğe gereksinim duyacaktır. Ailede duygusal paylaşımın olmaması , aile içi yoğun çatışmalar, küçük yaslarda ana-baba kaybı, ayrılığı, çocuğun yasadığı fiziksel ve cinsel tacizler rahatsızlığa eğilim oluşturur.

Ailesel özellikleri:

Bu kişilerin ailelerinde erken donemde ebeveyn kaybı,travma tik ayrılmalar ya da her ikisi yüksek oranda bulunmaktadır.
Genellikle her iki ebeveynde de belirgin bir şekilde psikiyatrik sorun vardır. Annelerde karasızlık ve depresyon gözlenirken;babalar ya meydanda yoktur ya da karakter itibariyle yoktur yada bozuktur.
Aileler saldırgan davranışlar, alkolizm, fiziksel ya da cinsel tacizler (ki bunlar hastaya da uygulanmıştır) nedeniyle yıpranmış veya parçalanmıştır. Rahatsızlık boşanmış ya da evlatlık verilmiş ailelerde daha fazla saptanmıştır.

Hastalığın sureci:

Rahatsızlık gençlik donemi öncesinde konuya dikkat verememe, öğrenme güçlükleri ve toplumsal çekilme, sosyal ortamlardan soğukluk ile kendini göstermektedir. Gençlik döneminde tüm yakınmalar başlamakta, yari sayıda vaka ise 40'larından sonra düzenli bir cevre ve is hayatına kavuşabilmektedir. Bununla birlikte çoğu eğitimini tamamlayamamakta, islerini kaybedip, evliliklerini ya da birlikteliklerini sürdürememektedir.
Rahatsızlıkta intihar tehditleri önemsenmelidir. Bu grup hastalarda % 8-10 oranında intihar sonucu olum görülmektedir.

Tedavi:

Bu kişilerin uzun sureli bireysel psikoterapiden faydalanırlar Bireysel terapide bilişsel- davranışçı terapi yanında duygulanım dalgalanmaları ve ani dürtüsel davranışlar için ilaç tedavileri uygulanabilmekte, intihar eğiliminin olduğu yoğun gerilim dönemlerinde kısa sureli hastanede yataklı tedavi uygun olmaktadır. Kişiler grup terapisinden faydalanabilmektedirler.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.895
  • 32.896
  • 512.895
# 09 Ara 2009 00:13:36
Geleceğin Suçlusunu Yetiştirmenin En Basit Kuralları

*- Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlayın! Bu  şekilde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.

*- Kötü sözler söylediği zaman gülün! Böylece o kendisinin akilli olduğuna inanacaktır.

*- Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretmeyin! 21 yaşına gelince kendi kararlarını, kendisi versin diye bekleyin!

*- Yerde bıraktığı her şeyi kaldırın; kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini, onun için her şeyi siz yapın ki; o bütün  sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın!

*- Onun gözünün önünde sık sık kavga edin ki; bu sayede aile bir gün parçalanırsa çok fazla üzülmesin.

*- Ona istediği kadar harçlık verin ki; hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenmesin.

*- Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine  getirin ki; istediklerine ulaşmak için çalışmak gerektiğini öğrenmesin.

*- Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını  tutun ki, onların hepsine karşı peşin hükümleri oluşsun.

*- Bütün bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz  bir gün suç islerse, kendisinden özür dileyin! Ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığınız için kendinize teşekkür etmeyi ihmal etmeyin!!

Çevrimdışı gülşahözz

  • Üye
  • *
  • 16
  • 17
  • 16
  • 17
# 21 Mar 2010 21:54:01
Bu kadar problemin tanımını,belirtilerini; bu sorunlar karşısında yapılması gerekenleri bir arada bulduğum için mutluyum. Bu bilgiler çok işime yarayacak,teşekkürler ...

Çevrimdışı yenibetşe

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.338
  • 3.551
  • 3.338
  • 3.551
# 22 Mar 2010 17:16:36
Helal lokmayla yetişen bir çocuk vatanına ve milletine yararlı olacaktır.Lokması helal değilse verilen eğitim bir noktadan sonra işe yaramayacaktır.

Çevrimdışı tebesir65

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 287
  • 2.361
  • 287
  • 2.361
# 29 Nis 2010 00:54:02
sorunlar ve çözüm yolları için "sebocan"a teşekkürler...

Çevrimdışı sanalizasyon

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.265
  • 17.223
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.265
  • 17.223
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 29 Nis 2010 01:00:45
hani biz bi sorun yaşayınca çocukluğumuza iniyoruz ya, çocuklar sorun yaşayınca nereye inecez:D

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK