Anladığım kadarıyla tek tip "eğitim sistemine" karşısınız. Farklı "eğitim sistemleri" uygulanmalıdır görüşündesiniz.
Tek tip eğitim sisteminden ziyade, edilgen, pasif, fotokopi ürünü gibi birey yetiştirilmesinin insan doğasına aykırı olduğunu düşünüyorum. İdeolojilerin istediği insan modelinin toplumu yap-boz gibi bozduğunu, kutuplar oluşturduğunu (çünkü kutsanan güç güç olmaktan çıkınca yeni kutsanan güce göre konum almak insanı bozan, üç maymunu oynatan bir hal. Buna; kral öldü, yaşasın yeni kral mantığı da diyebiliriz. Çok sahici gibi gelmiyor bana. İnsanların erdemleri, prensipleri de olmalı.
Eğitim çeşitli ideolojilerin (A,B,C,D,
farketmez) işi olmaktan çıkarılmalı, bilim ve teknoloji ışığında toplumun ilerlemesine yön verecek bir güç haline getirilmeli. Hepimizin buna ihtiyacı var. Bilimin, bilim adamının milliyet, ideoloji, sınıf gibi etiketlere ihtiyacı olmaz. Bu hedefle topluma ve insanlığa öz değer katabilir, hizmet sunabilir.
Tek tip eğitim sistemi veya farklı eğitim sistemleri ile Tek tip birey yetiştiren yaklaşım birbirine benzer kelimeler olabilir, ancak benim düşüncemde ikisi farklı şeyler. Örneğin toplumun farklı okul türlerine ihtiyacı var. A, B, C, D, E,
adlar altında bu ihtiyaca cevap verdiniz, içerik de farklı fakat eğitim yaklaşımınız kuru bilgi, tecrübe edilmeyen yaşantılar, dahası sınav ayarlı, öğretim odaklı bir sisteme hizmet etmekten ileri gitmiyorsa, bin çeşit eğitim modeli, sistemini de yan yana getirseniz sonuç (mesleğe yönlendiren okul) dan öte olmaz. Bu bakış ile okulda bilim, hayat boyu gerekli bir vasıta olacak öğrenmeyi öğrenme de gerçekleşmez.
Bu; okul türü ve eğitim sistemlerinden ziyade eğitimden ne anladığımıza bağlı. Eğitim sisteminiz bir tane de olabilir; önemli olan içeriğin her bireyin ihtiyacına göre düzenlenmiş olması, sınıf, okul ortamlarının buna uygun düzenlenmesi, en önemlisi de uygulayıcıların bunu benimsemesi, bireyin kendini tanıma, keşfetme, kapasitesine ulaşmasına rehberlik düzeyinde rol edinmesi (CD yakar gibi bireyi; aile, ideoloji, çevre beklentisi ile hazır, ezber, kuru bilgi nakil aracı olarak görmekten sakınması, (körpecik beyinlerde blokajlar oluşturmamak, öz saygı gereği). Sarf (kullanılıp atılan) bilgi nakli, bireye de haksızlık, saygısızlık. İleride hiç kullanmayacağı bir yığın kuru bilgiyi kafasından atabilecek, kendini güncelleyebilecek vasıtalardan (neden-sonuç bağı kurma-analitik düşünme becerilerinden) yoksun bırakılan birey edilgen, pasif olur, ne versen alan birey, bir süre sonra hiçbir şey istemez hale gelir.
Bu, doğal isteklenme (dürtülerin) bir kısmının yarı ölü, ya da işlemez hale getirilmesi ile oluyor maalesef. Her neslin ağırlıklı (etken) bir ideolojiye kutuplandığı zamanı düşünün, bir de kalıcı damgalar gibi ezber sarf bilgi yüklenen birkaç kuşağı hayal edin; hepsi bir arada, sonra bakın toplumumuzun ruh-i manzarasına
Doğada binbir renk var, ahenk içinde.. Bir de insan yapımı ahenge bakalım; her ideoloji bir çatışma nedeni. Çünkü herhangi bir ideoloji dayandığı fikri kutsar, enin de sonunda hesaplaşma eğilimine girer. Onu alma, beni al der dururlar. En doğru, ideali benim iddiası hepsi için de geçerli hale gelir. Rakip elemek gücün doğasında var. İnsancıl mı? değil mi? işte sorgulamak gereği duyacağımız nokta bu olabilir.
Benim gibi düşünmeyenle, benim gibi anlamayanla, benim gibi sevmeyenle, benim gibi hissetmeyenle... ANLAŞABİLMEMİ nasıl beklersiniz?
Kendi olabilen, kendini bilen insanla mümkün. (Edilgen bireyle zor)
Farklılıklara imkan veren bir eğitim sistemi AYRIMCILIĞI kuvvetlendirmez mi?
Bireye ve insan doğasına saygılı eğitim yaklaşımı tam tersine birliği sağlar. İdeolojilerden kurtulan bireyleri insani vasıflarda, erdemlerde buluşturur. Bakteriden aslana geniş bir yelpazede, herhangi bir yaratım eseri için gereksiz olmuş deme hakkımız olabilir mi?
Hepsi birbirinden farklı muhteşem bir uyum içinde. İnsan ayrıca şuur ile donatılmış. Muhteşem uyumu idrak edebilsin diye. Görmek ve duymak için yüreğe de ihtiyaç var. Çünkü o yaratımın mayasını taşıyor..
Herkes benim gibi yetişirse, AYRIMCILIK değil BİRLİK kuvvetlenir.
Düşüncenize saygı duymakla beraber; herkesin benim gibi yetişmesini istemem doğrusu. Bin tane ben beni benden bıktırır. Doğadaki yaşam canlılığını, kıpırtıyı farklılık ile fark ediyoruz. Tek renk bir doğayı hayal etmek bile insanı kasıyor. (Bu benim hislerim)
Aynı şekilde yetişenler neden TUHAF bir kişilik olsun ki?
Sokaktaki binlerce insanın aynı davranış, aynı giyim kuşam, aynı saç rengi ve kesimi, aynı ses tonu ve muhabbetler, aynı gülüşler, aynı bakışlar, aynı sözcükler kullandığını hayal edebilir mi insan? Böyle bir yaşam şekline ne ad verecektik? Böyle bir durumla karşılaştığımızda akla gelen ilk tepki Amanin! ne olmuş bunlara böyle.. derdik muhtemelen.
Bunları bu hale getiren mantığı, sistemi merak ederdik büyük ihtimalle, ya da afallardık. Anlam vermekte güçlük çekeceğimiz için tuhaf derdik kısaca, robotumsu bu yaşam tarzına.
Tuhaf; yaratıcının insan diye milyarlarca sürümünün bir tanesi bile birbirine, tıpatıp benzemesin diye özene bezene şekil, ruh ve akıl ile donattığı halde; onların birbirlerine benzemek için yarışmasına, sonra da sözde biriz deyip, özde bir olmayı becerememesine duyulan garip ama insani bir tepki.
Bireylerin birbirinden korkarak yetişmesi için neler yapılıyor?
Hiçbir eğitim programında birbirinizden korkarak yetişin cümlesi yazmaz.
Misal; Ana okulunda onunla oynama o yaramaz, ilk okulda bu ezik, pis uzak dur, ortaokulda şu haylaz, bu çalışkan, öteki tembel, lise de bu efendi, o serseri, üniversitede o şucu, bu ocu, şu da öcü nihayette iş hayatında da; o Acı, bu Beci, şu da Cici, şurada duran da, hani bana hani bana diyen yağcı diye başlayan etiketleme (barkotlama) sistemimizin nasıl çalıştığını (yetişkinlerden; anne, baba, arkadaş, çevre ile çocuklarımıza) sirayet ettiğini gören bilen için örnek gırla
(Yoksa yapılmayan bir şey mi bireylerin birbirinden korkmasına sebep oluyor.)
Bilginin, bilimin merkezi olması beklenen okul, bireye kendini gerçekleştirme (kendini tanıma-içe bakış-kapasitesini keşfetme) olanağı sunamıyor. Okul topluma (bireylerin toplamına) bir şey veremeyince, gücün doğası gereği toplum okula ayar veriyor.
Birey de toplumun aynası. Zamana karşı yarış şeklinde kurgulanan sosyal ilişkiler nedeniyle doğasında korunması gereken küçük birey çocuğun dünyasına yansıyan çarpıklıkları gidermesi (öyle bir koşu ki kimse kimseyi görmediğinden) işlevini yerine getiremeyen aile için son fırsat okul iken; çeşitli nedenlerle (şablonlar, aile beklentisi, öncelikli ihtiyaçlar, gelecek kaygısı v.s) kendi üzerindeki baskı ve stresi atmak için kısa vadeli sayısal başarı verilerine göz yumup olana çanak tutmakla benzeşiyor.
Bir süre sonra toplumdan okula-okuldan topluma bir yenisi olmayan kısır döngü ile eğitme vasfını (tek tek ele almak, detaya inmek, ince eleyip sık dokumak) işlevi yerine barkod sistemi gibi seri kontrol ve damgayı çözüm olarak sunuyor. Etiket ürünün nitelikleri ile birlikte değerini de sergiler. "İyi, kötü, az, çok, başarılı, başarısız, ezik, işe yaramaz, çalışkan, tembel v.s uzayan", daha üstlerde daha keskin ve ağır ithamlarla şekillenen bir çeşit korku ve hizaya getirme mekanizması.
Etiketlerle hizaya sokulan ürünler olmak... Sonra bakıyorsun ürüne sağlam kumaş beklerken; üç günde her yeri delik deşik olmuş bir işporta imali. Atsan atılmaz, satsan alınmaz. Çocuk ne yapsın! Sınav da olur, rekabette olur, edilgen de olur, pasif de. Eğitim de cabası. Bir ton ödev, kaynak veren öğretmen en iyidir örneğin
İlkel kaynak paylaşımının modern hali de böyle olur ancak.
Suç toplumda mı? tabiki hayır. Benim gibi olmak, ya da olmamak bütün mesele bu. Damgalanmak da var, aç kalmak da işin içinde. Böyle böyle gelişir korku seansları. Korkuyla çocuklarımızı eğitemeyiz. Zorlama da bir yere kadar
Sonra bakarız ki aslında hiç eğitilmemiş ve eğitmemişiz. Aynaya bakmamız yeterli, çünkü toplum hepimizin toplamı.
Gruptan ayrılanı kurt kapmıyor mu? İnanmam
İnansanız iyi olur hocam. Bazen hayatın altı ile üstü birbirine karışır. Kurt ile kuzu yer değiştirir. Aslan aslanı yer, bakteriler de aslanı. Sonra su ve güneş hayatın yenilenmesi için bileşenlerine ayırır hepsini, zamanın renklerine birer toz yapar. Yok aslında "özde" bir farkımız. Biliriz ki bir atomun ömrü ömrümüzden daha eski, evrenle yaşıt.
"Gözü kapalılık" deyimini biraz açar mısınız?
Şöyle; mesela gözünüz açıkken görebileceğiniz şeylerin ağırlığı altında kalmamak için kapalı numarası yapıyorsunuz ve gözünüz kapanıyor. Herhangi bir torpil yapıldığında kattiyen yanlış diyorsunuz. Sonra size yapılsa olunca eylem, öteki gözünüzü de tamamen kapatıp görmedim, duymadım, yapmadım diyorsunuz üç kelime ile sihir gerçek olup, sorumluluktan kurtuluyorsunuz. Göz görmeyince gönül de katlanıyor haliyle. Suç gözde değil, bütün suç midenin olabilir.
Egitimhane üyeleri olarak az çok mürekkep yalamışlığımız var.
Bizim gözlerimiz kapalıysa....
Ya da mürekkep yalamak gözleri açmıyorsa...
Benim böyle belli bir şahıs, grup için etiket, ya da derecelendirme iddiam yok. Durumları ele almak, konu hakkında daha iyi açıklayıcı araç vasfı babında (kendim de dahil, okul, birey, eğitim, aile, toplum, doğa ve insan bağlamında; sebepler ve sonuçlar üzerine) kişisel düşüncelerim. Kimseye bir şey öğretmek niyetinde de değilim açıkçası. Belki de benim gözlerim kapalı.
Niyet ve kısmet Bildiklerimizi, ya da bildiğimizi sandığımız hayata dair bazı ipuclarını paylaşmak. Amaç da bu zaten. Ama yine de bir cevap verilecekse, insan niyetlerinden sorumludur. İyi de olsa kendine, kötü de olsa yine kendine.
İdeolojilere, kesin yargılara inancım yok. Ama netice de insanız, mükemmellik iddiası da olmaz. Hayata bir renk katmak, ya da güzelim renklerini görmek hakkında bir katkım olursa, kendim de mutlu olurum. Bütün güzellikler küçük bir kıvılcımla başlar, ya da tersi de mümkün.
Önemli olan niyetlerdir. İnsan niyetlerinden sorumludur bu bir kendimce tespit. Bunu, bir şey öğretmeye çalışıyor ya da niyetin mucizelerini anlatma çabasında olarak da hissedebilir insan. İkisi de mümkün, tercih ya da nasip de denilebilir.
Gözlerin açılıp, açılmaması hususunda insan, çaba, zeka, doğa, ihtiyaç olma durumu etkenleri dışında başka ana etkenlerin de olabileceğini benden daha iyi bildiğinizi zan ediyorum.
Klasik davranış olmaza, yeni davranış olabilirliğe odaklanınca sadece bakarak ampulleri söndürmek örneğini ihtiyaç olunca doğa çözüm sunar tespiti ile bizimle paylaştığınız için ayrıca teşekkür ederim.