Eğitim Konuşmaları

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.895
  • 512.877
  • 32.895
  • 512.877
02 Ara 2015 22:48:24
Merhaba arkadaşlar.

Konu başlığımız gayet net ve içeriğini açıkça belli ediyor.

Her gün veya her hafta eğitimle ilgili bir soruyu-sorunu etraflıca konuşalım-tartışalım.

İyi paylaşımlar...

Hadi başlayalım.

Soru 1:   Ailenin, okulun, öğretmenin, kültürün, çevrenin çocuk eğitimine etkisi nedir?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 03 Ara 2015 11:01:06
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Soru 1:   Ailenin, okulun, öğretmenin, kültürün, çevrenin çocuk eğitimine etkisi nedir?
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Faydalı bir uygulama olması temennisi ile düşüncemi belirtmek istiyorum.

Öncelikle eğitim ve öğretim arasındaki farka dikkat çekmek istiyorum.

Öğretim bilgi kazandırmak amacıyla yapılan işlemler, eğitim DAVRANIŞ kazandırmak amacıyla yapılan işlemlerdir.

Bu tanımlama çerçevesinde soruyu
Ailenin, okulun, öğretmenin, kültürün, çevrenin çocuğun davranış kazanmasına etkisi nedir?
şeklinde ALGILIYORUM.

Gözlemlerime göre, çocukların davranışlarını en çok etkileyen (yaşı kaç olursa olsun) arkadaş çevresi ve TV, internet, cep telefonu gibi teknolojik aletler oluyor.
Bunun temel sebebi, çocuğun diğer unsurlara (aile, okul, öğretmen, kültür, çevre) göre, bu unsurlarla daha fazla İLETİŞİM halinde olmasıdır.

Davranış kazandırmada en önemli etkenin VERİMLİ İLETİŞİM olduğuna inanıyorum.
(İletişim süresinin ve sıklığının değil, iletişimin kalitesinin önemli olduğunu düşünüyorum.)

Çevrimdışı konuk35

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.346
  • 2.799
  • 1.346
  • 2.799
# 04 Ara 2015 00:27:05
Yetişkinlerin tüm doğrularını ki (zamanla değişebilen tespitler), normlarını, hayallerini, dünya perspektiflerini, hayat algılarını, önceliklerini çocuklara birebir naklettiği, baskılayıcı, düşünmeyi sınırlayıcı, kendi yaşam tecrübelerinin yaşanmadan kesin doğrular olarak kayıtsız ve şartsız, sorgulanmaksızın kabulünü öngören; hep öğreten (nasihatle), kendi başına öğrenmesine fırsat verilmeyen korunan, sakınılan birey. Abartılmış bir korumacılık ile çocuk yetiştiriyoruz.

Bebekken seçimi olmayan, çocukken seçimi olmayan, gençken seçimi olmayan, iş sahibi olma yolunda seçimi olmayan nihayette evlenirken de... bir bireyi hedefleyen, toplumca da “ya davulcuya, ya zurnacıya...”  endişesi ile desteklenen bir eğitme sonucunda ortaya çıkan ürün birey, olsa olsa edilgen, pasif kişilik olur. Sıyrılabilenler de hem kendine, hem kültürüne yabancı.

Büyüklerince tecrübe edilmiş tüm doğruları (!) nakl edici bir eski kasa pc gözüyle bakılan yapılandırılmış (ürün birey) hayata atıldığında (hayat babamın baktığı yerde durmuyor) sudan çıkmış balık gibi savunmasız olabiliyor. "Ama olsun biz garantiyi severiz" de, "içselleştirilmiş tecrübe" babada durduğu gibi oğulda durmuyor.

Neresinden baksan her taraftan dökülen bir eğitim yaklaşımı. "Benim gibi düşünmüyor, benim gibi yürümüyor, benim gibi anlamıyor, benim gibi sevmiyor, benim gibi hissetmiyor" ...  diye uzayan gibi, gibi, gibi (fotokopi olmayana karşı bir şaşkınlık, idrak edememe) bir paronaya, bir korku. Çünkü herkesin kendisi gibi yetişmesi gerektiğini düşünen, bunda da hiç tereddüt etmeyen bir tuhaf kişilik... Çık işin içinden...

İnsan bilmediği şeye karşı bir korku hali yaşar, tamam! hani uzaydan gelse, ilk kez görsem ben de korkarım. Senin gibi, benim gibi bir şey, insan bu, sen gibi. Birbirinden korkarak yetiştirilen bireylerin sağlıklı iletişim içinde olmaları son derece zor bir zanaat.

Ön yargılar, ön kabuller insanların kolay kolay aşabilecekleri şeyler değil. Parlatılan imajlar üzerinden ayak üstü-yüzeysel konuşup geçiyoruz. Günü kotarıyoruz ama kendimizle baş başa kaldığımızda "dost, arkadaş diyebileceğimiz insan sayısının ne kadar az, bazen de hiç" olduğunu anladığımız anda şok olup, afallıyoruz.

Çünkü biz kendimiz yaşamıyoruz ki; başkalarının da içinde ne yaşadığını, ne düşündüğünü, hayata dair, insana dair hislerini görme, duyma gereksinimi hissedelim. Ben gibi ise tamam (güvendeyim) değilse, binlerce etiketimiz var, yapıştır gitsin. En azından izi kalsın. Oysa, her bir "insan" var olmakla zaten özeldir. Ayrıca bir onay mercine ihtiyacı yok ki. 

Bireysel (biricik) olma, özel olma hakkımız yok ediliyor usulca. Çünkü menfaatler birliği kooperatifi der ki; "gruptan ayrılanı kurt kapar". Böyle böyle bilinç altına abuk subuk "kesin"miş gibi doğrular, sanrılar atıyoruz usulca. "Sakla samanı gelir zamanı" olduğunda da atıyoruz oltayı, "ne çıkarsa bahtına" demiyoruz. "Ama ben sana zamanında... sıra sende" böyle böyle bir garip menfaatler buluşması... "Para"; bütün dostlukları hizaya sokan komutan olduğunu hatırlatınca... ne dostluk kalıyor ne anı. İşte o zaman öğreniyorsun hayatı ama iş işten geçmiş oluyor.

İçselleştirilemeyen yaşantılar, dostluklar, arkadaşlıklar "önce kendi içini" sonra empati ile "sen gibi olma olasılığı olan ya da olmayan" karşındakini anlama çabasının yokluğu ile baştan yok ediliyor. İç olamayan (gerçek yaşantı) dış oluyor. Dış olanı içinde neden var edesin ki? Bakıyorsunuz ne anı anıya benziyor, ne dostluk dostluğa, ne hayat hayat gibi... Türlü türlü hileler, yüzeysel ilişkiler.

Bebekten başlamıştık, onun iş (arayan) adamı evresine geldiğinde de; her kapıyı açan sihirli kartlarımızla "yakinimdir, açıl susam açıl" şifresi ile son torpilimizi de yapıp görevimizi tamamlıyoruz.. Bütün kapıların ardına kadar açıldığını gören birey birden "mutlu" olduğunu keşfediyor.. Ne kadar sürer ona bişey diyemem... "böyle gözü kapalılığı” gözüm bir yerden ısırıyor “da”… ile kalsın.

Espriler için kusurlarımız (olaki vardır) af ola..

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 04 Ara 2015 14:24:12
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Fringe dizisinin 1. sezon 14. bölümünde bir bilim adamı, FBI ajanını teste tabii tutmak ister.
FBI ajanı patlatılma hazırlığı yapıldığını bildiği bombanın yeri hakkında bilgi sahibi olmak için teste tabii olmayı kabul eder.

Test oldukça basittir. Ajan, 20 kadar ampulü SADECE BAKARAK söndürecektir :)
Böyle bir şeyin mümkün olamayacağına İNANDIĞI için, bir iki denemeden sonra vazgeçerek, nasıl hile yapabileceğini araştırır.
Bir arkadaşının yardımıyla ışıklar yeniden programlanır ve bilim adamının gözü önünde yapılan testte bakışıyla ışıkları söndürüyormuş izlenimi verilir.
Bilim adamı bombanın konulduğu yeri söyler. Hemen olay yerine gidilir.
Bomba düzeneğinin üzerinde 20 kadar ampul ve geri sayım yapan bir saat vardır.
Bomba imha uzmanları bu tip bir şeyi daha önce görmedikleri için müdahale edemezler.
Yapılabilecek tek şey vardır: Sadece bakarak ampulleri söndürmek Aksi takdirde tahliye imkanı olmayan yüzlerce insan ölecektir.
Ajan, başka çaresi olmadığını görünce SADECE BAKARAK ampulleri söndürmeye çalışır ve başarır.

Klasik davranış, ampullerin sönmesi için elektriğin kesilmesi şeklindedir.
Elektriği kesmeden ampul söndürmek YENİ BİR DAVRANIŞ kazanmaktır.
Kainatın işleme prensipleri (sistemi) hakkında yeterli bilgi sahibi olmayanlar elektriği kesmeden ampul söndürmenin mümkün olmayacağına İNANIR.

Yeni davranışlar kazanmak / kazandırmak da gönüllük istisnai bir durumdur, esas olan ZORLAMAKTIR.
(Kişiler yeni davranışlar kazanmaya isteksizdir. Yeni davranışlar kazanmaları için teşvik edilmeleri / zorlanmaları gerekir. )

Öğretim konusunda fikir paylaşımı davranışında bulunanları, eğitim konusunda fikir paylaşımında bulunma davranışı kazandırmak için ZORLAMAK GEREKİR.

Bomba patlatmak ile tehdit etmek, Türk insanı için sıradan bir olay olduğu için bu yöntemin etkili olmayacağını düşünüyorum.  :)
Site yönetimi bu konuda daha etkili yöntemler geliştirmelidir.

İnşallah bir başka mesajımda bu konuda fikir paylaşımlarım olacak.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 04 Ara 2015 14:47:55
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Büyüklerince tecrübe edilmiş tüm doğruları (!) nakl edici bir eski kasa pc gözüyle bakılan yapılandırılmış (ürün birey) hayata atıldığında (hayat babamın baktığı yerde durmuyor) sudan çıkmış balık gibi savunmasız olabiliyor.
"Ama olsun biz garantiyi severiz" de, "içselleştirilmiş tecrübe" babada durduğu gibi oğulda durmuyor.
...
Neresinden baksan her taraftan dökülen bir eğitim yaklaşımı.
"Benim gibi düşünmüyor, benim gibi yürümüyor, benim gibi anlamıyor, benim gibi sevmiyor, benim gibi hissetmiyor" ... 
diye uzayan gibi, gibi, gibi (fotokopi olmayana karşı bir şaşkınlık, idrak edememe) bir paronaya, bir korku.
Çünkü herkesin kendisi gibi yetişmesi gerektiğini düşünen, bunda da hiç tereddüt etmeyen bir tuhaf kişilik...
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Paylaştığınız fikirler için teşekkür ederim.

Anladığım kadarıyla tek tip "eğitim sistemine" karşısınız. Farklı "eğitim sistemleri" uygulanmalıdır görüşündesiniz.
Benim gibi düşünmeyenle, benim gibi anlamayanla, benim gibi sevmeyenle, benim gibi hissetmeyenle... ANLAŞABİLMEMİ nasıl beklersiniz?
Farklılıklara imkan veren bir eğitim sistemi AYRIMCILIĞI kuvvetlendirmez mi?
Herkes benim gibi yetişirse, AYRIMCILIK değil BİRLİK kuvvetlenir.
Aynı şekilde yetişenler neden TUHAF bir kişilik olsun ki?

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Birbirinden korkarak yetiştirilen bireylerin sağlıklı iletişim içinde olmaları son derece zor bir zanaat.
Bireylerin birbirinden korkarak yetişmesi için neler yapılıyor?  (Yoksa yapılmayan bir şey mi bireylerin birbirinden korkmasına sebep oluyor.)

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bireysel (biricik) olma, özel olma hakkımız yok ediliyor usulca.
Çünkü menfaatler birliği kooperatifi der ki; "gruptan ayrılanı kurt kapar".
Gruptan ayrılanı kurt kapmıyor mu? İnanmam :)
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
"böyle gözü kapalılığı” gözüm bir yerden ısırıyor “da”… ile kalsın.
"Gözü kapalılık" deyimini biraz açar mısınız?
Egitimhane üyeleri olarak az çok mürekkep yalamışlığımız var.
Bizim gözlerimiz kapalıysa....
Ya da mürekkep yalamak gözleri açmıyorsa...

Çevrimdışı zeynepgulsu

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 23.288
  • 42.286
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 23.288
  • 42.286
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 04 Ara 2015 22:42:52
Hepsi de etkilidir.once ailede basliyor egitim.sonra okulda.Kisilik olusumu okul öncesi yasta olustugu icin ailedeki egitimin daha onemli oldugunu dusunuyorum. Anne ve babalarin donanimli olmalari gerekiyor.cocuklar ayna gibi.Bir cocuga baktiginizda davranislarini gozlemlediginizde aile yapisini tahayyül edebiliyorsunuz.
Okul,ogretmen ve cevrenin de rolunu yabana atmamak gerekiyor.Bir ogretmen cocugun hayatini hem.olumlu hem de olumsuz yonde etkileyebiliyor.
Cevre derken son zamanlarda tablet ve akilli telefonlar cocuklar uzerinde cok etkili onu fark ettim.Bagimlilik noktasına ulasabiliyor bu tutku.Dikkat etmek,sınırlama getirmek lazim diye dusunuyorum.
Universitede egitimi 3 sacayaga benzetiyordu.Birinin eksikligi aksatiyor egitimi.

Çevrimdışı zeynepgulsu

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 23.288
  • 42.286
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 23.288
  • 42.286
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 04 Ara 2015 22:45:17
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Merhaba arkadaşlar.

Konu başlığımız gayet net ve içeriğini açıkça belli ediyor.

Her gün veya her hafta eğitimle ilgili bir soruyu-sorunu etraflıca konuşalım-tartışalım.

İyi paylaşımlar...

Hadi başlayalım.

Soru 1:   Ailenin, okulun, öğretmenin, kültürün, çevrenin çocuk eğitimine etkisi nedir?


Haftaya biraz daha can alici bir konu secebiliriz.Bu konu cok genel oldu :)konusmakla bitmez.

Çevrimdışı bilaldikici

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 2.512
  • 57.271
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.512
  • 57.271
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 04 Ara 2015 23:13:11
insanoğlu için tüm zamanların en büyük problemi eğitim olmuştur..

Aklı olmayan hayvanlar bile terbiye edilebiliyorken veya en azından ehlileştiriliyorken zararları azaltılıyorken aklı olan insanın bir türlü eğitilememesi bazılarının ehlileştirilememesini nasıl açıklayabiliriz..

İnsan aklı cansız maddelere rahatlıkla şekil verebiliyor..
ama canlı olan insana standart bir şekil verilemiyor..
Modern zamanlarda eğitimde imkan artmakla beraber başarı istenildiği başarı yakalanamadı..

insan küçük kainat..
sabit ve değişken, ilerlemeye ve gerilemeye müsait,yapmayı ve yıkmayı çok iyi başarabiliyor, bilmekte ve unutmakta sınırı yok.. 

Ben eğitime bilgi odaklı değil ilgi odaklı bakmayı daha mantıklı buluyorum..

Öğretim herkese eğitim isteyene verilmeli bence..

eğitimin merkezi de kanaatimce yerelden evrensele yükselen bir ahlak kazandırmak..

soruya gelince çocuk eğitimindeki etkenlerin etkilerinin neler olduğuna değinmeden şunu söylemek isterim, etkisi en fazla olması gereken etkenin öğretmen olması gerektiğini düşünüyorum..

çünkü aileler çaresiz, kültür soyut, çevre yıkıcı, okul etkisiz..
içlerinden bir tek öğretmen somut,yapıcı ve etkili bir çaredir.. 

bu arada hangi öğretmen diyerek soruyu genişletiyorum..

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.895
  • 512.877
  • 32.895
  • 512.877
# 05 Ara 2015 00:00:31
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Haftaya biraz daha can alici bir konu secebiliriz.Bu konu cok genel oldu :)konusmakla bitmez.

Önerilerinizi bekliyoruz öğretmenim. :)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 05 Ara 2015 16:34:59
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Öğretim herkese eğitim isteyene verilmeli bence..
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Açıklamalarınız için teşekkür ederim.
Yukarıya alıntıladığım cümlenizi yanlış anlamış olabilirim.
Eğitim, kişiye duygu, düşünce ve davranışlarını kontrol edebilme becerisi kazandırır.
(Yeterli) Eğitim almamış kişiler duygu, düşünce ve davranışlarını kontrol etmekte zorlanırlar.
Bu durumun topluma olumsuz yansımaları olur.
Örneğin, teröristler, katiller, hırsızlar, sapıklar YETERİNCE eğitil(e)memiş kişilerdir.

Bu nedenle kişilerin isteseler de istemeseler de eğitilmesi gerektiğine inanıyorum.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
eğitimin merkezi de kanaatimce yerelden evrensele yükselen bir ahlak kazandırmak..

Yerel ve evrensel ahlak tanımlarını yapabilir misiniz?

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
çünkü aileler çaresiz, kültür soyut, çevre yıkıcı, okul etkisiz..
içlerinden bir tek öğretmen somut,yapıcı ve etkili bir çaredir.. 
Ailelerin çaresiz olduğuna deliliniz nedir?
Somut  kültür örneği verebilir misiniz?
Okul'un etkisiz olma sebepleri nelerdir?

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
bu arada hangi öğretmen diyerek soruyu genişletiyorum..
Genişlettiğiniz kısmı "Arif Okurer öğretmen" olarak cevaplıyorum :)

Bakınız : [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı bilaldikici

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 2.512
  • 57.271
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.512
  • 57.271
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 05 Ara 2015 16:42:26
Yeterince eğitilmiş hatta fazlasiyla eğitilmiş katil sapık hırsız terörist proflar  bilim adamları öğretmeninden doktoruna aliminden ulemasina bir dünya adam var ama..

Eğitimde aynı sebepler maalesef aynı sonuçları doğurmuyor..

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 05 Ara 2015 16:45:41
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Önerilerinizi bekliyoruz öğretmenim. :)
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

İlk sorunun güzel olduğunu düşünmekle birlikte, başlangıç için uygun olmadığı kanaatindeyim.
Başta öğretmenler olmak üzere, genel olarak toplumumuzda "saygı" azlığından şikayetler yaygındır.

"Saygı" konusunun irdeleneceği bir soru hazırlanmasını öneriyorum.

- Saygı nedir?
- Saygı nasıl gösterilir?
- Kimlere, nelere saygı gösterilir?
- Hangi davranışlar "saygı" ifade eder?
- Toplumda "saygı" nın yaygınlaşması için neler yapılabilir?
- Toplumda "saygı" nın yaygınlaşması için egitimhane üyelerine düşen görev nedir?

Çevrimdışı konuk35

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.346
  • 2.799
  • 1.346
  • 2.799
# 05 Ara 2015 19:14:26
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Anladığım kadarıyla tek tip "eğitim sistemine" karşısınız. Farklı "eğitim sistemleri" uygulanmalıdır görüşündesiniz.

“Tek tip eğitim sistemi”nden ziyade, edilgen, pasif, fotokopi ürünü gibi birey yetiştirilmesinin insan doğasına aykırı olduğunu düşünüyorum. İdeolojilerin istediği insan modelinin toplumu yap-boz gibi bozduğunu, kutuplar oluşturduğunu (çünkü kutsanan güç güç olmaktan çıkınca yeni kutsanan güce göre konum almak insanı bozan, üç maymunu oynatan bir hal. Buna; “kral öldü, yaşasın yeni kral” mantığı da diyebiliriz. Çok sahici gibi gelmiyor bana. “İnsanların erdemleri, prensipleri de olmalı”.

Eğitim çeşitli ideolojilerin (A,B,C,D,… farketmez) işi olmaktan çıkarılmalı, bilim ve teknoloji ışığında toplumun ilerlemesine yön verecek bir güç haline getirilmeli. Hepimizin buna ihtiyacı var. Bilimin, bilim adamının milliyet, ideoloji, sınıf gibi etiketlere ihtiyacı olmaz. Bu hedefle topluma ve insanlığa öz değer katabilir, hizmet sunabilir.

“Tek tip eğitim sistemi veya farklı eğitim sistemleri” ile “Tek tip birey yetiştiren yaklaşım” birbirine benzer kelimeler olabilir, ancak benim düşüncemde ikisi farklı şeyler. Örneğin toplumun farklı okul türlerine ihtiyacı var. A, B, C, D, E, … adlar altında bu ihtiyaca cevap verdiniz, içerik de farklı fakat eğitim yaklaşımınız “kuru bilgi, tecrübe edilmeyen yaşantılar”, dahası sınav ayarlı, öğretim odaklı bir sisteme hizmet etmekten ileri gitmiyorsa, “bin çeşit eğitim modeli, sistemini” de yan yana getirseniz sonuç (mesleğe yönlendiren okul) dan öte olmaz. Bu bakış ile “okulda bilim”, hayat boyu gerekli bir vasıta olacak “öğrenmeyi öğrenme” de gerçekleşmez.

Bu; “okul türü ve eğitim sistemleri”nden ziyade eğitimden ne anladığımıza bağlı. Eğitim sisteminiz bir tane de olabilir; önemli olan içeriğin “her bireyin ihtiyacına göre düzenlenmiş olması”, “sınıf, okul ortamlarının buna uygun düzenlenmesi”, en önemlisi de “uygulayıcıların bunu benimsemesi”, bireyin kendini tanıma, keşfetme, kapasitesine ulaşmasına rehberlik düzeyinde rol edinmesi (CD yakar gibi bireyi; aile, ideoloji, çevre beklentisi ile hazır, ezber, kuru bilgi nakil aracı olarak görmekten sakınması, (körpecik beyinlerde blokajlar oluşturmamak, öz saygı gereği). Sarf (kullanılıp atılan) bilgi nakli, bireye de haksızlık, saygısızlık. İleride hiç kullanmayacağı bir yığın kuru bilgiyi kafasından atabilecek, kendini güncelleyebilecek vasıtalardan (neden-sonuç bağı kurma-analitik düşünme becerilerinden) yoksun bırakılan birey “edilgen, pasif” olur, ne versen alan birey, bir süre sonra hiçbir şey istemez hale gelir.

Bu, doğal isteklenme (dürtülerin) bir kısmının yarı ölü, ya da işlemez hale getirilmesi ile oluyor maalesef. Her neslin ağırlıklı (etken) bir ideolojiye kutuplandığı zamanı düşünün, bir de “kalıcı damgalar” gibi ezber sarf bilgi yüklenen birkaç kuşağı hayal edin; hepsi bir arada, sonra bakın toplumumuzun ruh-i manzarasına…

Doğada binbir renk var, ahenk içinde.. Bir de insan yapımı ahenge bakalım; her ideoloji bir çatışma nedeni. Çünkü herhangi bir ideoloji dayandığı fikri kutsar, enin de sonunda hesaplaşma eğilimine girer. “Onu alma, beni al” der dururlar. “En doğru, ideali benim” iddiası hepsi için de geçerli hale gelir. Rakip elemek gücün doğasında var. İnsancıl mı? değil mi? işte sorgulamak gereği duyacağımız nokta bu olabilir.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Benim gibi düşünmeyenle, benim gibi anlamayanla, benim gibi sevmeyenle, benim gibi hissetmeyenle... ANLAŞABİLMEMİ nasıl beklersiniz?

Kendi olabilen, kendini bilen insanla mümkün. (Edilgen bireyle zor)


[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Farklılıklara imkan veren bir eğitim sistemi AYRIMCILIĞI kuvvetlendirmez mi?

“Bireye ve insan doğasına saygılı eğitim yaklaşımı” tam tersine birliği sağlar. İdeolojilerden kurtulan bireyleri insani vasıflarda, erdemlerde buluşturur. Bakteriden aslana geniş bir yelpazede, herhangi bir yaratım eseri için “gereksiz olmuş” deme hakkımız olabilir mi?

Hepsi birbirinden farklı “muhteşem bir uyum” içinde. İnsan ayrıca “şuur ile donatılmış. Muhteşem uyumu “idrak” edebilsin diye. Görmek ve duymak için yüreğe de ihtiyaç var. Çünkü o “yaratımın mayasını” taşıyor..

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Herkes benim gibi yetişirse, AYRIMCILIK değil BİRLİK kuvvetlenir.

Düşüncenize saygı duymakla beraber; herkesin benim gibi yetişmesini istemem doğrusu. Bin tane ben beni benden bıktırır. Doğadaki yaşam canlılığını, kıpırtıyı farklılık ile fark ediyoruz. Tek renk bir doğayı hayal etmek bile insanı kasıyor. (Bu benim hislerim)

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Aynı şekilde yetişenler neden TUHAF bir kişilik olsun ki?

Sokaktaki binlerce insanın aynı davranış, aynı giyim kuşam, aynı saç rengi ve kesimi, aynı ses tonu ve muhabbetler, aynı gülüşler, aynı bakışlar, aynı sözcükler kullandığını hayal edebilir mi insan? Böyle bir yaşam şekline ne ad verecektik? Böyle bir durumla karşılaştığımızda akla gelen ilk tepki “Amanin! ne olmuş bunlara böyle..” derdik muhtemelen.

Bunları bu hale getiren mantığı, sistemi merak ederdik büyük ihtimalle, ya da afallardık. Anlam vermekte güçlük çekeceğimiz için “tuhaf” derdik kısaca, robotumsu bu yaşam tarzına.

“Tuhaf”; yaratıcının “insan” diye milyarlarca sürümünün bir tanesi bile birbirine, tıpatıp benzemesin diye özene bezene “şekil, ruh ve akıl” ile donattığı halde; onların birbirlerine benzemek için yarışmasına, sonra da “sözde biriz” deyip, “özde bir” olmayı becerememesine duyulan garip ama insani bir tepki.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bireylerin birbirinden korkarak yetişmesi için neler yapılıyor?

Hiçbir eğitim programında “birbirinizden korkarak yetişin” cümlesi yazmaz.

Misal; Ana okulunda “onunla oynama o yaramaz”, ilk okulda “bu ezik, pis uzak dur”, ortaokulda “şu haylaz, bu çalışkan, öteki tembel”, lise de “bu efendi, o serseri”, üniversitede “o şucu, bu ocu, şu da öcü” nihayette iş hayatında da; “o Acı, bu Beci, şu da Cici, şurada duran da, hani bana hani bana diyen yağcı” diye başlayan etiketleme (barkotlama) sistemimizin nasıl çalıştığını (yetişkinlerden; anne, baba, arkadaş, çevre ile çocuklarımıza) sirayet ettiğini gören bilen için örnek gırla…

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
(Yoksa yapılmayan bir şey mi bireylerin birbirinden korkmasına sebep oluyor.)

Bilginin, bilimin merkezi olması beklenen okul, bireye kendini gerçekleştirme (kendini tanıma-içe bakış-kapasitesini keşfetme) olanağı sunamıyor. Okul topluma (bireylerin toplamına) bir şey veremeyince, gücün doğası gereği toplum okula ayar veriyor.

Birey de toplumun aynası. Zamana karşı yarış şeklinde kurgulanan sosyal ilişkiler nedeniyle “doğasında korunması gereken küçük birey” çocuğun dünyasına yansıyan çarpıklıkları gidermesi (öyle bir koşu ki kimse kimseyi görmediğinden) işlevini yerine getiremeyen aile için son fırsat okul iken; çeşitli nedenlerle (şablonlar, aile beklentisi, öncelikli ihtiyaçlar, gelecek kaygısı v.s) kendi üzerindeki baskı ve stresi atmak için “kısa vadeli sayısal başarı verilerine” göz yumup olana çanak tutmakla benzeşiyor.

Bir süre sonra toplumdan okula-okuldan topluma bir “yenisi olmayan kısır döngü” ile eğitme vasfını (tek tek ele almak, detaya inmek, ince eleyip sık dokumak) işlevi yerine “barkod sistemi” gibi seri kontrol ve damgayı çözüm olarak sunuyor. Etiket ürünün nitelikleri ile birlikte değerini de sergiler. "İyi, kötü, az, çok, başarılı, başarısız, ezik, işe yaramaz, çalışkan, tembel v.s uzayan", daha üstlerde daha keskin ve ağır ithamlarla şekillenen bir çeşit korku ve hizaya getirme mekanizması.

Etiketlerle hizaya sokulan ürünler olmak... Sonra bakıyorsun ürüne “sağlam kumaş” beklerken; üç günde her yeri delik deşik olmuş bir işporta imali. Atsan atılmaz, satsan alınmaz. Çocuk ne yapsın! Sınav da olur, rekabette olur, edilgen de olur, pasif de. Eğitim de cabası. “Bir ton ödev, kaynak” veren öğretmen “en iyidir” örneğin… “İlkel kaynak paylaşımının modern hali” de böyle olur ancak.

Suç toplumda mı? tabiki hayır. “Benim gibi olmak, ya da olmamak” bütün mesele bu. Damgalanmak da var, aç kalmak da işin içinde. Böyle böyle gelişir korku seansları. Korkuyla çocuklarımızı eğitemeyiz. Zorlama da bir yere kadar… Sonra bakarız ki aslında hiç eğitilmemiş ve eğitmemişiz. Aynaya bakmamız yeterli, çünkü toplum hepimizin toplamı.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Gruptan ayrılanı kurt kapmıyor mu? İnanmam :)

İnansanız iyi olur hocam. Bazen hayatın altı ile üstü birbirine karışır. Kurt ile kuzu yer değiştirir. Aslan aslanı yer, bakteriler de aslanı. Sonra su ve güneş hayatın yenilenmesi için bileşenlerine ayırır hepsini, zamanın renklerine birer toz yapar. Yok aslında "özde" bir farkımız. Biliriz ki bir atomun ömrü ömrümüzden daha eski, evrenle yaşıt.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
"Gözü kapalılık" deyimini biraz açar mısınız?

Şöyle; mesela gözünüz açıkken görebileceğiniz şeylerin ağırlığı altında kalmamak için kapalı numarası yapıyorsunuz ve gözünüz kapanıyor. Herhangi bir torpil yapıldığında “kattiyen yanlış” diyorsunuz. Sonra “size yapılsa” olunca eylem, öteki gözünüzü de tamamen kapatıp ”görmedim, duymadım, yapmadım” diyorsunuz üç kelime ile sihir gerçek olup, sorumluluktan kurtuluyorsunuz. Göz görmeyince gönül de katlanıyor haliyle. Suç gözde değil, bütün suç midenin olabilir.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Egitimhane üyeleri olarak az çok mürekkep yalamışlığımız var.
Bizim gözlerimiz kapalıysa....
Ya da mürekkep yalamak gözleri açmıyorsa...

Benim böyle belli bir şahıs, grup için etiket, ya da derecelendirme iddiam yok. Durumları ele almak, konu hakkında daha iyi açıklayıcı araç vasfı babında (kendim de dahil, okul, birey, eğitim, aile, toplum, doğa ve insan bağlamında; sebepler ve sonuçlar üzerine) kişisel düşüncelerim. Kimseye bir şey öğretmek niyetinde de değilim açıkçası. Belki de benim gözlerim kapalı.

“Niyet ve kısmet” Bildiklerimizi, ya da bildiğimizi sandığımız hayata dair bazı ipuclarını paylaşmak. Amaç da bu zaten. Ama yine de bir cevap verilecekse, “insan niyetlerinden sorumludur”. İyi de olsa kendine, kötü de olsa yine kendine.

İdeolojilere, kesin yargılara inancım yok. Ama netice de insanız, mükemmellik iddiası da olmaz. “Hayata bir renk katmak, ya da güzelim renklerini görmek” hakkında bir katkım olursa, kendim de mutlu olurum. Bütün güzellikler küçük bir kıvılcımla başlar, ya da tersi de mümkün.

Önemli olan niyetlerdir. “İnsan niyetlerinden sorumludur” bu bir kendimce tespit. Bunu, “bir şey öğretmeye çalışıyor” ya da “niyetin mucizelerini anlatma çabasında” olarak da hissedebilir insan. İkisi de mümkün, “tercih” ya da “nasip” de denilebilir.

Gözlerin açılıp, açılmaması hususunda “insan, çaba, zeka, doğa, ihtiyaç olma durumu” etkenleri dışında başka “ana etkenlerin” de olabileceğini benden daha iyi bildiğinizi zan ediyorum.

Klasik davranış “olmaz”a, yeni davranış “olabilir”liğe odaklanınca “sadece bakarak ampulleri söndürmek” örneğini “ihtiyaç olunca doğa çözüm sunar” tespiti ile bizimle paylaştığınız için ayrıca teşekkür ederim.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 06 Ara 2015 10:49:27
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Yeterince eğitilmiş hatta fazlasiyla eğitilmiş katil sapık hırsız terörist proflar  bilim adamları öğretmeninden doktoruna aliminden ulemasina bir dünya adam var ama..
Eğitimde aynı sebepler maalesef aynı sonuçları doğurmuyor..
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Profesör olabilmek için eğitim gerekmiyor, ÖĞRENİM görmek yeterli oluyor.
Eğitimin ne şekilde olması gerektiği önemlidir ve tartışılması gerekir.

Çevrimdışı toplum-bilim

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.216
  • 53.849
  • 4.216
  • 53.849
# 06 Ara 2015 12:17:13
Bana göre gerçek eğitim;
-Zihinsel
- Duygusal Ve bedensel olmalı...
Eğitim -öğretim  yukarıdaki üçlü  içinde yapılırsa güzel bi eğitim  öğretim çıkar ortaya... Eğitime  ailede   öğretim okulda olmalı ... sosyal çevrede de desteklenmeli....  Son yıllarda işin gerçeği insanı hayat eğitir kısmına kaydırdık eğitimi ve öğretimi...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK