Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
Yapmadığım/yapamadığım şeyleri, başkalarının yaptığını görünce yadırgıyorum. Bu nedenle kavramlar için yaptığınız tanımlar çok dikkatimi çekiyor.
Kavramlar için "kendinize göre" tanımlamalar yapmayı tercih ediyorsunuz." cümlesi tercihinize saygı duyuyorum anlamındadır.
Yapanda ruh varsa esere de yansır, yok ise; gören istediği kadar baksın ne görebilir ki?
Bu soruya cevap olarak önceki mesajımda "Farklı bir deyişle ruh eserde değil, eseri görendedir.
Kişi eserde kendi yansımasını görür." cümlesini kullanmıştım.
Cümle gözünüzden kaçmış olabilir veya anlaşılır bir cümle olmamış olabilir.
Konunun önemine istinaden cümleyi bir örnekle açıklamayı uygun görüyorum.
Çok güzel hareketler bunlar, CMYLMZ gibi yapımlardan izlediğiniz bölümler oldu mu bilmiyorum.
Ülkemizin
değerli sanatçılarının (?) yer aldığı bu yapımlarda ağırlıklı olarak kadın - erkek, insan - toplum iletişimi konuları işlenir.
Konular işlenirken, saygı diye bir kavramın olmadığı varsayılır. Toplumun bir kısmı bu programları beğeni ile izler.
Çünkü toplumun bu kısmının ruh odak noktası, kadın - erkek, insan - toplumdur.
Farklı bir şekilde söylersek,
odaklandıkları / odaklanabildikleri husus karşı cinstir. Ruhlarını, bu odak noktasına göre eğitmektedirler. Bu nedenle bu tür yapımları beğeni ile izlemektedirler.
Odak noktaları farklı olan kişiler, örneğin benim gibi odak noktaları ahiret olanlar
bu tür yapımları izlemekten rahatsız olurlar. Ortaya konan eserin içeriğindeki SANATI göremezler.
Benzer şekilde odak noktası karşı cins olanlarda, ahirete yönelik yapımların içeriğindeki SANATI göremezler.
Kişinin ruhu hangi hususa odaklanıyorsa, ruhunu o yönde eğitiyor ve o yöndeki eserlerde SANAT görüyor.
İşin ironik tarafı çoğu kimse ruhunun odak noktasının ne olduğunun FARKINDA DEĞİLDİR. Elimden geldiği kadar insanların ruhlarının odak noktasının ne olduğunun FARKINA varmalarını sağlamaya çalışıyorum.
İnanıyorum ki (ve gözlemliyorum ki),
ruh odak noktalarının karşı cins olduğunun farkına varanlar, odak noktalarını değiştirmeyi tercih etmektedirler.
Onu kast etmemiştim...
Sizin kasteddiklerinize göre yorum yazarsam, zihin egzersizi yapmanız mümkün olmaz
Akıl ve irade bağış edilmiş şuurlu varlıklar olarak, korkunun gerçek sahibinin de böyle düşündüğünü... Korkudan çok, idrak ile, tefekkür ile kendisine giden yolu bulmamızı istediğini düşünüyorum.
Aşağıdaki ayet mealinin cümlenizdeki ironiyi fark etmenize vesile olacağını umuyorum.
FÂTIR Suresi 28. ayet meali :
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır.
Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.
Tefekkür ederek idrak etmeye başladığınızda "korku" kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Yanlış yapıp yapmadığını bilmeyen, sorgulamayan, akıl ve iradesinin hakkını (bilip de) vermeyen korksun.
Aciz olduğumuz için akıl ve irademizin hakkını vermemiz hemen hemen hiç bir zaman mümkün olmayacaktır.
Korkumuzun sebebi, akıl ve irademizin hakkını veremiyor olmamızdır. Akıl ve irademizin hakkını verebilsek, yaratanın karşına
başımız dik, alnımız ak çıkabiliriz.
Siz bir insan olarak, insanların sizi korktukları için sevdiğini, saygı duyduğunu bilmek, görmek ister miydiniz?
İnsanlar, genelde insanı, özelde beni tanısalar zaten korkarlar. İnsanın mahiyeti tam olarak bilinmediği / bilinemediği için korkmuyorlar.
Şu çarpıcı örneği vermek isterim. Bir yaşındaki bir çocuğun yanına, buldog köpeğini veya zehirli bir yılanı koyun hiç korkmaz.
Buldog köpeğiyle, zehirli yılanla oynamaya çalışır.
Aynı şeyi bir yetişkin yapmakta zorlanır. Çünkü bu tür canlıları tanır ve ne kadar tehlikeli olabildiklerini bilir.
Korkmak istemiyorsanız, kimseyi tanımaya çalışmayın.