EL-MUİZZ / EL-MÜZİLL
Muizz: Dilediğine izzet ve kuvvet veren, ilimde yükselten.
Müzill: Dilediğini zelil kılıp rahmetinden uzaklaştıran. Hor ve hakir kılan.
...Bilin ki, Allahı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah,
inkâr edenleri hor ve aşağı kılıcıdır. (Tövbe, 9/2)
İzzet denilince aklımıza hemen gelen mânâ üstünlük ve galibiyettir. Müminler azizdir, kâfirler zelil. Âlimler azizdir, cahiller zelil.
İzzet en büyük bir hayırdır. Bütün hayırlar elinde olan Allah, izzetin de yegâne sahibidir. Kullar Onun aziz etmesiyle bu şereften nasiplenirler.
Kâmil insanlar, arza halife kılınmalarından, Cennete namzet olmalarına kadar bütün izzet tecellilerinin Allahtan olduğunu bilerek, Onun kudret ve azameti, rahmet ve ihsanı karşısında secdeye kapanırlar.
Secde, nefsin, zilleti en ileri seviyede tattığı, buna karşılık ruh ve kalbin izzet ve şeref kazandığı en üstün bir makamdır. Kulun Rabbine en yakın olduğu haldir; Allaha yakınlık ise en büyük bir izzettir.
Allah, nefsine esir ve şeytana köle olmayı büyüklük sayanları, Müzill ismiyle alçaltır, hakir eder.
Bir kul, Allahın aziz kıldıklarına tâzim etmekle izzete kavuşur; zelil kıldıklarından uzak kalmakla da zilletten kurtulur.
Nur Külliyatı'ndan bir cümle:
İzzet ve zillet, fakr ve servet doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakkın meşietine ve iradesine bağlıdır. (Sözler)
Bu konuda, vaktiyle kaleme aldığım bir yazıdan bir bölümü arz ediyorum:
İzzet tacı da zillet gömleği de Allahın hazinesinde... Bunları mahlukatına sırayla giydirir...
Önceki günün azîzleri, dün zelil oldular. Bugünkü azizler de zilleti tatmak için yarını bekliyorlar...
Etrafımız, bu iki ayrı tecellinin misalleriyle kaynaşmada...
Bir meyve ağacı yazın yaprak ve çiçek açar, meyvelerle bezenir; seyrine doyum olmaz. Kış geldi mi her şeyini soyunur, kuru bir iskelet kalır. Başına karlar yağar, gölgesinde kimsecikler oturmaz.
Bu izzet ve zillet safhalarından geçen, sadece meyve ağaçları değildir. Güneş de doğarken azizdir, batarken zelil... Bahar, gelirken azizdir, giderken zelil... İnsan, yürürken azizdir, uyurken zelil...
Çocukluk, gençlik derken, olgunlukta bir izzet tecellisi görülüyor. Onu takip eden ihtiyarlık, zillet ve perişanlık yüklü... Derken, ölüm... Zilletin doruk noktası ve imanla göçenler için izzetin ilk basamağı... Önünü göremeyen ihtiyar, ölünce Cenneti seyre başlıyor. Bu izzeti bir yeni zillet takip ediyor: Sûrdan korkma ve mahşere çıkma safhası...
İnsan, dünyada ne kadar izzet taslamışsa, orada o kadar zillet çekecek... Başını burada ne kadar dikmişse orada o kadar fazla eğecek. Ne kadar harcamışsa, o kadar hesap verecek. Ve sonunda bütün azizler bir yana, bütün zeliller bir yana ayrılacak. Müminler, Allahın azîzler diyarı olarak terbiye ettiği Cennete doğru yol alırken, münkir ve müşrikler, 'zeliller diyarına', Cehenneme düşecekler... İzzet ve zilletin ancak Allahtan olduğu hakikati bütün haşmetiyle görünecek.
Öyle ise, üzerimizde izzetin tecelli ettiği dönemleri çok iyi değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Aziz iken Hakkın dergahında zelil olalım ki, zelil olduğumuzda Onun lütfuyla yine izzete kavuşalım.