Hayata Dair...

Çevrimdışı özi67

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.058
  • 11.019
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.058
  • 11.019
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 20 Şub 2010 14:12:09
Öğretmenim tebessümle okudum, çok hoş bir yazıymış.Aslında mesleğimizin de barındırdığı bir cümle gizli hikayede.bir insanı düzeltmekle, iyi yetiştirmekle dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirebiliriz. ne dersiniz? ....

Çevrimdışı TugraÖzyıldız

  • Bilge Üye
  • *****
  • 10.264
  • 16.905
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 10.264
  • 16.905
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 20 Şub 2010 14:45:59
takım elbise...

Yaşlı adam bir konfeksiyon mağazasına ait vitrine uzun uzun baktıktan sonra ilerideki yeşillikte oynayan çocukların en zayıfına dönerek: Küçüüük!... diye seslendi. Bana biraz yardımcı olur musun? Çocuk hafta sonlarında yaptıkları misket oyununu ilk defa kazanmış olmasına rağmen arkadaşlarını bırakıp geldi. 7_8 yaşlarındaydı ve üzerindeki elbiseler "tek kelimeyle" dökülüyordu. Yaşlı adam çocuğun saçlarını okşadıktan sonra :Vitrindeki elbiseyi giymeni istemiştim dedi. Bakalım üzerine uyacak mı? Çocuk bu teklifi ilk önce şaka sandı. Ama adam son derece ciddiydi. Onunla birlikte mağazaya girerken ilk önce rüyâda olup olmadığını daha sonra da şimdiye kadar yeni bir elbise giyip giymediğini düşündü. Genellikle ailedeki büyük çocuğa alınan veya komşular tarafından verilen giyecekler elbiselerin ona dar gelmesiyle birlikte ortanca kardeşe kalır birkaç sene sonra da dizleri aşınmış veya delinmiş vaziyette kendisine yamanırdı. Ama "her zaman hasta" dedikleri babasının ne kadar zor para kazandığını bildiğinden bu işe bir kere bile itiraz etmemişti. şimdi ise ilk defa yeni bir elbisesi olacaktı. Üstelik de bayrama üç gün kala... Çocuk yaşlı adamın gösterdiği elbiseleri giydiğinde büyümüş olduğunu ilk defa farketti. Çizgili kadifeden yapılmış pantolon bacaklarının ne kadar uzun olduğunu ortaya koyarken yeni ceketi de omuzlarını iyice geniş göstermişti. Fakat hepsinin üzerine giydiği kaban bir başkaydı ve artık üşümeyecekti. Çocuk biraz önce kazandığı misketleri onun cebine bıraktığında iyice aaaiflendi. İrili ufaklı misketler gayet derin olan ceplerin bir köşesinde kalmıştı. Demek ki her bir cep en az elli misket alabilirdi. Yaşlı adam çocuğu sağa sola döndürdükten sonra elbiselerin paketlenmesini istedi. Ve iş tamamlandığında aaagâhtara dönerek : Elbiseleri torunuma alıyorum dedi. Kendisine sürpriz yapacağım içinonları bu çocuğun üzerinde denedim. İkisinin de boyu falan aynı da Çocuk bir anda beyninden vurulmuşa döndü ve ne diyeceğini bilemedi. Ama artık büyüdüğüne göre bir şey belli etmemeliydi. Aynaya son bir defa baktıktan sonra üzerindekileri yavaşça çıkartarak bir kenara fırlattığı eskileri giydi. Adam elbiselerin torununa uyacağından emindi. Yaptığı hizmet için çocuğa bir ciklet parası vermek istediğinde onu yanında göremedi. Haylaz velet belli ki bu işten sıkılmıştı.Çocuk arkadaşlarının yanına döndüğünde bir kenara çekilerek onları seyretmeye koıuldu. Ve bütün ısrarlara rağmen oyuna katılmadı.Arkadaşları : Niçin oynamıyorsun? diye sordular. En güzel misketleri sen kazanmıştın. Çocuk inci gibi yaşlar süzülen gözlerini arkadaşlarından kaçırmaya çalışırken : Misketlerim bu elbiselere yakışmayacak kadar güzeldi dedi. Bu yüzden onları bayramlık kabanımın cebine sakladım. Aslında her yaşta ama farklı şekillerde hep birileri tarafından kandırılıp sonra da bir kenara fırlatılmadık mı?? İşimizde aşkta dostlukta arkadaşlıkta belki de ailemizde.. Kimin umurunda bir başkasının duyguları hissettikleri veya kandırılması? Gözyaşları ya da kalp kırıklıkları? Bütün bir ömür boyu kalan izler ?? Ne yazıkki hiç kimsenin... keşke.... keşke... farklı olabilseydi herşey. Biraz daha insanca biraz daha hassasca dürüstçe ve biraz daha yüreklice...

Çevrimdışı TugraÖzyıldız

  • Bilge Üye
  • *****
  • 10.264
  • 16.905
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 10.264
  • 16.905
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 20 Şub 2010 14:46:59
gül yaprağı...

Uzakdoğu'da bir budist tapınağı bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya çan zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı içerdeki budist kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı. ..

Çevrimdışı eseme

  • Uzman Üye
  • *****
  • 574
  • 787
  • 574
  • 787
# 20 Şub 2010 15:20:25
TugraÖzyıldız öğretmenim hepsi birbirinden güzel ve anlamlı hikayeleriniz için teşekkürler (24 saat engeli)

Öfke ya da nefretin hakimiyetine girdiğimizde kendimizi zihinsel ya da fiziksel olarak tam hissetmeyiz. Herkes bunu fark eder ve bizimle birlikte olmak istemez. Sadece kanımızın peşinde olan pireler ve sivrisinekler dışında, hayvanlar bile bizden kaçar. İştahımız azalır, iyi uyuyamayız, bazen ülser oluruz ve sürekli bu... durumda olursak yaşam süremizi de kısaltırız.
DALAI LAMA

Çevrimdışı TugraÖzyıldız

  • Bilge Üye
  • *****
  • 10.264
  • 16.905
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 10.264
  • 16.905
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 20 Şub 2010 15:22:09
24 saat engeli bana da mani oluyor maalesef.. ;)

Çevrimdışı eseme

  • Uzman Üye
  • *****
  • 574
  • 787
  • 574
  • 787
# 20 Şub 2010 15:27:41
İnsanız,sıkılıyoruz,arada bir üşüyoruz.
Sıcacık bir merhabada teselli arıyoruz.
Sıcacık bir merhaba arıyoruz ısınmak için.
Dün, bir merhabanın, bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardı.
Dile kolay kırk yıl!..Ya şimdi?
Şimdi üşüyoruz, merhabasız, kahvesiz, köpüksüz üşütüyoruz. :( :(

Çevrimdışı eseme

  • Uzman Üye
  • *****
  • 574
  • 787
  • 574
  • 787
# 20 Şub 2010 15:32:37
AŞK, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur. Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olur boğar. Sultan olur ülke yönetir, şarap olur sarhoş eder.At olup koşar, kuş olup uçar. Hazine olur viran gönüllerde saklanır, kimya olur hakir toprakları altına dönüştürür. Sır olur saklanır, gonca olur açılır. Gül b...ahçesi olur kokusuyla âşıkları mest eder, güneş olur aşıklarının ümit meyvelerini olgunlaştırır. AŞK olunca gönüller birleşir. AŞK olunca kıyamet koparcasına hareketlilik olur. AŞK olunca şimşekler çakar, rahmetler yağar.Alemler kıyama kalkarsa aşktandır. Hastaların şifa bulması aşktandır. AŞK ile döner gökler, aşk ile durur kainat. AŞK Mecnun'dan Leyla'ya bir feryat, Mansurdan dara bir sır, gözden kalbe bir yoldur. Velhasıl AŞK herşeydir, herşeyde AŞK'tır.
İskender Pala…

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 20 Şub 2010 15:40:39
80'li yılların sonları, bir Beşiktaş-Bolu Spor maçı sırasında, Hakem,
Beşiktaş'ın net 2 golünü vermez, Bolu Spor'a havadan bir penaltı verir.
Maç çığırından çıkmıştır. Beşiktaş'lılar neredeyse sahayı terk etmeyi düşünürler.
Bolu Spor 2. golü de atar. Metin TEKİN santrayı yapmaz bekler.
Hakem düdüğü bir daha çalar, ama Metin hala topa dokunmaz.
Hakem : 'Metin neden başlamıyorsun? Bak kart çıkartırım!' der.

Metin cevap verir :
'Hocam sahanıza geçin de başlayalım.'


Show TV'deki Ateş Hattı programında Reha MUHTAR, Prens Charles'ın müslüman olduğu yönündeki söylentileri eleştirmektedir.
Konuyu Diyanet İşleri Başkanı ile tartışmaktadır:
Efenim Prens Charles'ın müslüman olduğunu söylüyorlar, peki ama öyle bir adamdan müsluman olur mu?
- Olur tabi neden olmasın?
- Ama efenim nasıl olur?
- Reha bey siz müslüman misiniz?
- Tabi müslümanım efendim.
- Siz namaz kılıyor musunuz?
- Hayır.
- Oruç tutuyor musunuz?
- Hayır.
- İçki içiyor musunuz?
- Evet der.

-Eee sizden nasıl müslüman oluyorsa, ondan da en az sizin kadar müslüman olur…


Fatih ALTAYLI, Erman TOROGLU için:
'O kabzımal futboldan ne anlar ki' deyince
Erman TOROGLU : 'Ben eski futbolcu ve hakemim futboldan anlarım,
ayrıca kabzımalım hıyardan da anlarım'der.


Hülya AVŞAR: 'Hiç aynaya baktın mı? Sen de popstar hali var mı?'

Ajdar: 'Aynaya değil ama size bakınca kendimi bayağı star gibi hissediyorum'


Rahmetli Baris MANCO, Fransa'da bir televizyon programına katılır. Herşey gayet güzel giderken, sunucu klasik Avrupalı edası ile:
'Siz Türkler barbarsınız' muhabbetine girer.
Bunun üzerine Barış Manço sunucuya üzerinde para olup olmadığını sorar.
Sunucu, cebinden bir kaç banknot çıkartıp Barış Manço'ya uzatır:
B.M.: Simdi bu paranın üzerindeki kim?
Sunucu : General bilmem ne, bilmem neredeki savaşta kahramanlık yapmıştır, vs.
B.M : Peki bu?
Sunucu : Teğmen bilmem ne, böyle etmiştir, şöyle etmiştir.
Bunun üzerine Barış Manco cebinden bir kaç banknot çıkarır ve
üzerindekileri teker teker anlatır:
B.M.: Bu Mevlana Celaleddini Rumı; ünlu bir Türk düşünürüdür.
Bu Halit Refik KARAY; ünlü bir Türk Edebiyatçısıdır.
Bu Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti' nin kurucusudur.
Sessizliğin üzerine sunucuya bakarak söyle der.

- Şimdi siz söyleyin, kim barbar?


Cumhuriyet'in ilanından sonra, İstanbul'da bir resepsiyon verilir.
Tüm Dünya Ülkelerinin elçileri ve ataşeleri de davet edilir.

Davet güzel bir şekilde devam etmektedir, fakat İngiliz ataşesi olan Binbaşının bakışları Atatürk'ün gözünden kaçmaz.
Bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir.

Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir.
Yaver Mustafa Kemal'e şöyle der:
Paşam; kendisine size karşı neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana Mustafa Kemal'in Çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi.

Bunun üzerine Atatürk şöyle der.
GİT SOR BAKALIM BABASININ ÇANAKKALE'DE
NE İŞİ VARMIŞ?…
 
 
---------------------
Beni bir Ben Bilirim,
Bir de Beni Yaradan.
Bana bir Ben Gerek,
Bir de Beni Anlayan.
--------------------
Yanlışların en tehlikelisi, doğruya en yakın olanıdır.

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 20 Şub 2010 15:45:14
Mevlana'dan...

Hayattan ne ogrendim?

Sonsuz bir karanligin icinden dogdum. Isigi gordum, korktum. Agladim.
Zamanla isikta yasamayi ogrendim.
Karanligi gordum, korktum.
Gun geldi sonsuz karanliga ugurladim sevdiklerimi. ..
Agladim.
* * *
Yasamayi ogrendim.
Dogumun, hayatin bitmeye basladigi an oldugunu;
aradaki bolumun, olumden calinan zamanlar oldugunu ogrendim.
* * *
Zamani ogrendim.
Yaristim onunla...
Zamanla yarisilmayacagini, zamanla barisilacagini, zamanla ogrendim...
* * *
Insani ogrendim.
Sonra insanlarin icinde iyiler ve kotuler oldugunu...
Sonra da her insanin icinde iyilik ve kotuluk bulundugunu ogrendim.
* * *
Sevmeyi ogrendim.
Sonra guvenmeyi...
Sonra da guvenin sevgiden daha kalici oldugunu,
sevginin guvenin saglam zemini uzerine kuruldugunu ogrendim.
* * *
Insan tenini ogrendim.
Sonra tenin altnda bir ruh bulundugunu. ..
Sonra da ruhun aslinda tenin ustunde oldugunu ogrendim.
* * *
Evreni ogrendim.
Sonra evreni aydinlatmanin yollarini ogrendim.
Sonunda evreni aydinlatabilmek icin once cevreni aydinlatabilmek gerektigini ogrendim.
* * *
Ekmegi ogrendim.
Sonra baris icin ekmegin bolca uretilmesi gerektigini. ..
Sonra da ekmegi hakca ulesmenin,
bolca uretmek kadar onemli oldugunu ogrendim.
* * *
Okumayi ogrendim.
Kendime yaziyi ogrettim sonra...
Ve bir sure sonra yazi, kendimi ogretti bana...
* * *
Gitmeyi ogrendim.
Sonra dayanamayip donmeyi...
Daha da sonra kendime ragmen gitmeyi...
* * *
Dunyaya tek basina meydan okumayi ogrendim genc yasta...
Sonra kalabaliklarla birlikte yurumek gerektigi fikrine vardim.
Sonra da asil yuruyusun kalabaliklara karsi olmasi gerektigine aydim.
* * *
Dusunmeyi ogrendim.
Sonra kaliplar icinde dusunmeyi ogrendim.
Sonra saglikli dusunmenin kaliplari yikarak dusunmek oldugunu ogrendim.
* * *
Namusun onemini ogrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk oldugunu;
gercek namusun, gunah el inin altindayken, gunaha el surmemek oldugunu ogrendim.
* * *
Gercegi ogrendim bir gun...
Ve gercegin aci oldugunu...
Sonra dozunda acinin,
yemege oldugu kadar hayata da lezzet kattigini ogrendim.
* * *
Her canlinin olumu tadacagini,
ama sadece bazilarinin hayati tadacagini ogrendim.

Ben dostlarimi ne kalbimle nede aklimla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akil unutur ...
Ben dostlarimi ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
 
 
Beni bir Ben Bilirim,
Bir de Beni Yaradan.
Bana bir Ben Gerek,
Bir de Beni Anlayan.

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 20 Şub 2010 15:48:05
Çan eğrisi

BAŞARI:

4 yaşında başarı ....donuna işememektir.

12 yaşında başarı..........arkadaşbulabi lmektir.

16 yaşında başarı.................araba surebilmektir.

20 yaşında başarı....................... ..seks yapabilmektir.
35 yaşında başarı .......................para kazanabilmektir.
50 yaşında başarı .......................çok para kazanabilmektir.
60 yaşında başarı ..........................sek s yapabilmektir.
70 yaşında başarı ................araba surebilmektir.

75 yaşında başarı .........arkadaş bulabilmektir.

80 yaşında başarı ....donuna işememektir.




Prof. Albert Follanberg

 

Çevrimdışı imgesel150

  • Uzman Üye
  • *****
  • 718
  • 2.900
  • 718
  • 2.900
# 20 Şub 2010 16:57:19
küçük itfaiyeci...

Anne altı yaşındaki lösemiyle savaşan oğluna bakarken dalıp gitmişti. Kalbi acı içinde olmasına rağmen kararlılık duygusunun da etkisini hissediyordu. Her ebeveyn gibi o da oğlunun büyümesini ve umutlarını gerçekleştirmesini istemişti. Ama bu artık mümkün değildi. Löseminin buna fırsat tanıması olası değildi. Oysa o oğlunun hayallerini gerçekleştirmesini istiyordu. - "Bob! Büyüyünce ne olmak istediğini hiç düşündün mü? Hayatında neler olmasını dilediğin ve hayal ettiğin oldu mu?" diye sordu. - "Anneciğim ben büyüyünce hep itfaiyeci olmak istedim". Anne gülümsedi ve.. ''Dileğini gerçekleştirebilecek miyiz bir bakalım'' dedi. Daha sonra Arizona'daki itfaiye müdürlüğüne gitti ve orada yüreği en az Arizona kadar büyük itfaiyeciler ile tanıştı. Ona oğlunun son isteğinden söz etti ve oğlunun itfaiye arabasına bınip şehirde küçük bir tur atmasının mümkün olup olmadığını sordu. - ''Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Eğer oğlunuzu Çarşamba sabahı saat yedide hazır ederseniz onu o gün şeref konuğu yapar itfaiyeci kimliğine büründürürüz. Bizimle itfaiye müdürlüğüne gelir bizimle yemek yer yangın söndürmeye gelir. Hatta bize ölçülerini verirsen ona üzerinde Arizona itfaiyecilerinin sarı renk üzerine işlenmiş ambleminin olduğu gerçek bir itfaiyeci kostümü diktirir lastik botları ısmarlarız. Hepsi Arizona'da üretiliyor.'' Üç gün sonra itfaiyeci Bob'u aldı ona elbisesini giydirdi ve hasta yatağından itfaiye arabasına kadar eşlik etti. Bob itfaiye arabasına kuruldu ve müdürlüğe doğru yol almaya başladı. Kendini çok mutlu hissediyordu. O gün Arizona'da tam üç yangın ihbarı olmuştu. Değişik itfaiye arabalarına hatta itfaiye Müdürlüğünün özel arabasına da binmişti.Yerel televizyonlar da onu izleyip çekmişlerdi. Hayallerinin gerçek olması gösterilen sevgi ve ilgi Bob'u o kadar etkilemişti ki doktorların söylediğinden tam üç ay daha fazla yaşamıştı. Bir gece bütün yaşam belirtileri dramatik bir şekilde yok olmaya başlayınca hiç kimsenin yalnız ölmemesi gerektiğine inanan başhemşire aile bireylerini hastaneye çağırdı. Daha sonra Bob'un itfaiyede geçirdiği günü hatırladı ve itfaiye müdürlüğüne telefon açıp Bob'un bu dünyaya veda ederken yanında özel kıyafetleri içinde bir itfaiyecinin bulundurulmasının mümkün olup olamayacağını sordu. Itfaiye Müdürü; - ''Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Beş dakika içinde oradayız. Bana bir iyilik yapar mısınız? Sirenlerin çaldığını duyduğunuzda yangın olmadığı anonsunu yaptırabilir misiniz? Sadece itfaiyecilerin önemli bir meslektaşlarını ziyarete geldiklerini söyleyiniz ve lütfen onun odasının penceresini açınız'' diye yanıtladı. Yaklaşık beş dakika sonra hastaneye çengel ve merdiven taşıyan kamyonet ulaştı. Merdiveni açtı ve Bob'un 3.kattaki odasına doğru yaklaştı. Tam ondört itfaiyeci Bob'un odasına tırmandılar. Annesinin izniyle onu kucakladılar ve ona onu ne kadar sevdiklerini söylediler. Ölümle pençeleşen Bob itfaiye müdürüne baktı ve; - ''Efendim ben şimdi gerçekten itfaiyeci miyim?'' diye sordu. - ''Bundan şüphen mi var Bob?'' diye yanıtladı müdür. Bu kelimelerden sonra Bob gülümsedi ve gözlerini sonsuza dek kapattı. Belki unuttunuz belki hatırlamıyorsunuz belki de çok duygusuz çok katı oldunuz; ama bilin ki "HAYAT SEVGI VE UMUT SAÇMAKTIR." Eğer bunu okuyunca gözleriniz dolmuyorsa sizin için yapılacak bir şey kalmamış demektir.. Yok eğer doluyorsa o zaman sevdiklerinizin kıymetini bilin ve gerçek sevginizi ortaya koyun..

Çevrimdışı gammy

  • Uzman Üye
  • *****
  • 504
  • 1.175
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 504
  • 1.175
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 20 Şub 2010 17:25:34
çok doğru süpersiniz:)
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
    ÇOCUKLAR BABALARI HAKKINDA NE DÜŞÜNÜRLER
 6   YAŞINDA: Babam her şeyi biliyor.
10 YAŞINDA:  Babam çok şeyi biliyor.
15 YAŞINDA:  Ben de babam kadar biliyorum.
20 YAŞINDA:  Şu muhakkak ki;babamın öyle fazla bir şey bildiği yok.
30 YAŞINDA : Bir kere de babamın fikrini sorsam fena olmayacak.
40 YAŞINDA : Ne de olsa babam bazı şeyleri biliyor.
50 YAŞINDA : Babam her şeyi biliyor.
60 YAŞINDA : Ah, babam hayatta olsaydı da kendisine danışabilseydim.

Çevrimdışı yenibetşe

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.338
  • 3.551
  • 3.338
  • 3.551
# 20 Şub 2010 20:34:27
Bugün hava çok güzeldi.Bugün benim kabım kabıma sığmadı.Daha büyük bir kap aldım.

Çevrimdışı ruhsar**

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 140
  • 247
  • 140
  • 247
# 20 Şub 2010 21:12:48
Toprak bir gün aynaya dedi ki:
“ Ayna! İmreniyorum sana!
Çünkü kim sana baksa, kendini görür; bana bakanlar ise,
sadece beni görür!”
Ayna toprağa şöyle cevap verdi:
“Ey kara toprak, ne beyhude bir dert ile dertlenmişsin.
Bilmiyor musun?
Ben bana bakanların bugününü gösteririm.
Oysa sen, sana bakanların yarınından haber verirsin....”
Bu cevap, toprağın beğenisine gitse de, tekrar dedi:
“Belli ki içimi rahatlatmak içindir sözlerin.
Söyler misin bana, sana bakanlar,
hiç dönüp bakar mı bana?”
Ve ayna toprağa acı bir gülümseyişle şunları söyledi:
“Merak etme!
Bana bakacak yüzü kalmayanların gözü, hep sana döner!”
                                                                      Alıntı


O kadar çok koşmayın, o kadar yorulmayın, şu yerin altında çırak ne olmuşsa usta da o olmuştur.   (MEVLANA)


Nette bir yerlerde okuyup not almıştım,paylaşmak istedim :)

Çevrimdışı bergüzar

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
# 21 Şub 2010 00:23:01
Sevgi Şifadır
Derler ki:

"Sevgi ruhlar arasındaki benzeşmeden dolayı oluşan imtizac ve kaynaşmadan ibarettir. Nitekim bir suyu diğer bir suya karıştırınca birbirinden ayıklamak imkansızdır. Bu nedenle iki şahıs arasındaki sevgi öyle bir noktaya varmaktadır ki birisi diğerinin acısını duyar olur; onun haberi olmadan yakalandığı hastalığa yakalanır."

Sevgi aynı kaderi paylaşmaktır. Öyle bir paylaşma ki iki tarafın kalbine huzur ve ferahlık getirsin; hastalıklara deva olsun.

Çünki paylaşılmayan sevgi yalnızca bir dert ve acıdan ibarettir.
Eğer eşit bölünmezse gönlü sevginin diğer yarısı olan dert istila eder.
Bu yüzden tek taraflı sevgi acı; karşılıklı sevgi de sevinç verir.

Birbirini seven iki kişi arasında sevgileri derecesinde bir benzerlik vardır.
Menfaatlerde karakterde veya amaçlardaki benzerlikler gibi.

Bunlardan en etkin olan sevgi karakterdeki benzerlik sonucu doğan sevgidir. Bunda karşılık beklenmez ve insan sevgisini izhar için daima kendisinin ruh ve ulviyet yönünden benzerini eşini arar ve ancak ruhun eşi ile sükunet bulur.

Hani ayet-i kerimede buyurulduğu gibi:

"Sizi bir tek nefisten yarattı ve kendisiyle durulup yatışması için ondan da eşini var etti (A'raf 189)"

Sevenin ruhu sevilene meyilli yaratılmış olup kendisini ona yakın hisseder. Sevilen bu yakınlığı duymuyorsa eğer arada sevgiyi perdeleyen maddî yahut manevî engeller var demektir. Engeller sevenin yüreğine sevginin ikizi olan acı biçiminde yansır.

Sevilenin bu sevgiye karşılık vermesi; ancak engellerin ortadan kalkmasıyla mümkündür ve o vakit acı da birden bire sevgiye dönüşür. Diğer bir ifade ile sevgi eşit bölününce acı alır başını gider. Kalpler karşılıklı aynı sevgi ile dolunca dert hafifler sevinç çoğalır. Kulların rızkını paylaştıran Allah sevgiyi de onlar arasında eşit paylaştırmıştır; çünki.

Seven iki kişiden birinin başına gelen hastalık veya esenlik diğerinin de başına gelmeyince aradaki gerçek sevgi anlaşılamaz acı kendini gösterir. Hani eski bir şairin dediği gibi:

"Rabbim! Şayet aramızdaki sevgiyi bölüştürmeyeceksen bari onun yokluğuna da yanabilecek katı bir yürek nasip et bana."

Eğer sevgili hasta iken hasta olmuyorsak gerçek sevgiyi ve sevinci tadamayız.

Sevgilinin hastalığına ziyarete gidince hastalanan âşık elbette sevgilisi ziyaretine gelince onu görür görmez iyileşecektir.

İskender Pala

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK