Hayata Dair...

Çevrimdışı winie

  • Uzman Üye
  • *****
  • 853
  • 705
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 853
  • 705
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 06 Nis 2009 23:28:17
Hayatımız ile ilgili bazen farkında olduğumuz bazen olmadığımız gerçeklerin bir başkası tarafından tecrübeli bir şekilde dile getirilmesi ne güzel...Teşekürler paylaşımın için...

Çevrimdışı nurcany

  • Uzman Üye
  • *****
  • 625
  • 838
  • 625
  • 838
# 07 Nis 2009 14:49:28
“Canının istediği gibi yaşamak” özgürlük değildir. Adı üstünde “canının” yani nefsinin esiri olarak yaşamaktır.
çok doğru onaylıyorum.....

Çevrimdışı ALAMET-i FARİKA

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.093
  • 11.860
  • 1.093
  • 11.860
# 07 Nis 2009 16:07:49

 Güzel bir yazı.Okuduğum vakit aklıma şu mısralar geldi:

Hayat, mayat diyorlar
Benim gözüm mayat'ta.
Hayatın eksiği var:
Hayat eksik hayatta...

Bi nevi o uzun yazının özeti gibi.

Çevrimdışı dermiyan

  • Yeni Üye
  • 0
  • 889
  • 0
  • 889
# 08 Nis 2009 22:56:09
''Ismarlama mutluluk olmaz. Çok güzel geçen bir eğlenceyi, “ne güzeldi, bir daha yapalım” diye tekrar yapsanız, aynı tadı alamazsınız. Mutlu olacağım, mutlu olmalıyım diye mutlu olunmaz..''

sanırım mutluluk bekliyorum ...

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 15 Ara 2009 18:36:10
Hayat kazanmayı öğrendik ama Yaşamayı öğrenemedik. Hayatımıza yılları kattık ama yıllara hayat katamadık.

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 15 Ara 2009 18:39:56
Hayat; acı yüzünü göstermekten zevk alan bir bencilliktir Hayat, sadece gereksiz bir kavramdır Hayat denilen kavramın anlamı kişiliği biz insanların yaptığı yorumlarla kılıktan kılığa girer Onu iyi yapan da, kötü yapan da tek bir kiş var insan
İnsanla ARMUT PİŞ, AĞZIMA DÜŞ deyimini uygulamaktan büyük zevk alırlar Çaba göstermek, acı çekmek, üzülmek, olumsuz birşey ile karşılaşmak, ağlamak, dert çekmek, kısacası onları bitirip tüketecek hiç birşeyi istemezler Neden mi ? Çünkü bunlar olunca kendileri hayat Pamuk İpliği ile bağlanmış zannederler Halbuki;
Hiç bilmezler ki ; Çaba göstermeden bir yere ulaşırlarsa ondan zevk almayacaklarını, acı çekmeden mutlu olurlarsa mutluluğun ne olduğunu anlamayacaklarını, üzülmezlerse sevincin ne olduğunu anlamayacaklarını, ağlamazlarsa nasıl nasıl içten gülüneceğini bilmezler daha doğrusu bilemezler
Hayat Çatlak Bir Bardakta ki Suya Benzer; Siz O suyu içsenizde Biter İçmesenizde Siz Hayatı Yaşasanız da Biter Yaşamasanız da
Hayat, doğruları ile yanlışları ile bize sunulmuş bir armağandır hayatı Dün olarak yada Yarın olarak hatta Bugün olarak görmeyin Hayat sizin her saniyenizdir Yanlış yada doğru yaşayın yanlışlarınızı azaltarak yaşayın çünkü sizde biliyorsunuz ki Yanlış yapınca size konuşacak kişi çoktur ama doğru yapınca sizi destekleyecek kişi azdır yeri gelince üzülün kırılın gerekirse kırın ama yapıcı olmaktan asla vazgeçmeyin yanlış yapmadan doğruyu bulmanız zordur imkansız demiyorum ama zordur zoru başarmakta büyüklüktür şunu asla unutmayın hayat felsefeniz de bu sözde yer alsın ;
İyiliğe iyilik her kişinin ; Kötülüğe iyilik Er kişinin hakkıdır
hayatı size sunulmuş bir armağan olarak görmekten asla vazgeçmeyin o, sizin hediyeniz ona sahip çıkın

Çevrimdışı emel...

  • Aktif Üye
  • **
  • 61
  • 28
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 61
  • 28
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 15 Ara 2009 18:48:43
muş bulanıkta yım bulanıkta hayat bugün bütün kanallrda

Çevrimdışı zehmeri

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 115
  • 178
  • 115
  • 178
# 09 Oca 2010 16:46:47
İyiliğe iyilik her kişinin ; Kötülüğe iyilik Er kişinin hakkıdır
hayatı size sunulmuş bir armağan olarak görmekten asla vazgeçmeyin o, sizin hediyeniz ona sahip çıkın


Güzel tavsiye hocam ,teşekkürler.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.926
  • 513.087
  • 32.926
  • 513.087
# 28 Oca 2010 02:11:29

Kiminin öykülerini, hikayelerini okuruz hayallerini kurarız; kiminin şiirlerini okur tam benim anlatmak istediğimi ifade etmiş deriz; kiminin romanlarını okuyuyup oyunlarını izleriz, güleriz, düşünürüz, bazende göz pınarlarımız dolar; kiminin şarkılarını dinleriz, bazen sözleri, bazen şarkı, bazen her ikiside bizim için yazılmıştır. Kimi de öyle bir söz söylemiştir ki yorum bile yapmaya gerek kalmaz. Bazen tek bir cümle, bazen tek bir kelime, bazen bir resim veya melodi, alıp bizi götürür gitmek istediğimiz yere… Veya kimseye açamadığınız sırlarınız olur ya bazen. Kimseyle paylaşamayacağınız sıkıntılarınız. Başkalarının anlamayacağı anlarınız. Hiçbir şey o sıkıntınızı gidermez o an, nasihat duymak istemezsiniz. İşte o zaman kendi kuytularınıza kaçarak nefes almaya çalışırsınız. Böyle zamanlarda sığınağınız edebiyattır, müziktir kısacası sanattır. Siz yazmadıysanız, siz bestelemediyseniz, siz çizmediyseniz, siz söylemediyseniz de yerinize birileri yapmıştır. İşte o anda ufak bir mola. EĞİTİMHANE`ye Hoşgeldiniz…


NOT: Bu konu başlığında tarafımca eklenen yazılar internet ortamından derlenmiş yazılardır...

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.926
  • 513.087
  • 32.926
  • 513.087
# 28 Oca 2010 02:12:19
AKŞAMLARI NE YAPIYORSUNUZ?

Hayatı biriktiremezsiniz; ya her anını yaşayacaksınız ya da ziyan edeceksiniz.

Dümdüz bir soru size: Akşamları evde ne yapıyorsunuz?

Koltuğa uzanıp, hiç tanımadığınız Amerikalı dedektiflerle, hiç tanımadığınız Amerikalı haydutları mı kovalıyorsunuz?

Yoksa yerli dizilere kaptırıp hiç bilmediğiniz konaklarda yaşanan hayatları mı seyrediyoruz?

Kendiniz hiçbir sporu yapmazken, çoğunun sonucu önceden ayarlanmış futbol maçlarını ve dedikodularını seyrederek sporsever olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?

Dört saat televizyon seyretmenin sekiz saat çalışmak kadar beyni yorduğunu biliyor musunuz?

İki türlü hayat var:

1. Yaşanan hayat,

2. Seyredilen hayat,

 Akşamlarınız televizyona kilitliyse, bilin ki,

 Hayatı sadece seyrediyorsunuz!

Akşamları evde ne yapıyorsunuz? Akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?

"Pek çoğu gibi biz de çekirdek çıtlatıp saatlerce televizyon izliyoruz" diyorsanız,   durup bir düşünün lütfen;

 150 yıl yaşayacağınızı veya dünyaya birkaç kez daha geleceğinize mi inanıyorsunuz?

 Böyle bir şey olsaydı, şimdiki hayatımızın bir bölümünü ziyan etmek şimdiki kadar acı sonuçlar doğurmayabilirdi belki.

Ne çare ki sadece bir hayatımız var. Bu da maalesef, çok kısa. Ortalama altmış yılın yirmi yılı uykuda geçiyor. Kalan kırk yılın yirmi yılı çocukluk, eğitim, vesaire... Son yirmi yılı da ziyan edersek, bize yaşanacak bir şey kalmaz. Akşamlarınızı sadece televizyona veriyorsanız, sayılı nefeslerinizden bir bölümünü çöpe atıyorsunuz demektir!

Çünkü televizyon izleyen kişi hayatta değildir, zira hiçbir şey yapmamakta, hiçbir değer üretmemekte, ülkesine bir faydası olmamaktadır; bu da bir anlamda yaşamamak sayılır.

 Ne mi yapmalı?..

1. Ailece kitap okuyun, sohbet edin:

 Nasıl tanıştığınızı, ilk nerede görüştüğünüzü, sıkılıp sıkılmadığınızı, nerede nasıl evlendiğinizi, nikâh şahitlerinizi, düğününüzü anlatın çocuklarınıza, onları hem dinleyin, hem de okumaya çalışın.

2. Gezin:

Gezmek için ille de bir maksat olması gerekmez, en büyük maksat hayatı paylaşmaktır. Yakınsanız deniz kenarına inin, ayaklarınızı denize sokun ve becerebiliyorsanız taş sektirme yarışına girin. Sonra da güneşin pembe gülücükler saçarak batmasını seyredin. (İnanın televizyon seyretmekte n çok daha keyifli ve dinlendiricidir) Ormanda hep birlikte yürüyün, ağaçlara isim takın, yol boyu açan çiçekleri sevin ve çocuklarınıza bunlarla sevmeyi öğretin. (Ama bilin ki hayat öğrenmek ve öğretmekten ibaret değildir. Dinlenmek, eğlenmek gibi olgular da hayatın bir parçasıdır) Çocuklarınızla ilişkilerinizde asla öğretmen tavrı takınmayın. Onlarla arkadaşlık etmek dünyanın en keyifli işidir.

3. Akraba ve komşularla ilgi bağı kurun:

 Onlara ya gidin, ya da onları size davet edin. Sohbetiniz televizyonsuz olsun ki tadı çıksın. Birbirinizi gerçekten tanımaya çalışın. Bilirsiniz, "Komşu komşunun külüne muhtaçtır."

4. Sağlıklı verilere dayanarak düşünün ve çevrenizi, ailenizi, ülkenizi daha iyi hale getirmek için neler yapabileceğinizi bulun.

 İnandığınız değerler doğrultusunda yazan, konuşan insanları dinleyin. En azından TV deki afyonlama dizilerinden uzak durun, yapamıyorsanız azaltın.

5. Kültürel ve sanatsal etkinliklere katılın.

(Konferans, seminer, sergi, doğru sinema ve tiyatro) Hayatınızı biraz olsun renklendirecek başka şeyler de bulabilirsiniz. Yeter ki isteyin. Bir hobi (Sizi zevkle meşgul edecek bir uğraş) edinin. Veya bir hayvanı sahiplenip hayatınıza renk ve sevgi katın.

Aile bağlarının güçlenmesi, paylaşacak şeylerin çokluğuyla mümkündür. Ne kadar çok şey paylaşırsanız aileniz o kadar güçlenecek, o kadar diri duracak ve mutlu olacaktır.

Hatıra defterine televizyon dizilerini yazamazsınız. Oraya ancak yaşadıklarınızı yazabilirsiniz. Her gün bir şeyler yaşamalı ve bunları deftere geçirerek geleceğe tarih düşürmelisiniz.

Bugün öyle bir hayat yaşayın ki, yarına da kalsın. Torunlarınıza anlatacaklarınız olsun.

Hayatı biriktiremezsiniz; ya her anını yaşayacaksınız, ya da ziyan edeceksiniz.

Akşamları ne yapıyorsunuz?.

Yaşıyor musunuz, yoksa seyrediyor musunuz?

Çevrimdışı boran_12

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 28 Oca 2010 02:21:22
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Kiminin öykülerini, hikayelerini okuruz hayallerini kurarız; kiminin şiirlerini okur tam benim anlatmak istediğimi ifade etmiş deriz...

Ne diyeyim sayın sebocan hocam (ki diyeceğimi siz belirtmişsiniz)
Özellikle de ikinici paylaşımınızda malesef günümüzdeki birçok eleştirdiğim noktayı siz dile getirmişsiniz. Yüreğinize sağlık hocam...

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 28 Oca 2010 09:42:59
Haftanın 4 akşamı YAŞAMDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN hususlara dikkat çeken bir film izliyorum.
Mümkün olduğu kadar erken yatıyorum.
Gecenin derin sezsizliğinde kalkıyorum ve gün boyu nadiren hatırladığım yaratanımın NASIL BİR HAYAT YAŞAMAMI istediğini düşündürecek faaliyetlerde bulunmaya çalışıyorum.
Bu faaliyetlerim sırasında, egitimhanedeki dostlarım için
YAŞAMLARINDA DİKKAT ETMELERİ GEREKEN hususları ve yaratanın NASIL BİR HAYAT YAŞAMALARINI istediğini düşündürecek cümleler bulmaya çalışıyorum.

Çevrimdışı baba_can

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.492
  • 4.785
  • 2.492
  • 4.785
# 28 Oca 2010 14:16:58
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
AKŞAMLARI NE YAPIYORSUNUZ?

Hayatı biriktiremezsiniz; ya her anını yaşayacaksınız ya da ziyan edeceksiniz.

Dümdüz bir soru size: Akşamları evde ne yapıyorsunuz?

Koltuğa uzanıp, hiç tanımadığınız Amerikalı dedektiflerle, hiç tanımadığınız Amerikalı haydutları mı kovalıyorsunuz?

Yoksa yerli dizilere kaptırıp hiç bilmediğiniz konaklarda yaşanan hayatları mı seyrediyoruz?

Kendiniz hiçbir sporu yapmazken, çoğunun sonucu önceden ayarlanmış futbol maçlarını ve dedikodularını seyrederek sporsever olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?

Dört saat televizyon seyretmenin sekiz saat çalışmak kadar beyni yorduğunu biliyor musunuz?

İki türlü hayat var:

1. Yaşanan hayat,

2. Seyredilen hayat,

 Akşamlarınız televizyona kilitliyse, bilin ki,

 Hayatı sadece seyrediyorsunuz!

Akşamları evde ne yapıyorsunuz? Akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?

"Pek çoğu gibi biz de çekirdek çıtlatıp saatlerce televizyon izliyoruz" diyorsanız,   durup bir düşünün lütfen;

 150 yıl yaşayacağınızı veya dünyaya birkaç kez daha geleceğinize mi inanıyorsunuz?

 Böyle bir şey olsaydı, şimdiki hayatımızın bir bölümünü ziyan etmek şimdiki kadar acı sonuçlar doğurmayabilirdi belki.

Ne çare ki sadece bir hayatımız var. Bu da maalesef, çok kısa. Ortalama altmış yılın yirmi yılı uykuda geçiyor. Kalan kırk yılın yirmi yılı çocukluk, eğitim, vesaire... Son yirmi yılı da ziyan edersek, bize yaşanacak bir şey kalmaz. Akşamlarınızı sadece televizyona veriyorsanız, sayılı nefeslerinizden bir bölümünü çöpe atıyorsunuz demektir!

Çünkü televizyon izleyen kişi hayatta değildir, zira hiçbir şey yapmamakta, hiçbir değer üretmemekte, ülkesine bir faydası olmamaktadır; bu da bir anlamda yaşamamak sayılır.

 Ne mi yapmalı?..

1. Ailece kitap okuyun, sohbet edin:

 Nasıl tanıştığınızı, ilk nerede görüştüğünüzü, sıkılıp sıkılmadığınızı, nerede nasıl evlendiğinizi, nikâh şahitlerinizi, düğününüzü anlatın çocuklarınıza, onları hem dinleyin, hem de okumaya çalışın.

2. Gezin:

Gezmek için ille de bir maksat olması gerekmez, en büyük maksat hayatı paylaşmaktır. Yakınsanız deniz kenarına inin, ayaklarınızı denize sokun ve becerebiliyorsanız taş sektirme yarışına girin. Sonra da güneşin pembe gülücükler saçarak batmasını seyredin. (İnanın televizyon seyretmekte n çok daha keyifli ve dinlendiricidir) Ormanda hep birlikte yürüyün, ağaçlara isim takın, yol boyu açan çiçekleri sevin ve çocuklarınıza bunlarla sevmeyi öğretin. (Ama bilin ki hayat öğrenmek ve öğretmekten ibaret değildir. Dinlenmek, eğlenmek gibi olgular da hayatın bir parçasıdır) Çocuklarınızla ilişkilerinizde asla öğretmen tavrı takınmayın. Onlarla arkadaşlık etmek dünyanın en keyifli işidir.

3. Akraba ve komşularla ilgi bağı kurun:

 Onlara ya gidin, ya da onları size davet edin. Sohbetiniz televizyonsuz olsun ki tadı çıksın. Birbirinizi gerçekten tanımaya çalışın. Bilirsiniz, "Komşu komşunun külüne muhtaçtır."

4. Sağlıklı verilere dayanarak düşünün ve çevrenizi, ailenizi, ülkenizi daha iyi hale getirmek için neler yapabileceğinizi bulun.

 İnandığınız değerler doğrultusunda yazan, konuşan insanları dinleyin. En azından TV deki afyonlama dizilerinden uzak durun, yapamıyorsanız azaltın.

5. Kültürel ve sanatsal etkinliklere katılın.

(Konferans, seminer, sergi, doğru sinema ve tiyatro) Hayatınızı biraz olsun renklendirecek başka şeyler de bulabilirsiniz. Yeter ki isteyin. Bir hobi (Sizi zevkle meşgul edecek bir uğraş) edinin. Veya bir hayvanı sahiplenip hayatınıza renk ve sevgi katın.

Aile bağlarının güçlenmesi, paylaşacak şeylerin çokluğuyla mümkündür. Ne kadar çok şey paylaşırsanız aileniz o kadar güçlenecek, o kadar diri duracak ve mutlu olacaktır.

Hatıra defterine televizyon dizilerini yazamazsınız. Oraya ancak yaşadıklarınızı yazabilirsiniz. Her gün bir şeyler yaşamalı ve bunları deftere geçirerek geleceğe tarih düşürmelisiniz.

Bugün öyle bir hayat yaşayın ki, yarına da kalsın. Torunlarınıza anlatacaklarınız olsun.

Hayatı biriktiremezsiniz; ya her anını yaşayacaksınız, ya da ziyan edeceksiniz.

Akşamları ne yapıyorsunuz?.

Yaşıyor musunuz, yoksa seyrediyor musunuz?

Uzaktan izlemekle idare ediyorum..Şimdilik tabii..

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.926
  • 513.087
  • 32.926
  • 513.087
# 28 Oca 2010 19:42:44
Televizyon Karsısındaki Tutumumuz Nasıl Olmalıdır?


Televizyon, bir bıçak gibidir, iyi bir silahtır. Bıçakla faydalı çok isler yapılır. Bu faydalı alet, düşmanın eline geçerse, gözümüzü oyar, gırtlağımızı kesebilir. Düşman, bıçağı, böyle kotu bir iste kullandığı için "Bıçak kotu alettir" denemez. Bıçağı kotu iste kullanan kimse kötülenir. Modern silahların müdafaada büyük rolü olur. İşte tv'ler de böyledir. İyi kimselerin elinde bulunursa, insanlığa büyük hizmetleri olur. Kötülerin elinde olursa insanlığa büyük zararları olur.
Peki iyi ve kotu ne demektir?
Toplumsal düzeni ve yapıyı yıkmaya yönelik olan ve huzuru bozup insanin iç yapısını bozan programlar kötüdür. Bunlar haricindekilere iyi diye nitelendirmek mümkündür.
Bu yazıya karşılık çoğu kişi içinden:
 -Hiç mi eğlencemiz olmayacak?
-Ne yapalım bir maç merakımız var.
-Türkiye gerçeğini bu dizilerden öğreniyoruz, derinlere iniyoruz.
-Ortamlara yabancı kalmamak lazım
gibi sorular sorabilir. İyi ve kötüyü daha da açarak bu sorulara da cevap olarak şunlar denilebilir:
Kitap okunduğu zaman insanin gözleri hareket ettiğinden, hatta sayfaları da kendisi çevirdiğinden bilgiye sahip olma ve o bilgiyi kendi süzgecinden geçirme oranı çok yüksektir. Televizyon seyretmede ise durum değişir. Kişi ve gözler sabit kalır. Televizyonda ne gözükürse gözler onu görür ve süzgeç görevi çok az olur. Televizyonda söylenenler yavaş yavaş bilinçaltına inerek, süzgeç ve sentez olmadan insanin fikri yapısını değiştirmeye baslar.

İste kitap okuma ile televizyon seyretme arasındaki fark budur. Kitap okumak insani sadece yönlendirir, insanin düşünme kabiliyetini arttırır. Televizyon ise tam tersine, insana ekranda çıkan şeyleri [hazır bilgi olduklarından dolayı] hazır bir seklinde göndererek insanin düşünme ve idrak etme kabiliyetini köreltir. [Bu durum bilimsel bir açıklamadır]
Saatlerce kitap okumayı deneyin. Kitapta bilgiler islenmemiş olarak verilir ve islenmesi okuyucuya bırakılır. Eğer beğenerek okuyorsanız kalktığınızda tatlı bir yorgunluk, ve aklınızda ise okuduğunuz bilgilerin sentezi olacaktır. Televizyon karsısında saatlerce oturan bir insan, yararlı bir program seyretse bile, hazır bilgiler olduğu için  kalktığında beyninde "bilgi makarnası" oluşmuş olup, bu bilgileri daha sonra sentez etme ve düşünme gibi bir arayış içine girmez çünkü bilgi zaten hazır olarak beynine sokulmuştur. Bu sebeple uzun sure televizyon seyreden bir insan kalktığında büyük bir yorgunluk ve uyuşukluk hisseder.

Simdi gelelim bu bilginin türlerine. Bu bilgi belgesel, haber gibi yararlı programlar olsa bir yere kadar "neyse" denilebilir. Ama gelin-kaynana programları, televole gibi magazin ve dedikodu programları, maraton gibi bos futbol programları (futbol bir spordur, ama bunun üzerine saatlerini verip yorum yapmak ve konumsak futbola yapılan en büyük zarardır ve bu konuşmalardan asla yararlı bir sonuç çıkmaz) Pazar keyfi gibi magazin, ask, şöhret ve kadın programları olursa iste o zaman toplumsal bir afete yavaş yavaş adım atılmış olur. Bir deprem binlerce kişinin hayatına sebep olunca bir olağanüstü hal ilan edilir. Yıllarca ölenler hatırlanır. Ama dikkat edelim ki; deprem bu tur programlara göre kıyaslanırsa düşük kalır. Çünkü deprem sadece mal ve can alır. Olur ve biter. Bu tur programlar ise toplumsal yapıyı damla damla, yavaş yavaş çökerterek; değil binlerce kişiyi, milyonlarca kişinin ahlaki yapısını bozar, kin ve nefret aşılar, insanların zaaflarını tetikler.

Televizyona bakalım: Her insanın bir veya daha çok zaafı vardır. Bunda tartışılacak bir durum söz konusu değildir. Birisi kadına çok ilgi duyar, diğeri futbola. Birisi dizilere çok ilgi duyar; diğeri magazin programlarına. İşte asıl mesele de budur. İşte televizyon ilgi duyulan bu alanların tümünü kapsar. Her insanı bir zayıf noktasından tutar ve kendisine bağlar. Birden mi yoksa yavaş yavaş mi? Yavaş yavaş. Nasıl mı? İnsan her gün televizyonun karşısına oturur, saatlerce programlar seyreder ve bundan haz alır. Asıl korkunç olanı da, insanin kendi aldanmışlığından haberi olmamasıdır. Zaman gelir, televizyonda çıkan her habere doğru gözle bakar aldanır, zaman gelir göz boyanarak reklamları yapılan ürünleri, sırf reklamı yapıldı diye alır, zaman gelir bir hoca şöyle dedi diye inancında sapıklığa düşer, zaman gelir güzel bir spor dalı olan futbolu, tartışma programlarından ötürü şiddete ve diğer takim taraftarlarına karşı nefrete dönüştürür, zaman gelir siyasetin içine dalar ve bir daha çıkamaz, aynen takim tutar gibi siyasi parti destekçisi olur, zaman gelir... ve uzaaar gider. Ülkede büyük bir olay yaşandığında ise medya ne derse onu der, medya ne düşünürse onu düşünür bu durumda insan televizyon ve medyanın aldatmasına uyar ve bir köle halini alır.
Televizyon seyretmenin sağlık acısından etkisi ise burada belirtilmiştir:
İşte toplumsal yapıyı bu kadar tehdit eden bir aleti, bir makineyi uygun programlarla müthiş bir iletişim aracı yapma fırsatı varken, maalesef insanlar ve medya veya her neyse, bu aleti toplumun bazı değerlerini yok etmek ve insanların düşünme ve üretme yeteneklerini azaltmak için uğraşıyorlar.
Peki bize ne düşüyor?
Ailece ve arkadaş ortamlarında seyrettiğimiz "popüler medya" diye tabi edilen birçok program turu bulunmakta. Ev kadınları için Kadının Sesi, futbol fanatikleri için Maraton, kadın ve şöhret düşkünleri için ünlülerin hayatlarını ve kaçamaklarını anlatıp, dedikodu ve fitne dolu özendirici magazin programları, genç delikanlı erkekler için bir takım şiddet içeren diziler, gençlere özel aşk dizileri ile  insanların dini duygularını istismar eden sırlı dünya dizileri televizyonda bulunmakta. Ek olarak, olayları istediği gibi çarpıtan taraflı medya [tarafsız medya diye bir şeyin olduğuna da inanmıyorum] ise bir insanin en önemli ihtiyacı olan haber almasını da kötüye kullanmaktadır. Bunca etken varken televizyon karsısına geçtiğimizde neyi ve ne için seyrettiğimiz çok önem teşkil etmektedir. Çıkan haberlere de ne ölçüde inanmamız gerektiğini ve televizyonun hayatımızda ne kadar yer etmesi gerektiğini umarım herkes anlayarak uygular.

İyi seyirler...

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.926
  • 513.087
  • 32.926
  • 513.087
# 28 Oca 2010 19:51:47
NÜKTE

Pencere

Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine tasınmışlar. Sabah kahvaltı yaparlarken, komsu da çamaşırları asıyormuş. Kadın kocasına ' Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor.' demiş. Kocası ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.
Kadın, komsusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah ayni yorumu yapmaya devam etmiş.
Bir ay kadar sonra, bir sabah, komsusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış 'Bak' demiş kocasına ' Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba ?'
'Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim' diye cevap vermiş kocası.
Hayat böyle değil midir ?
Başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır. Birini eleştirmeden ve hemen yargılamaya davranmadan önce zihin durumumuza bakmak ve 'iyi' olanı görmeye hazır olup olmadığımızı fark etmek güzel bir fikir olabilir.
Asrın mütefekkirinin de söylediği gibi;

Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK