İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.470
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.470
  • Müdür Yardımcısı
# 19 May 2016 22:29:51
Elinde bir yaprak vardı. Onu uzun uzadıya süzdükten sonra,“Yazık!” dedi.
"Niye yazık?"
"Okuma bilmiyoruz da ondan."
      Şaşırdım. Okuma bilmek ne kelime, iyi bir tahsil yapmıştı kendisi. Kitap elinden düşmezdi.
 "Biliyorsun ya!" dedim şaşkınlıkla.
      Gülümsedi belli belirsiz.
 "Asıl okuyuştan söz ediyorum. Sen hiç ağaç kitabını ya da yaprak sayfasını okudun mu mesela?"
 "Hayır!"
 "Okumadın, çünkü okuma bilmiyorsun. Bak, bu bir yaprak. Bir bakıma da sayfa... Bunda da yazılar yazılı. Bu da kâtibini, yazıcısını, sanatkârını bildiriyor. Çünkü o yazıcı kendini bu yaprakla da bize tanıtıyor. Bir mektup gibi göndermiş bize. Nasıl, bir mektup yazarını gösterir, bildirir, tanıtır, öyle de her bir yaprak onun ustasını anlatıyor, tanıtıyor, sevdiriyor. Şimdi ben bu dili, bu okuma biçimini öğrenmeye çalışıyorum."
 "Ne dili bu?"
"İman dili... Bu dili bize Kuran öğretiyor."
"Nasıl yani?"
"Evrendeki varlıklar için ayet tabirini kullanıyor. Bakın, görün, düşünün, ibret alın diyor.
      Kur’an gibi kâinat da bir kitap, onunda sureleri, ayetleri, kelimeleri var."
"İlk inen ayetteki ‘oku!’ emri bunu da kapsıyor mu?"
"Elbette! İki kitap var önümüzde. Biri kelam sıfatından, öbürü kudret sıfatından geliyor. Bunlar birbirini tefsir ediyor."
      Bu şaşırtıcı açıklamaları dinledikten sonra yerden bir yaprak da ben aldım, birlikte okumaya başladık!

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.470
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.470
  • Müdür Yardımcısı
# 19 May 2016 23:23:03
Kral demirciyi çağırtıp “Yarına kadar bin tane çivi yapmazsan şafakta asılacaksın” demiş. Bir günde bin çivinin yapılamayacağını bilen demirci hiçbir endişe duymadan çivileri yapmaya başlamış. Yakınları başlamış ağlayıp sızlamaya. Onlar üzüledursun demirci çalışmaktan başını kaldıramamış.

Demircinin kaygısız tavırlarını görüp sabaha kadar 1000 çivi yetişmez yazık olacak genç yaşta sana diyenlere: “Sabahın sahibi var” demiş. Ardından sabah şafak vakti yaklaşırken saraydan bir adam koşarak yanına gelir. Yakınları başlar feryat figana. Saraydan gelen adam “Ne kadar yaptınsa hemen ver. Kral öldü, tabutu çakacağız” der

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 20 May 2016 00:06:58
Abdullah bin mübarek hikayeyi anlatıyor:

Kabe’ye yaptığım ziyaretlerden birinde Hz. İsmail’in makamına girmiş ve orada uyuya kalmıştım. Uyurken sevgili Peygamberimizi (sas) rüyamda gördüm. Bana şu emri veriyordu: “Hac ibadetini sona erdirip memleketin Bağdad’a döndüğünde falan mahalledeki mecusi (ateşperest) rahibini ziyaret et ve ona benden selam söyle. Ve ona Yüce Allah’ın kendisinden hoşnut olduğunu müjdele.” Bu sözleri söyledikten sonra Peygamber (sas) uykumdan kayboldu. Artık sesini duyamadım. Bir aralık uyandım. “La havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim (Kuvvet ve kudret ancak yüce ve ulu Allah’ındır.)” diyerek bu rüya şeytanın vesvesesi olsa gerek dedim. Abdest aldım. Kabe’yi tavaf ettim. Tekrar uyku bastı. Yine rüyamda aynı emri üç defa tekrarlayan sevgili Peygamberimizi gördüm. Bu defa rüyanın rahmani olduğuna kanaat getirmiştim. Hac ziyaretimi bitirip Bağdad’a dönünce ilk işim Peygamberimizin emanetini yerine getirmek üzere mecusi rahibini ziyarete gitmek oldu. İhtiyar adama önce şu soruyu sordum:

-Siz ateşperest rahibisiniz değil mi? Ben seni günahkar bir putperest bilir ve cehennemlik olacağına inanırdım. Sizin Allah’ın hoşnutluğuna kazanacak ameliniz var mı?

Adam mecusi bir rahipti ve ömrünü İslamiyette günah olan sapıkça şeyleri işleyerek geçirmişti. Çevresi tarafından da öyle bilinirdi. Hayat hikayesini anlatınca ömrünün neredeyse tamamını sapıklıkla geçirdiği anlaşılıyordu. Hikayesinin sonunda:

-Ama ben sonunda Müslüman oldum, dedi ve Müslüman olma hikayesini anlattı:

“Bir akşam karımda odamda yatıyordum. Kapım çalındı, içeriye Müslüman bir komşu kadın girdi. Ocağını tutuşturmak için elindeki lambayı, yanmakta olan kandilimden yakmak için geldiğini söyledi. Lambasını yakıp kapıdan çıkarken söndürdü ve tekrar yakmak üzere odama döndü. Aynı hareketi birkaç kere daha tekrarlayınca kadından şüphelenmeye başladım. Aklıma kötü şeyler gelmeye başladı. Acaba kadının elindeki lamba kapıya çıkınca rüzgar tarafından gerçekten söndürülüyor mu idi; yoksa kadın tekrar tekrar girebilmek için bir bahane mi icat ediyordu? Acaba bu kadın benim neler yaptığımı gözleyen ve evimin içinde bir şeyler arayan bir casus mudur, diye düşünmeye başladım. Anlaşılan kadın da şüphelendiğimi, içime kurt düştüğünü sezmiş olacak ki sonuncu seferinde yanan lambasını iyice koruyup sönmesine engel olarak kapımdan çıktı ve evinin yolunu tuttu. Bir defa içime endişe düşmüştü, ben de gizlice odamdan çıkarak kadını izlemeye başladım. Evinin kapısına varınca kadın içeri girdi. İçeriden küçücük çocukların dinmeyen ağlayışları arasında annelerine “açız açız yemek ver bize.” diye yalvardıklarını duydum. Kadın da çaresizlik içinde çocukları ile birlikte hüngür hüngür ağlıyordu. Kapıyı vurarak içeri girdim. Kadın beni karşısında görünce önce şaşa kaldı ve arkasından ziyaretimin sebebini sordu. Üst üste dönüp lamba yakmasından şüphelendiğim için gizlice peşinden geldiğimi, ağlama seslerini duyunca da içeri girdiğimi söyledim. Sözlerim bitince kadın derinden bir iç çekerek bana şu sözleri söyledi. “Yetim yavrularımla birlikte günlerden beri açız, buna rağmen günlerden beri bağrıma taş basıyor ve Allah’tan başkası önünde el açmanın küçüklüğüne katlanamıyordum. Fakat bugün sana gelirken sabrım iyice tükenmişti. Çocuklarıma bir şeyler istemeye kararlıydım. Ama bir türlü cesaret edip halimi sana açamadım. Bu şaşkınlık ve çaresizlik içinde kapı ile odan arasında dönüp durdum. Lambanın sönmesini de utangaçlığıma bahane ettim.”

Kadının bu sözleri bana çok tesir etmişti. Hemen eve gittim. Hazırda ne bulduysam alıp getirdim ve zavallı dula verdim. Kadının yüzüm gülümsemeye başladı ve yemeklik bir şeylerin eve girdiğini anlayan yetim yavruların çığlıkları da biraz hafifledi. Az önce içinden yaslı ağlayışlar yükselen evin kederi dinmiş yerine neşeli bir hava esmeye başlamıştı. O anda dara düşmüş komşunun sıkıntısına geçici olarak da olsa çare buldum diye içimde anlatılmaz derecede sevinç duydum.

Kadının onurunu koruma mücadelesi beni etkilemişti, önceki yaptıklarıma tövbe edip Müslüman oldum. Ama beni insanlar eski şöhretimden dolayı hala mecusi rahip olarak tanırlar.

Sözünün burasında rahibe “yeter söylediklerin bana kafidir.” diyerek sözünü kestim. İki cihan güneşi Peygamberimizin (sav) bu adama eden selam gönderdiğini iyice anlamıştım. İnsanlığa ömrü boyunca merhamet ve yardımseverliği öğretmeye çalışan yüce Peygamberimiz (sav) rahibin komşusuna gösterdiği yakınlığı pek beğenmişti. Yüce Allah (cc) cümlemizi komşularını yakından gözeten, sıkıştığı anlarda onların yardımlarına koşmayı vazife bilen kullarından eylesin, Amin!…

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.800
  • 227.371
  • 28.800
  • 227.371
# 20 May 2016 07:20:06
Bir gün Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yanına, Medineli Müslümanlardan fakir bir adam geldi ve yiyecek bir şeyler istedi.
Efendimiz ona:
“Senin evinde hiç eşya yok mu?” diye sordu.
Adam:
“Var” dedi. “Bir kısmıyla örtündüğümüz, bir kısmını yere serdiğimiz bir çul, bir de su kabımız var.”
Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.);
“Onları bana getir” buyurdu.
Adam çul ile su kabını getirdi.
Peygamber Efendimiz onları eline aldı ve etrafındakilere:
“Bunları kim satın almak ister?” diye sordu.
Sahâbilerden biri onlara bir dirhem vereceğini söyledi.
Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Artıran yok mu?” diye birkaç defa seslendi ve iki dirhem verene onları sattı.
Parayı fakir sahâbîye uzatarak:
“Bunun bir lirasıyla ailene yiyecek al. Kalan parayla da bir balta satın alıp bana getir” buyurdu.
Adamın getirdiği baltayla Efendimiz kendi elleriyle bir sap taktı ve ona şunları söyledi:
“Haydi şimdi git; bununla odun kes ve sat! On beş gün çalış; ondan sonra yanıma gel!”
Fakir adam on beş gün sonra Efendimizin yanına geldi. On dirhem kazanmış, bu parayla kendine ve ailesine elbise ve yiyecek almıştı.
Peygamber Efendimiz buna çok sevindi ve ona şunları söyledi:
“Dilenciliğin, kıyamet günü suratında bir leke gibi görünmesinden, böylesi senin için daha iyidir.”
(Ebû Dâvûd, Zekât 26; İbni Mâce, Ticârât 25)

Çevrimdışı frezyaa34

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 278
  • 2.741
  • 278
  • 2.741
# 20 May 2016 12:54:34
SENİ SEVİYORUM  DİYEBİLMEK..

İşimin yoğunluğu, eşim ve üç çocuğumun beklentileri sebebiyle annemi görme fırsatım pek olamıyordu. O akşam annemi yemeğe ve ardından sinemaya davet ettim. Endişelendi ve hemen “İyi misin, her şey yolunda mı” diye sordu. Annem de geç saatte gelen bir telefonun veya sürpriz bir davetin mutlaka kötü bir anlamı olacağından şüphelenen tipte kadınlardandı.

– “Seninle beraber ikimizin biraz zaman geçirmemizin güzel olacağını düşündüm” diye yanıtladım.

– “Sadece ikimiz mi?” Biraz düşündü ve “Çok isterim” diye cevap verdi.

O cuma, iş çıkışı onu almaya giderken kendimi biraz gergin hissediyordum. Eve vardığımda fark ettim ki o da, randevumuzdan ötürü hafif gergin görünüyordu. Kapısının önünde, paltosunu çoktan giymiş bir şekilde bekliyordu.
Saçlarını yaptırmıştı ve üzerinde babamla kutladıkları son evlilik yıl dönümlerinde giydiği elbise vardı. Bana melekler kadar ışıltılı bir yüzle gülümsedi. Arabaya bindiğimizde:
– “Arkadaşlarıma oğlumla dışarı çıkacağımı söyledim gerçekten çok etkilendiler” dedi. “Randevumuzun nasıl geçtiğini duymak için sabırsızlanıyorlar.”

Gittiğimiz restoran, çok şık olmasa da sevimli, sıcak ve servisin kaliteli olduğu bir mekândı. Annemse, bir kraliçe edasıyla koluma girdi.Yerimize oturduktan sonra ona menüyü okumam gerekmişti, çünkü küçük yazıları göremiyordu.

Ben daha menünün ortalarındayken annemin nemli gözlerle ve nostaljik bir gülüşle bana bakmakta olduğunu fark ettim.

– “Eskiden, sen küçükken, menüleri okuyan bendim, sense meraklı bakışlarla beni dinlerdin” dedi.

Ben de gülümsedim.
– “O zaman, şimdi senin rahat rahat oturma sıran ve ben de okuyarak borcumu ödeyebilirim” dedim.

Yemek boyunca muhabbetimiz çok güzeldi, sıra dışı hiç bir şey olmadı ama eskilerden ve hayatlarımızdaki yeniliklerden bahsederek kaybettiğimiz zamanın birazını telafi etmeye çalıştık. O kadar çok konuştuk ve eğlendik ki film saatini kaçırdık. Akşam annemi evine bırakırken;

– “Seninle tekrar çıkmak isterim ama ancak bu sefer benim seni davet etmeme izin verirsen” dedi ve bir akşam tekrar buluşmaya karar vererek ayrıldık.

Eve geldiğimde eşim yemeğin nasıl geçtiğini sordu:

– “Çok güzeldi” dedim. “Düşünebileceğimin çok üstündeydi.”

Birkaç gün sonra annem aniden ciddi bir kalp krizi sonucu vefat etti. Bu o kadar ani gerçekleşmişti ki, onun için bir şey daha yapma şansım olmamıştı. Birkaç zaman sonra evime, annemle yemek yediğimiz restorandan, ödenmiş iki kişilik bir yemek faturası ve üzerine iliştirilmiş bir not yollandı:

– “Oğlum, bu faturayı önceden ödedim, çünkü seninle kararlaştırdığımız randevu gününe gelemeyeceğimden neredeyse yüzde yüz emindim. Yine de iki kişilik bir yemek ayarladım çünkü bu sefer eşinle beraber gitmenizi istiyorum. Seninle olan o günkü randevumuzun benim için ne anlam ifade ettiğini bilemezsin. Seni Seviyorum.”

O an, “Seni Seviyorum” demenin ve hayatta değer verdiğimiz insanlara hak ettikleri zamanı ayırmanın önemini anladım.

Çevrimdışı harslan05

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.402
  • 69.693
  • 3.402
  • 69.693
# 20 May 2016 13:56:50
- Birisi Hz Ali'ye geldi ve
"O kadar dertliyim ki sıkıntıdan ölüyorum." dedi.
Hz.Ali; "İki soru soracağım, cevabını verip dermanını bulacaksın. dedi.
Adam; "Sor Ya Ali dedi.
Hz.Ali; "Dünyaya geldiğin zaman bu dert seninle birlikte mi dünyaya geldi?"
Adam;"Hayır."
Hz Ali;"Dünyadan giderken bu dert seninle birlikte olacak mı?
Adam;"Hayır" dedi.
Hz. Ali son olarak şöyle buyurdu;
"Seninle birlikte gelmeyen ve giderken de seninle birlikte olmayacak
olan bir dert senin bu kadar zamanını almamalı Sabırlı ol.
Yer yüzündekilere çok ümit bağlamaktansa yüzünü Âlemlerin Rabbine çevir."

Çevrimdışı mbuyar

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.111
  • 45.206
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 2.111
  • 45.206
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 20 May 2016 17:46:50
AHİRETTE HERKES AĞIT YAKACAK
Zülkarneyn Aleyhisselâm ordusuyla gece yolda giderken ordusuna:
- Ayağınıza takılan şeyleri toplayın, diye emir verir.
Ordu bu emri duyunca; içlerinden bir grup:
-Çok yürüdük, çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımızı takılan şeyleri toplayarak boşuna ağırlık mı yapacağız. Hiçbir şey toplamayalım, diyerek hiçbir şey toplamıyorlar.
İkinci grup ise;
- Madem Komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim. Zira ordunun komutanına itaat etmek gerekir, diyerek az bir şey topluyorlar.
Üçüncü grup ise;
-Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Bir hikmeti vardır, diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldururlar.
Sabah olduğunda bir de bakıyorlar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler de, ayaklarına değen şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar.
Bunu anlayınca:
Hiç almayan birinci grup;
-Ah niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke alsaydık! Bir tane bari alsaydık diyerek pişman oluyorlar.
Az alan ikinci grup ise;
-Ah ne olaydı da biraz daha fazla alsaydık. Ceplerimizi, abalarımızı hınca hınç doldursaydık diye sitem ediyorlar kendilerine.
Çok alan üçüncü grup ise:
- Keşke gereksiz, lüzumu olmayan eşyalarımı atsaydım, daha çok toplasaydım. Her şeyimizi doldursaydık, daha fazla alsaydık diyerek, fazla almalarına rağmen üzülüyorlar.
İşte bu misalde olduğu gibi, Ahirette bütün insanlarda bunun gibi ağıtlarda bulunacak.
Kafir olan;
- Keşke iman etseydik, keşke inansaydık da hiç olmazsa Cehenneme girdikten sonra iman etmemiz sonucunda Cennete girseydik, ebedi cehennemden kurtulsaydık...
Mümin, fakat az sevabı olan;
-Keşke biraz daha sevap işleseydim de, biraz daha ikrama mazhar olsaydım...
Mümin, çok sevabı olan ise;
-Ah ne olaydı da Makamımı biraz daha yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydım, biraz daha fazla sadaka verseydim, oruç tutsaydım, biraz daha sevap işleyecek ameller yapsaydım... diyeceklerdir.
Rabbim bu misallerden ders almak nasip eylesin...

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 20 May 2016 20:49:41
Babası hacca gidecektir ''Baba nereye gideceksin?'
'Oğlum ALLAH'ın evini görmey...e gidecem yavrum''
Peki baba orası güzel mi?
Evet yavrum orası dünyanın en güzel yeri yavrum orayı görmek herkese nasib olmaz çok dua etmek gerekir!''
Baba ben de gelebilir miyim? Ben de ALLAH'ı görmek istiyorum!
Olur mu yavrum? sen daha küçüksün!
Çocuk çok ısrar eder. Israrlara dayanamaz baba ve oğlunu da götürmeye karar verir.
Baba ALLAH ın evini (Kabeyi) çocuk ise ALLAHI 'ı görme umuduyla yola çıkarlar yol boyunca çocuk ALLAH'ı görücem görücem diye sevincini izhar eder
Ve en son varırlar O mübarek topraklara
Baba: ''işte yavrum: ALLAH'ın evi burası'' çocuk: "baba ALLAH'ı gördüm" der ve yere düşer ve ölür…
Baba Allahın ın evini görmek istemiştir ve görmüştür: ama çocuk ALLAHI ın cemalini görmek istemiştir ve görmüştür O aşk ile can vermiştir.

Ya rabbi Cennetini istemeye yüzümüz yok Cemalin ile müşerref kıl!!!

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.800
  • 227.371
  • 28.800
  • 227.371
# 20 May 2016 23:27:42
y Nefis, Gece Senin Gecen | Bir Kıssa Bin Hisse
Bekir b. Abdullah b. Müzenî radıyallahu anh anlatıyor:
”Yemen’de çok ibadet eden bir kadın vardı. Akşam olduğunda kendi nefsine şöyle derdi :
”Ey nefis, gece senin gecendir. Bu geceden başka bir gece yoktur. Buna göre çalış.”
Sabah olduğunda da yine nefsine şöyle derdi:
”Ey nefis, gün senin günündür. Bundan başka senin için gün yok, buna göre çalış.”
Kaynak; Vekî B. Cerrâh Er-Ruâsî(V. 197/812), Zâhidler Kitabı

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.470
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.470
  • Müdür Yardımcısı
# 20 May 2016 23:46:12
Şeytan Namaza Kaldırdı

Sultan-ül Arifin Bayezid-i Bestami (k.s) Hazretlerini, bir gece uyku bastırıp, sabah namazına uyanamadı.Sabahleyin namazını kaza edip o kadar ağladı ve inledi ki, sonunda kendisine ilham olundu ve şöyle dendi:
-“Ey Bayezid, bu günahını affeyledim.Bu pişmanlık ve ağlamana da, ayrıca yetmiş bin namaz sevabı ihsan eyledim.”
Aradan bir müddet geçtikten sonra onu, yine uyku bastırdı.Şeytan gelip Bayezid-i Bestami (k.s) Hazretleri`nin mübarek ayağından tutarak uyandırdı ve;
-“Kalk namazın geçmek üzeredir.” dedi.Bayezid-i Bestami (k.s) Hazretleri, Şeytan`a;
-“Ey mel`un! Sen hiç böyle yapmazdın.Herkesin namazının geçmesini kazaya kalmasını isterdin.Şimdi nasıl oldu da benin uyandırdın?” buyurunca,Şeytan şu cevabı verdi:
-“Birkaç ay önce sabah namazını kaçırdığında, pişmanlığın ve üzüntün sebebi ile çok ağlayıp inlediğin için affolunmuş idin ve ayrıca yetmiş bin namaz sevabı almıştın.Bu gün, onu düşünerek sadece vaktin namazının sevabına kavuşasın da, yetmiş bin namaz sevabına kavuşamayasın diye seni uyandırdım.” dedi.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.800
  • 227.371
  • 28.800
  • 227.371
# 21 May 2016 00:34:59
“DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN.” ATASÖZÜNÜN HİKAYESİ, ORTAYA ÇIKIŞI (ATASÖZLERİNİN ÖZELLİKLERİ, AÇIKLAMALARI)
 
Nasreddin Hoca bir zamanlar yumurtacı esnaflığına soyunmuş. Ne var ki, on para saydığı yumurtayı dokuz paraya satıyormuş.
 
Bakmışlar, Hoca iflas edecek.
 
- Ne yapıyorsun Hocam, demişler, bu külliyen zarar; artık alıp eksik satıyorsun.
 
Hoca:
 
- Sağ olun dostlarım, demiş, ben yaptığımı biliyorum.maksat dostlar pazarda görsün.

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.470
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.470
  • Müdür Yardımcısı
# 21 May 2016 02:14:49

Yaşlı bir adama sokakta yürürken bisikletli çarpmış ve hafif yaralanmış.
Etraftakiler hastaneye götürmüşler.
Hemşireler, röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler.
Yaşlı adam huzursuzlanmış; “acelesi olduğunu, röntgen istemediğini” söylemiş.
…Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
“Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum” demiş.
Hemşire “Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz” diyince;
Yaşlı adam üzgün bir ifade ile:
“Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor,hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor” demiş.
Hemşireler hayretle:
“Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?” diye sormuşlar.
Adam cevaplamış:
“Ama ben onun kim olduğunu biliyorum” .

Çevrimdışı mbuyar

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.111
  • 45.206
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 2.111
  • 45.206
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 21 May 2016 11:28:01
TEVAZU
Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış.
olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyormuş.
Durumu Hacı Bektaş Veli 'ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi Dergahına gider ve aynı durumu Mevlana 'ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediğini söyler. Mevlana 'ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir, öyle her leşe konmaz, o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş Dergahı'na gider ve Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı
Bektaş Veli'ye sorar. Hacı Bektaş da şöyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise, Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez, bundan dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir der.

Çevrimdışı mbuyar

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.111
  • 45.206
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 2.111
  • 45.206
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 21 May 2016 11:41:09
Tevbe

Çevrimdışı kurthan

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.698
  • 73.116
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.698
  • 73.116
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 21 May 2016 13:35:19
Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekti. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başladı. Gelip geçenler:

- "Bu dikenleri sök, insanları rahatsız etmesinler." demeye başladılar. Fakat adam bunları duyuyor fakat aldırmıyordu. Bir gün Allahın bir velisi ona:

- "Mutlaka bu dikenleri sök." dedi.

Adam itiraz etmedi.

- "Evet mutlaka bir gün sökerim." dedi.

Adam ha bire yarın yarın dedikçe dikenler büyüyüp kuvvetleniyordu.

Veli adama:

- "Ey vaadinde durmayan adam, sök şu dikenleri bu işi sürüncemede bırakma." dedi.

Adam:

- "Babacığım, bir hayli gün var, bugün olmazsa yarın, bir gün mutlaka bu işi yapacağım." dedi.

Allahın (c.c.) velisi bunun üzerine şu sözleri söyledi:

- "Sen, hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun, fakat şunu bil ki her geçen gün o dikenler büyüyüp güçleniyor, dikenleri sökecek olan sen ise güç kuvvet kaybediyorsun, dikenler gün geçtikçe güçleniyor sense ihtiyarlıyorsun.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK