Kafa Karıştıran Kelimeler

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Tem 2016 00:50:51
.Kendi acımız,bize başkalarınınkini bölüşmeyi öğretir.
GOETHE

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Tem 2016 00:51:13
Öyle alçak bir kapıdır ki açlık,geçilmesi zorunlu oldu mu,insan ne kadar büyükse o kadar eğilmek zorundadır.
Victor HUGO

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Tem 2016 00:51:42
.Adalet güzeldir fakat liderlerde olursa daha da güzel olur.
Hz.MUHAMMED

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Tem 2016 00:52:05
Adaletsiz bir ülke mezbahadan başka bir şey değildir.
CLEMENCEAU

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 08 Tem 2016 08:12:29
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
BİLİM VE İRFAN ÇEVRESİNDE Bölümü :

BİLİMİN ARDINDAKİ NİYET
Günümüzde, bilim diye anılan olay gerçekte Hıristiyan Batı dünyasında, dinle mücadele etmek üzere sahneye çıkartılan, kökeninde dini iptal etme niyetini taşıyan bir dizi düşünceler zinciridir.

BİLİM VE NESNEL ELEŞTİRİ
Nesnel eleştiriden bir eserin bir olgunun «tarafsız» bir gözle ele alınıp irdelenmesi anlaşılmaktadır.
Fakat tarafsızlık (yantutmama) dediğimiz şey pratikte gerçekleştirilebilir mi?
Tarafsız bir eleştiri mümkün mü?
Yoksa nesnellik denilen kavramla tarafsızlık kavramı birbirine mi karıştırılmaktadır?
Diyoruz ki bir eleştirinin nesnel olabilmesi için eleştirmecinin tanımları önceden belirlenmiş bazı ölçütlerden yola çıkması lâzımdır.
Bu ölçütlerse gene insanlar tarafından belirlenmekte ya da eleştirici belirlenmiş ölçütlerden bir seçme yaparak yola koyulmaktadır.
Demek ki tarafsızlık daha baştan kaybedilmiş olmaktadır.
Çünkü eleştirmeci ben bu ölçütlerden yola çıkıyorum dediği an aynı zamanda hangi yanı tuttuğunu, hangi konumdan yana olduğunu ortaya koymuş olmaktadır.
Bu durumda tarafsızlık denilen kavramın pratikte geçerliliği olmadığı anlaşılmaktadır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 09 Tem 2016 08:15:16
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
BİLİM VE İRFAN ÇEVRESİNDE Bölümü :

Aslında İmamı Gazali'nin yoğunlaştığı nokta da, değindiğimiz husustur.
O ceffel kalem felsefeyi reddetmekten çok, felsefenin nasıl, hangi yollardan bâtıla vardırdığına dikkatimizi çekiyor ve insanları tam da bu noktada uyarıyordu.
Sınırlara vakıf olunduktan sonra felsefe okumak da size kazanç sağlayabilir.
...
Bir müminin, imanın rükünlerinde sıhhatli bir teslimiyete ve kavrayışa ulaştıktan sonra, onun edineceği her türlü ilmin onun kavrayış hudutlarına katkısı olacağıdır.
İlim, bu yüzden övgüye değer bulunmuştur. Böyle bir irfanla ilme bakıldığında, onun sapkınlaştığı yerler de gözden kaçmaz.
Bu yüzden, İslâm âleminde ne amelî sahada, ne nazarî olarak ilimden korkulmamış, kaçılmamıştır.
Hıristiyan dünyadaysa bu nirengi noktaları iyice belirlenemediğinden, ilim, baştan beri bir öcü olarak görülmüştür.
İlimle din dinle ilim hep birbirine karşı sanılmıştır.


Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 10 Tem 2016 07:52:23
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
KÜLTÜR OLARAK DİN YA DA DİNE AİT KÜLTÜR Bölümü :

Kültür, insan ihtiyaçlarının giderilmesi için gene insanın icat ettiği «bir takım» araçlar, bir yaşama tarzı, insanların tavır ve davranışlarının bütünüdür.
...
Batı insanında da insancıl duygular eksiksiz mevcuttur, ancak bu duyguları açığa vurma biçimi İslâm'a göre çoğu kez sapkınlık olarak tanımlanmaktadır.
...
Günümüz insanının ulaşmak istediği hedeflerin arasında daha iyi bir dünyada yaşama özlemi önemli bir yer tutmaktadır.
Fakat bu «daha iyi dünya»nın muhtevasını teşkil eden unsurlar neler olabilir?
Böyle bir sorunun cevabı olarak bize söylenecek şeyler genellikle şu klişelerle ifade edilebilir:
Kimsenin kimseye haksızlık etmediği, âdil bir toplum düzeni, böyle bir toplumun üyeleri olan fertlerin, dilediklerini kolayca elde edebilecekleri bir refah seviyesi; huzur ve mutluluk: ve bütün bunların hasılası olan konfor..
Acaba insanların istedikleri şeyler gerçekten bunlar mıdır? Kendilerine istedikleri hususları sağlayan böyle bir «ütopik» toplum düzeni getirildiği zaman bu insanlar başka şeyler istemiyecekler mi?
İnsanlar, diledikleri toplum düzeni içinde yaşıyor olsalar bile ve buna rağmen hâlâ başka «doyum» hedefleri aramıyacaklar mı ve bu hususta başka hedefler ihdas etmiyecekler mi?
Böyle bir soruya kolay kolay hayır denemiyecektir. İstenilen nitelikte bir toplum düzeni teessüs ettirilmiş olduğunda bile, insanlar hâlâ başka bir takım «manevi ihtiyaçlarının» giderilmesi gerektiğini düşüneceklerdir.
«Manevi ihtiyaçların» giderilmesi konusu, sanıldığı gibi tamamen manevi bir alanın sınırları içinde gerçekleştirilmez. Böyle bir zorunluluk yoktur. Nesneye dönük hedeflerini gerçekleştirmek isteyenler de yaptıkları işten manevi bir haz alabilirler.
...
Oysa dince konulan kaidelerin istisnasız hiç biri, insan fıtratının kendiliğinden ortaya koyabileceği hususlar olmadığı gibi, bunları insan fıtratının bir hasılası diye görmek de mümkün değildir.
Acaba namaz mı insanın fıtratındaki bir duyguya tekabül etmektedir?
Eğer namazın insan ruhunda tekabül edebileceği bir duygu varsa ve o duygunun adı söylenebiliyorsa, o duyguyu tatmin etmek için başka ikame araçlar düşünülemez mi?
Yahut zekât, yahut oruç, hac için mi insanın fıtratında meknuz bir takım duyguların karşılığıdır denilebilecek?
...
Oysa ne namaz, ne zekât, ne oruç, ne hac, bunların hiç biri insandaki mevcut bir duygunun tekabül ettiği ibadetler değildir.
Başka bir deyişle, insanın fıtratından geldiği farzedilen duygular, aslında bu ibadetlere muhalefet etme temayülü gösterir.
İnsanın fıtratı namaz kılmaktan değil avare dolaşmaktan hoşlanır. Canı illâ bir şeyler vermek, dağıtmak istiyorsa zekât vermeyi değil, israfı ve sefahati ister.
Seyahat içinse, Kâbeden başka tavaf edebileceği ve nefsine daha cazip gedebilecek yerler bulmakta güçlük çekmez.
...
Söz konusu ettiğimiz ilk anlayış dine bir nesne olarak yaklaşır, din bizim dışımızda bir sahnede temsil edilmekte, bizlerse sadece seyirci olarak ona bakmaktayız, bu temsilden etkilensek bile bu, sadece bir seyircinin etkilenmesidir.
Oysa dine «din» olarak değer verenler nezdinde oyuncu da biziz, seyirci de. Yani din fert ve cemiyet halinde bizim dışımızda olan bir kurum değil, bilakis yaşayarak katıldığımız bir hadisedir.
Böyle olunca din, statik, ölü ve bizim dışımızda kalan bir kurum olmaktan çıkar, yaşayan, yaşanan bir vakıa haline gelir.

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 10 Tem 2016 13:27:27
“Dünya düşünenler için bir komedi, duyanlar için bir trajedidir.” Walpole

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 10 Tem 2016 13:27:57
“Deha gayret ve sabrın çocuğudur. Yerine getirilmiş bir vazifenin mutluluğu diğer bir vazifeyi yapabilme gücünü meydana getirir.” George Elliot

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 10 Tem 2016 13:28:48
“Başarı, çoğunlukla ,ötekiler pes ettikten sonra da ipe asılıyor olmaktr.” William Feather

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 10 Tem 2016 13:36:26
Dünyada üç çeşit insan vardır; değişimi meydana getirenler. Değişimin oluşmasına imkân sağlayanlar. Olanları hayretle izleyenler.

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 10 Tem 2016 13:37:16
Kör bir kuyuda umut ışığıdır yaşamak düşleri gerçek yapmak gökten yıldızlar çalmak…

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 10 Tem 2016 13:37:32
Kimisi küfür eder seviyesi düşüktür. Kimisi bir cümle söyler anlamı büyüktür.

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 10 Tem 2016 13:38:04
Tembel ve fakir olmak daima ayıplanmıştır. Bundan dolayı herkes fakirliği başkalarından ve tembelliği de, kendinden saklamaya büyük özen gösterir…

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 11 Tem 2016 08:28:08
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
KÜLTÜR OLARAK DİN YA DA DİNE AİT KÜLTÜR Bölümü :

BİLİNEMEZCİLER
Tanrının yok olduğunu kanıtlayamayınca O'na inanmak gerekiyor, halbuki inanmamaktadır.
Böyle olunca, insanın kendi tecrübesi dışında bir bilgisi olmayacağını, «tanrı»yı ise kendi tecrübelerimizle bilemiyeceğimizi söylüyorlar. Yani «agnostik» oluyorlar.
...
TUTUCULUK
«Tutuculuk» kelimesinden eski deyimiyle muhafazakarlıktan kimin ne anladığı çok belirsizdir.
...
İran'ın İslâmî harekâtı acaba Batı dillerinde nasıl tavsif edilecek? Bu harekâta İslâm'ı yani dini yürürlüğe koymak istediği için muhafazakâr mı diyeceğiz, yoksa yeni bir düzen önerdiği için devrimci ve ilerici mi sayılacak?
REFORM VE TECDİD
Hıristiyanlık'ta kullanıldığı anlamda reform, dinin ıslahı, yenilenmesi, onarılması amacına yönelik bir faaliyettir.
Burada, dinin, oluşmuş bulunan yeni şartlara göre yeniden biçimlendirilmesi, hatta gerekiyorsa tadili (değiştirilmesi) böylece onun yeni şartlara intibakının sağlanması söz konusu olmaktadır.
Meselâ iktisadi uygulamanın kapitalistik sistemdeki gelişmesi faiz müessesesini yürürlüğe koymuşsa, Hıristiyanlık'taki faiz yasağına rağmen, dinin bu husustaki kesin emrini değiştirmeye matuf faaliyetler reform sayılır.
Burada, dinin hükümlerinin yeni iktisadi ve içtimai şartlara uyarlanması amacıyla değiştirilmesi söz konusudur.
...
Son yüz-yüzelli yıl içinde Batı tesirindeki «müslüman mütefekkirlersin tavrı yenileyici olmaktan çok reformcu olmuştur.
Bunda, sosyolojinin etkisini görmeliyiz.
Çünkü sosyoloji, kültür değişiklikleri konusunda, insanın, değişen kültüre uyumunu öneriyor.
Sosyoloji yönünden din de herhangi sosyal kurumlardan biridir.
Dolayısıyla laik ve profan Batı kafasıyla bakıldığında reform hareketi tabii görülüyor.
Yani insanın dinin hükümlerine göre kendisini değiştirmesi değil, fakat dinin hükümlerini «kendine göre» değiştirmesi öne çıkıyor.
Oysa İslâm'da, müslümanlar dinin hükümlerine göre yaşayarak kendilerini değiştirirler, başka deyişle yenilenen insandır, din değil.

İBADETİN VEÇHELERİ

Sanıyoruz ki, ibadetlerimiz mücerret halde yalnız ve yalnız öbür dünya ile ilgili bir hadisedir.
Müslüman ibadetini sırf öte dünyayı kazanmak için yapar. Bu dünya ile ilgisiz bir icraattır ibadet.
İnsanlarımızda, böyle düşünmek hususunda genel bir eğilim var.
Nerden geliyor böyle düşünme eğilimi? Dolaşık yollara sapmadan hemen söyleyelim: Bu görüş tarzı Batı'dan bulaşmıştır bize.
İslâm'a Batılı zihniyetle bakıldığında ortaya çıkan aynı şaşı görüş, ibadeti öteki amellerden ayırdığı için, onu sanki sırf öteki dünyaya ait bir hadise gibi görmektedir.
Şüphesiz, bütün ibadetlerimiz öbür dünya içindir.
Fakat hadiseye müslümanın gözüyle bakıldığında, öbür dünya için olmayan, öbür dünyayı kazanmak için yapılmayan herhangi bir amel, iş ve fiil tasavvur etmek mümkün müdür?
...
Laboratuvarına girerken tanrıyı kapı dışında bırakmayı düşünen Batılı âlim, onu aynı zamanda kilisenin dört duvarı arasına hapsetmeyi de düşünmektedir.
Tanrı'yı ve Sezar'ı kesin kes ayırmak isteyen bir düşünce yapısındadır o. İşte bu aynı anlayışla İslâm'a bakıldığında, bu çifte vizyonun İslâm'da da mevcut olduğu sanılıyor.
Ve İslâm'ı böyle vehmettirmek için EĞİTİLİYOR zihinler.
...
İbadetler İslâm'da bu dünyaya ilişkin faaliyetler olarak da telâkki edildiği içindir ki, onların ihmali cezayı gerektirmektedir.
Başka deyişle, İslâm hukuku, ibadetlerin ihmalini kamu düzenini bozan bir davranış saymakta ve bu ihmali işte bu yüzden cezalandırmaktadır.
Oysa din ve devlet ikiliğinin cari olduğu bir toplum düzeninde, ibadetlerin ihmal edilmesi halinde, devletin bu ihmali cezalandırmasını haklı çıkaracak bir mantık olamaz.
İnsanları ibadet etmeyen bir İslâm toplumu düşünülemez.
Böyle bir toplum tasavvur edilebiliyorsa şayet, orada İslâmî düzenin olmadığı varsayılıyor demektir.
...
Yani yalnız namaz, oruç ve zekât ve hac'tan ibaret değildir. Bunların dışında, müslümanların ALLAH RIZASINI KAZANMAK YOLUNDA yaptıkları her iş ibadet hükmündedir.
Rızık aramaya çıkmış herhangi bir insanın bu eylemi ile uyuyan âlimin bu hali de ibadet hükmündedir.


 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK