Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
KÜLTÜR OLARAK DİN YA DA DİNE AİT KÜLTÜR Bölümü :
BİLİNEMEZCİLER
Tanrının yok olduğunu kanıtlayamayınca O'na inanmak gerekiyor, halbuki inanmamaktadır.
Böyle olunca, insanın kendi tecrübesi dışında bir bilgisi olmayacağını, «tanrı»yı ise kendi tecrübelerimizle bilemiyeceğimizi söylüyorlar. Yani «agnostik» oluyorlar.
...
TUTUCULUK
«Tutuculuk» kelimesinden eski deyimiyle muhafazakarlıktan kimin ne anladığı çok belirsizdir.
...
İran'ın İslâmî harekâtı acaba Batı dillerinde nasıl tavsif edilecek? Bu harekâta İslâm'ı yani dini yürürlüğe koymak istediği için muhafazakâr mı diyeceğiz, yoksa yeni bir düzen önerdiği için devrimci ve ilerici mi sayılacak?
REFORM VE TECDİD
Hıristiyanlık'ta kullanıldığı anlamda reform, dinin ıslahı, yenilenmesi, onarılması amacına yönelik bir faaliyettir.
Burada, dinin, oluşmuş bulunan yeni şartlara göre yeniden biçimlendirilmesi, hatta gerekiyorsa tadili (değiştirilmesi) böylece onun yeni şartlara intibakının sağlanması söz konusu olmaktadır.
Meselâ iktisadi uygulamanın kapitalistik sistemdeki gelişmesi faiz müessesesini yürürlüğe koymuşsa, Hıristiyanlık'taki faiz yasağına rağmen, dinin bu husustaki kesin emrini değiştirmeye matuf faaliyetler reform sayılır.
Burada, dinin hükümlerinin yeni iktisadi ve içtimai şartlara uyarlanması amacıyla değiştirilmesi söz konusudur.
...
Son yüz-yüzelli yıl içinde Batı tesirindeki «müslüman mütefekkirlersin tavrı yenileyici olmaktan çok reformcu olmuştur.
Bunda, sosyolojinin etkisini görmeliyiz.
Çünkü sosyoloji, kültür değişiklikleri konusunda, insanın, değişen kültüre uyumunu öneriyor.
Sosyoloji yönünden din de herhangi sosyal kurumlardan biridir.
Dolayısıyla laik ve profan Batı kafasıyla bakıldığında reform hareketi tabii görülüyor.
Yani insanın dinin hükümlerine göre kendisini değiştirmesi değil, fakat dinin hükümlerini «kendine göre» değiştirmesi öne çıkıyor.
Oysa İslâm'da, müslümanlar dinin hükümlerine göre yaşayarak kendilerini değiştirirler, başka deyişle yenilenen insandır, din değil.
İBADETİN VEÇHELERİ
Sanıyoruz ki, ibadetlerimiz mücerret halde yalnız ve yalnız öbür dünya ile ilgili bir hadisedir.
Müslüman ibadetini sırf öte dünyayı kazanmak için yapar. Bu dünya ile ilgisiz bir icraattır ibadet.
İnsanlarımızda, böyle düşünmek hususunda genel bir eğilim var.
Nerden geliyor böyle düşünme eğilimi? Dolaşık yollara sapmadan hemen söyleyelim: Bu görüş tarzı Batı'dan bulaşmıştır bize.
İslâm'a Batılı zihniyetle bakıldığında ortaya çıkan aynı şaşı görüş, ibadeti öteki amellerden ayırdığı için, onu sanki sırf öteki dünyaya ait bir hadise gibi görmektedir.
Şüphesiz, bütün ibadetlerimiz öbür dünya içindir.
Fakat hadiseye müslümanın gözüyle bakıldığında, öbür dünya için olmayan, öbür dünyayı kazanmak için yapılmayan herhangi bir amel, iş ve fiil tasavvur etmek mümkün müdür?
...
Laboratuvarına girerken tanrıyı kapı dışında bırakmayı düşünen Batılı âlim, onu aynı zamanda kilisenin dört duvarı arasına hapsetmeyi de düşünmektedir.
Tanrı'yı ve Sezar'ı kesin kes ayırmak isteyen bir düşünce yapısındadır o. İşte bu aynı anlayışla İslâm'a bakıldığında, bu çifte vizyonun İslâm'da da mevcut olduğu sanılıyor.
Ve İslâm'ı böyle vehmettirmek için EĞİTİLİYOR zihinler.
...
İbadetler İslâm'da bu dünyaya ilişkin faaliyetler olarak da telâkki edildiği içindir ki, onların ihmali cezayı gerektirmektedir.
Başka deyişle, İslâm hukuku, ibadetlerin ihmalini kamu düzenini bozan bir davranış saymakta ve bu ihmali işte bu yüzden cezalandırmaktadır.
Oysa din ve devlet ikiliğinin cari olduğu bir toplum düzeninde, ibadetlerin ihmal edilmesi halinde, devletin bu ihmali cezalandırmasını haklı çıkaracak bir mantık olamaz.
İnsanları ibadet etmeyen bir İslâm toplumu düşünülemez.
Böyle bir toplum tasavvur edilebiliyorsa şayet, orada İslâmî düzenin olmadığı varsayılıyor demektir.
...
Yani yalnız namaz, oruç ve zekât ve hac'tan ibaret değildir. Bunların dışında, müslümanların ALLAH RIZASINI KAZANMAK YOLUNDA yaptıkları her iş ibadet hükmündedir.
Rızık aramaya çıkmış herhangi bir insanın bu eylemi ile uyuyan âlimin bu hali de ibadet hükmündedir.