Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
TARİHSEL VE SİYASAL ÇERÇEVE Bölümü :
Bir kısım insanlar tarihin «mutlak hükmü»nün ergeç tecelli edeceğine öteden beri inanırlar.
Bir gün gelecek ki, bütün olup bitenler, bütün yapılanlar, tarihin hüküm süzgecinden geçecek, o zaman tarih içinde «yeri olan» bütün vakalar, bütün kararlar ADİLANE bir biçimde değerlendirilecek ve her şey yerli yerine oturtulacak ve herşeyin, herkesin hakkı ne ise o hak kendisine verilecek!
Böyle düşünenler, tarihi, adeta insanların dışında, kendi başına bir varlığı olan, müstakil, adaletten şaşmaz bir «şahsiyet» olarak ele alıyorlar.
Onun şaşmaz diye inandıkları hükmüne şimdiden boyun eğdiklerini, hakikati onun meydana çıkaracağına inançlarını belirtirlerken, bir yandan da hali hazırda uğradıklarını düşündükleri haksızlıkların o «tarih günü»nde açığa kavuşturularak haklarının teslim edileceğini anlatmak istiyorlar.
...
Tarihin şaşmaz hükmüne teslim olduklarını söyleyenlerin aslında, bir gün kendileri gibi düşünen insanların geleceğine inandıklarını kabul etmeli.
Yapıp ettiklerini tarihin hükmüne terkedenler, zımnen, «Şimdi kimse benim gibi düşünmüyor ama günün birinde benim gibi düşünecek, benim dünya görüşümü paylaşacak ve benim şimdi yapıp ettiklerimi böyle bir görüşle değerlendirecek insanlar gelecektir» demek istiyorlar.
...
Aynı dünya görüşünü paylaşanlar için kahraman sayılan birisi, karşıt görüşlüler için pekâla hain sayılabilir.
Fakat insanlar, ilerde kendi görüşlerini paylaşacak, onlara sahip çıkacak nesillerin yetişmesi için sürekli, kesintisiz bir hazırlık içindedirler.
Bu yüzden bu gün kahraman veya hain diye anılan kimselerin, yarın bu sıfatlarla anılmamasını garantiye alacak bir merci yoktur.
...
HİCRET
Hicret, bu etkin yanıyla müslümanların zulüm düzeninin bir parçası olarak yaşamayı reddedişleri ve küfrün karşısına «BAĞIMSIZ bir güç» olarak çıkmaları anlamına gelmektedir.
Bu anlamıyla da zulme karşı zalim düzenin bir parçası olarak mücadele verilemiyeceğinin, böyle düşünmenin eşyanın tabiatına aykırı düşeceğinin bir ifadesi sayılmalıdır.
Müslümanların Kureyş toplumunda uğradıkları sıkıntıların, zorlukların bir sebebi orada baskı altında tutulmaları ise, bir başka sebep de yürüttükleri mücadelede inisyatifi ellerinde bulunduramamış olmalarıdır.
Hicret, İslâmî mücadelede müslümanların inisyatifi ele geçirmek için, Allah'ın emriyle uyguladıkları bir yöntemdir. Kısacası sadece zulümden kurtulmak gibi edilgin bir tavrı değil fakat aynı zamanda zulme karşı çıkmak gibi etken bir anlamı da içermektedir.
...
LÂİKLİK
Eğer laiklik, sırf devletin dine toleransı ve vicdan hürriyeti anlamını taşısaydı İslâm Devletine de lâik demek gerekecekti.
Çünkü İslâm Devleti kuruluşundan beri öbür dinlere daima müsamahalıydı.
Fakat bu keyfiyet İslâm Devletine laik dememizi gerektirecek bir sebep değildir.
Çünkü İslâm Devleti, İslâm dininin getirdiği hukuk kaidelerine, onun kurduğu sosyal müesseselere göre idare edilen bir Din Devletiydi.
Hukuk kaideleri bu dinin dışından, başka bir otoriteden gelmiyordu. Devlet başkanının ruhanî ve cismanî diye birbirinden ayrılmış sıfatları yoktu.
Çünkü İslâmiyet kendi din kaidelerini, dünya işlerini de düzenleyecek bir şekilde vaz'etmişti.
...
Osmanlı Devletindeki Şeyhülislâmlık makamı, devlet içinde ayrı bir dini otoriteyi temsil etmez.
Bu makam yapılan kanunların şeriate uygun olup olmadığını inceleyen bir danışma organından başka bir şey değildir.
Aksi halde, kendi başına kanun yapmak selâhiyetini haiz olurdu ki, Şeyhülislâmın böyle bir selâhiyeti yoktur.
...
Batının laik yönetimlerinde, Allah'ın hükmüyle (daha dar bir anlamda Hıristiyanî hükümlerle) hükümet etmek ancak ve yalnız «ruhban sınıfına» mahsus bir özellik diye bilinir.
Başka bir ifadeyle, Batılı bir adam, dinî hükümlerle idare edilen bir hükümet sistemi denilince, bu hükümetin kadrosunu teokratların (theocrat) teşkil ettiğini tabii olarak düşünür.
Teokrasi kelimesine, anlaşılmada kolaylık olsun diye şimdi yaptığımız iki şıklı anlamı ayrı ayrı değil, fakat bir bütün olarak aynı anda verir.
Böylece îslâmiyette teokratik idare şeklinin olmayacağını da söylemiş oluyoruz. Çünkü İslâmiyet'te ayrı bir ruhban sınıfı olmadığından onların idaresi diye bir şey de söz konusu değildir.
Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden yaptığım alıntılar bu kadar.
Nurettin Topçu'nun "Türkiye'nin maarif davası" isimli eserinden alıntılarla devam etmek umuduyla...