Kafa Karıştıran Kelimeler

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 Tem 2016 07:58:25
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
KÜLTÜR OLARAK DİN YA DA DİNE AİT KÜLTÜR Bölümü :

ZENGİN KİM YOKSUL KİM

Bugün ülke olarak Türkiye yoksullar arasında sayıldığı gibi, bu ülkede yaşayan insanlar da Batı'nın koyduğu standartlara göre yoksul sayılmaktadır.
...
Başka bir deyişle, tüketim ekonomisinin getirdiği kıstasa göre aslında bizzat zenginlik kavramı TANIMSIZ bırakılmıştır.
Biz tüketim ekonomisine rağmen gene de soralım:
Zengin kimdir ve zenginlik tanımsız bir kavram mıdır? İslâm'ın ölçüsü bu hususta açıktır.
20 miskal altını veya 200 dirhem gümüşü (bu günün ölçüleriyle 86,25 gr. altın veya 603,75 gr. gümüş) bir yıl süreyle fasılasız olarak mülkiyetinde bulunduran kimse zengindir.
Yahut asgari 5 deveyi veya 40 baş koyun veya keçiyi aynı şartlarla mülkiyetinde bulunduran kimse zengindir, vs.
Bunlar zekât nisablarıdır. Zekâtı ise tanımı gereği zenginler öder.
Böylece İslâm'da zenginlik kavramı, kişinin keyfine göre tayin edebileceği nisbî ve izafî bir hal değil, somut olarak ölçülebilen ve kişiye hukukî mükellefiyetler yükleyen NESNEL bir statüdür.
Zenginlik veya yoksulluk kişinin duygularına, kendisi hakkında beslediği zanna göre tayin edilen bir keyfiyet değildir, asgari ölçüleri belirlenmiş hukuki bir statüdür.
...
Günümüzde yoksulluğunu ilan etmekle övünç duyanlardan çoğunun, somut ölçülere göre yoksul olduğunu değil, fakat ruhen yoksullaştırılmış olduğunu kabul etmek yanlış sayılmasa gerek.

TEBLİĞ

Tebliğ kelimesi, sözlük anlamıyla bir haberi ilgililere ulaştırmak anlamına geliyor.
...
Geniş anlamda düşündüğümüzde, bir müslümanın bütün tavır ve davranışları da tebliğ kavramının içinde ele alınabilir.
Çünkü müslüman, her türlü davranışıyla mensubu bulunduğu dinden bir haber verir çevresine.
Gerçi bu türden olan tebliğ zımnidir, açık değildir.
Fakat etkisi yönünden düşünüldüğünde en az açık tebliğ kadar önemlidir, hatta şartlara göre açık tebliğden daha etkili olabileceği yerlerin olduğu bile düşünülebilir.

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 12 Tem 2016 13:42:09
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
KÜLTÜR OLARAK DİN YA DA DİNE AİT KÜLTÜR Bölümü :

ZENGİN KİM YOKSUL KİM

Bugün ülke olarak Türkiye yoksullar arasında sayıldığı gibi, bu ülkede yaşayan insanlar da Batı'nın koyduğu standartlara göre yoksul sayılmaktadır.
...
Başka bir deyişle, tüketim ekonomisinin getirdiği kıstasa göre aslında bizzat zenginlik kavramı TANIMSIZ bırakılmıştır.
Biz tüketim ekonomisine rağmen gene de soralım:
Zengin kimdir ve zenginlik tanımsız bir kavram mıdır? İslâm'ın ölçüsü bu hususta açıktır.
20 miskal altını veya 200 dirhem gümüşü (bu günün ölçüleriyle 86,25 gr. altın veya 603,75 gr. gümüş) bir yıl süreyle fasılasız olarak mülkiyetinde bulunduran kimse zengindir.
Yahut asgari 5 deveyi veya 40 baş koyun veya keçiyi aynı şartlarla mülkiyetinde bulunduran kimse zengindir, vs.
Bunlar zekât nisablarıdır. Zekâtı ise tanımı gereği zenginler öder.
Böylece İslâm'da zenginlik kavramı, kişinin keyfine göre tayin edebileceği nisbî ve izafî bir hal değil, somut olarak ölçülebilen ve kişiye hukukî mükellefiyetler yükleyen NESNEL bir statüdür.
Zenginlik veya yoksulluk kişinin duygularına, kendisi hakkında beslediği zanna göre tayin edilen bir keyfiyet değildir, asgari ölçüleri belirlenmiş hukuki bir statüdür.
...
Günümüzde yoksulluğunu ilan etmekle övünç duyanlardan çoğunun, somut ölçülere göre yoksul olduğunu değil, fakat ruhen yoksullaştırılmış olduğunu kabul etmek yanlış sayılmasa gerek.

TEBLİĞ

Tebliğ kelimesi, sözlük anlamıyla bir haberi ilgililere ulaştırmak anlamına geliyor.
...
Geniş anlamda düşündüğümüzde, bir müslümanın bütün tavır ve davranışları da tebliğ kavramının içinde ele alınabilir.
Çünkü müslüman, her türlü davranışıyla mensubu bulunduğu dinden bir haber verir çevresine.
Gerçi bu türden olan tebliğ zımnidir, açık değildir.
Fakat etkisi yönünden düşünüldüğünde en az açık tebliğ kadar önemlidir, hatta şartlara göre açık tebliğden daha etkili olabileceği yerlerin olduğu bile düşünülebilir.

Ne güzel yazmışsın öğretmenim.Tek eksiğimiz Tebellüğ.Yazılı olarak ta aldık Kur'anı kerim.İmzaladık.İçeriğinden haberimiz yok.             

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 12 Tem 2016 20:28:05
Kimisi küfür eder seviyesi düşüktür. Kimisi bir cümle söyler anlamı büyüktür.

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 12 Tem 2016 20:31:53
Yaşamını sadeleştir. Asla yaşamını erteleme. Mutluluk bir yolculuktur.

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 12 Tem 2016 20:33:58
Bazı insanlarla yüzleşmek zordur, haksız çıkarsın. Çünkü onların galip gelecekleri ikinci bir yüzleri daha vardır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 13 Tem 2016 08:17:59
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
KÜLTÜR OLARAK DİN YA DA DİNE AİT KÜLTÜR Bölümü :

CİHAD

Kimi zaman, günümüz müslümanları arasında bazı İslâmî kavramların gerçek anlamda kullanılmayıp ona mecazi bir manâ verilerek kullanılması bazı yanlış anlaşılmalara, hatta lüzumsuz ihtilaflara yol açmaktadır.
...
Bu gün, İslâm için, İslâm'ın yayılması için çalışan hemen herkese «mücahid» sıfatını yakıştırmak nerdeyse salgın hale gelmiştir denebilir.
...
Eğer bir hatibin hitabetini, bir yazarın yazı yazma faaliyetini, kendine ait her hangi bir farz görevini yerine getiren adamın bu işini «cihad», bu adamı da «mücahid» sayma temayülü yaygınlaşıp yerleşirse, o zaman İslâmın bazı kavramları ucuzlamış olur.
Bu meselenin diğer bir yanı da, bizzat bu faaliyetlerin içinde bulunan kimselerin yaptıkları işe «cihad» gözüyle bakmasıdır.
Bir dergi çıkaran kimse, yürüttüğü bu işi cihad sayabilmektedir.
Cami yaptırmak için veya Kur'an okumasını öğretmek için çaba gösteren bir dernek veya parti faaliyetini yürütmek için çalışan kimseler, kendilerini hep cihad yapıyor farzedebilmektedir.
Böyle farzettiğı için de, kendi faaliyetine katılmayıp îslâm uğruna başka faaliyetleri yürütme işini yüklenmiş kimseleri «kaçak» olarak görebilmektedir.
...
Cihad, savaş meydanlarında olur. Bu savaş, Allah'ın emrettiği şartlar içinde açılmış olursa, bu cihada katılması farz olan her müslüman ancak katıldığı anda «mücahid» sıfatını veya adını iktisap eder.
Yoksa her çeşit faaliyetimize, Allah rızası için bile yapılıyor olsa, sırf bir takım benzetmelerden hareket ederek cihad adım vermek bir takım sakatlıklara yol açacaktır.

TASAVVUF

Bir tür anlayış İslâm'ı nasıl hayatın dışında sanıyorsa, tasavvufu da İslâmın dışında sanmaktadır.
...
Herhangi bir müslümanın cehlinden dolayı düştüğü yanlışlara bakarak «îslâm budur» diye bir hükme varmak ne kadar doğru ise, bir takım kimselerin aslında bidat olan «âyinlerine bakarak «tasavvuf budur» demek de ancak o kadar doğrudur.
...
Tasavvuf adına getirilmiş bidatler yok mudur? Elbet de vardır. Özellikle İslâm'a muhalif olanların uydurdukları bir takım sapık «tarikatlar » elbet var.
Ama bunlara bakarak tasavvufun hakikatini reddetmeye kalkışmak, papaza kızıp oruç bozmaktan başka bir şey değildir.
...
Oysa tasavvuf, en saf anlamıyla zikrullah, salâvat ve tesbihâtla meşgul olmaktır.
Şeriata bunlar mı sonradan dahil edildi yoksa?
Bir öğretici, bir eğitici, bir mürşit, bir bilen talebelerine zikretmenin usulünü talim ettirir.
Nasıl ki Resulü Ekrem de (s.a.) ashabına zikri talim ettirmiştir. Yani adına sonradan tasavvuf denilen hal, aslında sünnetin devam ettirilmesinden başka bir şey değildir.

İnsanın, zikretmek suretiyle kul olduğunu kavramasıdır.
Tasavvuf, insanlara şeriatta ne emredilmişse, o emrin hakikatini kavrayabilmeleri yolunda sarfettikleri cehdlerin, ifa ettikleri talimlerin adıdır.
Cüneydi Bağdadî (ks.) tasavvufu şöyle anlatıyor:
«Tasavvuf, kalbin Hak Teâlâdan gayrısıyla alâkasını kesmesidir ve gönül topluluğuyla zikrullah ve kendinden geçip Hakkı dinlemek ve emr-i ilâhiye ve sünnet-i seniyyeye ittiba ile ameldir.*
Şeriat dünyaya bağlanmanızı emretmiyorsa, tasavvuf dünyayı hakir ve zelil görebilmenizin talimini yaptırıyor. Başka bir şey değil.

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Tem 2016 12:05:31
Kalbimin tenezzül edip de sildiğini, ellerim zahmet edip de tekrar yazmaz…

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Tem 2016 12:06:12
Baba: Hazine kapısıdır, açmasını bilene… Anne: Cennet kapısıdır, girmesini bilene… Kardeş: Gönül aynasıdır, bakmasını bilene… Evlat: Deniz suyudur, içmesini bilene…

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 14 Tem 2016 07:26:00
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
KÜLTÜR OLARAK DİN YA DA DİNE AİT KÜLTÜR Bölümü :

«BEN»

İslâmî edepte, «ben» demek fevkalade yakışıksız telakki edilir.
Ben yaptım, ben ettim, benim eserim gibi sözler, o kişinin cahilliğine bağışlanamıyorsa, en hafifinden gafletine, sonra da derece derece küstahlığına ve müşrikliğine atfedilir.
Çünkü yapıp eden sen değilsin fakat o filler senin elinle yaptırılmaktadır, diye düşünülür.
...
Her biri, küçük dağları ben yarattım diyecek biçimde yetiştirilen insan, en başta kendini bir put olarak görüyor, her şeyin kendi mihveri etrafında döndüğünü sanıyor.
Kendini putlaştıran insan elbette başka putlar yaratma hususunda kendini yetkili ve haklı görecektir.
Nitekim nefsin temayüllerini tatmin edecek irili ufaklı, görünür görünmez putlar birbiri arkasından piyasaya sürülmektedir.
Totemleri, tabuları ortadan kaldırmaya yeltenen bu insan, farkına bile varmadan, kendisine yeni totemler, yeni tabular ihdas edip durmaktadır.
Ne var ki, çağdaş dünyada, eski tabular, yeni totemler haline getirilmektedir.
Yahut da tersi olmaktadır. Meselâ cinselliği tabu sayıyor diye eski insanları kınayan yeni insan, şimdi onu katıksız bir totem haline getirmiştir.

ÖZGÜRLÜK

Kimdir özgür insan? Bir bakışta, dilediğini, dilediği biçimde gerçekleştirebilen kişiyi özgürdür sanıyoruz.
Değil mi ki, o kişi, bir işi yapmayı diliyor, yapmayı dilediği bu işi de yapıyor, onu kimse o işi yapmaktan alıkoymuyor, öyleyse o kişi özgürdür, diyoruz.
...
Bu yüzden diyebiliriz ki insan zihninin yaman aldatmacalarından biridir özgürlük.
Özgür olmak isteyen insan, özgürlüğün hakikatini kavramadıkça, özgürlüğün hakikatine teslim olmadıkça, neye karşı özgür olmak istiyorsa, aslında ona köle olmaktan başka bir şey yapmıyor, kurtulmak istediği «şey»e karşı tasmasını kendi eliyle boynuna geçiriyor.
Özgürlüğün hakikatine biraz daha yaklaşırsak onu YALNIZ ve ancak Allah'a teslim olmak diye değerlendirebiliriz.
Özgürlük, kendi anlamını sadece bu teslim oluşta bulacaktır. Allah'a teslim olmanın sırrını elinde tutan başka hiç bir şeye teslim olmaz, O'na karşı özgürlük ilânına kalkışansa her şeye karşı köle.
Arşı çepçevre kuşatmış olan Allah'a karşı, insan nasıl özgürlük ilânına kalkışabilir ve nasıl özgürlük iddiasında bulunabilir ki, onun inkârı bile, ilâhi ruhsat çerçevesinde zuhur etmeye yol bulmaktadır.
...
Ya ölüme karşı özgürlük? Ölümün elinden nereye kaçacak? ölüme karşı hangi özgürlüğü ilân edebilecek?
Ölüme karşı özgürlüğünü ilân etmeye girişen kimse, özgürlüğünü kanıtlamak için, kendini öldürmekten başka ne yapabilir?
O aslında böyle yapmakla ölümünü bile çabuklaştırabilmiş değildir, sadece vehminin kurbanı olmuştur.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 15 Tem 2016 07:36:10
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
KÜLTÜR OLARAK DİN YA DA DİNE AİT KÜLTÜR Bölümü :

İRADE VE ÖZGÜRLÜK

Varlığın bir irade ürünü olduğunu savunan öğretilere (iradecilik: voluntarizm) göre insan var olmak istediği için var olmuştur (Schopenhauer: Varım, çünkü var olmak istedim.)
İradeciliğin zıddı olan mekanizmde ise insan mutlak bir zorunlulukla hareket eder, davranışları doğanın yasalarıyla belirlenir ve onun dışına çıkamaz; insanın özgürlüğü yoktur, zorunlulukların kölesidir.
Diyalektik materyalizm ise bu iki görüşü bir bakıma uzlaştırmaya çalışarak insanın ne köle, ne tanrı olduğunu fakat doğanın zorunluluklarına BİLİNÇLİ olarak katılan ve o zorunluluğu bilinciyle etkileyen gerçek anlamda bir insan olduğunu ileri sürer.
...
TAKVA ERDEME KARŞI

Erdemi tanımlayan, fakat bunun amacını belirlemeye gelince tıkanan Batı düşüncesinin bu hususta ileri sürdüğü görüşler aslında birer zihin fantezisi olmaktan öteye geçememektedir.
Meselâ antik çağ Yunan düşüncesinde insanın ereği olan mutluluğa erdemle erişilir, denmektedir.
Şimdi, insanın ereğini (gaye) kendisinde başlatıp gene kendisinde bitiren bir «mutluluk» tanımı, insana hiç bir zaman «kendini aşma gücü»nü veremiyecektir.
Oysa öte yandan, aynı Yunan düşüncesinde erdem «insanın kendini aşma gücü » olarak adlandırılmaktadır.
Sonra Aristoteles, erdemin her türlü aşırılıkların ortasında yer aldığını, meselâ cimrilikle müsrifliğin ortasında bulunan cömertliğin erdem olduğunu söylemektedir.
Bu, olsa olsa bir tanım olabilir, fakat erdemin hangi amaca yönelik olduğunu göstermez.
Oysa önemli olan cömertliğin kullanılış amacıdır. İnsan, kendi hasis ve nefsanî amaçları için de cömertlikte bulunabilir.
Dolayısiyle farkına varmadan kendini ve başkaları aldatabilir. Böyle bir duruma erdem diyemiyorsak, peki erdem nedir?
...
Takva, emir ve yasakların içinde kalarak, söz konusu emir ve yasakların telkin ettiği yönde daha ileriye geçmek; emir ve yasaklara hakim olan ruhu (espri) kendi davranışlarında en ileri noktalara kadar götürerek aşkın olanın sınırlarına girmektir.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 16 Tem 2016 08:59:32
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden alıntılar :
TARİHSEL VE SİYASAL ÇERÇEVE Bölümü :

Bir kısım insanlar tarihin «mutlak hükmü»nün ergeç tecelli edeceğine öteden beri inanırlar.
Bir gün gelecek ki, bütün olup bitenler, bütün yapılanlar, tarihin hüküm süzgecinden geçecek, o zaman tarih içinde «yeri olan» bütün vakalar, bütün kararlar ADİLANE bir biçimde değerlendirilecek ve her şey yerli yerine oturtulacak ve herşeyin, herkesin hakkı ne ise o hak kendisine verilecek!
Böyle düşünenler, tarihi, adeta insanların dışında, kendi başına bir varlığı olan, müstakil, adaletten şaşmaz bir «şahsiyet» olarak ele alıyorlar.
Onun şaşmaz diye inandıkları hükmüne şimdiden boyun eğdiklerini, hakikati onun meydana çıkaracağına inançlarını belirtirlerken, bir yandan da hali hazırda uğradıklarını düşündükleri haksızlıkların o «tarih günü»nde açığa kavuşturularak haklarının teslim edileceğini anlatmak istiyorlar.
...
Tarihin şaşmaz hükmüne teslim olduklarını söyleyenlerin aslında, bir gün kendileri gibi düşünen insanların geleceğine inandıklarını kabul etmeli.
Yapıp  ettiklerini tarihin hükmüne terkedenler, zımnen, «Şimdi kimse benim gibi düşünmüyor ama günün birinde benim gibi düşünecek, benim dünya görüşümü paylaşacak ve benim şimdi yapıp ettiklerimi böyle bir görüşle değerlendirecek insanlar gelecektir» demek istiyorlar.
...
Aynı dünya görüşünü paylaşanlar için kahraman sayılan birisi, karşıt görüşlüler için pekâla hain sayılabilir.
Fakat insanlar, ilerde kendi görüşlerini paylaşacak, onlara sahip çıkacak nesillerin yetişmesi için sürekli, kesintisiz bir hazırlık içindedirler.
Bu yüzden bu gün kahraman veya hain diye anılan kimselerin, yarın bu sıfatlarla anılmamasını garantiye alacak bir merci yoktur.
...
HİCRET

Hicret, bu etkin yanıyla müslümanların zulüm düzeninin bir parçası olarak yaşamayı reddedişleri ve küfrün karşısına «BAĞIMSIZ bir güç» olarak çıkmaları anlamına gelmektedir.
Bu anlamıyla da zulme karşı zalim düzenin bir parçası olarak mücadele verilemiyeceğinin, böyle düşünmenin eşyanın tabiatına aykırı düşeceğinin bir ifadesi sayılmalıdır.
Müslümanların Kureyş toplumunda uğradıkları sıkıntıların, zorlukların bir sebebi orada baskı altında tutulmaları ise, bir başka sebep de yürüttükleri mücadelede inisyatifi ellerinde bulunduramamış olmalarıdır.
Hicret, İslâmî mücadelede müslümanların inisyatifi ele geçirmek için, Allah'ın emriyle uyguladıkları bir yöntemdir. Kısacası sadece zulümden kurtulmak gibi edilgin bir tavrı değil fakat aynı zamanda zulme karşı çıkmak gibi etken bir anlamı da içermektedir.
...
LÂİKLİK
Eğer laiklik, sırf devletin dine toleransı ve vicdan hürriyeti anlamını taşısaydı İslâm Devletine de lâik demek gerekecekti.
Çünkü İslâm Devleti kuruluşundan beri öbür dinlere daima müsamahalıydı.
Fakat bu keyfiyet İslâm Devletine laik dememizi gerektirecek bir sebep değildir.
Çünkü İslâm Devleti, İslâm dininin getirdiği hukuk kaidelerine, onun kurduğu sosyal müesseselere göre idare edilen bir Din Devletiydi.
Hukuk kaideleri bu dinin dışından, başka bir otoriteden gelmiyordu. Devlet başkanının ruhanî ve cismanî diye birbirinden ayrılmış sıfatları yoktu.
Çünkü İslâmiyet kendi din kaidelerini, dünya işlerini de düzenleyecek bir şekilde vaz'etmişti.

...
Osmanlı Devletindeki Şeyhülislâmlık makamı, devlet içinde ayrı bir dini otoriteyi temsil etmez.
Bu makam yapılan kanunların şeriate uygun olup olmadığını inceleyen bir danışma organından başka bir şey değildir.

Aksi halde, kendi başına kanun yapmak selâhiyetini haiz olurdu ki, Şeyhülislâmın böyle bir selâhiyeti yoktur.
...
Batının laik yönetimlerinde, Allah'ın hükmüyle (daha dar bir anlamda Hıristiyanî hükümlerle) hükümet etmek ancak ve yalnız «ruhban sınıfına» mahsus bir özellik diye bilinir.
Başka bir ifadeyle, Batılı bir adam, dinî hükümlerle idare edilen bir hükümet sistemi denilince, bu hükümetin kadrosunu teokratların (theocrat) teşkil ettiğini tabii olarak düşünür.
Teokrasi kelimesine, anlaşılmada kolaylık olsun diye şimdi yaptığımız iki şıklı anlamı ayrı ayrı değil, fakat bir bütün olarak aynı anda verir.
Böylece îslâmiyette teokratik idare şeklinin olmayacağını da söylemiş oluyoruz. Çünkü İslâmiyet'te ayrı bir ruhban sınıfı olmadığından onların idaresi diye bir şey de söz konusu değildir.

Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler isimli eserinden yaptığım alıntılar bu kadar.
Nurettin Topçu'nun "Türkiye'nin maarif davası" isimli eserinden alıntılarla devam etmek umuduyla...

Çevrimdışı evanescence_161

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.712
  • 36.869
  • 2.712
  • 36.869
# 16 Tem 2016 14:58:38
Böylece îslâmiyette teokratik idare şeklinin olmayacağını da söylemiş oluyoruz. Çünkü İslâmiyet'te ayrı bir ruhban sınıfı olmadığından onların idaresi diye bir şey de söz konusu değildir.


Bu lafa sadece gülerim ben yorum bile yapmam

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Tem 2016 07:43:30
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Böylece îslâmiyette teokratik idare şeklinin olmayacağını da söylemiş oluyoruz. Çünkü İslâmiyet'te ayrı bir ruhban sınıfı olmadığından onların idaresi diye bir şey de söz konusu değildir.


Bu lafa sadece gülerim ben yorum bile yapmam
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Ne için güldüğünüzü anlayamadım.
İslâmiyet'te ayrı bir ruhban sınıfı olduğunu mu SANIYORSUNUZ?

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 29 Tem 2016 23:01:20
Olumsuz düşünceleri zihinsel canavarlar halini almadan önce yok edin.

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.787
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 29 Tem 2016 23:02:18
Eylemsiz vizyon, rüya gibidir. Vizyonsuz eylem, boş vakit geçirmek. Vizyonlu eylem, dünyayı değiştirir.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK