Lütfen Okumayın Daha Bitmedi Çünkü

Çevrimdışı boran_12

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 27 Tem 2012 05:02:40
27.07.2012

5N 1K


Ne” söylemek istediğime bakmasını isterken

Nasıl” söylediğime aldandı

Neden” diye düşünmeden

Nerede” olursa olsun hep yargıladı

Ne zaman” beni anlayacaksın dediğimde

Kim” seni anlamıyormuş diye yine dert yandı… :D

Çevrimdışı boran_12

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 30 Tem 2012 02:26:22
30.07.2012

Vardır Elbet…


Vardır elbet bir zaman dilimi
İnsana insan olduğu için değer verilen
Hani o nedenden bu nedenden
O çıkar söz konusu iken
Bu çıkar daha önemli değil iken
Yani köprülerin olmadığı bir zaman
Hani karşıdan karşıya geçerken
Dayılarla tanışılmayan herkese dayı denilmeyen
Dayı denilip denilmesine bakılmaksızın
Hak’kı bilip hakkı verebilen
Vardır elbet bir zaman dilimi
Hoşgörüyü ilke kabul edebilen
Sağduyuyu dağlıklı yürütebilen
Konuşmanın sonunun beklenildiği
Kendini ifade etmenin
Özgürlüğün ötesinde
Doğuştan bir hak kabul edilen
Tecrübelerinden dolayı
Yani yaşanmışlıklardan ötürü
Can’a zarar vermeyen
Can’ı öldürmeyen kastetmeyen
Her türlü farklılığı
Farkında olarak bakabilen
Vardır elbet bir zaman dilimi
Geçmişten günümüze kadar yaşanan dünyada
Dünyayı bir miras olarak değil
Dünyayı bir emanet misali sahiplenip değer veren
Bir yaşam vardır elbet
Bir zaman diliminde
Ve birde icat edilmiş olsaydı
Zamanda seyaheti mümkün kılan bir makine
Keşke der miydim yine?..

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 31 Tem 2012 01:16:52

Çok zaman önceydi.

O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu.
İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.
Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı.
Derken zaman diye üç parçalı bir şeyi icat etti insan.
Bir parçasına dün dedi, diğer parcasına bugün, öteki parçasına da yarın.
Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu.
Dünü düsünüp pişman oldu, yarını düşünüp telaşlandı;
Ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.
Farkında olmadan rezil etti bu gününü.
Oysa yarın, bugüne dün diyor, dünde bu gün için yarın diyordu.
Bir türlü beceremedi.
Bir eliyle yarına, diğer eliyle düne yapıştı.
Bu günü eline yüzüne bulaştırdı…
Mutsuz oldu insan.
Ve ne gariptir ki yarının telaşı da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı..
Ve ne gariptir ki yarının telaşı da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı..
Ama bugünü hiç yaşayamadı, ne yarın ne de dün!

- CAN YÜCEL

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 31 Tem 2012 01:20:01
Çocuk sordu babasına;
- Baba sana üç sorum olacak, diye...
- Bir kere gidince geri gelmeyen şey nedir?
Sustu adam...
- Hiç konuşmadan kendimi ifade etmek istesem ne yapmam gerekir?
Düşündü adam...
- Son olarak da hayatta nasıl mutlu olurum? Bana söyler misin baba? dedi.
Güldü baba ve
- Cevabım ''YAŞ'' tır evlat, dedi.
- Pusulan YAŞ olsun senin...
- İlk sorunun cevabı dünyaları versen yaş'ını geri alamazsın.
- İkinci sorunda da bazen hiç konuşmana gerek kalmaz.
Bir damla göz'yaş'ın en güçlü cümleleri bile kurşuna dizer.
Son sorunun cevabı da hayatta mutlu olmak istiyorsan sen sen ol, hiçbir zaman 'yaş' tahtaya basma ...!

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 03 Ağu 2012 00:40:34
ARANIYOR..
Paylaşmanın kendini azaltmak olmadığını,

Yüz yüze konuşmanın arkasından konuşmakt...an daha etkili olduğunu,

“Günaydın” demenin borç para vermek olmadığını,

“Lütfen”, demenin utanılacak bir şey olmadığını,

Yönetici olmanın emir vermek olmadığını,

Saygı duyulacak iş, saygı duyulmayacak iş diye bir ayırımın olmadığını,

Yöneticiye, duymak istediğini söylemenin iyilik olmadığını,

Eğitimin dinlenme olmadığını,

İletişim kurmanın sadece konuşmak olmadığını,

“Özür dilerim” kelimesinin yasak olmadığını,

Hayatta sevinçler kadar hüzünlerin de olduğunu,

Mutluluk maskelerinin satılmadığını bilen...

Kendisi ve bütün dünyayla barışık olan,

Ve tüm bunları çevresine anlatıp aşılayacak kişiler aranmaktadır...

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 05 Ağu 2012 00:57:48
HATAYI ÖNCE KENDİMİZDE ARAYALIM

Genç bir çift, bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş. Kadın kocasına;
- Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor, demiş.
Kocası ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş. Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah a
ynı yorumu yapmaya devam etmiş.
Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış.
- Bak demiş kocasına. Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba?
- Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim, diye cevap vermiş kocası.

____ALINTI__

Çevrimdışı boran_12

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.441
  • 4.108
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 22 Eyl 2012 21:53:56
Kardeşçesine...

Belki çocukluk olarak görülecek
Gerçekleşmeyecek bir düş hatta
Yinede umudum var benim
Daha yaşanılabilir olacaktır dünya...

Umudum var hala
Kan ve gözyaşı arasında
Umudum var hala
Bir çocuğun inadı inancıyla...

Korkuyorum belki
Belki cesaretim yok
Gücüm yetmeyecek belki
Zaman karşısında
Ve bütün bunlara rağmen
Yinede umudum var benim
Daha yaşanılır olacaktır dünya...

Dayanmak lazım
Anlamak için biraz daha katlanmak lazım
Acı ve gözyaşının
Renginin ve dilinin olmadığına
Acı ve gözyaşı renksizdir
Bakmaz teninin çatlamış rengine
Acı ve gözyaşı dilsizdir
İhtiyaç duymaz kelimelere...

Acı ve gözyaşı öğretir insana
İnsanca yaşamanın manasını
Yeterki anlamaya çalışmalı
Tatmadan hissetmeden acıyı
Akıtılabileceğini bilmeli gözyaşını
Mutluluklar karşısında yaşanılası...

Belki çocukluk olarak görülecek
Gerçekleşmeyecek bir düş hatta
Yinede umudum var benim
Kardeşçesine yaşanılabilir olacaktır dünya
Kardeşçesine...

Gününü umuda ayarlayan yüreklere...

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 05 Eki 2012 22:33:42
Hani, diyorum da, insanın gerçekten mükemmel bir dostu olsa... "Onu", şöyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa...yüreklilikle söylediğiniz. "Canım benim! dediğiniz... Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri... özlediğinizde, hayal kurduğunuzda yanınızda o var mı? Sizi hiç yalnız bırakmayan biri... Cesur, sempatik, azimli, kararlı,.. Arayan, soran,"Seni özlüyorum" diyen biri. Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz. Yanıltmaz!

Anlayışla karşılar her şeyi... Hataları, günahları-sevapları, her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla. Bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur. O kendiliğinden çıka gelir zaten. Bir gün bir bakarsınız karşınızda... Bir de bakmışınız sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar... Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki izleri, geleceğe dairlerinizi, sadece ona anlatır olursunuz.

Kadın, erkek Bir dost bulun! Ama gerçek olsun. Aradığında işinizi de
ğil, sizi soran... Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kiracınız olsun. Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin! Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun. Dogruları söylesin. gözleriyle değil kalpten konuşsun.

Yaşasın! Doya-doya yaşasın, doya-doya yaşatsın. Beyninden değil, yüreğinden versin. "Olsun varsın! Paylaşırım." desin. Bir dostunuz olsun. Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın...

Dost olsun! Ama... Gerçek bir dost..
D O S T C A K A L I N.........

Can Dündar

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 07 Eki 2012 14:28:27
Bugün mutlu olacağım!!!

Bugün her şeyi olduğu gibi kabul edip, onları değiştirmek için savaşmayacağım.
Bugün kendime, vücuduma bakacağım, canımı acıtmayacağım, sadece iyi şeyler yiyip, içeceğim.
Çünkü vücudum benim en iyi dostum.
Bugün beynimi çalıştıracağım.
Bir şeyler öğreneceğim, tembellik etmeyeceğim ve beni akıllandıracak şeyler okuyacağım...

Bugün vicdanım için iki şey yapacağım.
Birincisi: birine, fark ettirmeden, iyilik yapacağım.
İkincisi; çoktandır kaçtığım bir işi halledeceğim.

Bugün olumlu olacağım.
İyi giyineceğim, kibar olacağım, takdir edeceğim, kimseyi eleştirmeyeceğim ve ukalalık yapmayacağım.

Bugün sadece, bulunduğum gün için yaşayacağım.
Hayatımda karşılaşacağım problemlerin hepsini birden çözmeye kalkışmayacağım.

Bugün kendime yarım saat ayıracağım.
Yapayalnız kalıp güzel şeyler düşüneceğim.
Büyük hedeflerimi düşleyeceğim.

Bugün hiç korkmayacağım.
Hele mutlu olmaktan hiç korkmayacağım.
İnsanların beni sevdiğinden şüphe duymayacağım.
Bugün mutlu olacağım!!!

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 09 Eki 2012 20:41:40
Mediha Öğretmen ve Tembel öğrenci Mustafa...

Öğretmen okulun ilk gününde, 5. Sınıfın önünde dururken, çocuklara bir yalan söyledi: Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi.
Ancak bu imkansızdı, çünkü ön sırada, oturduğu yerde bir yana kaykılmış ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı.
Mediha öğretmen bir yıl önce Mustafa’ yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemlemişti.

İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu.

Bu öyle bir noktaya geldi ki, Mediha öğretmen onun kağıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar(X) yapmaktan ve kağıdın üstüne kocaman bir “0” koymaktan zevk alır oldu.

Mediha öğretmenin okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu; Mustafa’ nın kayıtlarını en sona bıraktı.

Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.

Mustafa’ nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve de çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli"

İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

"Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor."

Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

"Mustafa’nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evde ki yaşamı yakında onu etkileyecek."

Mustafa’ nın dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

"Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor."

Bunları okuyunca, Mediha öğretmen problemi kavradı ve kendinden utandı.

Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kağıtlara sarılmış hediyeleri getirdiğinde bile çok kötü hissediyordu.

Mustafa’ nın hediyesini alıncaya kadar bu böyle devam etti.

Mustafa’ nın hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kağıdı ile beceriksizce sarılmıştı.

Mediha öğretmen onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu.

Mediha öğretmen pakette taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı.

Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi.

Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü.

Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı.

"Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyordunuz."

Çocuklar gittikten sonra, Mediha öğretmen en az bir saat ağladı.

O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı.

Mediha öğretmen, Mustafa’ya özel ilgi gösterdi.

Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu.

Yılın sonuna kadar Mustafa sınıfta ki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen, Mustafa onun gözdelerinden biri idi.

Bir sene sonra, Mediha öğretmen kapısının altında Mustafa dan bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.

Altı yıl sonra Mustafa’dan bir not daha aldı.

Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.

Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı.

Yine Mediha öğretmenin tüm yaşamında ki en iyi ve en favori öğretmen olduğunu yazmıştı.

Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi.

Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu.

Mektup onun hala karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu.

Ama simdi ismi biraz daha uzundu.

Mektup söyle imzalanmıştı:

Prof. Dr. Mustafa Yılmaz

( Tıp Doktoru)

Öykü burada bitmiyor.

Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var.

Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu.

Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Mediha öğretmenin damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.

Şüphesiz Mediha öğretmen bunu kabul etti.

Ve tahmin edin ne oldu?

Taşları düşmüş olan o bileziği taktı. Dahası, Mustafa’ nın annesinin süründüğü parfümden sürdü.

Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Mustafa, Mediha öğretmenin kulağına şöyle fısıldadı:

"Bana inandığınız için teşekkür ederim, öğretmenim.

Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim"

Mediha öğretmen, gözlerinde yaşlarla şöyle dedi:

“Yanlış düşüncelere sahiptim. Bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum."

Çevrimdışı sibellin

  • Yeni Üye
  • 2
  • 1
  • 2
  • 1
# 09 Eki 2012 20:47:54
çok güzel teşekkürler

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 13 Eki 2012 21:06:03
Dostluk Adına Küçük Bir Hikaye...!!!

Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği, bir kazada birlikte ölmüşlerdi. Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar. Adam çok susamıştı. Biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular. Rengârenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı
ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın. Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu:
"Affedersiniz... Burası neresi?"
Kadın ona gülümsedi:
"Burası Cennet, efendim."
Adam bunun üzerine sevinçle:
"Harika!" dedi. "Peki bana biraz su verebilir misiniz? Ge rçekten çok susadım."
Kadın cevap verdi:
"Tabi efendim, içeri girin... İçeride dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz."
Adam köpeğine döndü:
"Hadi oğlum içeri giriyoruz," diyerek kapıya yürüdü... Ama kadın onu birden durdurdu:
"Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez. Hayvanları içeri almıyoruz..."
Bunun üzerine adam bir an durdu; düşündü ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular. Bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla, yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı...
Adam sordu:
"Affedersiniz. Bana biraz su verebilir misiniz?"
Dede:
"İçeri gel." dedi. "Kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir çeşme var..."
Adam sordu:
"Peki arkadaşım da benimle gelip oradan içebilir mi?"
Dede:
"Tabii..." dedi. "Çeşmenin yanında köpeğ inin de su içebileceği bir kâse bulacaksın..."
Bunun üzerine adam kapıdan girdi. Biraz yürüdükten sonra sağ taraftaki çeşmeyi buldu. Adam çeşmeden, köpek de oradaki kâseden kana kana içerek susuzluklarını giderdiler.
Derken adam geri giderek girişte bekleyen dedeye sordu:
"Su için çok teşekkür ederim. Peki, burası neresi?"
Dede:
"Burası Cennet." dedi.
Bunu duyan adam şaşırdı:
"Ama nasıl olur? Az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler."
Dede:
"Şu rengârenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?" dedi. "Orası Cehennem."
Adam iyice şaşırmıştı:
"Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz?"
Dede gülümsedi:
"Kızmıyoruz. Çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennet'ten uzak tutuyorlar."

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 21 Eki 2012 21:21:29
Bir yaz günü, plajda oturuyor, kumlarla oynayan iki çocuğu seyrediyordum.
Her ikisi de deniz kıyısında, kapılarıyla, kuleleriyle, tünelleriyle kocaman bir kale yapmak için beraberce harıl harıl çalışıyorlardı.

Kale neredeyse tamamlanmışken , büyük bir dalga gelip kaleyi bozdu.
Her şey, bir anda ıslak bir kum yığınına dönüşmüştü. ‘,

‘Bütün uğraşlarının bir anda gözlerinin önünde yok olduğunu gören çocukların göz yaşlarına boğulmalarını bekliyordum.

Ama çocuklar beni şaşırttı. Ağlamak yerine, ikisi de kalkıp el ele tutuştular ve gülerek kıyıdan biraz daha uzaklaşıp yeni bir kale yapmaya giriştiler.

Çocukların , o anda bana önemli bir ders öğrettiklerini fark ettim. Yaşamımızdaki her şey, yaratmak için üstünde çok zaman ve enerji sarf ettiğimiz her karmaşık yapı , aslında kumdan yapılmışlardır.

Sadece başka insanlarla kurduğumuz ilişkiler ayakta sağlam kalabilir. Er ya da geç, bir dalga gelip, kurmak için yoğun çaba sarf ettiğimiz çalışmaları anında yıkabilir.

Böyle bir durum karşısında, sadece yanında tutacak bir eli olan insan gülümseyebilir….

______ Rabi Harold Kushner ____

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 07 Kas 2012 17:24:49
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş. "Son
tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş. Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine.

Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş. Hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış. "Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna.
Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirde
ği istemiş. Oğlu
hepsinden ikişer tane vermiş babasına. Adam iki havucu birinci kaba, iki
yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba
koymuş.

Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip
yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş:
"Ne görüyorsun?"

Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. "Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış. Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:
"Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş
de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler,
pörsütürler.

Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de,
şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden
uzaklaşırlar.

Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun,
eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi
kişiliklerini yitirmezler.

Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da
birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.
Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu. "Asıl ders bu değil!" dedi baba.
Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan
suları gösterdi. "Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak. İkisinde de bir tat yok"

Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı.
Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. "İçmek istersin
herhalde" dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.
"Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da
işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına
koyup yudumlayacağı taze kahve gibi. Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar."

Çevrimdışı fusunhoca

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.378
  • 24.321
  • Müdür Yardımcısı
# 08 Kas 2012 23:38:54
Temizlik yaptım bugün...
Hem de tüm benliğimde
Bütün kaslarımı,sinirlerimi, kemiklerimi hatta kanımı bile temizledim.

Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce.
Görmenizi isterdim.
Nasıl da çok yer kaplıyorlarmış inanmazsınız.
Bağışlamayı yerleştirdim yerine özenle.
Titizlikle her birinin üstüne ektim tohumlarını.
Her yere görebildiğim göremediğim her yere serptim.
Atarken kırgınlıklarımı bakmadım neydi onlar diye.
Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanası.
Bakmadım merak da etmedim.
Bağışlamayı ekerken tekrar kırılmaktan korkuyordum belki.

Kıskançlığımı çıkardım.
Meğer ben ne az kıskançmışım.
Çok kolay oldu. Sevindim.
Sanki kaybetmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum.
Çok şükür ki kin ve nefret yoktu yüreğimde.
Nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum.

Sıra korkularıma gelmişti.
Çıkarmaya bile korktum önce.
Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya.
Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır İçten içe bir sevgi nasıl duyulur anlayamadım.
Yerini toprağını sevmiş mor bir menekşeydiler.
E... ne de olsa iyi bakmıştım onlara.
Her gün yeni yeni korkular ekleyip endişelerimle sulamıştım.
Mutluluklarımı ümitlerimi ne de çok ihmal ettiğimi anladım o an.
Bu ilgiyi onlara verseydim her gün onları düşünüp birer umut daha ekseydim;
almadan verip beklemeden sevseydim.

Her şeyden önce içimdeki gücün ve sevginin daha fazla farkında olsaydım böyle bahar temizliklerine ihtiyacım kalmazdı.
Çok zorlandım korkularımla.
Birbirlerinin içine halkalar misali girmişlerdi.
Kenetlenmişlerdi adeta.
Ama onları da sevgiyle çıkardım. .
ve onları yaşamaktan hem de bir zamanlar bir kabus gibi yaşamaktan pişmanlık duymadan çıkardım. .
Kızsaydım onlara bağırıp çağırsaydım. yine dönüp dolaşıp geleceklerini biliyordum.

Temizlik yaptım bugün. .
Bahar temizliği.
Neşe ektim hoşgörü güven sevgi ektim. .
Almadan vermeyi sevilmeden de sevmeyi paylaşmayı ektim. .
Korkusuzlukları ektim alabildiğine...
Saatlerce ektim korkusuzluğu...
Mutluluk ektim doğallık. Sonsuzluk...
Bağışlama ektim.
Sevgi ektim her hücreme.
Coşku heyecan sessizlik ektim.
Tüm güzel fikirler sessizken geliyor bana...
Kabullenme ektim.
Baş eğme değil.
Olduğu gibi kabullenme ...

______ Edward Morrıson _____

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK