ORUÇ
Savm… Arapça’da böyle deniyormuş ona, biz Oruç diyoruz.
“Bir şeyden uzak durmak, kişinin kendini tutması ve engellemesi” manalarına geliyormuş bu kelime. Bizim anladığımız gibi sadece mideye kilit vurmak, sadece aç susuz kalmak değilmiş yani, hatta işin garibi kelimenin anlamında yiyip içmek geçmiyor bile.
Oruç… Ağza, mideye, göze, ele… Kısacası tutulması gereken, bizim için hayır da şer de olabilecek her organın şerrine vurulan kilit… Sadece mide değil, sadece yeme içmeyi terk değil. Bir nevi söz sanki o gün için :
‘’Rabbim, Sen’in bana lutfettiğin bu azaları yine Sen’in belirlediğin süre içinde, Sen’in yapmamı istemediğin şeylerden daha bir sakındıracağım kendimi, gayretim bu yönde olacak’’ sözü.
Uzak tutmalıyım kendimi gıybetten, koğuculuktan, yalandan, gereksiz yere münakaşadan ve dilimi benden şikayet ettirecek her bir yanlıştan. Hem buyurmuyor mu Rasulüm? (Allah O’na salat ve selam etsin):
“Kim yalanı ve onunla ameli terk etmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” [Ebu Hüreyre]
Beş şey oruç ve abdestte hayır bırakmaz: Yalan, gıybet, söz taşıma, şehvet nazarı ile harama bakmak, yalan yere yemin etmek. (Ravi: Hz. Enes (r.a.))
O halde nasıl ‘’Ağzımdan çıkıverdi’’lerle yalanın kirini, başkalarının etini bulaştırırım dilime? Nasıl bakarım Allah ın razı olmadığı görüntülerin dolup taştığı televizyonuma? Benim kendisini görmeye mecbur ettiğim gözlerim de görmek istiyor mudur sahi kendisine sürekli sunulan; hiç tanımadığı onlarca erkek, yüzlerce tesettürden bihaber, hatta birçoğu beni bile baktığımda günaha sokacak kadınları görmeyi? Gerçekten istiyor mudur, memnun mudur Allah ın bana nimet olarak verdiği bu gözler, O’nun nefretini defalarca üzerime çektirebilecek görüntüleri bir kapı misali gözümden içeri yüreğime buyur etmemden?
Düşünsene… Öyle bir oruca niyetlenmişsin ki o gün, oruç gibi oruç tutmaya, midenle birlikte yüreğini de rahatlacak, yüreğine ilaç olacak bir oruca…Her gün ama her gün beşler kez okunan ezana, haydi felaha, haydi kurtuluşa çağrısına senin de beşler kez tıkadığın kulağını, itiraf edelim tıkadığın yüreğini açmışsın o gün bu kurtuluş, bu huzur müjdecisi seslere. Varmışsın secdeye, varmışsın huzura. Gözünü o gün; gönlüne kir, gönlüne yorgunluk, siyah nokta olarak düşecek her bir şeyden korumaya gayret etmişsin. Kimseye meyletmediğin gibi kimse tarafından da meyledilen olmamak için kokuyu üzerine almamış, süsünü evde, kocan için bırakmış, örtünün, kıyafetinin: ‘’ –İşte bunu giysem Rabbim razı olur.’’ diyebileceğini üzerinde taşımaya karar vermişsin dışarı çıkman gerektiğinde. O benim kardeşim gibi, o benim abim gibi dediklerine dahi kardeşin ve abin olmadıklarını hatırlayıp bakmamışsın. Nicedir unuttuğun mesafeyi tekrar koymuşsun karşı cinsle arana. Evinde elin kumandaya uzanmak isterken : ‘’– Aa yok artık! Bir gün de mi televizyonsuz kalamayacağım yani? Hem de Allah’ım için? ‘’ diyip o eli faydalı bir kitaba yöneltmişsin. Telefonda veya bulunduğun yerde çok ters, ‘’ Demeyecekti bunu…’’ dedirten cinsten, cins bir laf duymuşsun da:
“Oruçlu iken çirkin konuşmayın! Birisi size sataşırsa, “Ben oruçluyum” deyin.[Buhari]
Hadisini hatırlayıp susmuş, gülümsemiş ve:
‘’– Ben oruçluyum.’’ demişsin.
Deyim yerindeyse dişini tırnağına takıp uğraşmışsın orucun hakkını vermek için o bir gün her bir şeyinle. Derken iftar vakti gelmiş, serince bir su boğazından geçerken yudum yudum , sanki yüreğine akarcasına tatlı gelmiş, mutluluk vermiş.
Sen suyu yudumlarken yüreğin o gün huzuru yudumlamış…
“Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri,orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir.“(Ebû Hüreyre)
Diyen Peygamber müjdesinin ilkini iliklerine kadar hissetmişsin yani. Ve o gün senin için orucun anlamını,hatta yaratılış amacını buluş günün olmuş. Ve sen taşımaya karar vermişsin bu mutluluğu,bu anlamı ömrünün her anına… Rabbine kavuştuğunda sevinçlerin bol olsun diye. Şimdiye dek işlediğin günahların karalığında çırpınan, günden güne zayıflayan kalbin yeniden beyaza dönsün, güçlensin ve sana ömrünce Rabbini hatırlatsın diye…
Rahmet yağmuru yağmış yüreğine, silkelemiş ölü, çorak toprağı yüreğinden ve solmaya, kurumaya yüz tutmuş hayırlı niyetler bir bir açmaya başlamış yüreğinde. Görülmeye başlamış tekrar salih ameller, Rabbin razı olacağı işler üzerinde, hallerinde, bedeninde…
Sahi ne için yaratılmıştın sen ey ademoğlu? Sana sorsam binlerce farklı cevap duyardım belki, inandığın gibi yaşamadığında yaşadığına inanandın sen ey ademoğlu. Bu yüzden Rabbim’e sordum:
Rabbim ben ne için yaratıldım?
Ve Sen cevapladın:
‘’Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’’ Zâriyat 56