Öğretmenler Arası Dostluk Olmalı Mı, Olmamalı Mı?

Ne kadar istesek de dost olunmuyor.Dost bildiklerimiz öyle insanlar çıkıyor ki anlatmaya dilim varmıyor.

elbette olmalı.birbirimizden öğrenecek o kadar çok şeyimiz var ki!

tabi biraz da bakış açısına bağlı. başkasını kendinize rakip görürseniz, sınıflarınızı yarışa sokarsanız dostluk diye birşey olmaz ortada...

 

insanlar birbirine selam vermekten bile çekiniyor artık.
ne dostluğu...

ilçeye indiğimde şaşırıyorum öğretmenlerin haline..
öyle ki benim gibi köyde çalışan arkadaşlarım bile birbirine selam vermekten kaçıyor,birer rakip olarak görüyor..bu durumda dostluk ne mümkün!
böylelerini tek öğretmen yapmalı

katılmıyorum size hocam isterseniz sağlam dostluklar kurabilirsiniz.. ben kendim için en azından söyleyebilirim.. harika dostluklarım var.. kimse kimsinenin işine karşımasa, yerini bilip ukalalık yapmasa emin olunki mükemmel dostlukar kurabiliyorsunuz..

Ne kadar istesek de dost olunmuyor.Dost bildiklerimiz öyle insanlar çıkıyor ki anlatmaya dilim varmıyor.

geçenlerde arkadaşlarla muhabbet esnasında ;öğretmenler göreve başlarken 1-)dedikodu yapmayacağım 2-)çevreme örnek olacağım 3-)dalavere yapmayacağım 3-)herkesle iyi olayım diye değil ancak seviyeli-mesafeli-saygı çerçevesinde iş arkadaşlıığı edineceğim diye sözleşme imzalasınlar dedim.tabii arkadaşlar gülümsediler ama hakta verdiler.

Önce Dost nedir onu konuşmalı bence...

------------------
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
 "Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
"Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı...
Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları,
...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...
Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi...
Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş...
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...

* * *
 
Böyle bir dostum var benim.
Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim.
Kuşağımın en iyisiydi hilafsız...
Beraber okuduk, birlikte koştuk son 20 yılın amansız parkurunu...
Katılasıya ağladık, doyasıya güldük yol boyu... Ekmeğimizi ve acılarımızı bölüştük. Çocuklar doğurduk, büyükler gömdük.
Sonunda yara bere içinde oraya buraya savrulduk.
Buluştuk geçenlerde...
Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o kadar yorgun:
"- N'apıyorsun" diye sordum.
"- Seyrediyorum" dedi; "çaresizce, öfkeyle, şaşkınlıkla ama sadece seyrediyorum".
Seyrettiği; kuşağımızın en kötülerinin, pespayelik yarışında ipi ilk göğüsleyenlerin zirveye hak kazanmalarındaki akıl almaz gariplikti.
İyiliğin ve ustalığın bu kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba?
Okuldaki ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu raftaki bir kitabı yıllar sonra merakla karıştırır gibi...
Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin karanlığını boğmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi...
Pazarda görsek tezgahından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun farı olduğunu çok geç fark etmiştik.
Velhasılı ne sevebilmiş, ne terk edebilmiştik.
Krizde geçmişti bütün gençliğimiz; ve şimdi çocuklarımıza tek devredebildiğimiz, çok daha ağırlaşmış bir kriz...
"- İşte" diye iç geçirdi kadim dostum, "...bunları seyrediyorum bir kenardan sessizce..."
* * *

İşte en çok da böyle zamanlarda bir dostu olmalı insanın...
Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri...
"Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız" diyebilmeli...
Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümitvar bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
"Bunu da aşacağız!
İmza: Bir dost!.."

Can Dündar

----------------

katılmıyorum size hocam isterseniz sağlam dostluklar kurabilirsiniz.. ben kendim için en azından söyleyebilirim.. harika dostluklarım var.. kimse kimsinenin işine karşımasa, yerini bilip ukalalık yapmasa emin olunki mükemmel dostlukar kurabiliyorsunuz..

Hocam paylaşımınız için teşekkür ederim,ama bana katılmak gibi bir yükümlülüğünüz yok.ister katılın ister katılmayın.

çok fazla içli dışlı olmamakla beraber olabilir benim düşüncem

güzel arkadaşlıklar kuralabilir.
fakat dostluk biraz daha özveri ister.herşeye rağmen yanında yer olmayı gerektirir.

kıskançlık ve rekabet insanın özünde var.gerisi görüntüde dostluk.anlık bir fotoğraf karesi.

Saygı-sevgiyi zedelemeyecek derecede ve tanıdıktan sonra EVET................

Saygı-sevgiyi zedelemeyecek derecede ve tanıdıktan sonra EVET................

Katılıyorum

Başıma okulda bi olay geldi ve çoğu öğretmen bizzat şahit olduğu halde duymadım görmedim dedi, bence olmaz daha doğrusu millieğitimde olamaz,

dostluk ve arkadaşlık benim için çok ayrı şeyler. arkadaştan beklerim ama dostumda kesinlikle kötülük beklemem. öğretmn eğer arkadaşımsa belli sınırlar içerisinde ama dostumsa tabiki onunla herşeyi paylaşırım