Paranın Üzerine Bakınız: Merkez Bankamızın Adı Nedir?

Çevrimdışı bekir7133

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.785
  • 9.880
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.785
  • 9.880
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2012 22:11:18
  İlk defa düşük faizle boçlanabilme imkanına kavuşmuş iken bizim borçlanma maliyetimiz borçlu kimi ülkelerden daha yüksektir.Temel neden de kredi derecelendirme kuruluşlarının tarafsız olmayışıdır.Biz de Merkez Bankamızın kaynaklarını kullanarak daha düşük maliyetle borçlanabilir miyiz?

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.882
  • 32.896
  • 512.882
# 11 May 2012 22:15:43
Bana ilginç gelen bir yazının bir kısmını alıntı yaparak buraya ekliyorum.

Alıntı
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın Milli bir banka olduğunu mu sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz ..

Bankanın ortakları arasında Yabancı imtiyazlı Banka ve firmaların bulunduğunu biliyor musunuz ? ... Devletin dışındaki yerli-yabancı Banka ve Şahısların Merkez Bankamızdaki hisseleri % 45,  Devletin hissesi ise % 55 Milliyet'te bir Haber yayınlandı: "Merkez'de kâr payı gerginliği: Hissedarlarına kâr payı vermediği için tepki çeken Merkez Bankası’nın (MB) .. genel kurul toplantısının gergin geçmesi bekleniyor." denilen haberde bu hissedarların Banka Yönetimine İbra vermeyecekleri belirtiliyor.
İbra vermeyecek bu hissedarların kimler olduğu açıklanmıyor. Haberin tamamında bu ortakların isimleri yok. Halbuki Merkez Bankası hisseleri isme yazılı olduğu ve Milliyet haberi bunlardan aldığına göre bu kişileri biliyor, ama açıklayamıyor.

 Aynen bu güne kadar Devletin de bunları açıklamadığı gibi.. Zira, bunlar Türkiye'yi 1930 lardan bu yana yöneten yabancılar ve yerli iştirakçileri. Yerli ortakların çoğunun gayri Müslim olmaları kuvvetle muhtemel.

Devletin Ana damarı olan Merkez Bankasında 1931 den 1970 kadar Devletin % 15, Devlet dışındakilerin  % 85 hissesi vardı. 1970 de Devletin hissesi % 51 e çıkarıldı. 2002 de de Ak Parti bu hisseyi %55 e çıkardı.

Çevrimdışı bekir7133

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.785
  • 9.880
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.785
  • 9.880
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2012 22:16:17
  Bundan yıllrca önce her ülkenin kendi milli parasıyla dış ticaretini yapmasını,bizim de Türk lirası kullanabileceğimizi söylediğimde bana gülenler olmuştu.Şimdi dünya o yöne doğru gidiyor.

Çevrimdışı bekir7133

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.785
  • 9.880
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.785
  • 9.880
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2012 22:19:25
  Ben devlet hissesinin %95 olduğunu zannediyordum.Verdiğiniz bilgi için teşekkür ederim.

Çevrimdışı NRGLPSL

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 383
  • 1.105
  • 383
  • 1.105
# 11 May 2012 22:54:21
Merkez bankası anonim şirket olduğu için olabilir mi acaba.

Çevrimdışı bekir7133

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.785
  • 9.880
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.785
  • 9.880
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 May 2012 23:06:57
  Anonim şirket olabilir de bizim adımıza,hepimizin adına para basan kurumun kâr payından nasıl başkaları yararlanabilir,onu anlamakta güçlük çekiyorum.İnşallah bu durum bizim yani halkın lehine düzelir.

Çevrimdışı bekir7133

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.785
  • 9.880
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.785
  • 9.880
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 12 May 2012 00:06:46
  En çok merak ettiğim konulardan birisi de ne kadar para basacağımız üzerinde bir uluslararası anlaşmanın olup olmadığı...Eğer anlaşma var ise bunu Anayasa Mahkemesi bile iptal edemiyor,uymak zorunda kalıyoruz.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 May 2012 10:28:29
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bana ilginç gelen bir yazının bir kısmını alıntı yaparak buraya ekliyorum.
Hayırlı günler dilerim.

sebocan forumdaşım yayınladığınız bilgiyi nereden alıntıladığınızı bilmiyorum ama tamamen YANLIŞ.
İsminin açıklanmasını istemeyen bir hissederdan aldığım bilgi aşağıdaki şekildedir.

Çevrimdışı senizkarasah

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.500
  • 26.519
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.500
  • 26.519
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 12 May 2012 10:43:35
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Mete Akıncı

İki hafta önce Skyturk TV’de ilginç bir program yaptım. Konuğum uluslararası finans danışmanı Mete Akıncı’ydı. Akıncı programda birbirinden ilginç bilgiler verdi ki izleyiciler gibi ben de şoka girdim.  Yayın sırasında mail box’ım çöktü, reji gelen telefonlardan kilitlendi. Program bir kez daha yayınlandı. Akıncı’ya göre Suriye’den sonraki durak Yemen olacaktı. Ama asıl sırada Arabistan vardı. Çünkü Fahd’ın Batı’daki bankalarda çok yüklü miktarda parası vardı ve bu para iflasın eşiğindeki Amerika’nın ağzının suyunu akıtıyordu. Sıra ona da gelecekti.

YENİ HAZİNELER AÇMAK

Akıncı ‘Arap Baharının’ nedenlerini ise başka bir açıdan değerlendiriyordu.
Amerika ve Avrupa’nın derinden yaşadığı ekonomik kriz dolayısıyla isyanlar çıkartılıyordu. Resmen iflasın eşiğine gelmişlerdi. Bunun için yapılacak en iyi şey yeni hazinelere açılmaktı.
İşte Mete Akıncı tam bu noktada ‘dünyanın sahibi’ iki aileden söz etti. Rockefeller ve Rothschild‘ler.
Rothschild ailesinden bir temsilcinin, geçtiğimiz yıl Tunus’u ziyaret ettiğini ve Zeynel Abidin Bin Ali‘den Tunus Merkez Bankası’nın yüzde 15′ini istediğini söyledi. Bin Ali itiraz edememişti. Sir Eveleyn De Rothschild aynı talebi Mısır’ın lideri Hüsnü Mübarek‘e de götürmüştü. Mübarek itiraz edecek gibi olmuştu. Ama başına gelenleri görüyoruz.
Akıncı’nın bir başka iddiası oldu: Merkez Bankamızın % 15′i İngilizlere ait.
Bu yüzde 15 oranını duyunca aklıma şu soru takılıverdi. Yoksa biz de ‘Arap baharı’nı yıllar önce mi yaşadık?
O halde buyurun. 1928 ve 29′daki dünya ekonomik krizi ve bize dayatılan Osmanlı’nın borç sarmalının gölgesinde kurulan Merkez Bankamızın hikayesine.

OSMANLI’NIN BORÇLARI

Osmanlı’nın A’dan Z’ye tüm mirasını reddederken neden borçlarını üstlendik? Şimdi düşünelim. Hem 7 düvele karşı savaş kazandınız. Hem de yıktığınız devletin tüm borçlarını üstleniyorsunuz. Üstelik Misak-ı Milli olarak ilan ettiğiniz en kıymetli topraklar olan Musul ve Kerkük’ü İngilizlere bırakıyorsunuz.
Sormadan edemiyor insan. Niye?
Önce Osmanlı’dan devraldığımız borç sarmalına bir göz atalım.
24 Temmuz 1923′te imzalanan Lozan Anlaşması’na göre Osmanlı’nın borçlarının tasfiye edilmesine karar verildi. 1928′de imzalanan Paris Anlaşmasıyla ödeme planına bağlandı. Dünya tam da tarihin en büyük ekonomik krizinin eşiğindeyken.
Borçtan, imparatorluğun bakiyesi 14 ülke daha sorumlu tutuldu. Arnavutluk, İtalya, Filistin, Bulgaristan, Irak, Lübnan, Yunanistan, Yugoslavya gibi Osmanlı İmparatorluğu’ndan doğmuş ülkelerde bu borçtan sorumluydular.
Aklınız karışmasın.
1912′den önceki borçların % 62′si, 1912′den sonraki borçların ise % 75′i Türkiye Cumhuriyet’ine ait sayıldı. Yani borçların dörtte üçünden fazlası bizim sayıldı. Dörtte birlik bölüm ise 14 ülke arasında pay edildi.
Bu ülkelerin çoğu bu borcu ödemedi. Sadece İtalya ve birkaç Arap ülkesi paylarına düşen küçük miktardaki borcu kapattılar. Biz ise son kuruşuna kadar ödedik.
Peki borçların tasfiyesi nasıl yapıldı?
Osmanlı İmparatorluğu’nun kaybedilen topraklarının, Türkiye’ye düşen toplam borçtan indirilmesi esas alındı. Yani Türkiye’nin sınırları dışında kalmış imparatorluk topraklarının değeri borçtan düşülecekti.
İyi de nasıl?
Toprak değeri nasıl ölçülecekti?
O zamanki adı Cemiyet-i Akvam olan Milletler Cemiyeti bu durumun çözümü için bir hukuk profesörü hakem belirledi.
İsviçreli bir Yahudi olan Eugene Borel !
Borel, sınırlarımız dışında bıraktığımız toprakların emlak değerinin baz alınması gerektiğini savunuyordu. Ama toprağın salt emlak değeriyle ele almak bizim için intihar demekti. Örneğin altında petrol kaynadığı anlaşılmış olan Musul’la, Bulgaristan’daki ıssız bir dağ köyü aynı sayılacaktı.
Türkiye’nin Osmanlı’dan devraldığı borç sarmalını ayrıntılarıyla inceleyen hesap uzmanı Hüseyin Perviz Pur bakın bu duruma nasıl itiraz ediyor:
Kanımızca; Türk Maliyesi ve yetkililerin verimli, verimsizliğin borç ödemede kıstas alınmasında önceki kararlarından vazgeçerek doğrudan alınan vergi gelirine dönmesi hatalı bir davranış olmuştu. Bugün verimsiz arazi gelecekte verimli olabilir, ayrıca petrol gelirleri de arazi gelirine dahil edilebilirdi. Hata burada yapılmıştı. Osmanlı’nın işgal edilen topraklarının bedeli yeraltı ve yerüstü değerleri ile borç ödemede kullanılmalı idi.

TAKASA ELEŞTİRİ

Bu tuhaflık dönemin meclisinde de gündeme geldi. Denizli Milletvekili Mazhar Müfit Bey bu tuhaf takası eleştirdi:
‘Maalesef ben meseleyi o kadar pembe görmüyorum. Tamamen Osmanlı İmparatorluğu’na ait olan ve cümlemizin malumu vechile müvellidi servet olmak üzere değil, zevk-i safaya, safahata saif edilmiş olan bu milyonlara varan borcun ne suretle ödeyeceğimize dair elimize gelen bu sözleşme ve ekleri çok ağırdır.
Biz canımızı feda edelim, kanımızı akıtalım, o yerleri karış karış alalım fazla olarak tahrip edilen bu yerler için mağlup tarafından Avrupa’nın diğer galipleri olduğu gibi ’10′ para bile verilmesin, sonra sen gel imparatorluğun yüzlerce milyon borcunu ver.
Bana tamirat için on para vermediniz ki benden almak istiyorsunuz. Avrupa’da böyle mi olur? Fransa borçlarını vermek için Almanya’dan tamirat parasını alayım da vereyim. Aynı teraneyi İngiltere’de Amerika’ya söylüyor. Bize gelince anlaşılıyor ki Garp (Batı) sermayedarları, sen elem içinde çalış, bütün mahsulünü ben zevk-ü sefa içinde yiyeceğim diyor.
Mazhar Müfit Bey isyanında haklıydı.

MUSUL VE KERKÜK’Ü BIRAKMAMIZI KiMLER iSTEDİ

Peki Osmanlı’nın borçlarını genç cumhuriyetin omzuna kim yıktı? Ve daha da yakıcı soru: Musul’u ve Kerkük’ü bırakmamızı kimler istedi?
Unutmadan belirteyim. Türkiye, Osmanlı borçlarının son taksitini 1954 yılında kapattı. Hem de tüm faizleriyle.
Dönelim Merkez Bankası’na. Güçlü bir Maliye’nin kurulabilmesi için para politikalarının düzenlenmesi gerekiyordu. Bunun önündeki iki engelden biri olan borçlar halledilmişti. İkinci engel merkez bankasının olmayışıydı. Ciddi sorundu. Devletin tüm işlemleri Osmanlı Bankası üzerinden yürütülüyordu. İsmet Paşa’nın hükümet programında dile getirdiği ‘Devlet bankasına ait kanun taslaklarını bu sene büyük meclise takdim edeceğiz. Bir seneye kadar bir zaman zarfında da Cumhuriyet Bankası’nın küşadının çıkacağını ümit ediyorum.’ şeklindeki sözleri Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın kuruluşunun ilk ve en önemli sinyali oldu.  Aslında Lozan’a göre banknot ihraç etme yetkisine sahip Osmanlı Bankası’nın 1924 yılında sözleşmesi sona erecekti. Ancak Osmanlı Bankası’nı bir devlet bankasına dönüştürme çabalarının sonuçsuz kalmasıyla sözleşmenin yeniden uzatılması gerekliliği doğdu. Hükümetin bazı isteklerini de yerine getirme karşılığında Osmanlı Bankası’nın sözleşmesi uzatıldı.
Merkez bankasının kuruluşunda Ziraat Bankası ve İş Bankası etkin rol almak için yarıştılar. Ama bu iki milli bankamıza banknot ihraç etme yetkisi verilmedi.

BAĞIMSIZ BİR BANKA

Yeni ve bağımsız bir banka kurulacaktı.
1928′de Türkiye’ye davet edilen Hollanda Merkez Bankası İdare Meclisi Üyesi Dr. G. Vissering, özerk merkez bankası için bir rapor hazırladı. Onu  İtalyan Uzman Kont Volpi izledi. Lozan Üniversitesi’nden Prof. Leon Morf’un desteğiyle Merkez Bankası yasa tasarısı hazırlandı. Tasarı, TBMM’de 11 Haziran 1930 tarihinde kabul edildi.
Artık bizim de bir Merkez Bankamız vardı. Ama durun. Peki ya hisseler kime aitti? Öyle ya. Yüzde yüz Türk hissedarların oluşturduğu Ziraat ve İş Bankası tercih edilmediğine göre.
Bankanın hisseleri (A), (B), (C) ve (D) sınıflarına ayrıldı. A sınıfı Hazineye, B sınıfı milli bankalara, C sınıfı yabancı bankalar ile imtiyazlı şirketlere, D sınıfı ise Türk ticaret kuruluşlarıyla Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ayrılmıştı.  Sadece % 15′i hazinenin elinde tutuluyordu. Kalan hisseler dağıtılmıştı.  Dağıtılan hisselerin bir kısmı da İngiliz Bankaları ve yatırımcılarınındı. Daha doğrusu İngiliz tefeci ve bankerlerin. Başka ülkelerden de hissedarlar vardı. Hissedar başka ülkeler de vardı. Fransız, İtalyan vb.
Bugün ise Merkez Bankamızın % 54.73‘ü hazineye ait. Kalan hisseler içerisinde yabancı bankalar da var. İngiliz ve İtalyan bankaları ilk sırada. Şahıslar kimler diye araştırdım. Şahıs olarak en büyük hissedar Ankaralı bir Yahudi vatandaşımız çıktı.
Evet işte böyle. Yine küresel bir soygun var. Yine ona bağlı bir küresel ekonomik kriz var. Ve yine iki ailenin güdümündeki emperyalizm Ortadoğu ülkelerinin başına çöküyor. Ve yine Merkez Bankası’ndan talep edilen oran değişmiyor; % 15!


Çevrimdışı senizkarasah

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.500
  • 26.519
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.500
  • 26.519
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 12 May 2012 10:44:30
Yabancılar bile ortak merkez bankasına ne acı :(

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 May 2012 10:52:25
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
  Paranın karşılıksız basıldığı gün gibi ortadadır.Buna karşı çıkan yoktur.Karşılıksız para basma işi ABD'nin zorlamasıyla olmuştur
Hayırlı günler dilerim.
Bildiğim kadarıyla Amerikan hükümeti dahil tüm hükümetler karşılıksız para basmadıklarını söylemektedir.
Yani tüm ülkeler sizin iddianıza karşı çıkmaktadır.
Aksini gösteren bir belge varsa görmek isterim.
Kendi halkına bile söz geçiremeyen bir ülke başkalarını bir şeyler yapmaya zorlayabilir mi?

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
  turgutkuzan hocam bankanın %95'i T.C.Ziraat Bankası'na ait olduğuna göre ismi neden değiştirilemesin?
Merkez bankasının %95'i T.C.Ziraat Bankası'na ait ise o bankanın sahipleri istediklerinde değiştirebilirler.
Bildiğim kadarıyla T.C.Ziraat Bankası'da bana ait değil. O zaman T.C.Ziraat Bankasına ne yapması gerektiğini söyleme hakkına sahip değilim.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bir ülkenin artan ticaretiyle diğer ülkeyi kalkındırması her zaman mümkündür.
Önemli olan stratejik olarak etkilerinin önceden hesaplanmasıdır.
ABD'nin de yanlış yapmayacağını, ya da yapamayacağını söyleyemeyiz.
   Her ülke tabii ki kendi çabası ile kalkınır.Burada önemli olan hangi ülkeye kalkınma yolunda sunduğunuz katkıdır.
Hiç bir ülkenin başka bir ülkeyi kalkındırmayı düşündüğünü sanmıyorum.
Tüm ülkeler kendileri kalkınmak isterler, bunu yaparken isteselerde istemeselerde başka ülkeleri de kalkındırırlar.
Evdeki hesabın hiç bir zaman çarşıya uymadığı bir gerçektir.
Beşerin tüm olasılıkları hesaplayabilmesi ve kontrol etmesi mümkün değildir.
Ve kontrol edilemeyen unsurlar çoğu zaman planları bozar.

Çok sevdiğim bir söz vardır.
- Ölçüsü (ölçü birimi) yanlış olanın tüm ölçümleri yanlıştır.
ABD kullandığı ölçü birimi yanlış ise tüm ölçümleri yanlış demektir.
ABD'nin her hangi bir konuda doğru yaptığını söylemem mümkün değildir.

Bir hatırlatma daha, şu anda dünya üzerindeki 130'dan fazla ülkenin kalkınmasına katkı veren tek ülke TÜRKİYE'dir.
Amerika veya Çin'in YATIRIM yapmadığı ülkelerde Türk girişimciler vardır.
Bu kadar geniş bir yelpazede "kalkınma yolunda sunduğunuz katkıda" bulunmanın stratejik etkilerinin neler olacağını kim hesaplayabilir?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 May 2012 11:00:36
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Yabancılar bile ortak merkez bankasına ne acı :(

İnternet doğruluğu kanıtlanamayan bilgilerle doludur.
SÖYLENTİLERE kulak asmayalım. Sadece doğruluğunu teyid  edebildiğiniz bilgileri dikkate alalım.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.882
  • 32.896
  • 512.882
# 12 May 2012 11:19:28
Bir önceki mesajıma eklemiş olduğum eklenti 2005 yılı raporlarından alıntıdır... Eklentideki ''diğer'' bölümünü paintle silip yerine kendi ismini yazan TCMB hissedarı forum üyemiz varmış. Ne güzel...


Bizi ''DOĞRU'' bilgilerle aydınlatan internete çok teşekkür ederim...


KAYNAK: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]



Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.882
  • 32.896
  • 512.882
# 12 May 2012 11:35:31
İNG Bank kime aittir?

TCMB 2010 raporu linktedir... İsteyen indirip inceleyebilir...

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]


KAYNAK: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

Çevrimdışı zytncy

  • B Grubu
  • 260
  • 194
  • 260
  • 194
# 12 May 2012 12:11:32
yani tuhaf bir durum gibi görmedim

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK