HAYAT
Kaçağım, eşkiya aşklar yaşarım durmadan.
Kaşla göz, dağla uçurum arası, konar göçerim.
Sürgünlüğümü yurtlanmaz yerleşik sevdalar.
Sığsın isterler defnelerim, küçücük saksılarına.
Yetmez, dağbaşlarının teslimiyeti istenir.
Ya katlim, ya ihanetim…
Bilmezler bir başka yol olduğunu.
Yani ben eşkiya, her yanı pusu.
Gözlerindeki dumanlı dağlara sevdam,
Zülfünde gölgeye sığınmam bundandır.
O zaman keyif çatarım silah diye, sevdanın doruğuna.
Buzullar erir, nehirler yatak değiştirir.
Sevdalarını ışıklarında yıkarlar.
Sonrada yürekleri seslerinde gürül gürül akarlar.
Çıplak suretleri dağbaşları resmeder,
O dem iklim değişir, hüzün olur.
Yüreğimden gayrısına sır vermediğim doğrudur, kaçaklık bu.
Hadi gel Şahrud’um dağlara gövde verelim.
Göğsüm tahtasının altı ol,
Yoksa vuracak beni hasretin bir tenhada.
Yakışırmı bir kaçağa, ecel eliyle ölmek!
..............
Hayat denen sonsuzluğun,
Karşısında bir çocuğuz.
Düşe kalka büyürken,
Kalkamayız bir çoğumuz.
Bu hayat böyle mi olur,
Düşen hep yerde mi kalır.
Gün olur belin doğrulur,
Kim n’olacak belli m’olur.
Ama bitmez yolculuklar,
Belki biraz canın yanar.
Düştüğün yerde doğrulup,
Başlar yine ilk adımlar.
Bu hayat böyle mi olur,
Düşen hep yerde mi kalır.
Gün olur belin doğrulur,
Kim n’olacak belli m’olur.
Tunay Bozyiğit/Seyduna Türküleri