Allah Bana Yeter!
İnsanoğlu,
Doğar, yaşar ve ölür.
Ötesi, fürûât;
Berisi teferruat!
Mesele doğmak olsaydı eğer,
O zaman bir hayvandan kalmazdı farkımız!
Ya da mesele yaşamak olsaydı mesela,
Bir mikrop kadar sürmezdi sefamız…
Öyleyse mesele doğmak değil,
Var olmak.
Yaşamak değil,
Hak yolunda hakkıyla yaşlanmak.
Hele ölmek hiç değil,
Kendi nefsini öldürebilmek…
Söyle!
Öz nefsinin katili olabiliyor musun sen?
Bin sevap için, bir günaha kıyabiliyor musun?
Başkaları kendi cehennemi için sırtında odun taşırken;
Sen daha ruhunu teslim etmeden,
Cennetin kokusunu alabiliyor musun?
Günaha girmek için sırada beklenilirken,
Kumar, içki, zina çok pahalıyken,
Ve işte böyle,
Cehennem için servetler sarf edilirken,
Sen bedavaya heybeni doldurabiliyor musun?
Bin liraya dansöz oynatanın çok;
Bir liraya aç doyuranın yok olduğu bir asırda,
Kapı komşun, kuru bir dilim ekmeğe muhtaçsa eğer;
Sen artık ‘biz’den değilsin biliyor musun?!
Harama uzanan elini,
Zinaya meyleden gözünü,
Gıybet için dönen dilini,
İki yakasından tutabiliyor musun?
Gösteriş delisi bir asrın
Görgüsüz çocuklarının
‘Rüküş’ dediğine,
‘Şükür’ diyebiliyor musun?
Ezanla geldiğin bu dünyadan,
Bir gün Salayla gideceğini hiç düşünüyor musun?
Faydasız ilimden,
Allah için ürpermeyen gönülden,
Doymak bilmeyen nefisten,
Hele hele
Kabul edilmeyen duadan,
Tıpkı kendi peygamberin gibi,
Rabbin’e sığınabiliyor musun?!
Şerefsiz gayelere kadeh kaldırılarak
Şerefe denildiği,
Maddi arzular için
Çıplak bedenlerin teşhir edildiği,
Şöhretin kirli sofralarına
İffetin meze edildiği,
Ömürlük sevgiler yerine
Günlük heveslerin tercih edildiği,
Adı aşk konulan aşağılık heveslerle
Gülerek, eğlenerek günaha girildiği
Ve bu rezilliğin medeniyet zannedildiği bir asırda;
Sen kalkıp,
Başkalarının günahına ağlayabiliyor musun?!
Biz Mevlana’dan,
Yunus’tan öğrendik
Aşk’ın ‘beden’ değil
‘Bedel’ istediğini!
İşte bu hakikat şimdi görmezden gelinirken,
Modern aşıklar, aşka ücret biçerken,
Üstelik bir de bu kirli ticaretin adı aşk konulurken,
Sen ölümsüze sevdalanıp,
Ölümün cenaze namazını kılabiliyor musun?!
Bu zaman ki,
Ahir zaman…
Kimi kalbinde iman taşır;
Kimi bin bir çeşit yalan.
Senin kuzu sandığın aslında,
Ya kuduz sırtlandır,
Ya zehirli bir yılan…
Kimi zalime sırt verir,
Kimi tutar mazlumu kaldırır.
Bu devrin modası işte aynen böyledir.
Fakat neticede, her insan özünü yansıtır,
Çünkü kalite asla tesadüf değildir!
Sen tasalanma!
Edenin yanına kar kalmaz ettiği.
Kara gecede bile bir gören var karasineği.
Kula şah damarından bile yakın O’dur!
Zalimin de bükülür elbet vakit gelince bileği,
Çünkü, İlah-i adalette zaman aşımı yoktur!
Biz ki,
‘Kadınlarınız size Allah’ın emanetidir’
Diyen bir peygamberin ümmetiyiz.
Fakat şimdilerde emanetler diz boyu ihanete gömüldü.
On sekizinde gelin olan kızlar,
Daha yirmisine varmadan öldürüldü.
Kendi bacısının bekçisi olanlar,
Başkalarının bacısına musallat oldu.
Katli vacip bu soysuzlara sorsanız,
Güya, sözüm ona erkektir?
Oysa, adamlık cinsiyet değil; kişilik meselesidir!
Bizzat şöyle buyuruyor Allah kelamı:
Elbette vardır her derdin bir dermanı.
Senin için de mutlaka yazılmıştır bir reçete,
Öyleyse sen de tutun hikmet dolu bir ayete!
İşte o zaman gam, keder kalmaz biter.
‘Allah kuluna yetmez mi?!
De ki: Allah bana yeter!’
ERGİN CAN
© Copyright