Hatırlıyorum, bir tanıdığım, Niçin namaz kılıyorsun? diye sormuştu da, hemen cevap vermek yerine,
başka bir soru ile mukabele etmiştim: İlletini mi öğrenmek istiyorsun, hikmetini mi?
Şaşırmış, Bu da ne demek oluyor? demişti.
Şöyle bir açıklama yapmıştım: İllet, hakiki sebep, demektir. Hikmet ise, gözetilen fayda ve menfaat.
Şu hâlde illeti nedir?
İlahî emirdir, ben namazı sadece emredildiği için kılıyorum.
Ya hikmeti..?
Saymakla bitmez. Ben, hemen aklıma gelenleri söyleyeyim. Namaz, her şeyden önce, cehennem ateşinin kalkanı, kabir azabının siperi ve cennet kapılarının anahtarıdır. Ebedî saadet, onun sonsuza uzanan bir meyvesidir.
Namaz, kalbe gıda, ruha şifa, bedene sıhhat, vicdana ölçü, akla istikamet, iradeye kuvvet ve duygulara intizam verir.
Namaz, hayatı disiplin altına alır, günahtan korur, manevî kirleri temizler. Ruh, onunla nefes alır, huzur bulur,
sükûna erer, Rabbine yönelir. Manevî yükselişin merdivenidir namaz, bütün ibadetlerin özüdür.
Ancak, bunların hiçbiri olmasaydı bile, ben namazımı yine kılacaktım. Çünkü, faydalar teşvik edici olabilir,
fakat asla hakikî sebep olamazlar. Onlar, önce istenilmez, belki sonra verilir.
O zaman söyleyemedim, dostuma şunları da söylemek isterdim:
Namaz, imanımın ifadesidir, âcizliğimin, zayıflığımın, çaresizliğimin, kısacası, kulluğumun itirafıdır.
Namaz, gözümün nuru, gönlümün göz bebeğidir. Dünyam onunla aydınlandı, hakikati onun ışığıyla gördüm,
diğer varlıkların ibadetlerini onun ilhamıyla bildim.
Secdedeki zilletimde izzetimi bulmuşum. Allaha baş eğişim, başkasına baş eğmeyeceğime dair yeminimdir.
Alnım yeri öperken, ruhum da beni sayısız nimetlerle yaşatan rahmet elini öpmektedir.
Namazda ben âlem olurum, âlem de ben olur. Yüce divanda kâinatın sözcülüğünü ederim. Dilsiz varlıklar,
benim dilimde dile gelir.
Seccade tahtım, secde saltanatım
ve kulluğum sultanlığımdır.
~
ÖMER SEVİNÇGÜL