GÜZ(Ziya Osman Saba)
çiçeğin rengi soldu, bitti şarkısı kuşun
yol tenha, dal mecalsiz, su durgun
tabut yapılan tahta, ev ev taşınan odun
bahar, ümit yerine; ey kış, içimde korkun
ben artık korkmuyorum, her şeyde bir hikmet var
gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar
belki de bir bahçeyi müjdeliyor şu duvar
birer ağaç altında sevgilimiz, annemiz
gece değmemiş sema, dalga bilmeyen deniz
en güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz
ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz
insanlar… ne sonuncusu, ne de ilki
çoluğu, çocuğu, erkeği, dişisi
şu sokaklardaki, taşıtlardaki, pencerelerdeki
azametli, dalkavuk, hiddetli sinsi
ordular: insanlardan… geçtikleri yerde ot bitmeyen
ev bark yıkan, pusu kuran, hak yiyen
insanlar kurt, insanlar fil, insanlar tilki
açmayan gül, ötmeyen bülbül, yeşermeyen sevgi
bir ümit dünyasında hepimiz
nereden gelir, nereye gideriz
gün gelir, hatırlamak bile bir acı olur
gençlik aşkı, sevinci, daha dünkü ümidi
yumruklasan göğsünü bir boş yankı duyulur
gün gelir, en gür çeşmeler damla damla kurur
bakarsın, bir yazın ağaçlarında şimdi
üç beş kuru yaprak çırpınır durur
şu garip yeryüzünde anlaşılmaz ömrümüz
gelip yanıbaşıma boynunu büken öksüz
evladı gitmiş ana, siyah yeldirmeli dul
son kalan eşyasını mezada veren yoksul
fakirin iç çekişi, zenginlerin usancı
gurbete düşmüş yolcu, yolcu bekleyen hancı
şu anda yeraltına günahıyla gömülen
büyük tımarhanede kahkahalarla gülen
ölü, ölü yıkayıcı, hasta, hastabakıcı
allahım, cümlemize acı
patik yap kunduracı, bol bol patik
bebeler için, ilk adımı atacak
çocuklar için, koşacak oynayacak
terzi abla, mini mini elbise dik
yazlık, kışlık, mevsimlik
saçlarına kurdela, bileklerine bilezik
ama şu dünya hali, bin türlü kaza, bela
ama bunca hastalık, gıdasızlık, verem
tabutçu, ölçünü büyük tut, büyük
çocukların öldüğünü istemem...
Alıntıdır...