Öğretmenliğimi herkesin hayalini kuracağı bir ilin,kimsenin görmek bile istemeyeceği bir köyünde yaptığım yıllardı.29 mevcutlu bir köy okulunda iki bayan öğretmen çalışıyoruz.Benim öğrencilerimden olan ,gözlerinin içi her daim gülen,benim ona taktığım isimle "küçük dev adamım" 8 iş günü okula gelmedi.Ailesine ait ne bir telefon var,ne de onlara yakın bir öğrenci."Evi nerde?" diye sorduğumda "teeee orda" öğretmenim diyerek işaret ettikleri köyün en uzak evi.9. gün arkadaşla birlikte öğleyin okulu kapatıp,bütün sınıfı önümüze katıp yola düştük."Hasta Ziyareti" de eğitimdir diyerekten yürümeye başladık.Yaklaşık 45 dakika süren (yokuşlar,orman içi yollar ve geçilen bir dere) yolun sonunda çoğumuzun kümes sanacağı bir eve vardık.Bu arada yolda neden o öğrencimin yanında yedek çorapla gezdiğini dereden geçerken ayaklarımız ıslanınca daha iyi anladım.
İçeri girdiğimde vücudumun her zerresi titriyordu.Odanın içinde ısınma,aydınlanma ve yemek pişirme amaçlı kullanılan bir ocak,yerde her yeri yırtık bir kilim,ocağın hemen yanında minder demeye bin şahit isteyen bir yatakta öğrencim kıvrılmış yatıyor.Baba ve anne başında.Çocuğun geçen günlerde hiç bir şey yiyemediğini,sürekli çıkardığını,ateşlendiğini anlatıp duruyorlar.O sırada annesi "2 gündür dua eder hocam bu,Allah'ım öleyim der,bişey de hele şuna." demez mi?
Ben gördüklerim ve duyduklarım karşısında yeterince şok olmuşken o son cümle beni çıldırtmış bir halde,aileye söylenmeye başladım önce.Neden burada?Neden doktorda değil?
diye anlamsız cümlelerle.Gözlerimin içine bakan baba "Hocam senin çocuğun var mı?" dediğinde ancak susabildim."Yok." dedim.O zaman sen benim ne çektiğimi nerden bilecen dedi."Sor bakalım şehre inecek para var mı?Hadi indim doktora gidecek güvencem var mı?Param var mı?"
O bunları söylerken arkadaşımla bakakaldık.Sonra babayı dışarı çağırıp,ona gerekli yardımda bulunduk.Ertesi gün köyün dolmuşu ile şehre inip ona söylediğimiz sağlık ocağı doktoruna gidecekti.Dönüşte komşumuz olan doktora durumu anlatıp,yardım istedik.Sağolsun kendisi çocuğa baktığı gibi onun için gerekli ilaçları da sağlamıştı.Bu arada akşamdan ertesi gün dersi olmayan eşimden aileyle ilgilenmesini istemiştim.
İyileştiğinde okula dönen küçük dev adamım başladı anlatmaya.Sanki benim hiç bir şeyden haberim yokmuşçasına.
-Öğretmenim biz ben hastayım diye doktora gittik.O bana batı,ilaç verdi.Heee öğretmenim biliyon mu ben deniz de gördüm.Sonaaa orda bi eve gittik.çorba bile içtik.
Onu inlerken onları karşılayan eşimin onları denize götürdüğünü biliyordum ama evde olmayan çorbayı nasıl onlara ikram ettiğini çözememiştim.
O evin lokanta olduğunu,hayatında ilk defa lokanta gören dev adamımın orayı ev sandığını eve döndüğümde eşimden öğrendim.
Şimdi benim "o minik dev adamım" üniversitede okuyor.
Ayrıca biliyor musunuz oradaki öğrenciler onlara götürdüğümüz onların tabiri ile "şeher ekmeği"ni getirdikleri yufkaların arasına sarıp yiyorlardı.Beyaz pilav diye tabir ettikleri pirinç pilavını ancak düğünlerde gördükleri için(o da yılda ya bir ya iki) hayal ediyorlardı.Hayatımda o yılki kadar çok pirinç pilavı pişirmedim sanırım.Hayatlarındaki pastaneden alınmış ilk pastayı bizde gördüklerinden pasta götürdüğümüz ilk gün onu da yufkalarının arasına koyup yemeğe kalkmışlardı