Nasıl bakıyor, nerede duruyoruz?
22 Temmuz 2017 İBRAHİM TENEKECİ
Ormana gözümüzle bakarsak sadece ağaçları görürüz. Gönül şart. O vakit neler göreceğimizi, duyacağımızı tahmin bile edemeyiz. İnsana bakmak da tamamen böyledir. Karşımızdaki insana hakikat ve hikmet penceresinden baktığımız vakit, onda nice âlem görürüz. Menfaat gözüyle bakarsak, ancak dünyayı ve dünyalık şeyleri.
Nasıl bakıyor, nerede duruyoruz?
Evet… Bazı kimselerin arkadaşlığı olmuyor, menfaati oluyor. Dikkat ederseniz, ‘insan’ demedim.
Menfaat nedir? Menfaat, kendi çıkarı için başkalarını çıkmaza sürüklemektir. İnsanların hakkına girerek hakkı olmayanı almaya çalışmaktır.
Menfaatperest. Perest: Tapan, tapınan, aşırı derecede seven. Kısaca söylersek; menfaatini put haline getiren.
Böylelerini nasıl tanırız? Fedakârlığı başkalarından bekler. Hep yaşamak ister. Yaşatmak kısmıyla pek ilgilenmez.
Daima talepkâr olur. Nihayetinde, talep etmek, kârlı bir iştir.
Aidiyet duygusu gelişmemiştir. Sürekli adres değiştirir. Mutlaka kavgalı ayrılır.
İnsanların nasibini kıskanır, haset eder. Buna sevgi de dâhildir.
Tek taraflı düşünür. Şahsi kazancı olmayan hiçbir işle ilgilenmez. Merhametten uzaktır.
Madde bağımlısı, fırsat düşkünüdür.
Dostluğu güven, düşmanlığı korku vermez.
Elden tutmak, yükü çoğaltıp hızı azaltmak demektir. Buna yanaşmaz.
İnsanları kullanışlı bir nesne olarak görür. Yaptığı işlerle değil de kurduğu ilişkilerle ilerler. Maalesef böyle kimselerin sayısı hızla artıyor.
Her daim dostluktan, arkadaşlıktan, vefadan bahseder. Fakat uygulama kısmı sorunludur. Bir adım öne çıktığı vakit, dönüp geriye bakmaz.
Yapıp ettikleriyle ilgili haklı gerekçe bulmakta zorlanmaz. Kıymetinin bilinmediğinden yakınır. Yanlış, başkalarına mahsustur. Kabahat, diğerlerinindir.
İnsanların hayatını ve kararlarını ipotek altına almaya çalışır. Başarılı olamazsa, yüksek sesle hizmetlerini, emeklerini anlatmaya koyulur. Yıllar boyunca nasıl mücadele ettiğini vs. Özellikle siyaset sahnesinde bunu sıklıkla görürüz, görüyoruz. Kendisine edilen hizmeti, verilen emeği, yapılan iyiliği, gösterilen hürmeti çoktan unutmuştur.
İstemediği bir şey olduğunda, bir arzusu yerine getirilmediğinde, aziz hatıraları bile yok sayar. Buna karşılık, tenkidi isimle yapacak cesaretten yoksundur. İmâlar, dokundurmalar, ancak muhatabının anlayacağı belirsiz ifadeler…
İtiraz yahut tepki geldiğinde, cevabı / savunması hazırdır: ‘Niye üstüne alındın?’ Bir adım ötesi, alaysı bir üslupla, itiraz sahibinin ciddiyetini kundaklamaktır.
İnsanları zor zamanlarında, sıkıntılı günlerinde arar, fakat gerisini getirmez. Aramakla, onu kazandığını düşünür.
Yeni bir imkân oluşturmak yerine, birikmiş olana yönelir. Bir başına risk almaz. Sabırsızdır. Bencildir.
Bir de ilâve: Menfaat düşkünlüğünün yakıcı sonuçlarını görmek isteyenler, yaşadığımız günlere bakabilirler. Menfaatine dokunulan bir topluluk, işi vatan hainliğine ve millet düşmanlığına kadar götürdü. Ne acı.
Peki, bütün bunların karşısında kimler vardır?
Kendisi için dilediğini kardeşleri için de isteyen. Kader birliği yapan. İmkânlara ve insanlara emanet gözüyle bakan. Dostlukta sebat eden. Arkadaşlıkta ısrarcı olan. Vefanın, mesuliyetin ve merhametin imana dayanan duygular olduğunu bilen. Allah’ın rızasını ve kulun hakkını gözeten. İzzetle oynamayan. Kötülükten medet ummayan. Kulların kusurlarını biriktirmeyen. Verdiklerini alacak hanesine yazmayan. İyilik insanı genç ve güzel gösterir. Temiz tutar. Buna böyle inanan.
Toparlayalım. Yükselmek için kardeşlerini bile batırmaktan çekinmeyen kimseler her zaman olmuştur ve olacaktır. İlâhî denge, daima iyilikten, fedakârlıktan, kardeşlikten, doğru ve dürüst olmaktan yanadır