Biyolojik ritme saygı !
Çocuğu birinci sınıfa başlamış bir anne-baba çaresizlik içinde yanıma gelmişti.
Çaresizliklerinin sebebi; 19 kişilik sınıfta 18 kişi okuma yazmayı öğrenmiş, bir tek kendi kızları kalmış okumaya geçemeyen. Çalmadıkları kapı kalmamış, kimi Disleksi var galiba çocuğunuzda demiş. Kimi Beyindeki kimyasal denge bozukluğundan bahsetmiş.
Bütün bunlarla yetinmeyen anne, gittiği yerlerden birinde Kızınıza kötü cinler musallat olmuş diye duyunca film kopmuş
Kocaman değil, henüz 6 yaşında bir kız çocuğunun okul hayatında başına gelenlerden bahsediyorum
Göz ucu ile şöyle bir baktım; utangaçtı
Bilirim ki kız çocukları bu yaşta böylesi utangaç olurlardı, sorun yoktu benim için. Adını sormak istedim, annesinin arkasına saklandı. Babası kolundan tutup saklandığı yerden çıkartırken Amca adını soruyor, söylesene adını hadi
demesi çocuğun içinde bulunduğu durumu özetlemeye yetti.
Üzgünüm çocuklar sizler adına demek geldi içimden, söyleyemedim
Siz dışarıda bekleyin isterseniz? diye anne-babayı dışarıya davet ettim.
Çocuk öylece kalakaldı oturduğu koltukta
Kaygılı idi. Başına ne geleceğini bilememenin, ama kendinden büyük birisine de itaat etmesi gerektiğinin çelişkisi okunuyordu vücut dilinden.
Kendimi tanıttım. Güzel resim yapabildiğimden bahsettim. İsterse birlikte resim yapabileceğimizi söyledim. Hı hı diye başını salladı ürkekçe
Diz çökerek oturduk yere, sehpanın üzerine koyduğum kâğıda boya kalemleri ile ev yapmaya başladık
Ben, yazı da yazabildiğimi söyledim. Çocuk, Ben de yazıyorum ama biraz yavaş dedi. Olsun dedim, Ben de önceden yavaş yazıyordum. Hem yavaş yazınca bazen daha güzel oluyor deyince gözlerime baktı, rahatladı. Sonra kaşlarını çatıp Ama öğretmenim dedi ki hızlı yazmalıymışım. Hem ödevimi yavaş yapınca annem kızıyor. derken, ülkemiz çocuklarının eğitim dramını anlatıyordu aslında
İkimiz de önümüze yeni bir kâğıt aldık
Oturduğumuz yerde, benim söylediğim harfleri birlikte yazmaya başladık. Küçücük parmakları ile nasıl da samimi çabalıyordu, içim burkuldu
Üç-beş harfi yazdıktan sonra Ben yazı da okuyabiliyorum dedim.
Çocuk beni duymazdan geldi. Kalemle çizgi çizmeye devam etti. İncinmişliği vardı belli ki
Hatta ben, bu harfin hangi harf olduğunu bilebilirim deyince başını kaldırdı, Ben de bilirim, o A dedi. Cesaret kazanmıştı. Çünkü kendini zorlamayan, ona uyum sağlayan bir yetişkin vardı yanında.
Peki, bu hangi harf? diye sordum, onu da bildi, diğerini de
Hadi bu harfleri yan yana okuyalım dedim, yavaş yavaş da olsa okudu.
Ne güzel okuyorsun dedim. Çocuk: Ama annem sıkılıyor ben okurken. Babama diyor ki gel şu çocuğu sen okut, yoksa ben çıldıracağım.
Dakikalarca gözlemledim, ne disleksi idi problemin adı, ne de cin çarpması. Aklı başında, narin bir kız çocuğu ve ona hitap edemeyen yetişkinlerin çatışması vardı ortada; beklenti çatışması
Çocuk, kendi biyolojik ritmi ile edinerek öğrenmeye çabalarken, anne-babanın bu hızı yavaş bulup hızlandırma gayreti, çocuğu sersemleştirmişti.
Çocuğu dışarı alıp anne-babayı yeniden davet ettim. Dikkat ettim ki anne babanın da biyolojik ritmi oldukça bozuk. Baba beni dinler iken ayaklarını sallayıp duruyor, anne konuşurken hızlı hızlı ve yutarak konuşuyordu
Hâlbuki edinerek öğrenmenin en temel ilkesi; eğiticinin sekine halinde bir biyolojik ritme sahip olmasıdır.
Aktif bir pasiflik, eğiticinin en üstün özelliğidir.
Konuşurken, inci tanesi gibi kelimeleri tek tek çıkarmak... Yürürken, yavaş ve sükunet içinde yürümek
Göz göze gelindiğinde, gözlerle çocuğun gözlerine dokunacak kadar sakin bakmak, edinerek öğrenmenin olmazsa olmaz prensipleridir.
Kalıcı öğrenmenin önündeki en büyük engel; çocuğu hızlandırmaktır; Hadi, hadi
Çabuk, çabuk
Herkes yaptı bir sen kaldın gibi baskılar çocuğu psikolojik olarak gerdiği gibi, bilginin içselleşmesinin önünü de kapatır.
Çocuğa iyilik yapmak isteyen eğiticiler, onun biyolojik ritmine saygı duymalı. Belki kendilerinin bozulmuş olan biyolojik ritimlerini de sekine haline çevirerek çocuğun karşısına çıkmalıdır. Bu bir lüks değil, çocuk hakkıdır.
__Adem Güneş