Bu cesaret ne menem bi'şeymiş ki hep deliyle cahil ekseninde kendine yer bulabilmiş? Yaptığı davranışın sonuçlarının ne olacağını irdelemekten aciz durumdaki bu insanlar nasıl olmuş da cesaretle özdeşleşmiş?
Bu ikiliyi konu dışı bırakıp devam edelim...
Evet, devreye akıl süzgeci giriyor. Olası menfaat kayıpları, zarar görme ihitimali vs. vs.
Sonra da terazinin durumuna göre ya olduğun yere pısıyorsun, ya da kendince büyük bir cesaret örneği gösteriyorsun. Aslında göstermiyorsun, o akıl terazaisini her kim kullansa güçlü olduğunun, zarara uğramayacağının farkına varınca senin yaptığının aynısını yapacak zaten. En korkak olan dahi yapacak çünkü sonuçta kaybedilecek bir şey yok. Bunun adı da cesaret olamaz.
Ne zaman ki; terazinin zarar kısmının daha ağır bastığını bilerek ve bunu göze alarak yolundan şaşmassın, pısmazsın işte o an bunun adı cesaret olur ve belki de sonuçta başarıya, hedefine ulaşırsın. Bunu ben bir delide yahut cahilde aramam. Yani "Aklımın elverdiği ölçüde cesaretliyim." sözü kadar abesle iştigal bir söylemde hiçbir zaman bulunmayacağım gibi cesaret örneği sergileyenlere de deli, cahil yaftası yapıştırmam.
Tam hatırlayamadım... "Söylediklerin doğru olsun ve her doğruyu da her yerde söyleme" gibi bir laf vardı, dini bir vecizeydi sanırım, ulvi amaçlarla söylenmiş olmalı. Herkesin diline pelesenk olmuş, kendi doğrusunu/doğruyu söylemekten çekinen, acziyetini, korkaklığını kendine itiraf edemeyen her kim varsa bu sözü sığınma kapısı yapmış kendine. Tiksinir hale geldim artık duymaktan, akıl misali
Gelelim bana;
Bazen korkak olduğumu kendime itiraf edebilecek kadar cesaretliyim.