Değerli Sinar Öğretmenim;
Yorumlarınız ve eleştirileriniz teşekkür ederim, ancak gözden kaçan ve benim bilhassa üzerinde durduğum nokta; sizin de belirttiğiniz gibi:
" Herkes kendine göre bir kural koyarsa nasıl anlaşırız ki? Bir ulusun dilini bozarsanız ortada ulus diye bir şey kalmaz. "
Israrla dile getirdiğim ancak acımasızca eleştirildiğim görüş; Dilimize sahip çıkmak adına yıkıcı ve ağır eleştirilerin yapılmaması, aşırı Milliyetçi ve ırkçı yaklaşımlarla dilimize ve dolayısıyla kültürümüze daha fazla zarar verilmemesi gerektiğidir.
Nitekim dil, özbenliğin ve kültürün parçası, aynı zaman da 'canlı' bir varlıktır. Siz dilediğiniz kadar baskı kurun, yönlendirmeye çalışın, dil kendi kaderini kendi çizer. Tarih boyunca böyle olmuştur; Arapça ve Farsça dillerinden etkilendiği gibi birçok batı ve ortadoğu diline de katkısı, etkisi olmuştur. Günümüzde ağırlıklı olarak İngilizce ve biraz da olsa Fransızca, Rusça gibi dünya ülkesi dillerinden etkilenmesi de normaldir. Sadece Türkçe'miz değil, tüm dünya dilleri; hızla gelişen teknolojiğe bağlı olarak, İngilizce'nin tesirine maruz kalmaktadır ve malesef bu süreç kaçınılmazdır. Ancak bu etkileşimi, sömürgeleşme ya da yozlaşma olarak görüp aşırı tepki vermek yerine öz Türkçe ifadeler kullanmaya özen göstermeli; daha da önemlisi dilimizi kullanarak, konuşarak ve yaşatarak sahip çıkmalıyız.
Yabancı kelimelere, TDK tarafından Türkçe karşılık üretilemediği için, ve aynı zamanda Dil Kurumu, hızla gelişen ve yoğun bir şekilde maruz kalınan bu etkileşime yetişemediği için; daha da önemlisi karşılığı üretilen kelimeler 'dil' yani toplum tarafından benimsenmediği, kanıksandığı için şuan bu sorunları yaşamaktayız. Dil bu yeni üretilen, ilk defa karşılaştığı kelimeleri benimsemekte ve kullanmakta ya 'direnç gösterir' ya da bunların dilimize yerleşmesi uzun zaman alır. Örnek verecek olursak; yerleşke, belgegeçer, tümce, sunucu... gibi kelimeler ilk başlarda garip karşılanmış ve gülünç bulunmuş ancak sonradan herkes tarafından kabul görmüştür. Bugün hiçkimse belgegeçer ya da yerleşke kelimelerini kullanmayı yadırgamıyor.
Öte yandan, yabancı bir kelimeye Türkçe karşılık türetilirken veya oluşturulurken kullanılan teknikler arasında, eğer çok ciddi bir sıkıntı yaratmayacak ise o kelimeyi olduğu gibi alıp dile yerleştirmek, yani adapte etmek de var. Showroom, cafeteria-kafeterya, site, station-istasyon, status-statü... ve daha birçok örnek ifade. Dikkatlice inceleyip, eleyecek olursanız; şuanki konuştuğumuz dilde çok az Türkçe ifade olduğunu göreceksiniz.
Onlarca, belki de yüzlerce dil ile etkileşen Türkçe'miz, aynı zamanda bu dillere de birçok katkıda bulunmuştur. Benim ısrarla belirtmek istediğim nokta; nasıl bir ülkeye ticaret yasağı koyamazsanız, turistlerin yurtdışına çıkmasına mani olamazsanız, insanların din değiştirmesine ya da o dinden uzaklaşmasına karşı çıkamazsanız; Türkçe'ye de böyle bir yaptırım uygulayamazsınız. Çünkü dil buna izin vermez; baskı kurmanıza ya da yaptırım uygulamanıza direnç gösterir; kendi kurallarını kendi koyar; zamanla bazı kelimler anlamını yitirir, bazılarının anlamı genişler-daralır, atasözleri bile unutulmaya yüz tutar.
Yozlaşmaya meyilli, özkültürüne sahip çıkmayan, ahlaki değerler açısından eksik kalan 'günümüz nesline' ; siz nekadar baskı kurarsanız kurun, dilediğiniz kadar doğrusunu-güzelini gösterin, onlar kendi bildiğini okuyacaktır. Bu sadece bizim, gençlerin ve Türkiye'nin sorunu değil, küreselleşen, teknolojik ülkeler haline gelen tüm dünyanın ve dillerin sorunur.
Lütfen, yabancı ifade kullananları, anlatım bozukluğu yapan ya da dikkatsizce konuşanları; yaptıkları hatalardan ötürü, 'vatan hainliği' ile 'Türkçe'yi laçkalaştırmak' ile, 'vatana, millete, kültürümüze saygısızlıkla' suçlamayalım. Milliyetçi ruhumuzla dilimize sahip çıkma isteğimiz çok güzel; ancak bu yaklaşıma şahsi fikirlerimizi, kendi bakış açımızı ekleyerek ağır eleştirilerde bulunmak, amacımızdan çok daha zararlı sonuçlar doğurur.
Yazı bulunmadan önce dil vardı; harfler ve alfabe, dil bilgisi kuralları, imla ve noktalama işaretleri çok daha sonradan oluşturuldu. Bütün bu kurallar ve düzenlemeler, daha etkili bir anlatım sağlamak, etkili bir iletişimi gerçekleştirmek için geliştirilen 'estetik' unsurlardır. Bu nedenle hiçkimse, büyük-küçük harf kuralına, ünlü uyumlarına, noktalama işaretlerine dikkat etmedi diye, bir şahsı; Türkçe'yi bozduğu, laçkalaştırdığı; dilimize, kültürümüze sahip çıkmadığı, benliğimizi ve milli değerlerlerimizi korumadığı gerekçesiyle suçlayamaz eleştiremez.
Daha da önemlisi internette, sanal alemde yazılan yorumlara ve kurulan cümlelere bakılarak ahkam kesilemez. İnternetin, jargon dediğimiz, kendi özgü kuralları ve ifade biçimleri olan bir dili vardır. Msn dili, chat dili ya da internet dili dediğimiz bu jargon, öznel olmakla birlikte, kısa-öz ve basit bir anlatım biçimidir.
Öğretmenler olarak bu sitenin; kimsenin yarıştığı, ispat çabası içinde olduğu, ne kadar güzel bir Türkçe kullandığını sergilemek istediği bir ortam olduğu sanmıyorum. Ki öyle olsaydı, bir 'edebiyatçı' olarak, dil üzerine öznel değerlendirmeler yapan, ağır eleştirilerde bulunan ve ahkam kesen arkadaşlara; 'etkili ve akıcı konuşma, dilimize-kültürümüze sahip çıkma' konuları hakkında seve seve yardımcı olurdum.
Aynı amaç için mücadele eden, aynı tezi savunan meslektaşlar olarak; konuyu farklı ifadelerle ele alıp, alışılagelmedik bir bakış açısıyla dile getirmenin karşılığı bu kadar ağır olmamalı. Enazından haftada 33 saat bıkmadan usanmadan, öğrencilerine; 'Dilimizi kullanırken özen gösterelim! Kültürümüze ve Milli Değerlerimize Sahip Çıkalım!' diyerek kendini parçalayan; onlara örnek bir 'öğretmen ve vatandaş' olmaya çalışan bir meslektaşınız olarak, verilen tepkilere çok şaşırdım. İlim ve bilim insanı olarak, farklılıklara, çeşitliliğe ve değişime bu kadar katı olmamalıyız.
Diğer bir ironik olay ise, dilimizi özen göstermemiz gerektiğini savunan ve bu konuda ardarda eleştiriler sunan 'moderator' ve 'yonetici' arkadasların, kullandığı dile ve üsluba dikkat etmemesi; bir tarafta 'dilimizi bozmayalım' diye telkinlerde bulunurken, başka bir başlık altında, 'nick' 'avatar' gibi Türkçe'mizle alakası olmayan ifadeleri kullanmaları, bağlaç kullanımına veya imla yazımına dikkat etmemeleridir. Eğer toplum adına birşeyler yapmak istiyorsak, neden önce kendimizden ve eğitimcilerin oluşturduğu bu siteden başlamıyoruz. Forumlarda geçen çoğu kelimenin Türkçe karşılığı var ve bunlar dilimizde aktif olarak kullanılmakta. Belki de daha önemlisi, üye adı olarak seçilen isimlerin ne kadar yabancı olduğunu görerek ve dilimizi nasıl küçük düşürdüğünü değerlendirmeliyiz.
Bence asıl yapmamız gereken; 'Önce çuvaldız mı yoksa iğne mi ?' diyerek özeleştiri yapabilmeliyiz.
Saygilar...