Doğuda Öğretmen Olmak;
Gece yarısını çoktan geçse de zaman, uyuyamıyor olmaktır kimi zaman. Bir önceki gün erken uyanmış gecenin gündüzünde de uyumamışsınızdır oysa.
Uyuma çabaları sonuçsuz kalınca ışığı açıp açmama konusunda tereddütleriniz olduğu için (karakol komutanı tarafından uyarılmışsınızdır daha önce; hocam dikkat çeker ilerleyen saatlerde ışığı açma diye) önce televizyonu açmayı düşünürsünüz. Canınız istemez. Sonra her şeyi göze alarak ışığı açarsınız. Uykum gelse diye kitap okumaya başlarsınız. Gelmez...
Bilgisayarı açıp kim var kim yok diye bakarsınız. Kimse yoktur. Kendinize gülersiniz. Kendinize kalırsınız...
İşte o an başlar hayatı bininci defa muhasebe edişiniz. Çok kısık sesle bir müzik açar birkaç haber okursunuz. Ömer Faruk TEKBİLEK; Hasta düştüm gelmedin, bari can verende gel dedikçe içinizden söküp atamadığınız kasvet had safhaya ulaşır.
Son bir umut bakarsınız belki birileri gelmiştir diye. Nafile... Son umudun sönmesi ne demektir bu sefer onun sancısıyla mücadele etmeye başlarsınız. Evinizde olsanız muhtemelen uyursunuz da uyumasanız da baharın Mayısında dışarıya çıkar bir hava alır kendinize gelirsiniz. Lojman olunca eviniz, camı açmaktan bile korkarsınız.
Sonra bir çay demlemeye karar verirsiniz. Mutfağa gitmekten korkmaz olmuşsunuzdur artık. Çay işi kolaydır. Kolaydır da çaya bin anlam yüklemiş bir adamın aklına o an, bu çayı da mı yalnız içeceğim sorusu düşer...
İçinizde fırtınalar kopmaya devam etmektedir. Ve en kötüsü; uykuyu unutmuşsunuzdur artık. Kötüdür bu çünkü sabaha çok vardır. İçinde fırtınalar olan adamın geceyi sabah eylemesi kadar zor ne vardır...
Çay olur. Bardağın sıcaklığıyla yüreğiniz ısınır. Ama yetmez...
Sigara dumanından cehenneme dönmüş lojman odasında bir sigara daha yakar kaleme sarılırsınız. Düşündükçe yazarsınız. Düşünceleriniz yazıya döküldükçe ferahlarsınız ve bir an olur kağıdın ıslandığını görürsünüz. Gözyaşlarınız istemsiz olarak dökülmeye başlamıştır. Yazdığı hicran olanın umudu da kalmamışsa artık yürek nasıl dayansındır, gözyaşı nasıl dayansın??
Başınızı kaldırıp baktığınızda lojman duvarında göz göze geldiğiniz yarenizdir. Uyanıkken kabus görmeyi de başarmışsınızdır artık. Gece son raddesine kadar hüzündür o andan sonra. Aldırmamaya gayret eder gene kaleme davranırsınız, olmaz...
Saate ilişir gözünüz. Yarenizle geçirdiğiniz 90 dakika hayırlı olsundur saat.
Köpekler havlamaya başlamış yüreğiniz hoplamıştır. Ama artık sormaz olmuşsunuzdur kendinize 4. yılın sonunda, bu köpekler niye havlar diye.. Allaha sığınırsınız.
Ömer Faruk TEKBİLEK hala mavi yazmadan bahsetmektedir. Yüreğinizin feryadı durmak bilmiyordur. Değil dakikalar saniyeler geçmez. Allaha sığınırsınız.
Bu geceyi yazayım diye geçirirsiniz aklınızdan, sonra gene gülersiniz kendinize, bu yürek sancısını anlatmaya yetecek kaç kelime tanıyorsun ki diye..
Umudun tükenmesinden sonraki ilk günü hangi şair nasıl anlatmıştır acaba diye merak edersiniz.
Saate ilişir gözünüz. Daha sabaha çok vardır saat.
Bir umut saati yapmak geçer aklınızdan..
Umuda kaç var..
Gösteren bir saat..
çok güzel anlatmışınız hocam... tebrikler...