Bana hayatı anlat öğretmenim.
Yürümediğim yollara kim diken takar,
Söylemediğim şarkıları kim yakar?
...
Ne olur gözüm ol,kulağım ol,
Ama en çok yüreğim ol ÖĞRETMENİM..
Değerli ablacığım (müsaadenizle),
Her kelimesine derin manalar yüklediğiniz ve bir o kadar da duygu dolu bu şiir için sizi tüm kalbimle tebrik ediyorum. Yüreğinize sağlık efendim...
Şiirin rafa kaldırıldığı, samimi duygulara artık el sürülmediği bir asırda her bir sözcüğünde başka bir duyguyu barındıran; belli ki insanların yani başkalarının da dertleriyle dertlenen bir şuur ve yürekle yazılmış bu şiire çok ihtiyacımız vardı doğrusu.
Şiirinizin başında ne güzel de hayatın iki elzem öğesine yer vermişsiniz. Hayat denen bu yola korkusuz çıkılması gerektiğini, her hatanın aslında bir kazanım olduğuna dair cesaret ve umuda yapılan atıf açık bir ders niteliğinde. Çünkü hayat gibi, hiçbir yarış yapılmadan kazanılmaz yada kaybedilmez değil mi efendim...
Şiirin sonu ise en az başı kadar etkileyici ve dikkat çekici.
Göz, kulak burada somut kazanımları; yürek ise manevi ve soyut kazanımları temsil etmekte. Yani, öğretmenin öğrencisine rehberlik etmesi, onun hayatta bir yerlere gelmesini sağlaması şiire göre göz, kulak olmasıdır. ''Yürek olmak'' ise bAŞKa bir şeydir...
Buradaki söz konusu yürek, bizim bünyemize kan pompalayan kalp değildir. Buradaki yürek, niyetlerimizi içinde tuttuğumuz, gönüllerimizi oluşturan yürektir. Bu yürek bizim manevi kalbimizdir. Aynı zamanda yürek, maneviyatı ruha ileten ve imanı tutan bir araçtır. Yürek olmak, doktor, mühendis, öğretmen etmek değil; insan etmektir. İnsani tüm vasıfları aşılamaktır. Şiirde en dikkat çekici nokta ise öğretmenden en çok yürek olmasının istenmesi. İşte burada, ''insan'' olmanın gerekliliğine dair derin bir vurgu yapılmıştır ki; en çok ihtiyacımız olan gerekliliklerden biri de budur.
“Allah’a arınmış bir
kalp ile gelen b
aşka.” (Şuara-89)
Selam, saygı ve dua ile öğretmenim...