Nazım Hikmet Ran'ın Şiir Ve Sözleri

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 07 Oca 2015 20:05:08
Dokuzuncu Yıl Dönümü / Nazım Hikmet
Dizboyu karlı bir gece,
sofradan kaldırılıp,
polis otomobiline bindirilip,
bir trenle gönderilerek
bir odaya kapatılmakla başladı mâceram.
Dokuzuncu yılı biteli üç gün oluyor.
Koridorda, sedyede bir adam
yüzünde uzun demirlerin kederi,
açık ağzıyla sırtüstü ölüyor.
Akla yalnızlık geliyor,
-iğrenç ve tam,
delilerin ve ölülerinkine yakın-
ilki yetmiş altı gün:
sessiz düşmanlığında üstüme kapanan kapının;
sonra, saç bir geminin baş altında yedi hafta.
Lakin yenilmedik;
kafam:
ikinci bir insandı yanımda.
Çoğunun yüzünü unuttum büsbütün;
yalnız, çok ince, çok uzun bir burundur aklımda kalan,
halbuki kaç kere karşımda oturup dizildiler.
Bir tek kaygıları vardı, hakkımda hüküm okunurken:
heybetli olmak.
DEĞİLDİLER.
İnsandan çok eşyaya benziyorlardı:
duvar saatları gibi ahmak,
kibirli,
ve kelepçe, zincir filan gibi hazin ve rezildiler.
Evsiz ve sokaksız bir şehir.
Tonla ümit, tonla keder.
Mesafeler mikroskobik.
Dört ayaklı mahluklardan yalnız kediler.
Yasaklar dünyasındayım.
Yârin yanağını koklamak:
yasak.
Çocuklarınla yemek yiyebilmek aynı sofrada:
yasak.
Aranızda tel örgü ve gardiyan olmadan
konuşmak kardeşinle, ananla:
yasak.
Yazdığın mektubun kapatmak zarfını
ve zarfı yırtılmamış mektup almak:
yasak.
Yatarken lambayı söndürmen:
yasak.
Tavla oynaman:
yasak.
Ve yasak olmayan değil,
yüreğinde gizleyip elde kalabilen şey:
sevmek, düşünmek ve anlamak.
Koridorda, sedyede öldü adam.
Götürdüler.
Artık ne ümit, ne keder.
ne ekmek ne su.
ne hürriyet ne hapislik,
ne kadınsızlık ne gardiyan ne de tahta kurusu,
ve ne de karşında oturup yüzüne bakan kediler,
bu iş, bitti, tamam.
Fakat devam ediyor bizimkisi,
sevmek, düşünmek ve anlamakta devam ediyor kafam,
dövüşemeyişimin affetmeyen öfkesi devam ediyor.
ve sabahtan beri karaciğer sancımakta berdevam.

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 08 Oca 2015 14:36:39
.

Çevrimdışı ysf18

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 89
  • 1.992
  • 89
  • 1.992
# 09 Oca 2015 00:38:36
Sebebi ne seni bir bıçak yarası gibi hatırlamamın?
Sen böyle uzakken senin sesini duyup, yerimden fırlamamın sebebi ne?

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 12 Oca 2015 14:55:48
Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır
acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan
karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü.

Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadınların
göllerde ışıyan seher vakıtları gibi.

Hayallerimiz yüzlerindedir sevdiğimiz kadınların,
görelim görmeyelim karşımızda dururlar
                      gerçeğimize en yakın ve en uzak.
 

                                                                                1962

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 14 Oca 2015 15:51:04
" buğulandıkça yüzü her aynanın
beyaz dokusunda bu saf rüyanın
göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış
sırf unutmak için, unutmak ey kış!
büyük yalnızlığını dünyanın.

kar yağiyor " N.HİKMET  

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 14 Oca 2015 22:34:52
BİR HAZİN HÜRRİYET
 
 
Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yoğurursun
          bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
                                      değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!

Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
hürsün

Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.

Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
 

                                                                                    1951
 
 
 
 

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 14 Oca 2015 23:50:34
VATAN HAİNİ
  "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
           hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
                            ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
                                                                                    28.7.962


Memleket Şairi Nazım Hikmet 113 yaşında...

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 15 Oca 2015 10:35:24
SON OTOBÜS/NAZIM HİKMET

Gece yarısı. Son otobüs.
Biletçi kesti bileti.
Beni ne bir kara haber bekliyor evde,
ne rakı ziyafeti.
Beni ayrılık bekliyor.
Yürüyorum ayrılığa korkusuz
ve kedersiz.


İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
Dünyayı telâşsız, rahat
seyredebiliyorum artık.
Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,
elimi sıkarken sapladığı bıçak.
Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
Geçtim putların ormanından
baltalayarak
ne de kolay yıkılıyorlardı.
Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,
çoğu katkısız çıktı çok şükür.
Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,
ne böylesine hür.


İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
Dünyayı telâşsız, rahat
seyredebiliyorum artık.
Bakınıyorum başımı kaldırıp işten,
karşıma çıkıveriyor geçmişten
bir söz
bir koku
bir el işareti.


Söz dostça
koku güzel,
el eden sevgilim.
Kederlendirmiyor artık beni hâtıraların dâveti.
Hâtıralardan şikâyetçi değilim.
Hiçbir şeyden şikâyetim yok zaten,
yüreğimin durup dinlenmeden
kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.


İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
Artık ne kibri nâzırın, ne kâtibinin şakşağı.
Tas tas ışık dökünüyorum başımdan aşağı,
güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan.
Ve belki, ne yazık,
hattâ en güzel yalan
beni kandıramıyor artık.
Artık söz sarhoş edemiyor beni,
ne başkasınınki, ne kendiminki.


İşte böyle gülüm,
iyice yaklaştı bana ölüm.
Dünya, her zamankinden güzel, dünya.
Dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi,
başladım soyunmağa.
Bir tiren penceresiydim,
bir istasyonum şimdi.
Evin içerisiydim,
şimdi kapısıyım kilitsiz.
Bir kat daha seviyorum konukları.
Ve sıcak her zamankinden sarı,
kar her zamankinden temiz.
Prag,21 Temmuz 1957

Çevrimdışı nisan öğretmen

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 199
  • 1.426
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 199
  • 1.426
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 15 Oca 2015 12:30:07

"Yani ..Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekmez."

 Nazım Hikmet Ran

Çevrimdışı seço58

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.343
  • 41.702
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.343
  • 41.702
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 15 Oca 2015 19:23:27
Sevebilirim,
 hem de nasıl,
 dile benden ne dilersen,
 canımı, gözlerimi

 Kızabilirim,
 ağzım köpürmez,
 ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
 devenin öfkesi, kinciliği değil.

 Anlayabilirim
 çoğu kere burnumla,
 yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
 ve döğüşebilirim,
 doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum herşey için, herkes için,
 yaşım başım buna engel değil,
 ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
 Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
 Yazık.

 Nazım Hikmet Ran - Şaşıp Kalma Üstüne
CAN YÜCEL

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 15 Oca 2015 22:11:51

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
"Yani ..Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekmez." Nazım Hikmet Ran

:)


[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]


Tahir ile Zühre

Tahir olmak ta ayıp değil
Zühre olmakta
Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte yani yürekte....
Mesela bir barikatta döğüşerek
Mesela Kuzey Kutbu'nu keşfe giderken
Mesela denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak ta ayıp değil Zühre olmak ta
Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil..
Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istersen dünyadan ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık Yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden
Tahir olmak ta ayıp değil
Zühre olmak ta
Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil...

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 15 Oca 2015 22:18:16
!

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 16 Oca 2015 08:26:02
...
 fedakarlığımı anlıyorsun
 vazgeçtim toprak olmaktan
 vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için.
 ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin.

 N. HİKMET

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 16 Oca 2015 10:03:09
17 Haziran 1951’de, öldürüleceğinden şüphelendiği için Rusya’ya kaçtığında, geride 3 yıllık eşi Münevver (Andaç) ile 2.5 aylık oğlu Mehmet Hikmet’i bıraktı. Bir ay sonra, 25 Temmuz 1951’de Bakanlar Kurulu da ülkeye dönmesi hayal oldu.

Münevver Hanım gidişinin ardından Nâzım’a bine yakın mektup yazdı. Mektuplarında Türkiye’de olup bitenleri anlatıyor, aynı zamanda yaşadığı zorlukları aktarıyordu.

Melih Güneş’e kulak verelim:

“Onlarınki sıradan bir karı kocanın yazışması değildi. Münevver Hanım, iletişimin onca az ve çetin olduğu bir dönemde, Nâzım’a Türkiye’de yaşananları haber veriyordu. Belki Nâzım’ın da buna ihtiyacı vardı.

Mesela ‘Zeki Müren adlı birinin’ ilk kez sahneye çıkışını anlatıyor, beğenmiş mi beğenmemiş mi... Sinemaya gidiyor, Nâzım’la filmi tartışıyor. Ya da Yaşar Kemal’in ‘İnce Memed’ kitabı
çıkmış, onun hakkında fikirlerini söylüyor. Sırf bu nedenle son derece kıymetli mektuplar...

Öte yandan hayat Münevver Hanım için zor geçiyor tabii. Çok entelektüel, bilgili, eğitimli bir kadın. Ama kış gelmiş, sobanın kömürünü, evin akan çatısını, pişecek yemeği de düşünmek zorunda...”

Nâzım, Münevver Hanım’ın tüm mektuplarını sakladı. Ölümünün ardından Vera da aynı titizlikle emanete sahip çıktı ve ölmeden çok kısa bir süre önce, 5 yıl dokunulmaması kaydıyla,  Hikmet’ten kalan tüm arşivi kızı Anna Stepanova ile Melih Güneş’e teslim etti.

Nâzım’ın emanetinin kıymetli bir sayfasını, vârislerinin izniyle, ilk kez yayımlıyoruz.

 Cumhuriyet,


Sanat dünyayı değiştirir

[222. Mektup / 6 Mayıs 1957 Pazartesi]

Canım, bu da iki yüz yirmi ikinci mektubumdur....

Demin Fransız Radyosu’nda çok enteresan bir şey dinledim. 1939 harbinin nasıl başladığını. Yani o zamanki hariciye vekilinin Chamberlain’la Ciano ile telefon görüşmelerini tele almışlar o zaman, o konuşmaları verdiler. Bu kadar büyük bir felakete birkaç insan nasıl kolaylıkla karar vermiş, bunu dinlemek, bu kadar sene sonra bile, korkunç. İbretle dinledim.

Canım, geçen gün David Ostrah’ın keman konserine gittim. Ne müthiş konserdi, bayıldım, bittim adamın çalışına. Pek de yakındım sahneye, gözümü ellerinden ayırmadım. Böyle çalış hiç duymamıştım, doğrusu. Daha elli yaşında yokmuş. Çok güzel saatler geçirdim. İnsan haftada bir kere mesela, bu kadar muazzam bir sanat havasına girebilse, bambaşka olur, dünyası değişir. Sana yazdım ya, böyle bir sanatkâr karşısında, insan bir dindarın Allah’tan ne anladığını anlıyor, yani insan bir tuhaf saadete ve dehşete kapılıyor. Nerede ise bir hafta olacak,
konsere gideli. Ama hâlâ ve bütün meşguliyetime, yorgunluğuma rağmen, hâlâ o hava içindeyim. Ve ne tuhaf çok büyük bir sanatkâr dinlemiş olmama rağmen, radyoda ondan sonra dinlediğim çok zayıf, yahut ancak ortayı tutabilen kemancılara, piyanistlere, hasılı müzisyenlere karşı daha büyük bir saygı duyuyorum, aksi olacağına. Yani büyük sanat insanı
şımartmıyor, bilakis toleransa sevk ediyor. Toleransa ve saygıya ve sevgiye. Dün radyoda dinlediğim bir opera çok hoşuma gitti, genç bir müzisyenimiz, bir kompozitörümüz “Van Gogh” diye bir opera yazmıştı ya gazetelerde havadisini okumuşsundur. İşte İstanbul Radyosu
dün o operayı verdi. Ne kadar hoşuma gitti. Hem müzik hoşuma gitti, hem de bir Türk kompozitörün opera, hem de Van Gogh diye bir opera yazmasına bayıldım. Maalesef Van Gogh rolünü oynayan aktörün sesi pek zayıftı. Biraz keyfimi kaçıran o oldu. Yoksa opera güzel. Bir de Türkçeye hiç dikkat etmemişler, yahut becerememişler, yani Türkçe konuşmaları Batı müziğine hiç uyduramamışlar, insanın kulağını rahatsız ediyor. “Ediyorum”, “gidiyorum” gibi sonu ağız kapanarak söylenen fiiller hiç uymuyor, tabiî. Bu işi sen güzel yapardın!

Canım, kocaman bir mektub doldu yine. Sıhhatını hiç sormadım. Nasılsın canım? Kendini yorma ne olur! Bana yaz. Mektublarını almadığıma çok üzülüyorum, yakında gelir inşallah. Beni unutma, canım. Kendine iyi bak. Bana çabuk yaz. Gözlerinden hasretle öperim, bir tanem. Hasretle.

Münevver

Nâzım Hikmet de geride bıraktığı eşine ve oğlu Mehmed Hikmet’e yürekten bağlıydı. Mektuplarını tekrar tekrar okuyor, oğlunun fotoğrafları, evinin duvarlarını süslüyordu. Münevver Hanım’ın yazdığı mektuplar, kimi kez de şiirlere dönüşüyordu. “David Oystrah’a Mektubumdur” şiiri, Münevver Hanım’ın bu mektubundan sonra yazıldı.

 

 DAVID OYSTRAH’A MEKTUBUMDUR

İstanbul’a gitmişiniz.

Konserinizdeymiş.

Çok bahtsız bir kadını bahtiyar etmişiniz.

Yağmura uzanan iki yeşil yaprak gibi gözleri bakmış parmaklarınıza.

Mektubunda: “Unuttum her şeyi,” diyor.

Kahırlarından başka unutacak şeyiyok.

“Ağladım,” diyor, “ferahladım.”

“Dünya,” diyor, “güzel, içim rahat.”

Siz kıskandığım biricik insansınız, üstat.

1 Temmuz [1957], Balçi

Çevrimdışı GÜLCE90

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 2.488
  • 16.361
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 16 Oca 2015 12:31:45
Dört köşe bir apartmanın
En üst katında
Küçücük kutu gibi bir oda
Perdesiz pencereler
Pencerelerin dışında
Yıldızlı ve uzun geceler

Sen ki ya bir dar ağacında
Can vereceksin
Ya da bir köşe başında
Öleceksin

Sev bakalım delikanlım
Sev sevebildiğin kadar
Benden izin sana delikanlım
Sev sevebildiğin kadar


Belki beni anladın belki anlamadın
Kesiyorum artık sözümü
Belki beni anladın belki anlamadın
İşte geldi beklenen kadın

Sevmek mükemmel iş delikanlım
Sev bakalım
Madem ki kafanda yıldızlı bir gece var
Sev sevebildiğin kadar...

Nazım Hikmet

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK