Nazım Hikmet Ran'ın Şiir Ve Sözleri

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 26 Ağu 2012 17:43:49
Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte..
 
~Nazım Hikmet Ran~

Çevrimdışı senizkarasah

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 26 Ağu 2012 18:15:43
KÜSMEK NEDİR BİLİR MİSİN


KÜSMEK nedir bilir misin?..
Küsmek DÜRÜST' LÜKTÜR.
Çocukçadır ve ondan dolayı SAF' TIR..
YALANSIZ' DIR.
Küsmek; SENİ SEVİYORUM' dur...
Vazgeçememektir.
Beni anlatır KÜSMEK.
KIZDIM ama hala buradayımdır, gitmiyorumdur, gidemiyorumdur.
KÜSMEK; nazlanmaktır, yakın bulmaktır, benim için değerlisindir.
KÜSMEK, sevdiğini SÖYLE demektir... Hadi ANLA demektir...
KÜSMEK; umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır...

Yani, diyeceğim o ki:
BEN SANA KÜSTÜM !..


Nazım Hikmet RAN

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 26 Ağu 2012 18:53:44
SEVİYORUM SENİ
 
Seviyorum seni
 ekmeği tuza banıp yer gibi
 Geceleyin ateşler içinde uyanarak
 ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
 Ağır posta paketini
 neyin nesi belirsiz
 telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi

 Seviyorum seni
 denizi ilk defa uçakla geçer gibi
 İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
 içimde kımıldayan birşeyler gibi
 Seviyorum seni
 Yaşıyoruz çok şükür der gibi.
 
~Nazım Hikmet Ran~

Çevrimdışı simsekhanife67

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.606
  • 15.113
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.606
  • 15.113
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 26 Ağu 2012 20:20:32
  Meşgale

  Öküzlerimin boynuzlarında aydınlanırken ortalık
toprağı sürüyorum sabırlı bir kibirle
çıplak ayaklarımda toprak nemli ve ılık.
Demir dövüyorum öğleye kadar
kırmızıya boyanıyor karanlık.
Yapraklarında yeşilin en güzeli,
zeytin devşiriyorum ikindi sıcağında
üstüm başım, yüzüm gözüm ışık.
Her akşam mutlaka misafirim var,
kapım bütün şarkılara alabildiğine açık.
Geleceyin suya diz boyu girip
çekiyorum denizden ağları:
yıldızlarla balıklar karmakarışık.
Benden sorulur oldu dünyanın hali artık:
insan ve toprak, karanlık ve aydınlık.
Anladın ya işim başımdan aşkın,
beni lafa tutma, gülüm,
ben sana aşık olmakla meşgulum.

Nazım Hikmet

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2012 07:56:22
Seni gerçekten insanca kucaklasam sımsıkı Ve yüreğimi avuçlarına koysam, ne dersin?
 
Nazım Hikmet RAN

Çevrimdışı faldov

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.346
  • 46.551
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 4.346
  • 46.551
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2012 11:01:18
Hani derler ya;
ben sensiz yaşayamam, diye.
İşte ben onlardan değilim.
Ben sensiz de yaşarım;
ama seninle bir başka yaşarım.

Nazım Hikmet RAN

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2012 11:26:25
Yaşamak ümitli bir iştir, sevgilim. Yaşamak: Seni sevmek gibi ciddi bir iştir.
 
Nazım Hikmet Ran

Çevrimdışı senizkarasah

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2012 13:07:44
Nazım Hikmet ve Mevlânâ

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ...
 
Nazım Hikmet’in bir dönem Mevlânâ âşığı olduğunu biliyor muydunuz? Bazı okurlarımıza bu bilgi şaşırtıcı gelebilir. Ama aşağıdaki hatırayı ve şiiri okuyunca eminim siz de benim gibi farklı duygular hissedeceksiniz.
 
Ailesinden pek de dinî bir terbiye almayan küçük Nâzım dedesi Nâzım Paşa’nın yanında büyür. Anne ve babasının aksine dedesi Nâzım Paşa dindar bir adamdır ve Mevlevî tarikatına bağlıdır. Konya valiliği sırasında Paşa’nın evinde toplantılar düzenlenir, Mesnevî okunur ve tasavvufî sohbetler yapılırmış. Nâzım da bu toplantılardan, Mevlevîlerin zikir ve musîkisinden çok etkilenir. Delikanlılık çağına ulaşan Nazım Hikmet o gün topuyla duvara şut çekip dururken, dedesi Nâzım Paşa da yaşıtı emekliler ve Mevlevî arkadaşlarıyla kameriye altında oturup konuşuyorlarmış. Topu kameriyeye kaçınca Nazım’da almaya gider. Bu esnada kulağına bir konuşma çarpar. Misafirleri dedesine diyorlarmış ki :
 
-Niçin gizlersiniz Paşa Hazretleri, bu şiiri sizden başka hangi Mevlevî yazabilir?
 
-Emin olunuz ben yazmadım.
 
-İmzası da Mehmet Nâzım—Aynı isimde başkası da olabilir.
 
-Tevazu göstermeyiniz, böyle bir nefise, efendimizin kaleminden çıkmadıysa kimin eseridir acaba? Mecmua henüz basılmış, okur okumaz toplanıp arz-ı tebrikat için mübarek ellerinizden öpmeye geldik. Nur ola.
 
-Bu şiir hece vezniyledir. Ben aruz kullanırım. Maamâfih merak ettim. Bir kere daha okuyunuz da dinleyelim.
 
Sararken alnımı yokluğun tâcı
 
Gönülden silindi neşeyle acı
 
Kalbe muhabbette buldum ilâcı
 
Bende müridinim işte Mevlânâ
 
Nâzım Hikmet artık dayanamayıp kucağında topu, çilli yüzü kıpkırmızı başını kaldırıp heyecanla manzumenin arkasını getirmiş:
 
Ebede set çeken zulmeti deldim
 
Aşkı içten duydum arşa yükseldim
 
Kalpten temizlendim huzura geldim
 
Ben de müridinim işte Mevlânâ…
 
Misafirler hem gelen sese şaşırmış, hem de henüz basılmış bir mecmuadaki şiiri torun Nâzım’ın ezberlemiş olmasına. İçlerinden biri kurnaz kurnaz gülmüş:
 
-Sübût buldu efendim. Demek ki hafid küçük bey eseri zâtı âlinizin evrakınız meyanında görüp hafızasına nakl eylemiş.
 
Paşa bir yandan itirazlarına devam ederken öbür yandan Nâzım Hikmet haykırmış:
 
-Benim de ismim dedeminki gibi Mehmet Nâzım. Mevlevî şiirleri yazıyorum. Mecmuaya gönderdim. Basmışlar işte. Dergâh mecmuasında başka şiirlerimde basıldı.
 
Misafirler şaşırır ve kalkıp saygıyla Nâzım’ın alnından öpmüşler. Dedesi Nâzım Paşa da dayanamamış torununu kucaklamış ve alıp elini öpmüş.
 

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2012 13:11:19
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin, yorulmuşsundur;
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
Ne gül suyum, ne gümüş leğenim var, susamışsındır;
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim, acıkmışsındır;
Beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam,
Memleket gibi yoksuldur odam.


Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin,
Ayağını basdın odama,
Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi,
Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde,
Ağladın, avuçlarıma döküldü inciler,
Gönlüm gibi zengin,
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam.



Hoş geldin, kadınım benim, hoş geldin...

~Nazım Hikmet Ran~

Çevrimdışı simsekhanife67

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.606
  • 15.113
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.606
  • 15.113
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2012 17:52:59
  Umut; Binbir ayaklı,
Umut; Güneşte saklı.
Umut; edenler haklı,
Umut; insanın hakkı.

Recai MERT

Çevrimdışı M.TARIK

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.153
  • 2.487
  • 1.153
  • 2.487
# 27 Ağu 2012 20:26:56
Eli kolu zincirlere vurulmuş, vatan çırılçıplak yere serilmiş. Oturmuş göğsüne teksaslı çavuş. Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

 Nazım Hikmet RAN

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ağu 2012 20:31:28
"Sen benim sarhoşluğumsun, ne ayıldım, ne ayılabilirim, ne ayılmak isterim! "

Nazım Hikmet Ran

Çevrimdışı M.TARIK

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.153
  • 2.487
  • 1.153
  • 2.487
# 27 Ağu 2012 20:41:31
Güneşi İçenlerin Türküsü

Bu bir türkü:-
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
                         kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
                                      esmer alınlarında
                          bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
                     güneşe giden
                                        köprüden
                                               geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
                                        yırtarak
                                              gerindik!
Sıçradık;
            şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
            kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
                             şaha kalkan atlarını!
 
                    Akın var
                                güneşe akın!
                        Güneşi zaptedeceğiz
                                güneşin zaptı yakın!
 
Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
                            göz yaşlarını
                                        boynunda ağır bir
                                                                zincir
                                                                    gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
            kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

İşte:
        şu güneşten
                        düşen
                               ateşte
                                    milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
                düşen
                        ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
 
                          Akın var
                                  güneşe akın!
                          Güneşi zaptedeceğiz
                                  güneşin zaptı yakın!
 
Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş'emiz sıcak!
                kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
                                               " o an"
                                                    kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
                                            yükseliyoruz
                                                        güneşe doğru!

Ölenler
        döğüşerek öldüler;
                              güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
 
                          Akın var
                                      güneşe akın!
                          Güneşi zaaaptedeceğiz
                                      güneşin zaptı yakın!
 
Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
                    kıvranarak
                                ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
                            emreden!
Bu ses!
        Bu sesin kuvveti,
                             bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
                                                     vuran,
onları oldukları yerde
                                durduran
                                      kuvvet!
Emret ki ölelim
                   emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
           coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!
 
                           Akın var
                                       güneşe akın!
                           Güneşi zaaaaptedeceğiz
                                       güneşin zaptı yakın!
 
 
Toprak bakır
            gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
        Haykıralım!



Nazım Hikmet Ran

Çevrimdışı senizkarasah

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 28 Ağu 2012 08:13:17
.

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 28 Ağu 2012 10:12:46
Ben bir bahçıvanım sen benim yedi yılda açan gülümsün.
Erişilmez oluşun yıldırmıyor beni, belki bilhassa bundan dolayı makbülsün.

Nazım Hikmet Ran

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK