Bu da nacizane benim görüşlerim. Tartışmaya farklı bir bakış açısı sunmak istedim. Saygılarımla...
Açıklamalarınızın ilk kısmı eğitim ile ilgili görüşlerinizi içeriyor. Konumuzun dışında olduğu için bu konudaki ifadelerinize cevap yazmayı tercih etmiyorum.
Eğitim hakkında görüşlerinizi başka bir konu başlığı altında yayınlarsanız, tartışmaya memnunuiyetle katılırım.
Öncelikle açıklamalarınızda alıntı yaptığınız ARİSTO'nun sözü ile ilgili bir yorumda bulunmak istiyorum.
“Kamu çıkarının bulunduğu her şeyde kamu eğitimi gerekir. Eğitimin tümüyle devlete ait olduğu kabul edilmelidir.” ( ARİSTO )
Aristoteles, milattan önce (M.Ö. 384 – 7 Mart M.Ö. 322) yaşamış, Antik Yunan filozofudur. 2000-2500 yıl öncesinin şartlarında söylenmiş bir sözdür.
Günümüz şartlarında eğitimin tümüyle devlete ait olduğu kabul etmek hemen hemen imkansızdır.
Sosyalist olduğu iddia edilen ülkeler dahil dünyanın hiç bir ülkesinde böyle bir uygulama yoktur.
Bütün dünya da, özel setörün az veya çok eğitim öğretime katkısı vardır.
Açıklamalarınızda
Gelecekte de sanırım; velinin tercihine bırakılan okullar, ev okulları, siber okullar, sanal okullar… Satılık kelepir okullar vb. gibi alternatif okul düşünceleri ya da ‘okulsuz toplum’ önerileri karşımıza zorunlu seçenek olarak çıkacaktır.
ifadelerine yer vermişsiniz.
Gelecekteki okul kavramının, günümüz okul kavramından farklı olacağı yönündeki düşüncenize katılıyorum. 'okulsuz toplum' ifadesinin ise bugünkü anlamda okulu olmayan toplum olarak gerçekleşeceğini söyleyebiliriz.
Her alandaki gelişmelere bağlı olarak eğitim ve öğretimin öneminin sürekli arttığı göz önüne alındığında gerçek anlamda
okulsuz bir toplum oluşacağını söylemek mümkün değildir.Bu anlamda okullar; çalışanların ve öğretmenlerin kendi duygu ve yargılarına güvenebilecekleri, vicdan ile cüzdan arasında sıkışıp kalmayacakları, her türlü kaygı, korku ve olumsuzluklardan
(kariyer, iş güven cesi, düşük ücrete karşı toplu sözleşme, özlük hakları, çalışma koşulları vb.) arınabilmelerini sağlayan kurumlar olmalıdır.
Mükemmel toplum kriterleri
Beşer hata yapmaya mahkumdur, beşer kanunları yürürlükte olduğu müddetçe bu kriterlerin yerine getirebilmesinin mümkün olmadığını sanıyorum.
Bu kriterlerin yerine getirilebilmesi için bir öneriniz var mı? Ya da yeryüzünde bu kriterlere uyulabilen bir yer var mı?
Hiç kimse de ‘babasının hayrına’ eğitim işine bulaşmaz.
Bu ifadeye katılmıyorum. Sizin deyiminizle ‘babasının hayrına’ eğitim işine bulaşanlar olmasaydı dünyanın dört bir yanında Türk okulları açılamazdı.
Bu ifade, dünyanın dört bir tarafında Türk okullarının açılmasında yaşanan zorlukların bilinmemesinden kaynaklanıyor.
Okulların satılması durumunda benzer zorlukların ülkemizde yaşanmayacağını iddia etmiyorum.
Ama, maalesef kış yaşanmadan bahar gelmiyor.
Eğitim işi gönül işidir. Şu andaki sistemde gönüllü olmadıkları halde (sadece devlet memuru zırhına bürünmek için) öğretmenlik yapanlar mevcuttur.
Okulların satılması durumunda bu kişiler elenecektir. Eğitim / öğretim gönüllü öğretmenler tarafından yapılacaktır.Gelişmiş ülkelerin devlet yapısı incelendiğinde görülecektir ki,
devlet, özel sektörün girmesinin sakıncalı olduğu dış işleri, iç güvenlik, adalet gibi alanlar dışından imkanlar nisbetinde elini çekmektedir.
Bu durum devleti, HANTALLIKTAN kurtarıp, asli görevlerini daha etkin olarak yapabilmesine imkan vermektedir.
Gelişmiş ülkelerde yerleşik olan inanç
-her şeyin bir fiyatı olmalıdır- şeklinde değil, her malın, her hizmetin bir fiyatı olmalıdır şeklindedir.İnsan fıtratı gereği, bedelini ödemediği şeyin kıymetini bilmez. Havasız kalmayan kimse havanın değerini bilmez, susuz kalmayan insanlar suyun değerini bilmezler.
Her malın, her hizmetin bir fiyatı olduğu bilincinin yerleşmesinin ne gibi bir zararı olabilir?Bunu yaparken de satış şirin ve zorunluymuş gibi gösterilmekte paravanın arkası gizlenmektedir.
Alan ve satanın razı olduğu bir alışverişte, paravanın arkasında ne olabilir ki?
Eğitim bir meta aracı, bir mal gibi üretilip pazarlanan, piyasa dalgalanmalarına açık diğer ekonomik parametreler gibi değerlendirilmektedir.
Satılan eğitim değil, OKULLARIN İŞLETME HAKKIDIR. Kelime oyunları ile konu asıl tartışma zemininin dışına çıkarılmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki, eğitim / öğretim aynı insanlar tarafından, aynı şartlarla verilmeye devam edecektir.özelleştirme, okul arazilerine bedavaya sahip olma.
Önerinin içerisinde, okulların (ve arazilerinin) farklı amaçlarla kullanılamayacağı şartı mevcuttur.
-dikensiz gül bahçesi istemektedir. -
Yanlış hatırlamıyorsam eski Milli Eğitim Bakanlarımızdan Hasan Âli Yücel tarafından söylenmiş bir söz vardır:
- Şu okullar olmasaydı, bakanlığı ne güzel idare ederdim.
Okulların satılması ile bakanlık dikensiz gül bahçesine dönecek olsaydı, şimdiye kadar çoktan okullar elden çıkarılmıştı.
Sürekli tekrar etmek zorunda kalıyorum, satış işlemi sadece OKULLARIN İŞLETİM HAKKININ satılmasıdır.
Eğitim öğretim ile ilgi tüm düzenlemeler, kontroller devlet tarafından yapılmaya devam edecektir.Kalitesiz eğitim verdikleri için kapanma noktasına gelen özel okullara...
Eğitim kalitesini ölçmede kullandığınız kriterler nelerdir?Daha önce yazdığım bir mesajdan alıntı yapmak istiyorum :
Okulların kalitesinin SBS- ÖSYM sonuçlarına göre belirlenmesini doğru bulmuyorum. Çünkü bu sınavlar öğrencinin bilgisini ölçmeye yöneliktir.
Okullar sadece bilgi veren kuruluşlar değildir. Öğrencileri EĞİTEN veya EĞİTMESİ gereken kuruluşlardır.
Hangi okulun daha iyi EĞİTİM verdiğini sayısal olarak ifadelendirmenin mümkün olduğunu sanmıyorum.
Şimdi de başlığı açan, gördüğüm kadarıyla bu işe pek de hevesli olan üstadımın dediği gibi:
OKULLAR SA-TI-LA-CAK ! Lamı cimi yok satılacak. Biz büyüklerimizden iyi mi bileceğiz, doğruyu yanlışı…
Okulların satılmasını gerektiren sebepleri ve satılması durumunda meydana gelecek OLUMLU gelişmeleri önceki mesajlarımda açıkladım.
Şu konularda, sizin tabirinizle büyüklerimizden daha iyi bilebileceğiniz doğruları söyleyebilir misiniz?
1) 20 kişilik sınıflarda ders yapmak mı daha verimlidir? 35 kişilik sınıflarda mı?
2) 35 kişilik sınıfları, 20 kişilik sınıflara dönüştürmek için gerekli kaynak nereden sağlanabilir?
3) Devlet memuru zırhını kullanmak için öğretmenlik yapanların eğitim / öğretime verdiği zararı engellemek için neler yapılabilir?
4) Bürokrasi çarkı içinde buharlaşan mali kaynaklar nasıl sonlandırılabilir?
5) Canla başla görevini yerine getirmeye çalışan öğretmenle, derslere girip çıkan öğretmenlerin EŞİT ücret alması nasıl engellenebilir?
6) Öğretmenler 2 yıl sonra tayinim çıkacak düşüncesinden nasıl kurtarılabilir?
vs.
Çünkü geleceği var, rant var.
Her bir öğrenci için ödenecek ücret sabit olacağı ve derslik başına düşen öğrenci sayısı belli bir miktarı (20) geçemeyeceği için okul işletmeciliğini rant kapısı olarak görmek hatalı olur.
Diğer bir deyişle, köydeki bir okulda da merkezi yerdeki bir okulda da bir derslik için azami 20 öğrenci alınabilecektir ve öğrenci başına düşen ödeme miktarı aynı olacaktır.
Ancak merkezi yerlerde, velilerden ek ücret talep etmek daha kolay olacaktır. Bu kolaylığı rant olarak isimlendirmek abartı olur.
Merkezi yerlerde okul işletmenin masrafları da orantılı olarak artacaktır.
Milli Eğitim sistemimiz dershanelerin yedeğine çekilmiş durumda bırakıldı.
Okulların özelleştirilmesi durumunda dershanelere ihtiyaç kalmayacağı tahmin edilmektedir.
Kamusal eğitim 80’li yıllardan itibaren bilinçli olarak içeriksizleştirildi, kalitesizleştirilip kaderine terk edildi. Aldıkları düşük ücretlerle öğretmenlerinde eğitici performansları düşürüldü. Benim memurum işini bilir zihniyetiyle dershaneler ya da farklı alanlar (pazarda çorap satmak gibi) ikinci iş adresi olarak gösterildi.
Öğrencilerin kafasına da “dershaneye gitmeden üniversite kazanılamaz” anlayışı çivi gibi çakıldı. Dershaneler; bu konuda üzerlerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirerek öğrencileri ; sınav kafalı, tek tip, düşünemeyen,soru ve sorunları verilen şıklarla çözmeye çalışan, genellikle bir dilekçe bile yazamayan, toplumsal hiçbir şeye ( bs. İnternet, cep telefonu, iddia ve ganyan hariç) kafa yormayan, aciz,bencil,yalnız kendini düşünen, hayata hırs + rekabet + kazanma + hemen köşe dönme güdüleriyle bakan tip olarak dizaynladı. Ya kuzu gibi sonradan koyun olurlar diye ya da sanaldan yetişip sonradan robot olarak neoliberal yeni küresel düzende yerlerini ve görevlerini almak üzere programladılar…
Okul aile birlikleri; asli görevleri olan eğitim-öğretime yardımcı olma işlevinden uzaklaşarak ticarileşti,
kermes, kantin işletmeciliği, otopark kahyalığı gibi işletmecilik anlayışı geliştirdi. Çocukların küçük-büyük bütün başarıları okula kaynak yaratmada (reklam, sponsor…gibi) eğitimin piyasalaşmasına hizmet eder hale getirildi.
Tüm yeniliklerine rağmen yeni müfredat programı, öğretmeni eski sistemi uygulamaya zorladı.Yeni program-eski sınav sistemi düşünen veliyi öğretmenle karşı karşıya getirdi.
Sözleşmeli, kısmi zamanlı ve geçici öğretmenlik uygulamasıyla eğitimde esnek, piyasacı ve kuralsız
çalış(tırıl)ma yani ücretli kölelik dönemi başlatıldı. İş güvencesi hakkı gaspa uğrayarak ağır bir yara aldı.
‘Öğretmenlik kariyer basamak’( karşı çıktığım için katılmadığım) sınavı ise ilk bakışta olumlu gibi görünen ( bilgiliyi ayırması, motive etmesi ve ödüllendirmesi gereken) yanlarına rağmen, okulda ve öğretmenler arasında (eşit işe farklı ücret…gibi) çatışma ve çelişki yaratılarak, öğretmenler bir kez daha bölün(dürül)dü.
Mesajınızın bu bölümü, dün yayınladığım hikayedeki gibi kırmızı çarpı işaretleridir.
Daha önceden resim yapmamış kişiler nasıl resim yapılacağını söyleyemezler, ancak yapılan resimde şuralar hatalı diye işaret koyarlar.
Devlet; eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi asli görevlerinden hızla uzaklaş(tırıl)dı.
Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi hizmetleri vermek devletin asli görevi değildir.
Devletin asli görevi bu hizmetlerin verilebilmesi için gerekli şartları hazırlamaktır.Bu nedenle eğitim alanındaki ‘yeniden yapılandırma süreci’ akademik anlamda bilimsel, teknik anlamda verimli, siyasal anlamda ise demokratik gelişme ve reform olarak adlandırılamaz.
1) Bugünkü yapı akademik anlamda bilimsel midir? Değilse akademik anlamda bilimsel olması için neler yapılabilir?
2) Bugünkü yapı teknik anlamda verimli midir?
Okulların satılması durumunda eğitim / öğretim daha verimli hale gelmeyecek midir? Eğitim öğretimin teknik anlamda verimli olabilmesi için neler yapılabilir?
3) Okulların İŞLETME HAKKININ satılmasıyla demokratik gelişme arasında ne tür bir bağ vardır?
4) Eğitimde reform nasıl yapılır? 20 kişilik sınıflarda verilecek bir eğitimle reform yapılmış olmaz mı?
Söz konusu edilen; Cumhuriyetimizin temel kazanımlarından olan (tevhid-i tedrisat) eğitim-öğretim birliği ile sosyal devletin sunmaya çalıştığı
(eleştiri hakkı saklı olmak üzere) parasız ve kitlesel eğitim hakkının gaspından başka bir şey değildir.
Okulların işletim hakkının satılmasının eğitim-öğretim birliğine zarar vereceğini düşünmenizin sebepleri nelerdir?
Okulların işletim hakkının satılması, parasız ve kitlesel eğitim hakkını ortadan kaldıracak mıdır?
Kitleler eğitim haklarını kullanamayacaklar mıdır?
Herkes eğitim almak için para ödemek zorunda mı kalacaktır?
Ve yine bu nedenle de OKULLARIN SATILMASI gibi bir süreç kamu emekçisi olan biz, eğitim ve bilim emekçilerince KABUL EDİLEMEZ…
Okulların devlet tarafından işletilmesinin, eğitim ve bilim emekçilerine ne tür bir katkısı vardır?