Yavuz Bahadıroğlu Neler yıktık?
Rahatça söyleyebilirim ki, tarihinde övünebileceği çok şey olmasına rağmen, övünmek şöyle dursun, hatta dövünen başka bir millet yoktur!
Özgüvenimizi yitirdik. O kadar ki, Biz adam olmayız sözünü dillerimize pelesenk edip kendi kendimizi sürekli aşağıladık.
Kısacası redd-i miras(geçmişi reddetmek) bu milletin özgüvenine mal oldu!
Bu öyle bir redd-i mirastır ki, alfabeden başlar, kılık kıyafette çıkar
Ama orada da bitmez: Şehir, hatta köy isimlerini değiştirmeye kadar gider.
Mevsim isimleri, ay isimleri, gün isimleri, saat, takvim, vesaire
Birinci Dünya Savaşında Almanlardan aldığımız meşhur Goben zırhlısının Yavuz Sultan Selim olarak değiştirilen ismini, Cumhuriyet Türkiyesi bir kez daha değiştirir ve Sultan Selimi çıkarıp Yavuzu bırakır.
Amaç, hiçbir padişahın hatırlanmaması
Söyler misiniz bunlar hangi derdimize deva oldu? Meclis kürsüsünden II. Abdülhamide ve Sultan Vahideddine yapılan hakaretler hangi problemlerimizi çözdü?
Burada izninizle Fransız yazar Claude Ferrereden konuyla ilgili hayret uyandıran kısa bir değerlendirme aktaracağım:
Size tuhaf bir şey söyleyeceğim: Günümüzün cumhuriyetçi Türkleri, kendilerini Bayezidin torunları değil de Timurun torunları sayıyorlar. Cumhuriyet donanmasında bir zırhlı var: Almanların eski Goben Zırhlısı
Bu geminin adını değiştirmek ve millî bir isim vermek gerekti. Çok haklı olarak Yavuz Selim adı teklif edildi. Ama Çankaya Hükûmeti buna razı olmadı. Kısaca Yavuz denmesini uygun buldu. Osmanın (Osman Gazinin) kanı, Ankaradaki adamlar için tarihten silinmesi gereken, nefret edilecek bir şey hâline geldi. Tahripkâr ve zalim Cengizle Timur; sayısız saraylar yaptıran, mabetler inşa ettiren, yollar açan, bunca eyaleti Türk topraklarına katan hükümdarlara (padişahlara) tercih edilmektedir
Cumhuriyet Türkleri, cetlerinin mirasını hor görmeye başladılar. (Claude Ferrere, Türklerin Manevî Gücü, s. 1987 v.d.)
Yabancıları bile dehşete düşüren bu redd-i miras, sadece kişilere münhasır kalsaydı, belki tahribat bu seviyede olmayacaktı. Hazin ki, aşiretten beylik, beylikten devlet çıkaran ve devleti en az 500 sene cihanın üçte birine hâkim kılan temeller de tahrip edildi.
Osmanlı Türkçesinin okullara ders olarak okutulması teklifi, bazılarını fena halde rahatsız ediyor
Bilim dili değil filan diyerek gerekçe üretmeye çalışıyorlar
Peki, yıllar önce ilim alfabesi diye kabul ettiğimiz lâtin alfabesi bize bilimsel bir ivme kattı mı?..
Ayrıca yıllardan beri İngilizce eğitim veren sürü ile okulumuz, İngilizce konuşup yazan yüz binlerce gencimiz var da ne oluyor? Bilimde, teknolojide hangi seviyelerdeyiz?..
Dilini, alfabesini değiştirmeyen Japonya, Rus, Çin, ilim üretme skalasının neresinde, biz neresindeyiz?
Güçlü bir potansiyele ve iç cevhere sahip olduğumuz kesin. Asırlar sü-ren başarılı bir devlet tecrübemiz de var. Ne çare ki yıllardır kendimizi ideolojik tartışmalarda boğuyoruz.
İç dinamiklerimizi harekete geçirip toplumsal enerjiye dönüştürecek bir hamleye muhtacız: Yeni bir çıkış yapabilirsek, müthiş sıçramalar gerçekleştirebiliriz. Bu tetiklemeyi başka bir şey de sağlayabilir, Osmanlıca da
Ancak Cumhuriyet kazanımları denilen ve maddeler halinde bile yazılamayan soyut kavramların bunu sağlayamadığı da ortada. Yeni bir enerji merkezi bulmamız lâzım.
Bu merkez Osmanlının yeniden keşfiyle oluşturulabilir. Bunun için ise öncelikle Osmanlıyı tanımamız gerekiyor.
Osmanlıca iyi bir başlangıç olabilir.
Sonuçta keşfedeceğimiz yer, yabanın yeri değil, kendi yerimizdir. Bizi dünya örneği yapan değerler silsilesini keşfedeceğiz.
Dilini ve alfabesini bilmeden bu iş olmaz.
Osmanlı hakkında hafızamıza tıkıştırılan ne varsa terkedip gerçeğiyle buluşmamız icap ediyor. Bu da dilini ve alfabesini öğrenmemizi zaruri kılıyor. Aksi taktirde bir yüz yıl daha kendimize yabancılaşmış olarak yaşar, hiçbir varlık da gösteremeyiz.