NERGİS İLE YANKI
Nergis dünyaya geldiğinde
Su perisi olan anası
Ona baktı da uzun uzun
Ya bu dünya güzeli çocuk
Göze gelirse diye meraklandı,
Dar attı kendini falcının yanına,
"Oğlumun ömrü uzun mu falcı baba?"
Falcı mavi saçlı periye dedi ki,
"Evet, ama hiç görmezse kendini.."
Delikanlı Nergis on altısında,
Sevgilisiydi herkesin.
Ama hiçbiri bu talihsizlerin
Sokulamamıştı yanına,
Çünkü döndüğünü bilmiyordu dünya,
Büyümez gibi büyüyordu bervak otu,
Kunduz bilmeden acıkıyordu,
Görmeden bakıyordu geyik.
Güzelliğini bilmeyen güzellik,
Issızdı görkemi içinde,
Nergis büyüsü içinde donuk donuktu.
Hani öğle saati amfitrit
Sallanarak derin sularda
Uyur ya ağır, kibirli, alıngan,
Hani kayalık dağın doruğundan
Göz açıp kapayıncaya kadar
Yürek oynatırcasına iniverir ya
Uçurum telaşsız ve yaban,
Hani kaldırır başını orman dinler
Gülümseme nedir bilmeyen yavru şahin,
Hani papağanları ürkütür
Tavşanları kovalar yavru kaplan..
Bir gün kurduğu ağlara doğru
Sürerken ürkek geyikleri
Söze ilk başlamayı bilmeyen Yankı
Onu görüp vurulu verdi.
Ardına düştü Nergis'in gizlice,
Tutup yalvarmak isterdi,
Yalvarıp sarmak isterdi,
Ama Yankı'ydı o, biri söylerse ancak
Ancak son sözleri yinelerdi.
Çevresinde bir şeyler sezinleyen Nergis
Dedi ki "Kim var yanımda benim?"
Yankı mutlu, ses verdi:
"Ben'im"
Nergis bakınıp dört yanına,
Kimsecikler görmedi, şaştı.
Çünkü görünmek için en uygun sözü bekleyen
Ormana saklanmıştı.
Aldandı Nergis kendi sesine
Bağırdı, "Gel birleşelim!"
Yankı ses verdi gene,
"Birleşelim!"
Ve sarılmak için özlediğine,
Çıktı ormandan.
Ama aldatıldığını anlayan Nergis
Onu korku ile itti.
"Çek beni kucaklamak isteyen ellerini
Ölürüm de sana öyle yar olurum."
Yankı da son olarak dedi ki,
"Yar olurum."
Ve ormanın içlerine çekildi.
O günden beri ıssız mağaralarda
Kendini yakıp bitiren Yankı
İşittirir sesini bütün çağıranlara,
Söylemek istediği içinde saklı,
"O da sevsin dilerim Tanrım,
Sevsin de kavuşamasın derim Tanrım"
Oralarda bir akarsu vardı.
Ne dağlarda otlamayı seven keçiler,
Ne çobanlar, ne bir sürü, ne bir kuş
Bozabilmişti duruluğunu bu suyun.
Hiç güneş görmeyen bir kuyunun
Serinliği gibi serin, ne bir yaprak yüzer
Yüzünde, ne bir küçük titreyiş.
İşte av yorgunu Nergis
Uzandı bir gün içmek için bu suya
Görünce yüzünü birden bire suda
Başkası sandı kendini,
Başkası diye vuruldu kendine,
Kalakaldı güzelliğinin önünde.
Mermer bir yonuttu sanki yüzü,
Bir çizgisi bile oynamıyordu.
Nergis kendini kucaklamak istiyordu,
Seven de kendi, sevilen de.
Kaç kez kollarını boş yere
Suya daldırdı tutmak için bu başı,
Açlık da ne , yorgunluk da ne,
Hiçbir şey onu bu yerden ayıramadı.
Niye direniyorsun, söylesene,
Kaçıcı bir görüntü yakalamak için?
Sen dönünce yok olacak sevdiğin,
Seninle gelir, seninle gider gördüğün,
Sen kendinsin arkasından koştuğun,
Niye direniyorsun, söylesene!
Büyülenmiş, kendini seyrederken öyle,
Suya damladı gözyaşları,
Bir bulanıklık oldu suyun yüzünde.
Silinip uzaklaşmaya başladı Nergis,
Sağlıcakla kal dedi ta derinden Nergis,
Düştü bitkin başı çiçekli çimenlere.
Nergis'in ölüsü bulunamadı,
Düştüğü su da şimdi safran rengi,
Beyaz bir çiçektir artık adı...
Melih Cevdet Anday