Güllere Adanmış Bir Ömür...
Güllere adanmış bir ömür bizimkisi, gonca güllere…
Camdaki buğudur çocukların öfkesi
Aynadaki suretimdir yarınlara yansıyan ışık.
Ziller vuslattır yürekleri birbirine bağlayan.
İçimdeki çocuğun gözyaşları çağlayan
Gonca güller yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ...
Süzülen kanadıyım tutsak yüreklerin
Eriyen mum misali yandıkça aydınlanır ufuklar
Keskin bir ışığım karanlığı delen
Bir çığlığım Edirne’den Kars’a yankılanan
Benden doğar akarsular ve güneş.
Fesleğenler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ...
Şehrin uğultusunda sükûnetim,
Karanlıklar içinde ürkek bir ay ışığı
Harmanlanmış sevgiyim yüreklerde
Duayım göğün yedinci katında kabul bekleyen
Umuda bakan gözlerin mavisiyim
Sardunyalar yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ...
Bir sabah rüzgârıyım, püfür püfür esen yel
Aklım Yunus, kalbim Mevlâna’dır benim
Hicran ateşine bir damlacık su
Anadolu bozkırında açan kardelen
Gönül ummanlarına akan sel
Karanfiller yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ...
Şiirler, masallar, kırık dökük hikâyeler geçer düşlerimden
Göğümde parıldar, büyür yıldızlar
Çatlamış yüreğime rahmet yağmurları yağar
Çorak tarlalara güller dikerim, boynu bükük güller
Derede, tepede, kırda izim var
Yaseminler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ...
Bir demet gülüm kırık vazolarda solmaya mahkûm
Toprağa düşen buğday tanesiyim
Bire bin veririm hoyrat rüzgârlara rağmen
Sonsuzluğa açılan yelkenliyim açık denizlerde
Çiçekler kokusunu alır benden
Menekşeler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ..
Mecnun’un kalbinde yanan sevda ateşiyim
Serçelerin sırtına binse de develer,
Düşmanıyım umarsızlığın, irfan bayrağıyım ben
Kokuşmuş eylüllerde gönüllü umut taciriyim
Kanım kılcal damarlarında gezer gençliğin
Şebboylar yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ..
Kalemdeki mürekkep alın terimdir
Koca dünya kaybolur avuçlarımda
Gökyüzüne salınan uçurtmayım ben
Kır çiçeklerinde üşüyen şebnem
Ağıyı bal eyleyen Eyüp’ün sabrı
Çiğdemler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ...
Yanık bir ezgiyim hasret türkülerinde
Malazgirt’te paslı bir hançer, Patnos’ta yalnızlık
Safranbolu’daki ahşap evin sofasıyım
Tokat’ta genç kızların kırdığı acı tütün
İdare lambasında titreyen loş ışığım
Gelincikler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ...
Anadolu yollarında kağnılar benden geçer
Irmakları besleyen kaynak benim
Yarının türküsünü söyler dudaklarım
Toprak kokar minik elleri çocukların
Ben ki yüce dağ başında sönmeyen ateş
Sümbüller yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ...
Ağrı Dağı’nda tipi, Bolu Dağı’nda gürgen
Gelinlik bir kızın sandığındaki çeyiz
Parmaklıklar ardında bekleyenlerin düşü
Garip bir köylünün ayağında yırtık çarık
Öğrencinin elinde bembeyaz tebeşirim
Gülhatmiler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen! ...
Gözlerde parlayan nur, şairin dilinde söz
Cerrahın elinde neşter, âlimin hokkasında mürekkep
Karanlığa yakılan mum, kanayan yaraya merhem
Dede Efendi’de yarım kalmış şehnaz bir şarkı
İnsanlığın ilk babası cennetten kovulmuş Âdem
Bin bir renkte açan çiçek, her bir güzel şeyim ben
Yani öğretmen! ...
Öksüzlere sıcak kucak, ezilene çelik bilek
Zalime saplanan kılıç, susayana soğuk pınar
Şeytanın yanında melek, dudaklarda kutlu dilek
Hâkimin kalbinde vicdan, mahkûmun içinde umut
Garibanın tutan eli, âşığın sazının teli
Misk ü amber kokan öpülesi elim ben
Yani öğretmen! ...
Mustafa Nihat Malkoç