Sevdiğimiz Şiirler

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.437
  • 177.461
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.437
  • 177.461
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 04 May 2011 23:34:34
Bazen cok Özlersin... :(
Bazen çok özlersin 'O' uzaktaki insanı.
Birilerine anlatmaya kalkarsın kimse anlamaz.
Çok insan çıkar karşına ...
Kalbine girmek için ,
Ama sen kabullenemezsin onları ...
Çevren ne kadar kalabalık olsa da sen "Onu" özlersin ve yalnız kalırsın.
Ve sen yavaş yavaş kabullenirsin.
Ama asla O'ndan vazgeçemezsin ..

Çevrimdışı galipkudalak

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.129
  • 10.547
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.129
  • 10.547
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 05 May 2011 00:33:38
Sessiz ve mükemmel bir gece.
Ve biri eksik
biri her zaman eksik
biri, geldiğinde bile eksik
öyle eksildik ki yaşarken,
bize dokunan herkesi eksiltiyoruz.
Yalnızlığımızla çoğalıp kalabalığımızla eksiliyoruz
ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız.
Ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz.

Hayat bize hep aynı şeyi öğretiyor
‘Mükemmel biri yok.’
Hepimiz kendimizde olmayanı arıyoruz.
Ve hepimiz ancak kendimizde olanı buluyoruz.
Gökyüzü karanlık ve yıldızlar parlıyor.
Dürüst olduğunu söyleyenlerden mi korkmalıyız,
yoksa yalancı olduğunu söyleyenlerden mi?
Kendimizi kimden sakınmalıyız?
Ve kendimizi sakınmalı mıyız?
Neden dürüst birine ,
güvenebileceğimiz birine
bu kadar ihtiyacımız var.
Kendimize ve dürüstlüğümüze güvenemediğimiz için mi?
Bizi dürüstlüğün gerçekten var olduğuna inandırması
bizi de dürüstlüğün güvenilir sularına çekmesi için mi
insanlara dürüst olmaları için yalvarıyoruz?

Hiç yalan söylemeyen belki de
başkasının yalan söyleyebileceğini hiç düşünmez.
İhaneti aklından geçirmeyen
başkasının da ihanetinden o kadar kuşkulanmaz

Ve ne kadar kalabalık yalnızlığımız.
Herkeste kendimize çarpıyoruz.
Kara ipekten bir yorgan gibi üstümü örtüyor,
iğde kokuları, limon çiçeklerinin incecik kokusu,
kızıllığı karanlığın içinde bile sezilen sardunyalar,
minicik saplarının ucunda sessizce duran minicik güller,
çiçeklenmemiş bir hanımeli.
Sessiz sakin ve mükemmel bir gece.
Ve ne kadar kalabalık yalnızlığımız.
Ne tarafa dönsek kendimize çarpıyoruz...

AHMET ALTAN

Çevrimdışı sina05

  • B Grubu
  • 6.545
  • 16.677
  • 6.545
  • 16.677
# 05 May 2011 01:04:48
Senin için ‘ yasak ‘ dediler.
—Yasaklar çiğnenmek içindir, dedim.

Senin için ‘ imkânsız ‘ dediler.
—...Önemli olan imkânsızı başarmak, dedim.

Senin için ‘ olmaz ‘ dediler.
—Dünya da olmayacak şey yok, dedim.

Senin için ’ zor ‘ dediler.
—Kolay olsaydı değeri olmazdı, dedim.

‘ Onda bulduğun nedir ki ‘ dediler.
—Herkeste arayıp bulamadığım, dedim.

Senin için ‘ o ne ‘ dediler.
—Hayattaki gülen yüzüm, dedim.

‘ Ona öyle nasıl bağlandın ‘ dediler.
—Ben değil o ”bağladı” dedim.

‘ Oda senin gibi sevdi mi ‘ dediler.
İşte cevap veremediğim tek şey buydu.

‘ Eğer bunu bilmiyorsan vazgeç ‘ dediler.
—Vazgeçecek olsaydım sevmezdim, dedim.
: CAN YÜCEL

Çevrimdışı cancancan111

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.599
  • 19.343
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.599
  • 19.343
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 05 May 2011 01:06:54
HADİ GİT...

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

Her darbene tahammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...

(CEMAL SAFİ )

Çevrimdışı ayas42

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 156
  • 1.076
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 156
  • 1.076
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 05 May 2011 09:14:28
Ölünün Odası

Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş;
Yerde çıplak bir gömlek; korkusundan dirilmiş.
Sütbeyaz duvarlarda çivilerin gölgesi
Artık ne bir çıtırtı ne de bir ayak sesi…
Yatıyor yatağında dimdik, upuzun, ölü;
Üstü, boynuna kadar bir çarşafla örtülü.
Bezin üstünde ayak parmaklarının izi;
Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi.
Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana;
Gözleri renkli bir cam; mıhlı ahşap tavana.
Sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var;
Küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir an kadar.
Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an;
Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan.
Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm;
Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm

Necip Fazıl Kısakürek

Çevrimdışı nurdan81

  • Uzman Üye
  • *****
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 05 May 2011 09:28:35
BENİ RÜZGARA VERME
 
Öfkeli bir deniz gibi
Üstünden atma beni
Yazdığın gibi silme

Yumlama parçalama
Ne yapsam kırılmaz diye
İtme koca dağlardan
Gidip gelip ağlatma

Bu bensiz yapamaz de
İçinin derinlerine sakla
Gösterme kimseye beni
Gönlünde tut bırakma

Kuşlara parçalatma
Çöllere koyup dönme
Gözden çıkarma beni
Tam her şeyimi aydınlatırken
Yeter bu kadar deyip sönme

Bir gidip bir gelip
Çocuk gibi oyalama
Korkutma yıldırma beni
Beni sakın bırakma

 AFŞAR TİMUÇİN

Çevrimdışı nurdan81

  • Uzman Üye
  • *****
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 705
  • 2.728
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 05 May 2011 09:32:22
Dostlara Günaydın

Dostlara günaydın,
Sevgiye sevgi katmak için
yola çıkanlara günaydın.
Dünyaya ışık veren renklendiren güneşe günaydın.
Uyuyanlara çalışanlara koşanlara emekleyenlere günaydın.
Gülenlere ağlayanlara somurtanlara günaydın.
Sevgililere düşmanlara kin besleyenlere günaydın.
Gönlü güzellere yüreği kocamanlara günaydın.
Dağa taşa kurda kuşa günaydın.
Emekçiye, alınterini katık yapanlara günaydın.
Şairlere bahçedeki saksıdaki çiçeklere günaydın.
Sevenlere sevilenlere ayrılanlara terkedenlere günaydın.
Günaydın yokolmuşluğum,günaydın sahte varoluşlar.
Günaydın güzel insanlar,günaydın aydınlıktaki karanlıklar.
Günaydın güzellikler,günaydın sahtelikler.
Gönlü sevgi dolu dostlara günaydın.
Dostluğu dost gibi bilenlere günaydın.
Günaydın güzelliği sevgi ile yoğuran insanlar.

Adnan Çakır
 

Çevrimdışı hercaihoca

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.396
  • 6.345
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.396
  • 6.345
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 05 May 2011 09:50:30
Güzel duygular yeşerip
Gök tatlı yemişler verince
Gönül kanatlarını gerince
Gördüklerine gösterip
“Bu hal ne hâldir? ” diye
“Bu yol ne yoldur? ” diye
Soramazsın ki…

Sen bayramlar kadar
Canlı ve güzelsin
Bazen yanık bir türkü
Bazen gazelsin
Can masmavi bir göldür
Yürek bir kırmızı güldür seninle
İstesen de istemesen de
Koparamazsın ki…

Ellerin bir çift beyaz kuş
Tanımıyor ki dur durak
Gönlümde pervaza durmuş
“Gel! ” demişse dostun sana,
“Git! ” demişse deli yürek
Bağlasalar da yerinde
Duramazsın ki…

Sen bayramlar kadar canlı,
Has bahçelerden güzelsin
İp nerde inceliverse
Daha sağlam bağlar sesin
Sen hep özümde özelsin
Yürek bir kırmızı güldür seninle
İstesen de istemesen de
Ayıramazsın ki…

Bahaeddin KARAKOÇ

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.534
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.534
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 05 May 2011 09:55:21
ABBAS

Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

 CAHİT SITKI TARANCI

Çevrimdışı tekmen

  • Moderatör
  • *****
  • 21.705
  • 46.668
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 21.705
  • 46.668
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 05 May 2011 10:54:07
40. Oda

Ne kadarınız gerçek sizin,
kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki
kilitler altında sakladığınız gerçek
duygularınızla,
gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor
hayatınıza,
söylenmeyen neler var kuytularda,
hani kendinizden bile sakladığınız,
bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla
yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da
ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz
içinizde...
Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?
Sevip de söyleyemediğiniz,
özleyip de açıklayamadığınız
ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize
gömdüğünüz oluyor mu,
korkaklıklar var mı,
kalleşlikler var mı,
yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi
bekliyor...

Göründüğünüz insan mısınız siz,
yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur
içinizde
ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi
taşıyorsunuz?
Derununuzda neler saklıyorsunuz?
Ne kadarınız gerçek sizin?

Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,
yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,
gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı
saklıyorsunuz,
açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?

Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,
günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp
Tanrıyı mı kırmaya uğraşıyorsunuz?
Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz
yoksa...

Uzun bir yolculuğa çıkar gibi
duygularınızla düşüncelerinizi denklere
sarıp da içlerinizde bir yerlere mi
yerleştirdiniz,
bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz
aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve
denklerinizi
hiç açmayacağınızı bilerek...
Bir gün çıldırsanız da
bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça
söyleseniz,
neler duyacağız sizlerden,
gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,
yoksa korkaklığın altında,
bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi
büyümüş yiğitlikler mi?

Kızgınlıklarınız yok mu sizin,
öfkeleriniz, isyanlarınız?
Aşklarınız yok mu?
Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?
Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,
kendinize şaşar mısınız,
hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler
var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,
dile getirilmeyen özlemler,
söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,
hangi boşvermişlikler,
hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?

Ne kadarınız gerçek sizin?

Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz
kendinizden?
Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı
turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,
şimşeklerle boşanan yağmur başladığında
şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,
ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya
açıyor musunuz
kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,
bu kadar gerçeği o odada saklayıp,
hayatı yalan yaşadığınızı farketmek nasıl bir
sarsıntı yaratıyor?
yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de
ıssız gece,
sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,
korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,
kırkıncı odanız size de mi kapalı,
kendi kendinize bile mahrem misiniz?

Ne kadarınız gerçek sizin?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,
hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,
kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek
istemiyor musunuz,
bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?

Şöyle rahatça bütün duygularınızı,
bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,
kendinizi bile yanınıza almadan.

Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız
kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,
yüksek sesle eleştirip de
içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,
kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi
korkaklığınızdan utığınızın itirafını nerelerde
gizliyorsunuz?

Ne kadarınız gerçek sizin?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?

Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu
yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?
Neler var kırkıncı odada?
Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,
kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalan mı
yaşıyorsunuz?
Niye yapıyorsunuz bunu?
Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede
belki...
Belki de hiç açmazsınız,
kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,
kendinizden sıkılarak...

AHMET ALTAN

Çevrimdışı hercaihoca

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.396
  • 6.345
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.396
  • 6.345
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 05 May 2011 11:35:58
BİR ASKERİN MEZARINA

Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,
Beyaz taş var, onun altında bayraklar
Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...
Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt
İle bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
Asker yatıyor...
Onun hâbı istirahate çekildiği şu
Makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.
Kadınlar dümü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar
Nâle eylediler, çocuklar ağladılar.
Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin
Mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak,
Olunmuştur. İşte orası o kahramanı muhteremin
Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan
Ona nâilini intizar olmuş!...

MUSTAFA KEMAL
• Harbiye talebesi iken yazmıştır.

Çevrimdışı seço58

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.343
  • 41.703
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.343
  • 41.703
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 05 May 2011 12:17:55
   Kırk

Diyelim ki yazdan kalma bir günde
Diyelim ki yaşım kırk
Nabzım
Uzak bir akraba gibi bana yatıya gelmiş
Otel defterlerine işlenirken yalnızlık.

Diyelim ki yazdan kalma bir günde
Diyelim ki yaşım kırk
El kadar bir sabahla dünyadan taşınırken
Susmak da bir şivedir
Güzel ayrılık

Ali Ayçil

Çevrimdışı banu2011

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.073
  • 3.654
  • Müdür Yetkili
  • 1.073
  • 3.654
  • Müdür Yetkili
# 05 May 2011 14:11:13
Duracaksın

Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
durup, gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan
alaycı kargaların sesini
dinleyeceksin,
çiçeklerini koklayıp derin bir soluk
alacaksın.

Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.
Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
bir zaman, ?dinlenin biraz? diyeceksin.

Bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek bütün
istiridyeleri açarak,
bir sevinç arayacaksın.
Hayaller kuracaksın.
Hatıralarını bir daha gözden geçireceksin.
Sevdiklerini düşüneceksin ve seni sevenleri.
Özlediklerini düşüneceksin ve seni özleyenleri.
Teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan
tenleri.
Seni şakalarıyla güldürenleri ve senin şakalarına
gülenleri.
Sevinçlerini, hayallerini, hatıralarını,
sevdalarını, sevişmelerini,
özlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin içine,
hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları
sıkıca kucaklayacaksın.

Ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında,
tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.

Güzel bir haber gelecek belki yarın sabah.
Belki bir mektup alacaksın.
Sana gülümsemesini çok istediğin gülümseyecek belki sana.
Serüvenci gemiciler gibi meçhul denizlerde
kaybolduğunda,
tam da o zaman, karanın bir gün görüneceğini düşüneceksin.
Gözcünün ?kara göründü? diye bağırdığını hayal
edeceksin.
Kara, hiç görünmese bile,
hiç olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini
bileceksin,
çektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu
hedefle mana kazandığını anlayacaksın.

Her şeyini kaybetsen de hayallerini
kaybetmeyeceksin.
Neyi aradığını hiç unutmayacaksın.
Sevinçleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini
o kadar kavrayacaksın.
Yaşadığın ve yaşayabileceğin güzel şeyleri ne kadar
çok düşünürsen
öfken o kadar keskinleşecek.
Karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın.
Geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı
bir uçurum koyduklarında,
nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan önce,
geçmişine, sevinçlerine, hayallerine yaslanıp güç alacaksın.

Sevdiğin bir türküyü mırıldanmaktan hiç vazgeçmeyeceksin.
Bir çiçek iliştireceksin yakana.
Ölüm seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.
En azgın, en ihtiraslı sevişmelerini...
En çılgın hayallerini...
En çağıltılı kahkahalarını...

Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
durup gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan alaycı
kargaların sesini dinleyeceksin,
çiçeklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın.
Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.

Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.
Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
bir zaman,
?dinlenin biraz? diyeceksin.
Onları, şefkatle dinlendireceksin.
Çünkü onlara yine ihtiyacın olacak.


Ahmet Altan

Çevrimdışı banu2011

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.073
  • 3.654
  • Müdür Yetkili
  • 1.073
  • 3.654
  • Müdür Yetkili
# 05 May 2011 14:14:28
Elde Var Hüzün

söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylenirdi mercan koz nargileler
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün
o şehrayin fakat çıkar mı akıldan
çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
sırılsıklam aşık incesaz
kadehlerin mehtaba kaldırılması
adeta düğün
hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için
elde var hüzün.


Attilâ İlhan

Çevrimdışı banu2011

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.073
  • 3.654
  • Müdür Yetkili
  • 1.073
  • 3.654
  • Müdür Yetkili
# 05 May 2011 14:17:00
Sen Benim Hiçbir Şeyimsin

Sen benim hiçbir şeyimsin
Yazdıklarımdan çok daha az
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Lüzumundan fazla beyaz
Sen benim hiçbir şeyimsin
Varlığın yokluğun anlaşılmaz

Galiba eski liman üzerindesin
Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
Dudaklarınla cama çizdiğin
En fazla sonbahar otellerinde
Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
Yalnızlığı öldüresiye çirkin
Sabaha karşı öldüresiye korkak
Kulağı çabucak telefon zillerinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
Henüz boş bir roman sahifesinde
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Ne çok çığlıkların silemediği
Zaten yok bir tren penceresinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
Yabancı bir şarkı gibi yarım
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Uykumun arasında çağırdığım
Çocukluk sesimle ağlayarak

Sen benim hiçbir şeyimsin


Attilâ İlhan


 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK