Türkiye’nin Maarif Dâvası

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 29 Tem 2016 09:21:47
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Nurettin Topçu'nun Türkiye’nin maarif dâvası kitabından alıntılar :
Milli eğitim ve muhtar üniversite bölümü :

İlimsiz, felsefesiz ıslahat yapma plânlarını, millî varlığa garazkâr kuvvetler, kendi dâvaları uğrunda kullandılar.
Milletin temelinin tarih şuuru olduğunu düşünerek önce millî tarihe saldırdılar.
Mâzi ve mefahir gömüldükten sonra ruhların kuvvet kaynağı sarsılmış olacaktı.
Onlar daha bunu başarma yolundayken millet dilini didik didik eden çelişik hareketlerin saldırısı başladı.
Bugün Türkçe yazılmış bir “otel” kelimesine hasret gözler o zaman kör edildi.
Millet ideali böylesine öldürülürken millette ruh kültürünün boğulması da başarılacaktı.
Otuzüç sene evvel (1935 yılında), Eğitim Bakanlığı’nın emir ve kararıyla lise felsefe müfredatından “Allah” bahsinin okutulması yasaklandı.
Ertesi yıl, her halde Allah’a götürür diye “Ruh” bahsi de müfredattan çıkarıldı.
Nihayet “metafizik” ve “antoloji” bahisleri bütünüyle atıldı.

Bu olaylara seyirci kalan üniversite aynı budama hareketini kendi bünyesinde de yapmakta idi.
Sade bazı yabancı elemanlar bu fikrî suikaste katılmıyorlardı.
Bu yıkım hareketini tamamlayıcı belki son adım bugün atılmaktadır.
Üniversitedeki muhteşem üstadların telkinleriyle çalışanlar, psikoloji dersini sadece bir lâboratuvar dersi haline getiriyorlar.
Bununla ruh kültürü tam mânasıyla ve kesin olarak boğulmaktadır.

...
Millî birliğin kimler tarafından yıkıldığı görülüyor. Onu yıkan elleri dışarda aramıyacağız.
Maarifi ile, basını ile, sahnesi ile, sineması ile, ailesi ile, partisi ile, bölgeciliği ile hattâ diyanet teşkilâtı ve mezhepçiliği ile bütün kuvvetler ve bütün müesseseler millî birliği parça parça etmektedirler.
Komünist bundan faydalanıyor. Lâkin asıl onu yıkan bizim ellerimizdir.
İkinci Dünya Harbi’nde Paris’in Almanlar tarafından işgal edildiği günün akşamı, Bordeux’ya sığınan Fransız devlet başkanı Pétain radyoda şöyle demişti:
“Dostlarım, zevk bizi mahvetti!”
Tarihin şu geçit ânında ben de şuna inanıyor ve şöyle söylüyorum:
“Hevesler ve hırslar bizi helâk ediyor!”
Tüccar kazanç hırslarıyla sarhoş,
gençlik dünya akımlarının peşinde,
halk her akşam kendini eğlendiren bedbaht şarkıcının hayranı,
okul çağındaki delikanlının kafası istikbalinin yüksek kazanç ve münasebetsiz maaş hesapları ile yüklü,
profesör klinik ve özel üniversite ticaretinin hastası olmuş,
kolejli kızını otomobille Avrupa seyahatına koşturan baba berberini de unutmuyor,
eski hükümdar sofralarının israfı her umum müdüre, her büyük gölgeye peşkeş çekiliyor;
başkasına değil, kendi kendimize zulüm olan bütün bu âfetlerin, bu musibetlerin temizleyicisi, ruhların kurtarıcısı olması lâzım gelen din adamı ise mâbedte ibadet pazarlığı yapıyor;
bölük bölük olmuş herbiri bir taraftan, ilme koşan gençliğini taşlıyor.

Bu satırlar Temmuz 2016'da değil, Ağustos 1968'de yazılmıştır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 30 Tem 2016 07:15:48
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Nurettin Topçu'nun Türkiye’nin maarif dâvası kitabından alıntılar :
Din eğitimi bölümü :

Din eğitimi herşeyden önce bir KALP EĞİTİMİDİR.
Onu beden hareketleriyle söz ve ses maharetleri halinde ele alanlar sihre yaklaştırdılar ve Frazer’in, dinin sihirden doğmuş olduğu esasına dayanan iddiasını, bilmeden desteklediler.
...
En başta şunu söyleyelim ki yüzyıllardan beri medresenin yaptığı dinî öğretim hatalıdır, arık ve çorak bir yoldan geçip gitmiştir.
Gerçekte din, psikoloji ile metafiziğin karışımıdır.
Dinî yaşayış psikoloji ile, yani kendini düşünmekle başlar.
Böylelikle elde edilen nefsin bilgisinden Rabb’in bilgisine yükseltici bir metafiziğe ulaştırır.

Sonunda Allah’a teslim olarak onun bizim üzerimizdeki mutlak hâkimiyetini kabul edici sığınma halinde sürekli bir şevkle yaşatıcı yine psikolojik, yani ruhsal bir hayat ve hareket sistem olur.
Böyle bir hali bizde yaşatmaya yardımcı beden hareketlerine ise ibadet derler.
Hakikatta ibadet, bu beden hareketlerinin kendisi değildir.
İbadet şevk ve aşk ile tereddütsüz Allah’a teslim olmadır.
Beden hareketleri, psikolojik bir kaide olan bedenin ruh üzerine tesirini SAĞLAYICI VE ARTTIRICI sistem halinde emrolunmuş bir takım unsurlardır.
Bunlar, ibadetin özüne yabancı olan yardımcılardır.
Bu hareketlerin en mükemmeli İslâm’ın namaz ve dua hallerinde göze çarpmaktadır.
Bizi Hakk’a teslim edici olan ruhtaki vecdi ve aşkı ortadan kaldırın, namaz diye mânâsız bir cesetten başka bir şey kalmaz.
Şimdi camileri dolduran bu cesetlerin gerçek İslâm dünyasının içine bir adım bile giremeyişleri, görülen bütün olaylarla meydanda duruyor.
Din, esası bakımından bir ruhsal hayat olduğu halde onun ahkâm, akait, fıkıh, feraiz, gibi kanun ve şeriat cephesi, bütünü ile bedenin ruh üzerindeki çeşitli tesirlerini tanıtan ilimlerdir.
Bunlar dinin kendisini tanıtmıyorlar; dine götüren yolda şu sefaletle yüklü beden gemisinin dümenini dosdoğru kullanmasını öğretiyorlar.
...
Çünkü sıhhate faydalı bir ilâç, yanısıra alınan zararlı ilâcın tesirini yokedemez.
Oysaki bu okullarda okutulan modern ilimler ve teknik bilgiler de din dışı okullardaki aynı anlayışsızlıkla verilmekte ve bir dünya görüşüne götürücü sistemle değil de sadece ezbercilik, çok çok isimler ve formüllerle dağınık bilgilerin tekrarı halinde sunulmaktadır.
Öbür taraftan din okullarında din kültürü ile ilimleri çatıştırıp dinî kültürü zayıflatma gayesi güdülüyor.
Birincisi taklitçiliğin, İkincisi zararlı inkılâpçılığın eseri olmaktadır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 30 Tem 2016 07:17:17
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Nurettin Topçu'nun Türkiye’nin maarif dâvası kitabından alıntılar :
Din eğitimi bölümü :

1. Din müsbet ilim değildir. Dinin hakikatleri deneyle açıklanmaz ve dinde deneyle kontrolü yapılabilen evrensel kanunlara ulaşılmaz. Matematikte olduğu gibi dinde aklın yapısına bağlı prensipler de yoktur. Onun prensipleri vicdanın yapısına bağlıdır; ilham ve inançlarla beslenir.
...
2. Din, ilim olmadığı gibi ilim tarihi de değildir. Dinî yaşayışın tekniği diyebileceğimiz ibadet şekilleri ve bunlara ait şartlar üzerinde asırlardan beri ortaya konan bilgiler, dinin kendisini ifade etmezler. Filhakika Kur’ân’ı anlamak ve Peygamber’in sözlerini doğru yorumlamak tefsir ve hadis diye birer ilmin konusu olmuştur. Ancak bunların sadece bilgisi dinî hayatı ortaya koymaz. Dinî hayat, ferdin kendi ruhunda yaptığı dinî denemenin içindedir. Bu içsel deneme yapılmadıkça tefsir ve hadis de teori halinde dışımızda kalıyor. Yalnız bunların bilgisiyle dindar olunmaz. Ancak onların benimsenmiş ve derece derece aşk ile yaşanmış olması insanı dindar yapabiliyor.
...
3. Din bir mantık sistemi de değildir. Aklın prensipleriyle İlâhî hakikatleri kavramaya çalışmak boşuna gayret olduğu gibi, aklın anlamaktan âciz olduğu dinî hakikatlerin inkârı da, aklın sınırlarını bilmeyişten ileri gelen kibirle cehalet karışığı bir şaşkınlıktır. Akıl belki bir merdivendir; akılsızlıkla Allah’a varılmaz. Ancak akıl merdiveninin bütün basamakları aşıldıktan sonra onu bırakıp kalp ve ilham kanadının açılmasına ihtiyaç vardır. Aşk yolunda yürüyerek değil, uçarak ilerlenir.
...
4. Din, sanat da değildir. Güzel seslerle Kur’ân ve mevlit okunması dindarlık ifadesi değil, belki sadece dindarlık gösterisidir. Hele bu işleri zenaat haline getiren hocalarla mevlitçilerin bu hâli, dini alelade alış-veriş sermayesi yapan iğrenç denecek derecede berbat dm dışı bir harekettir.
...
5. Din efsane hiç değildir. Vakıa eski Yunan mitolojisi din ile yanyana idi. Mitolojinin kahramanları yarı tanrılardı. Bu kahramanların insanlarınkine benzeyen, ancak insana üstün olan kuvvetleri, tanrılarda daha ileri derecelerde bulunuyordu. Öbür dinlerin de içerisine yer yer serpilen mitolojik inançları dinle karıştırmak, hayali realite ile karıştırmaktan başka bir şey değildir.
...
6. Din, ipnotiza hareketi gibi bir telkin psikolojisi değildir. Gerçekte dinde telkinin rolü büyüktür. Ancak bu olayda telkincinin ihaneti, yani, samimi imanın dışında telkinde bulunması, kendisine telkin yapılan kimseyi otomatlaştırır, hattâ bir çok ruh hastalıklarına kadar götürür.
...
7. Din bir iddia değil, belki bir HAYATTIR. Onda insanoğlunun kibriyle yüklü iddiaları yer almaz.
...
8. Din bir dünya saltanatı değildir. Onun siyasetle ilişkisi olamaz. Tarihimizde şeyhülislâmlık müessesesinin din adına sahib olduğu iktidar ile siyaset yapması, devletin olduğu gibi dinin de içten çökmesinin başta gelen sebebi olmuştur.
...
9. Din, bir meslek olamaz; o insanlığımızın cevheridir. Bir kısım insanların din adamı diye ayrı bir İçtimaî sınıf meydana getirmeleri, dinin bir dünya sanatı haline koyulmasına yol açmıştır. Hepimiz din adamıyız, hep Allah yolunda olmamız gerekiyor. Bu yoldan uzaklaşanları uyarmak hepimizin işi olmalıdır.

Tasavvuf uygulamaları ile tekrarlanarak aynı  sonuca ulaşabilmek mümkün olmaktadır. Bu husus dikkate alındığında "din müsbet ilim değildir" sözü yanıltıcı olur.
Tasavvuf konusunda bilgisi olmayanların anlaması mümkün olmayabilir ama yaygın olarak bilinen şu örneği vermeyi tercih edeceğim :
Farz ibadetlerin yanı sıra, Allah (c.c.)'ın isimlerinden bir veya bir kaçını düzenli olarak zikreden bir kimsenin uyumadan önce "Allah'ım sabah namazına / gece namazına kaldır" şeklinde dua etmeyi alışkanlık haline getirdiğini varsayalım.
Bu kişi, bir süre sonra, (başka bir uyaran olmadan) "sabah / gece namaz vakitlerinde" uyanmaya başlar. (uyandırılmaya başlanır)
Bazı (tembellik / rehavet vs.) durumlarda  dua etmemiş olursa "sabah / gece namaz vakitlerinde" uyanamaz. Bu durum tekrarlandığında müsbet ilmin deney metodu gerçekleşmiş olur.

Kur'an ve hadislerde, insan - toplum, toplum - toplum, insan - devlet, devlet - devlet vs. ilişkilerini düzenleyen kurallar vardır.
Bu kurallar günümüzde siyaset kavramı içerisinde düzenlenmektedir. Bu yönüyle "dinin siyasetle  ilişkisi olmaz" ifadesi yanıltıcıdır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 30 Tem 2016 07:18:03
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Nurettin Topçu'nun Türkiye’nin maarif dâvası kitabından alıntılar :
Ahlâk terbiyesi bölümü :

Bizde ahlâk terbiyesi meselesi, yakın bir zamandan beri meydana çıktı.
Meşrutiyetten evvelki nesiller için ilim meselesi, felsefe meselesi, din meselesi, sanat meselesi vardı; fakat bir ahlâk terbiyesi meselesi yoktu.
Bu mesele, az zamanda yapılan şekil inkılâplarının, millî benliğimizi tabaka tabaka soyarak, bizden ayıran baş döndürücü inkılâpların sonucu olarak meydana çıktı.
Meselenin varlığını, o günden bugüne kadar ortaya koyan hâdiseler devlette ve mektepte, sahnede ve hayatta eksik olmadı.
...
Cemiyette, mesul insan ideali yaratılmadı.
Her ferdin bulunduğu yerde, sade vazifesini yapmış olmasiyle halka minnettarlıklar yüklendi.

Mesuliyetin hesabı hayatımızda her zaman kuvvetle ve intikam iradesiyle soruldu; hiçbir zaman mesuliyet hür bir vicdan ideali halinde benimsenmedi.
îmana dayanan ve ideal olan mesuliyetin yerine, ferdî hilekârlıkla korunmaya mahkûm eden ve kalbi tazyik içinde çürüten korku hayatımıza hâkim oldu.
...
Bir ahlâk terbiyesi kurma yolundaki çalışmalarımızda okul ve öğretmeni ilgilendirecek olanlar elbette az değildir. Bunlar arasında pratik sahada en başta aklımıza şunlar geliyor:
1. Şimdilik; ilk ve orta okulla liselerin son sınıflarına, yani her devrenin son sınıflarına, pratik ahlâkı esas olarak kabul eden, Şark ve Garb yani Islâm ve Batı tefekkürünün her ikisiyle beslenen ahlâk dersleri konulmalıdır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 30 Tem 2016 07:20:22
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Nurettin Topçu'nun Türkiye’nin maarif dâvası kitabından alıntılar :
Okulda ahlâk bölümü :

Bahsetmek istediğimiz, ahlâk terbiyesidir. Yoksa ahlâk evde başka, okulda başka türlü olamaz.
Biz bir adamın şahsî hayatında ahlâksız, aile ve siyaset hayatında ahlâklı olabileceğine inanan, insan ruhunu yamalı bir bohçaya benzeten görüşleri dalkavuk felsefesine bağışlıyoruz.
Ahlâk bir türlü olur. Yalnız onu mektep sıralarındaki gence nasıl aşılamalı?
...
Ahlâk vericilikle en esaslı iş, örnek olmaktır.
Şu halde müreb bi yani muallim ve müdürler, talebeye örnek olmalıdırlar.
Gence kazandıracağımız ahlâkı, ona ancak kendi hareketlerimizle aşılayabiliriz.
Gençler, iyilik ve fenalıklariyle, mürebbilerin manevî varlıklarının bir nevi çıkartmasıdırlar.
Biz onlarda kendimizi gördüğümüzü unutmayalım.
Birer ahlâk ülküsü olan dinlerde velîler örnektirler, nazariyeler vaz etmezler.
Ve ruh terbiyesi yolunda halkı zorlamadıkları halde, halk onların arkasından koşar.

...
Okul, ahlâk hayatımızda etkin yani yapıcı olan devletin kurduğu büyük aile ocağıdır.
Yarınki cemiyetin bütün karakteri, duygu ve düşünüşleri burada hazırlanır.
Terbiye ediciler bu büyük ailede baba rolünü yapacaklardır.
Hocaya babadan çok şeref bağışlayan anane elbette isabetlidir.
Baba ancak gökten yere indirir amma, hoca yerden göğe çıkarabilir.
Muallim, hareketlerile bilgilerini ve düşünüşlerini birleştirmiş örnek olan babadır.
Çocukluk ve gençlik çağlarının büyük kısmı onun himayesinde geçmektedir.
Çocuklarımızı hayata hazırlık çağlarının en fazla zamanında onlara teslim ediyoruz.
Bugün babanın, her bakımdan çocuk üzerindeki tesiri mualliminkinden pek azdır.
Gençliğin vicdanının yapıcısı pek geniş ölçüde muallimlerdir.
Bir devrin vicdan hatalarını, o devir neslini yetiştirmiş olan muallimlerin ruh düşkünlüğünde aramak hakkımızdır.
Ve nesli, içine düştüğü uçurumdan ancak muallim kurtarabilir.
...
Gençliğin terbiyesi, irade terbiyesidir.
Hayatı, tesadüflerin elinde bir kumar, bir piyango telâkki eden, sinema afyonlariyle uyuşturulmuş ruhlar, iradenin yüksek bir tecellisi, yüksek bir dilek beraberliği olan milliyetçiliğe nasıl sahip oluyorlar, anlamıyorum.
Yoksa milliyetçilik kelimelerle alkışlardan, merasimler ve ziyafetlerden mi ibarettir?
...
Millet, ferdî hürriyetin hakikat olduğu ve fertlerin hür bağlarla aralarında bağlandıkları birliktir.
Millet, ferdiyet ister.
Aşiret veya imparatorluklar gibi sürülerin birlikte yaşaması değildir.
Cemiyetçilik, hakiki ve anlaşılmış milliyet hayatına uygun değildir.
Çünkü o, ferdî şahsiyeti ortadan kaldırmaktadır.
Okul, gençleri bir bütünün parçaları olmaktan kurtarmalıdır.
Burada talebenin topluluk halinde bulunması, işi çok güçleştiren bir hadisedir.
Sınıfta talebe, kendini bütünün kuvvetine sığınmış sanır ve ekseriya bütünün kuvvetine dayanır.
Muallim, onların ayrı ayrı şahsiyetlerine çevrilmezse hepimiz büyük sanayi usuliyle seri halinde talebe çıkarmaktan ileri gidemeyiz.
Biz kalabalık içinde ferdiyetler, şahsiyetler yetiştirmek mecburiyetindeyiz.

Okulda talebe arasındaki iş beraberliklerinin, müsamere ve merasimlerin, gençlerin yetiştirilmesi işinde hiç değeri yoktur.
Onları kalabalık içinde şahsî görüş ve yaratış kabiliyetlerine sahip kılabilmek esaslı işimizdir.
Şahsî reyile kanaatim hiçbir cemaatin arzusuna feda etmez insan yetiştirmeliyiz.
Kalabalığın değer kaynağı olmayıp tahakkümle gafletin kaynağı olduğunu onlara Gandi’nin şu sözüyle anlatabiliriz:
“Kalabalık yüzüme tükürse bastığım yerin çok sağlam olduğunu anlarım.”

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 04 Ağu 2016 12:47:39
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Nurettin Topçu'nun Türkiye’nin maarif dâvası kitabından alıntılar :
Kıymetli gençler bölümü :

Gençler,
Bir millet, mektebiyle millet olur.
Bir millet, mektebinde yükselir.
Mektebin büyüklüğünü görmek mi istiyorsunuz?
Mektebin hayatına girin, koridorlarında dolaşın, sıralarının üstünü yoklayın, gençliğinin alnında parıldayan necabet damgasına bakın.
...
Filozof Sokrat’ın şu sözü, hikmetin sonuncu basamağı olan sırra ne yoldan ulaşıldığını ortaya koyucudur:
“Ben yalnız bir şey biliyorum o da hiçbir şey bilmediğimi bilmektir.”
İşte en büyük hakimin, sonsuz, idrâki sonsuz açlıkla birleştiren bilgisi.
Hiçbir şey bilmediğimizi bilecek kadar çok bilgi, derin bilgi, İlâhi bilgi mi elde etmek istiyorsunuz?
Herşeyi ve bütün varlığı sevmeyi öğreniniz.
Bu ulvi sevginin şartı; her an bir vazifenin emri altında bulunduğunu bilmek, her ân kendinden bir fedakârlık beklendiğini göze almak, her gün yeni bir hizmete hazır olmaktır.

...
Bizim işimiz, sizin yalnız zekâlarınızı işlemekten ibaret değildir.
Aynı zamanda kalplerinizi yoğurmaktır.

Biz, sizin bir takım dersleri öğrenen zekâ makinaları olduğunuzu hiç düşünmedik.
Şahsiyet ve halleriniz, bizim hünerimizin gerçek eserleridir.
Yapılan bir halle, yükseltilen bir ruh, bir deha eserinden daha fazla bir şeydir, bir âlemin yaratılışı gibidir.
Bize “sız ne iş yapar, ne vazife görürsünüz?” diye soranlar olursa onlara, sonsuz sevinçle içimiz taşarak
“Bizim vazifemiz karakter yapmaktır, şahsiyet yaratmaktır”
diye cevap vermede saadet buluruz.

Vazifesinin karakter ve şahsiyet kazandırmak olduğunun bilincinde olan öğretmenlerin artması dileğiyle...
Ivan Illich'in  Okulsuz Toplum isimli eserinden alıntılar paylaşmak umuduyla...

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 04 Ağu 2016 12:49:05
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
kitapta aleviliği çürümüş zihniyet şeklinde yorumlamış. Bu konuda ne düşünüyor başlığı açan vatandaş
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Kitabın tamamını okumadan mesajınıza cevap yazmayı uygun görmedim.

Kitapta alevilik ile ilgili geçen tek cümle şu şekilde :

Tarikatları ise, asırların arasında tâ kalbinden kemiren şerîr kuvvet Alevîlik olmuştur.
Ve böyle bozuk bir zihniyete, kolayca ortak olan hayatî bazlarla yüklü bir âdap ve erkân silsilesi, tarikatları çürütmeğe kâfi geldi.
İslâm âlemi, bugün bu iki çürütülmüş zihniyetin harabesi halindedir,

Gerek bu kitapta, gerekse yaptığım araştırmalarda aleviliğin NET bir tanımına ulaşamadım.
Günümüzde, istisnasız tüm mezheplerde bidatların yaygın olduğu inkar edilemez bir gerçektir.
Alevilik mezhebi de bu durumdan nasibini almıştır.
Anladığım kadarıyla yazar, Alevilik mezhebinin bidatlardan en fazla etkilenen mezhep olduğu düşüncesini ifade ediyor.
Aleviliğin NET bir tanımına ulaşamadığım için, bu konuda haklı olabileceği düşüncesindeyim.
Alevi mezhebinin imamları / düşünürleri mezhebin tanımında uzlaşabilirlerse düşüncemi gözden geçirebilirim.
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK