Üç Aylar Ve Hayat Dersleri (2012)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 11 Ağu 2012 18:35:40
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 12 Ağustos 2012 Pazar

HZ. MUSA'YA YAKIŞIYOR

Hz. Musa (a.s.), Peygamberliğinden evvel bir müddet koyun çobanlığı yapmıştı. Bir gün sürüden bir koyun kaçtı. Musa (a.s.) peşine düştü. Koyun kaçtı, o kovaladı. Nihayetinde ayağındaki çarıkları çıkardı. Ayağı şişmiş, yaralanmışa. Akşamüzeri yakaladı. Hz. Musa (a.s.) hiç öfkelenmedi, koyunu okşadı ve:
- Ey hayvan, dedi, haydi bana acımadın, kendine de mi acımadın? Neden kendine zulmediyorsun?
Cenab-ı Rabbülalemin meleklere;
- Peygamberlik Musa'ya (a.s.) yaraşır, buyurdu.
Birilerinin ufak bir kötülüğüne maruz kalsak, hemen sadece nefsimizi düşünüyor, feryat figan ediyoruz. Halbuki, zulmeden kendine ediyor, insan dünyada, olmazsa ahirette muhakkak hakkını alır. Haksızlık eden ziyandadır. Biz de onlar gibi, maruz kaldığımız şey karşısında yürekten "Senin için, akıbetin için üzülüyorum" diyebilseydik, birçok insanın yaptığından pişman olduğunu, salihler arasına karıştığını görecektik.
Evet, Peygamberlik onlara yakışıyor. Bize düşen o ahlâkla ahlâklanmaya çalışmaktır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 Ağu 2012 17:42:33
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 13 Ağustos 2012 Pazartesi

TAŞ MI SERT, KAFA MI?

Vaktiyle bir çocuk vardı. Medresede okurdu. Kavuklu hocalardan ders alır, öğretilenleri anlamaya çalışırdı.
Fakat kafası kalınca idi. Bütün gayretine rağmen pek bir şey öğrenemezdi. Okumaya karşı da fazla istek duymazdı. Arkadaşları onu geçmiş, okumayı ilerletmişlerdi. O ise hâlâ bir yıl öncesinin kitaplarını okuyordu.
Günlerden bir gün kararını verdi:
— Kafam çok kalın, diye düşündü. Zekâm az. Bu durumda okuyamam. İyisi mi köyüme dönüp tarla işlerine yardım edeyim.
Bu maksatla bir sabah yola koyuldu. Az gitti, uz gitti bir ovaya düştü. Sıcak bastırmıştı. Çok da yorulmuştu. Yolun kenarında bir mağara vardı, ama girmeye korkuyordu.
İçerisinin serin olduğundan emindi. Çünkü güneş almıyordu, ama ya ayıya filan rastlarsa ne olacaktı?
Bunları düşündüğü için yüreği ürperiyor, içeri girmeye bir türlü cesaret edemiyordu.
Sonunda sıcak ve yorgunluk baskın çıktı. Ne olursa olsun mağaraya girecekti. Kararını verdi. Adımlarım ağır ağır attı.
Korktuğu şeylerle karşılaşmayınca sevindi. Korkusu biraz olsun dağıldı. Bir köşeye büzüldü. Sonra uzanıverdi.
Birden gözü mağaranın tavanından yere damlayan suya takıldı. Yukarda birikiyor, büyüyor ve damla kendini taşıyamayacak kadar büyüyünce kopup yerdeki taşın üstüne düşüyordu.
Kim bilir kaç yıldır böyle devam edip gidiyordu bu. Taş oyulmuştu. Oysa taş sertti. Su damlası ise yumuşacıktı. Yumuşacık su damlası nasıl oluyor da taşı deliyordu?
Birden şimşekler çaktı beyninde. Yumuşacık su damlaları senelerce aka aka sert taşlan deliyordu. Kendisi de ısrarla derslerine çalışır, okuma isteğiyle hocalarını dinlerse zamanla kafasına bir şeyler girerdi.
— Benim kafam şu taştan daha sert değil ya, diye söylendi.
Önemli olan sebat etmekti. Şu su kadar sebat etmek.
Şu taş kadar sebat etmek, o zaman kitaplarda yazılı olanlarla hocaların anlattıkları, kalın da olsa, kafada iz bırakırlardı.
Hızla kalkıp gerisin geri medreseye döndü. Çalıştı, çabaladı, arkadaşlarına yetişti. Hattâ zaman içinde hepsini geçti. Öyle bir bilgin oldu ki, kitapları hâlâ ellerde dolaşır, Bu yüzden "Taş oğlu" mânasına gelen "İbn-i Hacer" dendi adına.

Bunu anlattım ki, hiç biriniz herhangi bir konuyu anlamadığım söylemesin. Dinledikten, direndikten ve çalıştıktan sonra anlaşılmayacak konu yoktur.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 13 Ağu 2012 17:25:41
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 14 Ağustos 2012 Salı

HAMALIN DUASI

Rızkını sırtında ağır yük taşıyarak kazanan hamalın biri namazlarında dâima:
— Yâ Rabbi, bana ne vereceksen hayırlısını ver, bir ekmek de olsa hayırlısından ihsan eyle, diye dua ediyormuş.
Adamın hep aynı duayı tekrarlaması, yanındakilerin dikkatini çekmiş. Nihayet biri, bir gün sormadan edememiş:
— Kardeşim, sen her namazdan sonra duada:
" Yâ Rabbi, bana ne vereceksen hayırlısını ver, bir ekmek de olsa yine hayırlısından ihsan eyle" diye yalvarıyorsun. Ekmeğin hayırsızı da mı olur ki?
Hamal cevap vermiş:
— Birader, benim başıma geleni bir bilsen sen de aynı duayı tekrarlamaktan kendini alamazsın. Yanındakiler iyice meraklanmışlar:
— Neymiş başına gelen, anlat da biz de duyalım. Hamal, bakın, başıma ne geldi, diyerek başlamış anlatmaya:
— Ben ekmeğini sırtındaki ağır yüklerin altında inleyerek kazanan bir insanım. Bir gün yine bir yokuş yukarı sırtımda ağır yükle çıkarken fena halde yorulduğumdan sırtımdaki yükü yere indirdim. Alnımdan damlayan terleri silerken içimden bir feryad koptu, dedim ki: "Hey yâ Rabbi, yediğim ekmeği bana ne kadar da zor veriyorsun. Ne olur, bu bir ekmeği şöyle oturduğum yerden kazanmayı ihsan eylesen de, böyle kan ter içinde kalmasam.
Tam bu dua ağzımdan çıkar çıkmaz, birden karşımda iki kişinin sille tokat dövüştüklerini gördüm. Dayanamadım, aralarına girip ayırırken birinden yediğim bir yumrukla yüzüm kan revan içinde kaldı, işte o sırada gelen polisler, beni de kavgacılardan biri zannederek doğruca hapse attılar. Mahkemeye çıkıncaya kadar yattığım hapiste her gün bana ekmek veriliyordu. Sırtüstü yattığım yerde ayağıma gelen bu ekmeği sıkıntı ve üzüntüden yiyemiyordum. Kendi kendime diyordum ki, işte ne sırtında yük taşıyorsun, ne de alnından öyle soğuk terler akıyor. Sana oturduğun yerde bedavadan gelen ekmek. Zevkle yesen ya.. Ne var ki, dışarda çalışarak alın teriyle kazandığım o ekmek, hapiste ayağıma gelen bu bedava ekmekten çok daha huzur verici ve lezzetliydi. O zaman anladım ki, ben yanlış dua etmişim. Oturduğum yerden bir ekmek ver demişim, ama hayırlısından ver dememişim. İşte o günden bu yana dualarımda isteğimi değiştirdim. Rabbimden zahmetli de olsa hayırlısını, huzurlusunu vermesini niyaz ediyorum.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.774
  • 227.206
  • 28.774
  • 227.206
# 14 Ağu 2012 14:37:29
Kadir Gecesinin Kadrini Biliyor muyuz?

Çok büyük bir ülkenin sahibi ve sayısız hazineleri bulunan bir padişah tahta çıkışının yıldönümünde, sarayın kapılarını halka açıp şöyle bir ilân yaptırmış:

— Ey millet! Herkes dilediği kadar altın, pırlanta, elmas, zümrüt, inci, mercan, zebercet alsın. Kabınızı getirin, istediğiniz kadar doldurun.

Bedavadan hazinelerden gönlünce yararlanmak iyiymiş hoşmuş ama, padişahın bir şar
tı varmış.


— Herkes hazineye akşamla sabah güneşin doğuşu arasında girebilecek.

Halkın bir kısmı:
— Kim geceleyin uykusunu bırakıp da kalkacak, madem bir iyilik yapacaksın, evimize göndersene, deyip mışıl mışıl uyumuş.

Bir kısmı ise:
— Gece de olsa gidelim. Fırsat bu fırsat, belki bütün ömrümüzde kazanamayacağımız kadar bir hazineye sahip oluruz, diyerek saraya koşmuş. Ama birkaç dakikada hazineden biraz altın ve mücevher alıp hemen evine gelip uyumuş.

Bir kısmı ise, “yükte ağır pahada hafif” dediğimiz fazla değerli olmayan eşyaları almış.
Bazıları ise, hazineden mümkün olan en yüksek miktarı alabilmek için günler öncesinden plânlar yapmış, arabalar kiralamış, hamallar tutmuş, hatta ortaklıklar kurmuşlar.

O kadar ki, ertesi gün çok yorgun ve uykusuz olduklarından bir süre istirahat etmişler. Önce onların uzun bir hazırlık yapıp kan ter içinde çalışmalarını garipseyen kimseler, hazineden aldıkları mücevherleri görünce şaşkına dönüp:

— Keşke, biz de onlar gibi çalışsaydık, demişler.
Çünkü, onların bir gecede elde ettiği mücevherler, ülkenin en zengin insanının tam 30 bin gecede, yani 83 yılda kazanabileceği kadarmış.

O çağda yaşayıp böyle bir fırsatı yakalamış olsaydınız,
bu dört gruptan hangisi gibi davranırdınız?
Tabiî ki sonuncu şıkkı yapmayı düşünürdünüz.
Aklı olan herkes böyle davranır çünkü.

Öyleyse buyurun, Padişah-ı Ezelî, belirli gün ve gecelerde sonsuz hazinesinin kapılarını ardına kadar açıyor. Bilhassa Ramazan’da, özellikle de Kadir Gecesinde kullarını akıl almaz ihsanlara ve ikramlara mazhar ediyor.

Ne yazık ki, insanların bir kısmı o geceyi uykuyla geçiriyor.
Bir kısmı birkaç saat ibadet edip uykuya yenik düşüyor.

Bir kısmı belki de sabahlıyor, ama zamanını cami ve türbeleri gezerek, televizyondan mevlid ve film izleyerek geçiriyor.
Pek azı ise, iftardan sabaha kadar istiğfar, dua,
Kur’an, salâvat ve namazla meşgul oluyor.

Biz mü’minler, ne yazık ki, Kadir Gecesinin kadrini bilmiyoruz.
Bu gece öylesine kutlu bir gece ki, adına özel bir sure indirilmiş.

Bu surenin sadece şu ayeti bile değerini anlatmaya yeter:
“Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.”

Aman ya Rabbi! Bu ne muhteşem bir müjde, ne müthiş bir fırsat, ne harika bir ikram!

Bunu hakkıyla anlamaktan aklımız, ruhumuz, kalbimiz acizdir.
Bazı hesaplar yapalım isterseniz. Bakın bu ayet ne derin manalar ihtiva ediyor:

{SAYFALAMA}

Bin ayı 12’ye böldüğümüzde 83 rakamı çıkar.
Demek ki, bir gece 83 yıldan daha hayırlı, daha faziletlidir.
83 yıl boyunca ibadet ederek kazanacağınız sevabı, bir gecede kazanacaksınız.

Bırakın gaflet içinde geçirmeyi, o tek geceyi değerlendirmek için uyku, hastalık, yorgunluk, seyahat, misafirlik, yoğun iş gibi aklınıza ne kadar engel gelirse gelsin aşıp geçmez misiniz?

Dilerseniz, bin ayda kaç gece olduğunu görmek için binle otuzu çarpalım. Karşımıza 30 bin rakamı çıkmaz mı?
Bu demektir ki, bir gece 30 bin geceden daha üstündür.

Bunun anlamı açık:
Kadir Gecesinde yüreğiniz yanarak bir istiğfar mı ettiniz?
O bir değil, 30 bin kuvvetindedir.

İhlâsla bir Yasin mi okudunuz?
Her bir harfine 30 bin sevap alarak,
âdeta 30 bin Yasin okumuş gibi oldunuz.

Dört rekatlık tesbih namazı mı kıldınız?
Sanki 120 bin rekat namaz kılmış gibisiniz.

Samimî bir dua mı ettiniz?
Artık onun kabul olma ihtimali normalden 30 bin kat daha fazladır.

Bütün bu gerçekler, her bir harfi bile mûcize olan Kur’an-ı Kerimin bir ayetinden çıkarılıyor. İşte o bir ayetiyle Rabbimiz bize bunca müjdeler veriyor.

Şimdi o geceyi gafletle geçirebilir miyiz?

Acaba, bir alış veriş merkezi, kuruluş yıldönümü anısına, ürünlerinde yüzde 50’ye varan indirim yapsa, sabaha kadar alış veriş yapmaz mıyız? Çünkü, bir milyarla iki milyarlık ürün alacağız.

Oysa Rabbimizin Kadir Gecesi indirimi o kadar çok ki,
benzerini dünyevî ürünlerde görmek imkânsız.
Cenab-ı Hak, Cennetteki köşkleri ve sarayları sanki 30 binde bir fiyatına satmaktadır bu gece. Bir köşkün fiyatı, 60 bin rekat namaz kılmaksa eğer, bu geceye mahsus o bedel iki rekata düşüyor.

Yine mışıl mışıl uyur musunuz?

Eğer cehennemden kurtuluşunuz için üç milyon kez istiğfar etmeniz gerekiyorsa, bu geceye özel yüz istiğfar yeterli olmaktadır.
Tabiî ki, hangi ibadete kaç sevap verilir ve ahiretteki gerçek karşılığı nedir, bilemeyiz.

Bu misallerle şunu demek istiyoruz:
Her şeyin değeri 30 binle çarpılıyor.

Eğer o geceyi gaflet içinde geçiriyor veya baştan savma değerlendiriyorsak, bilelim ki, ayağımıza kadar gelen fırsatı kullanmıyor, bize uzatılan af ve inayet elini tutmuyor, itiyoruz.

Kadir Gecesinin kadr ü kıymetini biliyorsak, günler öncesinden hazırlık yapalım. O geceyi sadece ibadet için ayıralım.

Hastalık, yorgunluk, uyku sizi engellemesin.
Evlâdınız yoğun bakımda ise, çekilip uyuyabilir misiniz?

Asla! Ne kadar uykusuz, yorgun ve hasta bile olsanız hizmetine koşmaktan ve dua etmekten başka bir şey yapabilir misiniz?

Peki ya siz, eşiniz, çocuğunuz yoğun bakımda değil de, cehennemlikler listesinde ise, kurtulmaları için dua ve ibadetiniz gerekiyorsa, gaflet içinde uyuyabilir misiniz?

İşte size dünyada ve ahirette saadetin anahtarı:

Kadir Gecesinin kadrini iyi bilin ve hakkıyla değerlendirin.

Tabiî şunu da unutmayalım:

Yılın her cuması, Üç Ayların ve bilhassa Ramazan’ın her günü, mübarek gecelerin her biri, derecesine göre kıymetlidir ve Kadir Gecesine benzer sırlar, meziyetler, ikramlar taşırlar.

Ne mutlu kadrini bilenlere!

Cemil TOKPINAR

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 14 Ağu 2012 18:19:35
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 15 Ağustos 2012 Çarşamba

KOLTUK DEĞNEĞİNDEN DÜNYA REKORLARINA

Seneler önce Amerika'nın Kansas eyaletindeki Elkhart kasabasında iki kardeş aynı okulda çalışıyorlardı, işleri ise her sabah binadaki büyük sobaları tutuşturmaktı.
Soğuk bir kış günü, iki kardeş bir sobayı temizleyip içini çalı-çırpı ve odunla doldurdular, iki kardeşten biri, sobanın içindekilere gaz döktü ve ateşledi. Fakat ateşlemeyle birlikte dehşetli bir patlama oldu ve eski okul binası yıkıldı, iki kardeşten büyüğü de bu patlamada hayatını kaybetti. Diğerinin ise ayakları son derece kötü bir şekilde yanmıştı.

Doktor, çocuğun bacağının birinin kesilmesinden başka çare göremedi. Çocuğun ebeveynleri perişan bir halde idiler. Bir çocukları patlamada ölmüş, ikincisi de bir bacağını kaybedecekti. Doktordan, biraz beklemesini istediler. Doktor razı oldu. Anne-baba her gün, doktordan ameliyatı geciktirmesini istiyor ve çocuklarının iyileşmesi İçin Allah'a dua dua yalvarıyorlardı. İki ay böyle geçti; ebeveynler ve doktor hemen her gün çocuğun ayağının kesilip kesilmemesi üzerinde münakaşa ediyorlardı. Bu arada çocuğun ana ve babası, çok geçmeden yürüyeceği inancını da çocuklarına yerleştirmeye çalışıyorlardı.

Çocuğun ayakları kesilmedi, fakat sargılar çözüldüğü zaman, sağ bacağının sol bacağından yedi santim kısa olduğu görüldü. Sol ayağının parmakları hemen hemen tamamen yanmıştı. Fakat çocuk inanılmaz bir şekilde azimli idi. Dayanılmaz acılara rağmen her gün egzersiz yapmaya başladı ve bu arada güçlükle de olsa bir iki adım atabileceğini gördü. Yavaş yavaş iyileşen genç nihayet koltuk değneklerini attı ve hemen hemen normal bir şekilde yürümeye başladı. Ve azimli genç, çok geçmeden koşmaya bile başlamıştı.

Hayata küsmeden sabırla mücadelesinin mükafatını gören genç, Elkhart Lisesinden mezun olmadan önce bir mili {1.609 metre) 4 dakika ve 24.7 saniyede koştu. Bu mesafeyi o güne kadar bütün Amerikan liselerinde ondan daha iyi derece ile kimse koşmamıştı.

Liseden sonra Kansas Üniversitesi'ne devam eden genç, sonraları, bir mil yarışında ( 4:06.8 ) ile dünya rekoru kırdı ve iki yıl sonra, yarım milde bir dünya rekoru daha kırdı (1:49.7). Onun 1938'de kırdığı kapalı salon bir mil rekoru da (4:04.4) uzun seneler hafızalardan silinmedi.

Bir zamanlar yürümeyen bu çelik iradeli çocuk, şimdi çağdaşlarına nasıl koşulacağını öğretiyordu. Kendisinin geliştirdiği metod; son çeyrek mili âdeta bir sürat koşucusu gibi koşmaktı. Bu çeyrek mili, o zamana kadar kimsenin belki de düşünmediği bir zaman içinde, bir dakikanın altında koşuyordu.

Onun bu sitili, bir zamanlar insan kapasitesinin ötesinde görünen bu dereceyi; bir mili dört dakikanın altında koşmayı mümkün kıldı.
Bacağını kaybetmesine ramak kalmışken dünya şampiyonluğuna yükselen ve New York'taki ünlü Madison Square Garden kapalı salonunda "asrın atleti" ilân edilen bu gencin adını mı sormuştunuz? Glenn Cunningham...

İŞİNİ İYİ YAPAN ADAM İPEK BÖCEĞİ GİBİDİR

Bir gün Örümcek, ipek böceğine şöyle demiş:
— İpek böceği kardeş, sen birazcık koza yapmak için günlerce uğraşıyorsun. Ben İse, bir duvarı bir kaç saatte tülbent gibi dokuyorum.

İpek böceği ona şu cevabı verir:

- Evet örümcek kardeş, sen en kısa zamanda iş yapıyorsun; fakat yaptığın işin kimseye faydası, yararı olmuyor. Vakitlerin boşa gidiyor, zamanlarını değerlendiremiyorsun. Ben ağır ağır yavaş yavaş çalışıyorum, ama ipliğimden öyle güzel kumaşlar dokunuyor ki, emsalsizdir. İpeğim çok güzel iş görüyor. İnsanlar benim kozamdan pek çok faydalar elde ediyorlar. Az iş yapıyorum, Fakat işimi sağlam yapıyorum. Sanatımı İyiye kullanıyorum. İşimi iyi ve sağlam yaptığımdan dolayı çok mutluyum. Çünkü işini iyi yapan, san'atını iyiye kullanan kimseleri Allah seviyor. Peygamberimiz seviyor. İnsanlar da çok seviyor, hem dua ediyorlar. İşte bunun için ben de çok mutlu ve bahtiyarım. İşimi vazifemi iyi yapıyorum. Vakitlerimi boşa geçirmiyorum diye cevab veriyor.   

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 15 Ağu 2012 18:42:38
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 16 Ağustos 2012 Perşembe

ŞEYTAN NEDEN BEDBAHT OLDU?

Ebu Muhammed Mervezi der ki:
-“Şeytan ancak şu beş hasletten dolayı bedbaht olmuştur:
1.   Günahlarını ikrar ve itiraf etmedi.
2.   İsyanından dolayı pişman olmadı.
3.   Kendisini hiç kınamadı.
4.   Tevbe etmedi.
5.   Allah’ın rahmetinden ümidini kesti.

Âdem (as) ise, bunların aksine 5 hasleti yüzünden saadete kavuşmuştur:

1.   Günahlarını itiraf etti.
2.   Günahından dolayı pişman ve nâdim oldu.
3.   Kendini kınadı.
4.   Hemen tevbe etti.
5.   Allah’ın rahmetinden ümit kesmedi.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 16 Ağu 2012 18:37:24
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 17 Ağustos 2012 Cuma

ŞEYTANIN ESPRİLERİ

Bir gün şeytan Firavun'un yatak odasının kapısını hızlı hızlı vurmaya başlamış. Firavun da, bu densiz kapı vuruştan rahatsız olarak, "Kim o?" diye bağırmış. Şeytan, Firavun'a, "Sen insanlara hem, 'Ben sizin en yüce rabbinizim.' diyor, tanrılık iddia ediyorsun, hem de daha kapının arkasında kimin olduğunu bile bilmiyorsun, bu nasıl tanrılık böyle?" diyerek dalga geçmiş.

Şeytan bir gün elinde büyük bir ip yumağı ile gidiyormuş. Adamın birisi, "Sen bu iplerle ne yapıyorsun?" diye sormuş. Şeytan, "İnsanları bağlayıp, istediğim yere götürüyorum." demiş. O adam, "Peki haydi beni bağla ve peşinden sürükle bakalım!" demiş. Şeytan,
- "Şu anda bir iş peşindeyim, istersen beraber gidelim. Onu bitirince ben sana nasıl bağladığımı göstererek merakını gideririm. Yalnız şimdilik, düş peşime." demiş.
Şeytana kanan adam, onun arkasına takılmış. O dere senin, bu tepe benim akşama kadar şeytanın peşinde dolaşmış. Sonunda canı sıkılınca:
- "Yeter be... Bağlayacaksan bağla da nasıl peşinden sürüklüyorsun görelim." demiş. Şeytan o hınzır gülüşüyle adama demiş ki:

- "A koca ahmak, ben sana hiç ip bağlamadan bu kadar peşimden sürükledim. Bir de boynuna ip geçirmek için niye zahmet edeyim ki?"

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Ağu 2012 18:33:04
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 18 Ağustos 2012 Cumartesi

İKİ GÖZYAŞI

Bir Arap atasözü var: "Dünya iki gözyaşı arasında bir gülümsemeden ibarettir," diye.
Çocuk doğduğunda etrafındakiler sevinir.
Bebek ise ağlar. Emeklemesi, yürümesi, konuşması...
Anne-babasını sevince garkeder.
Dört ayakla debelenen, yürümeye çalışan bu misafir, iki ayağa biner nihayet... Yürür, yürür... Dünyayı arşınlar, başka yıldızlara ayak basmaya çalışır.
Sonra...
İhtiyarlar, üç ayaklı olur. Birisi, baston tabii.
Ve...
Tekrar dört ayak...
Ölüm... Yine gözyaşı... Ama bu defa yakınlarının hıçkırıkları...
O, artık ağlamaz. Doğduğunda ağlamıştı çünkü.
Kabirde tekrar doğacak. Sonra, ya cennette gülecek, ya da cehennemde ebediyyen ağlayacak.

Bu hayat dersi ile üç ayları noktalamış oluyoruz.
2013 yılında daha düzenli, daha faydalı çalışmalar hazırlayıp, yayınlayabilmek umuduyla tüm forumdaşlarımın bayramını kutlar, Ramazan bayramının İslam alemi için hayırlara vesile olmasını temenni  ederim.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 18 Ağu 2012 02:46:36
Arefe günü yapılacak İBADETLER..
 
Arefe, Kurban Bayramından bir önceki gün, hicrî takvime göre Zilhicce ayının 9. günüdür. Başka güne arefe denmez. Ülkemizde Ramazan Bayramının bir önceki gününe de arefe denmiştir.

Resulullahın (sav) bildirdiğine göre: "Günlerin en faziletlisi arefe günüdür. Faziletçe cumaya benzer. O, cuma günü dışında yapılan yetmiş hacdan faziletlidir. Duaların en faziletlisi
 de arefe günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği en faziletli söz de: Lailahe illallah vahdehu la şerike lehu. (Allah birdir, ondan başka ilah yoktur, O'nun ortağı da yoktur) sözüdür." (Muvatta, Hacc 246)

Hazreti Aişe (ra) anlatıyor: "Allah, hiçbir günde, arefe günündeki kadar bir kulu ateşten çok azat etmez. Allah mahlukata rahmetiyle yaklaşır ve onlarla meleklere karşı iftihar eder ve: "Bunlar ne istiyorlar?" der." (Müslim, Hacc 436) Resulullah(sav): "Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allah'ın kıymet verdiği bir gündür." diyerek Allahu Teâlâ'nm kıymet verdiği günü hürmet ederek bilinçli bir şekilde yaşamaya gayret etmemizi istemiştir. Hürmet, verilen nimeti idrak etmekle ve verileni bilmekle, görebilmekle başlar. Arefe gününü günahlara girmeden oruçla, duayla, istiğfarla geçirmek kullarını arefe gününde bağışlayacağını müjdeleyen Allahu Teâlâ'ya hürmetin ve şükrün bir ifadesidir. (Deylemi)

Hazreti Ömer (r. a) ile Yahudi arasında geçen konuşmada arefe gününün önemini göstermektedir: Hazreti Ömer'in halifeliği zamanında Yahudilerden birisi: "Ey Ömer, siz bir âyet okuyorsunuz ki, o âyet bize inseydi o günü bayram olarak kutlardık." dedi. O âyet, Maide sûresinin üçüncü âyetiydi. Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştu: "Bugün, sizin dininizi kemale erdirdim ve size nimetimi tamamladım." Bu âyet, hicri onuncu yılda, Veda Haccı'nda, arefe günü olan cuma günü ikindiden sonra, Peygamber Efendimiz Arafat'ta "Adba" adındaki devesinin üzerinde vakfede iken nazil olmuştu. Deve vahyin ağırlığına dayanamayarak yere çökmüştü.
Hz. Ömer'e Yahudiden hangi âyet olduğunu öğrenince şöyle dedi: "Biz o günü ve o gün bu âyetin Hz. Peygambere (sav) nail olduğu yeri biliriz. Cuma günü arefede bulunuyordu." demiş ve o günün bayramımız olduğuna işaret ederek arefe gününün önemini belirtmiştir.

Arefe günü, Hazreti Âdem (as) ile Hazreti Havva'nın Arafat'ta buluştukları gündür. Tevriye, arefe gününden bir önceki güne denir. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle, buyurmuştur: "Tevriye günü oruç tutan ve günah söz söylemeyen Müslüman cennete girer." Bugün tutulan oruç, bin gün nafile oruca bedeldir.

Aynca geçmiş ve gelecek yılda yapılan tövbelerin kabul olmasına da sebep olur. Arefe günü oruç tutmak da çok sevaptır. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Arefe günü oruç tutana, Âdem aleyhisselâmdan, Sûr'a üfürülünceye kadar yaşamış bütün insanların sayısının iki katı kadar sevap yazılır."
 "Arefe günü tutulan oruç, bin günlük nafile oruca bedeldir." "Aşure günü orucu bir yıllık, arefe günü orucu da, iki yıllık nafile oruca bedeldir." Arefede tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve Allah yolunda cihâd için verilen iki bin ata bedeldir."

"Arefe günü tutulan oruç, biri geçmiş, biri de gelecek yılın günahlarına kefaret olur."

Arefe günü özellikle bin adet İhlas okumak büyük zatlar tarafından tavsiye edilmiştir.

Hadis-i şeriflerde İhlas sûresini okumanın kul borcu hariç diğer günahların affedilmesine vesile olacağı söylenmiştir.
 
"Arefe günü Besmele ile bin İhlas okuyanın günahları affedilir ve duası kabul olur."

"Peygamber (sav) arefe akşamı ümmetinin affedilmesi için dua etti. Duasına, 'Muhakkak ki ben zalimden başkasını mağfiret ettim.' diye cevap verildi. 'Zalimden ise mazlumun hakkını alırım.' buyruldu.

Resul-i Ekrem: 'Ey Rabbim, dilersen mazluma cennette mükafatını verir zalime de mağfiret edersin.' diye dua etti ise de Arafat'ta bu duasına Allahu Teâlâ'dan kabul gelmedi. Sabah vakti Müzdelife'de aynı duayı tekrarladı. Bu defa duası kabul edildi. Resulullah memnuniyetinden ve sevincini belli ederek güldü. Bunun üzerine Ebu Bekir ve Ömer (ra): 'Anam babam size feda olsun, bu saatte siz gülmezdiniz, sizi güldüren nedir?' diye sordu.

Resulullah(sav): 'Allah'ın düşmanı İblîs, Allahu Teâlâ'nın duamı kabul ederek ümmetimi affettiğini anlayınca toprağı alıp başına çalmaya ve vay sana helak oldun diye feryada başladı. İşte Şeytan'ın görmüş olduğum bu feryadı beni güldürdü, buyurdu."

Arefe gününe saygılı olmalı, o gün hacılar Arafat'ta vakfe yapıp dua ederken manen onların yanında olduğumuzu hissederek dualarına iştirak edilmelidir. Böyle bir günde bizi günaha sokabilecek her şeyden uzak kalmak gerekmektedir.

Günümüzde arefe, bayramın bir önceki günü olduğu için dünyalık telaşların en yoğun olduğu bir gün olarak yaşanmaktadır. Oysa ki arefe insana verilen en kıymetli vakitlerden biridir. Bugünler ibadet ve affedilme günleridir.

Hacıların Arafat'ta "Lebbeyk (Buyur Rabbim)" diyerek dil, ırk, ten ayırımı yapılmaksızın bir araya geldiği mahşer gününü hatırlatan, kulluğun Allahu Teâlâ'ya dualarla, telbiyelerle arz edildiği en kıymetli zaman dilimidir. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

"Duanın faziletlisi, arefe günü yapılanıdır." (Beyheki) "Allahu Teâlâ, arefe günü kullarına nazar eder. Zerre kadar imanı olanı affeder." Allahu Teâlâ bazı geceler duaların reddedilmeyeceğini Peygamber Efendimize (sav) bildirmiştir.
 
Rahmet kapılarının açıldığı dört mübarek gece şunlardır:

1- Fıtr (Ramazan) Bayramı gecesi,

2- Kurban Bayramı gecesi,

3- Terviye gecesi (Zilhicce ayının 8. gecesi),

4- Arefe gecesi, (Isfehani) Arefe gününü ve gecesini ibadetle geçirmek çok faziletlidir.

Saadet-i Ebediyye'de arefe gecesini ibadetle geçirenin cehennemden azat olacağı söylenmiştir. Arefe günü günahlardan uzak kalanın da bağışlanacağı Resulullah (sav) tarafından müjdelenmiştir.

Arefe günü Resulullahın (sav) yanında bulunan bir genç, kadınları düşünüyor ve onlara bakıyordu.

Resulullah (sav) eliyle birkaç defa gencin yüzünü kadınlardan çevirdi. Genç yine onları düşünmeye başladı.
 Resulullah (sav): - Kardeşimin oğlu, bugün öyle bir gündür ki, bugünde herkesin kulağına, gözüne ve diline sahip olursa günahları bağışlanır, buyurdu." (Müsned)


Arefe Günü Yapılması Tavsiye Edilenler:

1- Arefe gününün sabah namazının farzından sonra teşrik tekbirleri getirilmeye başlanmalıdır.

2- Arefe günü oruç tutulmalıdır.

3- Arefe gününe hürmet edilmeli, günaha girmemeye dikkat edilmelidir.

4- Arefe günü çok dua ve istiğfar edilmelidir.

5- Arefe günü 1000 âdet İhlas-ı şerif okunmalıdır.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 10 May 2013 22:55:25

 

ÜÇ AYLAR VE REGAİP KANDİLİ
Muhterem Kardeşlerim!
Bizlere sayısız nimetler lütfeden Rabbimize hamdolsun ki, yeniden bereketli bir iklimin, üç aylarıneşiğindeyiz. Bir yandan Recep ayına kavuşmanın sevincini yaşarken, diğer yandan 16 Mayıs Perşembe gününü Cumaya bağlayan geceRegaip kandilini idrak edecek olmanın heyecanını yaşıyoruz.
Kıymetli Kardeşlerim!
Kerim kitabımızda,“Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.”  ayetiyle vurgulandığı gibi her ânımızı kıymetli bilip değerlendirmek ve rağbetimizi yalnız Allah’a yöneltmek, kulluğumuzun önemli bir esasıdır. Bu nedenle Regaip kandili ve üç aylar, hesaba çekilmeden önce kendimizi bir kez daha hesaba çekmenin gereğini hatırlatır bizlere. Her yıl büyük bir iştiyakla beklediğimiz bu feyizli zamanlar, kendi kendimize şu soruları yeniden sorma ve yaratılış gayemizi canlı tutma imkanı tanır: Zaman zaman dünyevî arzu ve ihtiraslarla yıprattığım gönül evimi tekrar imar edebilir miyim? Beni Allah rızasından uzaklaştıracak her türlü tutkumu dizginleyip, hesap günü kazançlı çıkabilir miyim? Rabbimin, "Ey huzur içinde olan nefis! Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! (İyi) kullarımın arasına gir. Cennetime gir."  hitabına mazhar olabilir miyim?
Kardeşlerim!
Regaip, bizler için bereketli ve feyizli bir zaman diliminin habercisidir. Kur’an ayı Ramazan’a ilerlerken atılan önemli bir adımdır. Manevi bir mektep olan Ramazan’ı hakkıyla değerlendirebilmek için verilen ilk imtihandır.
Üç ayların içinde yer alan kandillerden Regaip’te Rahmân’a yeniden ve tüm benliğimizle yöneliriz. Miraç’ta namazın önemini idrak ederiz. Berat’takendimizi hesaba çeker, af dileriz. Bu şuurla Ramazan’ı ve Kadir gecesini karşılar, kurtuluşumuz için vesileler ararız. Bu mevsimde Rabbimizin oluk oluk akan rahmetine gark olmak için çabalarız. İşte Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, “Allah’ım! Recep ve Şaban ayını bizim için mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır” şeklindeki duasının sırrı böylece tecelli eder.
Kardeşlerim!
Böyle mübarek vakitler kuruyan, çoraklaşan gönül dünyamıza bir bahar yağmurudur. Zaman zaman kendimizi kaybettiğimiz, gayesini unutmuşçasına sendelediğimiz hayat yolculuğunda, kulluk meşalesini tekrar alevlendireceğimiz müstesna zaman dilimleridir. Geliniz, bu geceler vesilesiyle nefis muhasebesi yapalım. Hatalarımızdan tövbe edelim. Allah’ın gözetilmesini emrettiği akrabalık bağını gözetelim. Anne-baba hakkına riayet edelim. Yetimin başını okşayalım. İhtiyaç sahiplerinin yanında olalım, hayırda yarışalım.
Kurtuluşumuz için yalnız Allah’a güvenip, dayanalım. Kendimizi O’nun rızasına adayalım. Fani olana değil, Bâkî olana gönlümüzü bağlayalım. Dünyada bir yolcu olduğumuzu unutmayalım. Dua ve münacatlarla aczimizi itiraf edip, Yüce Mevla’nın huzurunda boyun bükelim ki üç ayların sonu hepimiz için gerçek bir bayram olsun.
Değerli Kardeşlerim!
Bu mübarek zaman dilimini fırsat bilerek, aramızdaki çatışma ve kırgınlıkları, şahsi menfaat hesaplarını bir tarafa bırakalım. Yüce Dinimizin bizden istediği sevgi, saygı ve hoşgörü ortamının kurulması, birlik, beraberlik ve kardeşliğimizin güçlenmesi, insanî ve ahlâkî meziyetlerin yaygınlaşması için çaba sarf edelim.
Rabbimiz, bizleri Regaiple kendisine rağbet eden, Miraç ile yücelen, Berat ile kurtuluşa eren, Kadrini idrak ederek Ramazanın sonunda cenneti hak eden kullarından eylesin!   

    İnşirâh, 94/7-8.
 Fecr, 89/27-30.
 Ahmed b. Hanbel; Müsned, 1/259.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Cuma hutbesinden alıntı.

3 aylarımız ve kandilimiz mubarek olsun inşAllah.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 10 May 2013 22:57:00
ÜÇ AYLARDA NELER YAPMALIYIZ?

Recep ayı ekini ekme, şaban ayı sulama, ramazan ise hasat ayıdır.

Eğer Recep ve şaban ayını iyi değerlendirir ve tövbe ederek tövbe kapısını aşındırırsak , Ramazanda zirveye ulaşacak manevi ikramların Muhattabı oluruz.

-Tövbeye sarılmalıyız. “Ben günde 70 sefer (bazı rivayetlerde 100 sefer) tövbe ederim” diyen rahmet peygamberine (s.a.v) uyarak tövbe etmeliyiz.

-5 vakit namazımızı, cemaatle kılmaya özen göstermeliyiz.
-Bol bol zikretmeliyiz. Vird edindiğimiz amelleri aksatmamaya özen göstermeliyiz.
-Sünnet olan oruçları gücümüz yettiği kadar tutma gayreti ve isteğinde olmalıyız. Özellikle ayın ilk, orta ve son günleri veya pazartesi, perşembe günleri oruç tutmaya çalışmalıyız.

-Sünnet olan namazlara, özellikle geceleyin kalkıp en az 2 rekat teheccüd namazı kılmaya kendimizi alıştırmalıyız. Eğer recep ayından itibaren bunu yapmaya çalışırsak , Ramazan ayında da inşallah bunu devam ettirmede zorluk çekmeyiz.

- Kur’an okumaya hergün 1 sayfa bile olsa devam etmeliyiz, süreklilik göstermeliyiz.
-Sadaka ve diğer hayrlı işlerimizi artırarak sürdürmeliyiz.
-İmkanı olanlar, Recep ayında umre yapmanın müstehap olduğunu bilmeliyiz.
(Bu ibadetler üç ayların dışında da her zaman yapılması gereken ibadetlerdir. Üç aylarda ise sevapları daha fazladır.)

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK