Üç Aylar Ve Hayat Dersleri (2012)

Çevrimdışı eser45

  • Üye
  • *
  • 15
  • 13
  • 15
  • 13
# 20 Tem 2012 12:14:07
Bu ayı en güzel şekilde değerlendirmeyi Alllah nesip etsin.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 20 Tem 2012 18:13:51
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 21 Temmuz 2012 Cumartesi

BESMELE HER HAYRIN BAŞIYMIŞ

Konya'dan bir grupla kalkıp Çayırbağı Suyu'nun çıktığı yere gittik. Orada Çavuş ağabeyin bir arkadaşıyla karşılaştık. Ona dedi ki: Yine kavga edip mahkemeye düşmüşsünüz. Sonra ne oldu? Çayır Bağlı; "Hepimiz hakimin karşısına dikildik. Hakim bana, "İlk defa küfrederek kavgayı sen başlatmışsın doğru mu?" dedi. Ben de 'Hakim Bey, biliyorsunuz bu kavga hâli... Her hâlde Besmele ile başlayacak değildik ya! deyivermişim. Hakim gülmeye başladı. Bunu fırsat bildim ve dedim ki: 'Hakim Bey gördüğünüz gibi Besmelesiz işe şeytan karışıyor. Biz de şeytana ve nefsimize uyduk ve bu hâle düştük. Şimdi de pişmanız. Ne olur bizleri barıştır. Benim bu samimî itirafım karşısında Hakim Bey, bizlere biraz nasihat ederek, barışmamızı sağladı."

Bu olay benim için bir dersti. Bir ara büyük ninem, elinde tuttuğu su dolu bir bardağı göstererek; "Bunun üstünde ne var, altında ne var?" diye sordu. Ben üstüne baktım bir şey göremedim, altına baktım bir şey göremedim. O zaman bana dedi ki: "Üstünde, Bismillah, var. Baştan Besmele ile içersin. Altında da El-hamdülillah var. Yani içtikten sonra Elhamdülillah dersin.

Besmele münasebetiyle bunu da babama aktardım. Babam hiç altta kalır mı; o da Küçük Sözler'i getirip okumaya başladı ve bir üçüncüyü ekleyip " Ortasında ne varmış bakalım?" dedi. Orada, anladığıma göre şöyle deniliyordu:
"Ortada, bu kıymetli nimetlerin Allah'ın harika hediye ve lütufları olduğunu düşünüp anlamak da tefekkürdür."

Sözler | Birinci Söz | 13. söz :

Başta "Bismillâh" zikirdir. Ahirde "Elhamdülillâh" şükürdür. Ortada, bu kıymettar hârika-i san'at olan nimetler Ehad, Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 21 Tem 2012 18:45:54
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 22 Temmuz 2012 Pazar

NARIN TADI

İran'ın eski hükümdarlarından Nûşirevan, bir gün vezirlerinden biriyle giderken yol kenarında gördüğü bir bahçeye girer, bekçilik yapan çocuktan su ister. Çocuk bahçede suyun bulunmadığını söyleyince:
— Öyle ise bir nar ver de, susuzluğumu gidereyim, der.
Çocuk koşarak gider, olgunlaşmış bir nar koparıp hükümdara uzatır. Narı çok tatlı bulan hükümdar, bir tane daha ister ve nar gelinceye kadar bu bahçeye el koymayı tasarlar. O sırada çocuk ikinci narı getirir. Alıp da tadına bakınca bu defa ki narı hükümdar çok ekşi ve acı bulur. Çocuğa sorar:
— Evlâdım, bu nar da evvelki ağaçtan değil mi?
— Evet, ondandır efendim.
— O halde evvelki nar tatlı olduğu halde bu neden acı?
— Efendimiz, aynı ağacın narının biri tatlı, diğeri acı olmaz. Şayet olmuşsa bir hikmeti vardır. Sakın hükümdarımız niyetini değiştirip de iyi niyetli iken iyi tad, kötü niyetli iken de kötü tad tatmış olmasın?

Çocuğun bu ikazına hayran kalan hükümdar:
— Sen haklısın küçük bekçi, der. Ben baştan iyi niyetli idim, nar da iyi tadla geldi. Sonra niyetimi değiştirdim, böyle güzel nar yetiştiren bahçeye el koyma fikrine saptım, narın tadı değişti. Bana ekşi ve acı geldi. Şimdi niyetimi düzeltiyorum. Bahçeniz sizin malınızdır, kimse el koyamaz. Bir nar daha ver.
Küçük bekçinin üçüncü defa getirdiği nar da, ilki gibi tatlı ve lezzetli olur. Hükümdar kendi kendini suçlayarak uzaklaşıp giderken "Niyeti güzel olan güzel neticeye lâyık olur" diye düşünür.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 22 Tem 2012 18:27:27
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 23 Temmuz 2012 Pazartesi

EDEB

Osmanlı'da sadaka taşları varmış, ihtiyacı olan sadaka taşının üzerindeki keseden, yabancı elçilerin de şaşkın; şehadetleriyle, sadece ihtiyacı kadarını alırmış. Aynı şey yolların üzerinde vakıflar tarafından kurulan konaklarda da uygulanır, yolcu eğer ihtiyacı varsa yatağının başucundaki keseden alabilirmiş. Binitine ücretsiz bakılır, ücretsiz üç gün yemek verilirmiş.

Eskiden "Kapıyı kapat!" denilmezmiş. Allah (c.c.) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş.  "Kapıyı ört, ya da sırla" denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edebdenmiş.

"Lambayı söndür demezlermiş. Allah (c.c.) kimsenin ışığını söndürmesin. "Lambayı dinlerdir" derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış.

Uyuyan birisi uyandırılmak için sarsılmaz veya adı ile çağrılmazmış. "Agah ol erenler" derlermiş. Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan... Ona eren uyanık olurmuş.   İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.

Hanımlar "Efendi" derlermiş beylerine, "siz" derlermiş. Hanımefendiliklerini gösterirlermiş.  Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış.

Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için, adı "Karınca basmaz Efendi” ’ye çıkan insanlar varmış.

Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edebmiş. Kapı eşiğindeki ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. "Git bir daha gelme!" der gibi değil de. "Gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsun" eler gibi dizilirmiş.

Canlı cansız her şeyin bir hatırı varmış. Bediüzzaman, kendisine arkadaşlık eden, vefa gösteren eski elbisesinden bir parçayı koparıp alırmış. Yumurtayı ucundan, çok az kırar, fazla kırmayı tahrip olarak düşünür, tahribin hiçbir türünü sevmezmiş.

Not: Rabbim bizlere edebli olmayı nasip etsin.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 23 Tem 2012 18:15:50
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 24 Temmuz 2012 Salı

TEVBEYİ TEHİR ETMEMEK

Bir veli, otuz senelik terziye sormuş:
- “Neden hala tevbe etmiyorsun da, günahlı hayata devam ediyorsun?”
- “Nasıl olsa demiş terzi, can boğaza gelinceye kadar tevbenin vakti var. O zaman tevbe eder, kurtulurum.” Allah dostu sormuş
- Sen kaç senedir terzilik yapıyorsun?
- Otuz senedir.
- Bu kadar zaman içinde en çok elin neye alıştı.
- Makasla kumaş kesmeye:
Allah dostu bu defa şunu sormuş:
- Canın boğaza geldiği anda eline bir makas verseler yine kolayca kumaş kesebilir misin?
Omuzlarını silkmiş otuz senelik terzi:
- Öylesine korkulu anda kumaşı doğru kesemem ki?
Allah dostu taşı gediğine koymuş:
- Peki otuz senedir yaptığın bir işi doğru yapamıyorsun da, ömründe hiç yapmadığın tevbeyi nasıl yapacaksın o anda?...

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 24 Tem 2012 18:58:53
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 25 Temmuz 2012 Çarşamba

BELALAR AĞIZDAN ÇIKAN SÖZÜ TAKİP EDER

Yusuf (as) uzun zaman hapiste kalınca Cenab-ı Hakk’a bu halini arz etti. Allahu Teala da cevaben şu vahyi indirdi:
- Ey Yusuf, sen kendi kendini hapsettin. Zira kendin “hapsi daha çok severim” dedin. Eğer “afiyeti daha çok severim” deseydin sana afiyet verilirdi.
Bu sırra işaretten Peygamberimiz:
- “Belalar, konuşulanları takip eder” buyurmuştur.


Not: Nüktede Yusuf suresi 33. Ayete gönderme yapılmaktadır.
Yusuf suresi 33. Ayet meali:
(Yusuf:) Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum! dedi.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.775
  • 227.211
  • 28.775
  • 227.211
# 25 Tem 2012 10:39:01
Ey gönül! Oruçlu iken Allah'a misafirsin; sana gökyüzü sofrası yakışır!

Hz.Mevlana

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.775
  • 227.211
  • 28.775
  • 227.211
# 25 Tem 2012 16:32:08
'Ramazan ayı girdiğinde Allah Teala Hazretleri arşı taşıyan meleklere,tespihten ellerini çekip Muhammed (sav) ümmetine ve mü'minlere dua ve istiğfarda bulunmalarını emreder.''

Hz. Ali (k.v)

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.775
  • 227.211
  • 28.775
  • 227.211
# 25 Tem 2012 16:45:52

İçimizde yeşermeye başlayan oruç, Allah'ın kalbimize sunduğu emanetidir.
Oruçlunun kendini özel hissetmesi bu ayrıcalıklı bağ yüzünden olsa gerek.

Celalettin Güneş

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.525
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.525
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 25 Tem 2012 16:46:41
Ey oruç, Tut beni....

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 25 Tem 2012 18:52:56
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 26 Temmuz 2012 Perşembe

AZ YEMEK

Muhammed b. el-Yeman, oruca verdiği önemi şöyle anlatıyor: "Altı kişiye, altı şey sordum, fakat hepsi bu altı soruma tek bir cevap verdi.

Doktorlardan, İlaçların en şifa verenini sordum. Onlar: 'En şifa verici ilaç açlık ve az yemektir' dediler.

Filozoflardan hikmeti aramak hususunda en büyük şeyi sordum. 'Açlık ve az yemektir' dediler.

Abidlerden, Allah'a ibadet etmek hususunda en faydalı şeyi sordum. 'Açlık ve az yemektir' dediler.

Bilginlere: 'İlmi hatırda tutmak için en faydalı şey nedir?' diye sordum. 'Açlık ve az uyumaktır' dediler.

Padişahlardan en iyi yemekleri sordum. 'Açlık ve az yemektir' dediler.

Aşıklardan, İnsanı sevgiliye neyin ulaştırdığını sordum. 'Açlık ve az yemektir' dediler."

İnsanın bir uzvu çalışırsa, diğer uzuvları tadil-i eşgal eder. Mide çalışırken, maddî bünye çalıştığı için, manevî kabiliyetler tatile girer, daha az çalışır.

Ebu Talib-i Mekkî: "Mümin fülüt gibidir, ancak içi boş olursa sesi güzel çıkar" der.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 26 Tem 2012 18:40:09
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 27 Temmuz 2012 Cuma

KUŞUN RIZKINI ALLAH VERİRSE

İbrahim ibni Ethem ile Şekik’ül Belhi (Rahmetullahi aleyhim) Mekke’de karşılaşırlar. İbrahim, Şakik’e “seni bu duruma getirmeye sebeb ne oldu” diye sorar. Şakik şöyle cevap verir.

“Günlerden bir gün çöle varmıştım. Kıraç bir yerde yatan, kanatları kırık bir kuş gördüm. Kendi kendime “burada oturayım ve bu kuşun rızkının nereden geldiğini gözetleyim.” Dedim. Kuşun karşısında yere çöktüm. O sırada gagası arasında çekirge taşıyan başka bir kuş geldi. Kırık kanatlı kuşun yanına konarak gagası arasındaki çekirgeyi onun gagasına bıraktı.

Bu durumu görünce içimden “bu kuşu öbürüne vasıta kılan ulu Allah nerede olursa olayım benim rızkımı da sağlamaya kadirdir” diyerek kazanç peşinden koşmaya son verdim ve kendimi tamamen ibadete adadım”
İbrahim Ethem O’na:
Peki neden sen o kırık kanatlı kuşa yiyecek taşıyan sağlam kuş olup ta daha yüksek dereceli olmak istemiyorsun? Sen peygamberimizin (s.a.s.) yüksel el (veren elin) alçak elden (alanın eli) daha hayırlıdır” diye buyurduğunu duymadın mı?
Bu cevabı alan Şaik, İbrahim’in elini tutarak öptü ve “Ya Ebu İshak sen bizim üstadımızsın” dedi. 

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 27 Tem 2012 18:31:31
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 28 Temmuz 2012 Cumartesi

GIYBET

Cüneyd-i bağdadi hazretleri, bir gün bir camide iken bir genç gelip:
- Allah rızası için bana yardım edin. Ben yardıma muhtaç bir kimseyim, der.
- Cüneyd-i bağdadi hazretleri bakar ki, genç sapa-sağlam bir insan, bu genç bu haliyle dilencilik yapmaya utanmaz mı?  Niye çalışıp kazanmaz da dilencilikle kendini küçük duruma düşürür. diye düşünür.

O gece Cüneyd-i Bağdadi hazretleri bir rüya görür. Rüyasında: camide gördüğü gencin vücudu bir kebap yapılıp bir tepsiye konmuş önüne getirilir. Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine:
- Bunu yiyeceksin derler.
Hazret “o insan etidir, yenir mi?” diye karşılı verdiğinde:
- Ya dün camide nasıl yiyordun... yine öyle yiyeceksin!.. derler.

Daha sonrasını hazret şöyle anlatıyor:
- Meğer gıybet etmişim. Hemen korku ile uyandım. Abdest alıp iki rekât namaz kıldım. Tevbe istiğfar ettim. Sabah olunca, o hakkında konuştuğum genci aramak için dışarı çıktım. Aradım aradım, nihayet genci Dicle nehri kıyılarında buldum ki, önüne tere koymuş onları yiyor.
Genç benim geldiğimi görünce başını kaldırarak:
- Ey Cüneyd! Camide benim hakkımda kötü düşündüğün için tevbe edip pişmanlık duydun mu? Diye sordu.
- Evet dedim...
Genç bana:
- O halde üzülme git! Dedi ve şu ayeti kerimeyi okuyarak kayboldu “Ve O Zattır ki kullarından tövbeyi kabul eder, günahlarını afv eder ve ne yaptıklarını bilir.”

Not: Öyle zatlar var ki, düşünceleri bile gıybet hükmüne geçiyor. İnsanlarla iletişimi asgariye düşürmüş olduğum için, gıybet türü konuşmalar, yazılar hemen dikkatimi çekiyor ve ne kadar çok gıybet edildiğinin FARKINA VARIYOR hayretler içinde kahroluyorum.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 28 Tem 2012 15:54:33
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 29 Temmuz 2012 Pazar

FELÂKET GETİREN ZENGİNLİK

Medine Müslümanlarından Sâlebe'nin mala, mülke karşı aşırı derece hırsı vardı. Zengin olmak istiyordu, hem de mutlaka zengin olmak! Hattâ benliğini saran bu şiddetli zengin olma arzusu, nihayet onu Resûlüllah'dan dua istemeye kadar sevketti. Bir gün huzur-ı Peygamberî'ye çıkarak:
- Yâ Resûlâllah, Allah'a dua et de zengin olayım, dedi.

Allah'ın Resûlü, Sâlebe'nin bu isteğine şöyle cevap verdi:
- Şükrünü yapabildiğin az mal, şükrünü yapamadığın çok maldan hayırlıdır.
Bu söz Sâlebe'ye kâfi gelmişti. Bir müddet bu îkazın mânâsı üzerinde düşünerek benliğini saran zengin olmak arzusundan birazcık olsun kurtuldu, fakat hırs onun yakasını bir türlü bırakmıyordu. Zamanla ihtirası yeniden depreştiği için tekrar müracaat etti:
- Yâ Resûlâllah, dua et de zengin olayım, dedi.
Bu sefer biraz daha açık ve ağır konuşan Resûl-i Ekrem:
- Ben senin için kâfi bir örnek değil miyim? dedi ve ilâve etti:
"Allah'a yemîn ederim ki, isteseydim şu dağlar altın ve gümüş olarak arkamdan akıp geleceklerdi; fakat ben istemedim."

Elinde bu kadar İlâhî kudret bulunmasına rağmen Resûlüllah'ın evinde haftalarca çorba pişmediği, ekseri günleri oruçlu bulundukları, çoğu zaman iftar sofraları birkaç hurma tanesi ile bir arpa ekmeğinden ibaret olduğu, herkesin bildiği bir hakikattı. Sâlebe bunları düşünerek bir müddet daha isteğinden vazgeçti.

Zaman zaman "zengin olursam fakir fukaraya iyi yardım ederim, daha çok sevab kazanırım" diye hayal kuruyor ve Resûlüllah'a üçüncü olarak bir müracaat daha yapmayı düşünüyordu. Nihayet müracaatını yaptı da; hem de söz vererek dedi ki:
"Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, eğer beni zengin ederse, fakir fukarayı koruyacak, her hak sâhibine hakkını vereceğim."
Sâlebe'nin bu kadar ısrarına karşı dayanamayan Resûlüllah:
"Yâ Rabbi, Sâlebe'yi istediği mala kavuştur," diye dua etti.

Bu dua üzerine koyun olarak sürü otlatmaya başlayan Sâlebe, daha evvel bütün namazlarını Resûlüllah'ın cemaati olarak kıldığı için kendisine Cami Kuşu adı verildiği halde, bu sefer sadece öğle ve ikindiyi mescidde kılabiliyor, diğer namazlarını koyunların ardında, bâzan da kazâen îfa edebiliyordu.

Kısa zamanda çoğalan, bereketlenen koyunlar, Medine yakınlarına sığmaz oldular, uzak çöllere, sulak yaylalara gitmek zarureti ile karşılaşan Sâlebe, artık öğle ve ikindi namazlarına da gelemiyor, sadece Cumaları mescidde görülüyordu. Nihayet çöldeki meşgalesi, ona Cuma namazlarını da unutturdu.
Arada sırada bir, sürü ile uğradığı yolların üstünde rastladığı yolculardan "Ne var, ne yok" diye haber soruyor; sonra da koyunların ardından ıssız çöllere doğru tekrar dalıp gidiyordu.

Artık umumî mes'elelerle alâkası kesilmiş, sadece şahsını ve şahsî işlerini düşünüyor, koyunlarını nerede daha iyi otlatabileceğinden başka bir şey hatırına gelmiyordu.

Bir gün Resûlüllah'ın:
- Sâlebe görülmüyor, nerededir?" diye sorması üzerine:
- Koyun aldı; sinek kurtları kadar çoğaldı; buralara sığmaz olduğundan şimdi çöllerde sürüsünün ardında dolaşıyor," dediler.
Resûlüllah:
- Sâlebe'ye yazık oldu, yazık!" buyurdu.
İşte bu sırada zekât ve sadaka âyeti nâzil olarak, mâlî durumu düzgün olan Müslümanların geçim sıkıntısı içinde bulunan kardeşlerine yardım etmeleri emredildi.
Bu âyet-i kerîmenin emrine büyük bir istekle uyan Müslümanlar, mallarının bir kısmını geçim sıkıntısı içinde yaşayan kardeşlerine seve seve verirken Sâlebe:
- Bu sizin yaptığınız düpedüz haraççılıktır," diyerek zekât toplayan memurları boş çevirdi.

Haberi duyan Resûlüllah, üzülerek "Yazık oldu Sâlebe'ye!" sözünü tekrarladı.
Sâlebe'nin evvelâ, "Zengin olursam her hak sâhibine hakkını vereceğim" diye yemîn edip, sonra da bu kadar değişik tavır göstermesi üerine "Berâe" sûresindeki şu âyet-i kerîme nâzil oldu: (Meâlen):

"Münâfıklardan bâzıları da mal, mülk verip zengin ettiği takdirde Allah'a daha fazla bağlanıp fakir fukaraya daha çok yardım edeceklerine dair söz verdiler, ne zaman ki Allah onlara bu isteklerini ihsan eder, zengin olurlar; o zaman Allah'a verdikleri sözü unuturlar, cahillik edip fukaranın hakkını vermezler."

Bu âyet-i kerîme, Sâlebe'nin münâfıklar sınıfına düştüğünü bildirmesi üzerine, akrabalarından biri şiddetli teessüre kapılarak gidip Sâlebe'ye durumu haber verdi ve fukaranın hakkını vererek kendisini münâfıklıktan hemen kurtarmasını istedi.

Bunun üzerine Sâlebe, Resûlüllah Aleyhissalâtü Vesselâm'a müracaat ederek fukaranın hakkını getirdiğini söylediyse de Resûlüllah üzüntülü bir edâ ile:
"Senin verdiklerini alamam artık Sâlebe... Allah Celle ve Alâ men'etti, haydi git!" diye mukabelede bulundu.

Resûlüllah'ın âhirete teşrifinden sonra Hazret-i Ebû Bekir'e müracaat eden Sâlebe, sırasıyla Hazret-i Ömer ve Osman'a (R.A.) da müracaat ettiyse de:

- Resûlüllah'ın almadığını biz nasıl kabûl ederiz?" diye hepsinin reddi ile karşılaştı. Hazret-i Osman (R.A.) zamanında vefat ederken Sâlebe'nin kulaklarına şu sözler geliyordu:

- Yâ Sâlebe, şükrünü edâ ettiğin az mal, şükrünü îfa edemediğin çok maldan hayırlıdır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 29 Tem 2012 19:15:25
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 30 Temmuz 2012 Pazartesi

VÜCUT UZUVLARI

Vücut uzuvları bir gün kendi aralarında toplantı yaptılar. Hepsi mide için çalıştıklarından şikayetçiydiler.  Halbuki, mide hiçbir şey yapmıyordu ve onlar olmadan da hiçbir şey yapamazdı. Oldukça sinirliydiler. Toplantının sonunda organlar artık midenin isteklerini yerine getirmemeye karar verdiler. Öyle ya, mide için çalışamazlardı.

Göz, ben bundan sonra seçmeyeceğim, diyor; eller, tutmayacağım; ağız gıdalarını kabul etmeyeceğini söylüyor; dişler çiğnemekten vazgeçtiğini haykırıyor; ayak, mide için adım atmama kararını ifade ediyordu.
Dediklerini yaptı, mideyi boş bıraktılar. Fakat aradan çok geçmemişti ki, gözler bulanmaya, eller titremeye, ağız kurumaya, dişler çürümeye, ayaklar takatsiz kalmaya başladı. Görünen o ki, mide onlarsız hayatını sürdüremese de, onlar da midesiz yaşayamayacaktı.

Bir vücudu meydana getiren bütün uzuvların bir biri için çalıştığını ve böyle bir birliktelik olmadan yaşayabilmenin mümkün olmadığını anladılar. Demek ki, herkes birbiri için çalışıyordu ve her uzvun eksikliği hissedilecekti. 

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK