Üç Aylar Ve Hayat Dersleri (2012)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 Haz 2012 18:33:43
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 13 Haziran 2012 Çarşamba

SIRTI BOŞLUKTA KALDI

Sultan Ahmet Hazretleri, bir gece rüyasında Avusturya Kralı ile güreş tutar ve Avusturya Kralı Sultan Ahmet Hazretlerinin sırtını yere getirir. Bu rüyayı yapılacak olan harpte yenileceğine yoran padişah buna çok üzülür. Durumu hemen üstadı ve hocası Mahmud Hüdayi Hazretlerine anlatır. Mahmud Hüdayi Hazretleri başını göğsünün üzerine eğip, bir müddet öylece kaldıktan sonra:

— Hayır Sultanım siz galip geleceksiniz. Gördüğünüz rüya buna işaret ediyor. Çünkü sizin sırtınız yere yapışmakla, sırtınız kuvvetli bir yere dayanmış oldu. Onun ise sırtı boşlukta kaldı, der.

Sultan Ahmet Hazretleri bu yoruma çok sevinir ve hakikaten harbi kazanır. Harpten almış olduğu ganimetlerle de, bu günkü Sultanahmet Camiini inşa ettirir, (R.A)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 13 Haz 2012 18:16:50
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 14 Haziran 2012 Perşembe

SEN KİMİNLEYDİN?

Bir vâiz, kürsüde âhiret ahvâlini anlatmaktaydı. Cemaatin arasında Şeyh Şiblî Hazretleri de vardı.
Vâiz efendi, Cenâb-ı Hakk’ın âhirette soracağı suallerden bahisle:

–İlmini nerede kullandın, sorulacak!
Malını-mülkünü nereden kazanıp nereye harcadın, sorulacak!
Ömrünü nasıl geçirdin, sorulacak!
İbadetlerin ne durumda, sorulacak!
Harâma, helâle dikkat ettin mi, sorulacak!..
Bunların ardından, şunlar şunlar da sorulacak!..” diye uzun uzadıya birçok husus saydı.

Vâizi dinleyen Şiblî Hazretleri, yumuşak bir ifâdeyle şöyle seslendi:

–Ey vâiz efendi! Suâllerin en mühimlerinden birini unuttun! Allah Teâlâ kısaca şunu soracak:

Ey kulum! Ben seninleydim, sana şah damarından daha yakındım; fakat sen kiminleydin?!

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 13 Haz 2012 21:49:47
16 Haziran 2012, 17 Haziran'a bağlayan gece Mübarek Mirac Kandili'dir. Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (sallallahu aleyhi ve sellem) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur. Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır:
 
“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren ALLAH, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)
 Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:
 
“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi ALLAH kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi ALLAH'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)
 Miraç nasıl oldu?
 
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
 
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
 
Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.
 
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler.
 
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
 
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
 
Süleyman Çelebi'nin dediği gibi, “Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah...
 
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “ALLAH ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “ 50 vakit namaz” buyurdu.
 
Hz. Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.
 
Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke'ye döndü.
 
Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.
 
Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler,
 
“Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar,
 
“Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.
 
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
 
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”
 
Bunun üzerine müşrikler:
 
“Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.
 
O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, “
 
Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.
 
Peygamberimiz neden mirac’a çıktı?
 
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.
 
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.
 
Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.
 
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.
 
Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...
 
Peygamberimiz, ALLAH ile nasıl görüşebilir?
 
Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?”
 
Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
 
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
 
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir.
 
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
 
Bir insan nasıl göklere çıkabilir?
 
Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?”
 
Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı?
 
Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
 
Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"
 
Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.
 
Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.
 
Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
 
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.
 
Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
 
Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
 
Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?"
 
Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır.
 
Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?
 
Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.
 
Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.
 
İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.
 
Miraçın benzeri bir olay var mıdır?
 
Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"
 
Miraçın çok örnekleri vardır:
 
Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
 
Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir.
 
İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
 
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
 
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar.
 
Cennette, Cennet ehli mü'minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.
 
Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün mü'minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.
 
Miraçla gelen hediyeler
 
Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.
 
İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.
 
Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.
 
Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.
 
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.
 
Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.
 
Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.
 
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan ALLAH'ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir.
 

alıntı

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 14 Haz 2012 18:06:43
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 15 Haziran 2012 Cuma

SARHOŞ VE MÜEZZİN

Sarhoş'un biri, şarabın tesiriyle bir camiye girer ve dua etmeye başlar:

    - Yarabbi! Beni Cennetine koy, bana köşklerini ver, bana kevseri ver, bana hürülerine ver...

    Bu yakarmaları işiten müezzin, sarhoşun yakasından tutarak:

    - Ey akıldan, dinden gafil, senin camide işin ne? Sen ne yaptın ki, Allah'tan hem de bu sarhoş halinle diliyorsun? Hiç yakışıyor mu?

    Sarhoş bu sözleri işitince başlar ağlamaya ve:

    - Müezzin efendi, müezzin efendi... Ben sarhoşum, yakamdan elini çek, bana ilişme, dokunma bana, incitme beni, kırma kalbimi. Unutma, bilmiyorsan bil. Cenab-ı Hakk'ın rahmetinden lütfundan günahkâr kulları da ümitlenir. Benim sana sözüm yok, ben senden mi istiyorum. Tevbe kapısı açıktır. En büyük yardımcı Allah'dır. O öyle lütuf sahibidir ki, O'nun lütfunun, rahmetinin büyüklüğü yanında kendi günahımı büyük görmeye utanıyor, günahıma büyüklük veremiyorum.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 15 Haz 2012 18:28:22
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 16 Haziran 2012 Cumartesi

Hanzala münafık oldu

Rasulüllahın katiplerinden Ebû Ribi Hanzala b. er-Rebi el-Üseydi kendi başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır:

- Bir gün Ebû Bekirle karşılaştım. Bana: Ey Hanzala nasılsın? dedi.

Ben: Hanzala münafık oldu dedim. O: Subhanallah sen ne diyorsun?! dedi.

Ben: “Rasulullahın huzurunda bulunuyoruz. O bize cenneti ve cehennemi hatırlatıyor, sanki (cenneti ve cehennemi) gözlerimizle görüyoruz. Fakat Onun huzurundan çıkınca, hanımlarımızla, çocuklarımızla meşgul oluyoruz. Onların işleri ile meşgul oluyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.”

(Bunun üzerine) Ebu Bekir (RA) şöyle dedi:
“Vallahı mutlaka bizler de bunun (söylediklerinin) benzeri ile karşı karşıya kalıyoruz.”

(Hanzala (r.a) anlatmaya devam ederek): “Ben ve Ebû Bekir (Rasulullaha) kopup gittik. Nihayet Rasulüllahın huzuruna vardık.”:

“Hemen ben, Hanzala munafık oldu. Ey Allahın Rasulü dedim. Rasulullah (s.a.v) bunun üzerine:”

- O nedir (o ne biçim söz) dedi. Ben de söyle dedim:
“Ey Allahın Rasulü! senin huzurundayken bize cehennemi cenneti hatırlatıyorsun. Sanki gözlerimizle görüyoruz. Fakat huzurundan çıkınca, eşlerimizle çocuklarımızla meşgul oluyor, mesleğimizi icra ediyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.”

Bunun üzerine Rasulüllah (SAV) şöyle buyurdu:
“Nefsim kudreti elinde olana yemin olsun ki: Huzurumda bulunduğunuz hal üzere ve (o sakilde) hatırlamağa (zikirde) devam etseydiniz. Melekler (evlerinizde) döşekleriniz üzerinde ve yollarda sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ya Hanzala, bir saat ibadetle bir saat dünya işleriyle uğraşınız, yeter” diye üç defa tekrarladı.
(Müslim rivayet etti). (Riyâzus-Sâlihîn s. 140. 14. bab, 151. hadis.)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 16 Haz 2012 18:27:03
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 17 Haziran 2012 Pazar


RIZIK

Adamın biri Hazreti Şeyh Şiblî'ye gelip:
    — Efendim, bakmakla yükümlü olduğum aile efradım çok fazla, geçim sıkıntısı içindeyim, bana bir çıkar yol göster, dedi. İmam-ı Şiblî şöyle bir yol tarif etti:
    — Hemen eve git, kimin rızkını sana bağlı görüyorsan kapı dışarı et, kimin rızkını da Allah'a havale ediyorsan evinde onlar kalsın. Evde kalanların rızkını Allah'a bağlı gördüğüne göre bakmaya mecbur değilsin, senin bakmakla yükümlü olduklarını da dışarı attığına göre mesele kalmamıştır, buyurdu.

Miraç kandilinin İslam alemi için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Haz 2012 18:36:29
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 18 Haziran 2012 Pazartesi

ZÜNNUN'U MISRİ'NİN TIMARHANEYE DÜŞMESİ

  Zunnun'u Mısri'nin başına bir hal geldi. Bu hal onda yeni yeni coşkunluklar, yeni yeni cezbeler meydana getirmekteydi. Bunu anlamayan gafiller ondan rahatsız oldular. Nihayet Zünnun'u tımarhaneye attılar.

    Bunu duyan dostları onu ziyarete gittiler. Zünnun onlara bağırdı:

    - "Siz kimsiniz, neden geldiniz?" dedi.

    Onlar sükûnetle cevap verdiler:

    - "Biz senin dostlarınız, buraya halini, hatırını sormak için geldik." dediler.

    Zünnun bunun üzerine, onlara saldırdı, üzerlerine taş, toprak atmaya onlara sopa sallamaya başladı. Her biri korkusundan bir yana kaçtı. Bunun üzerine Zünnun bir kenarda durup gülmeye başladı.

    - "Neden böyle kaçıp her biriniz bir köşeye sığındınız. Hani dostlarımdınız. Dostun eziyeti dosta ağır gelir mi, dostluğun alameti dosttan gelen zorluğa katlanmak değil midir?" dedi.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 18 Haz 2012 18:24:55
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 19 Haziran 2012 Salı


KADER ÂDİL KUL ZALİM OLUR

Mehmet Kırkıncı medresesinde kitap okurken derdest edip hapse atılır. Medrese-i Yusufiye kabul ettiği hapishanede mahkümlara iman hakikatlerini anlatıp, ders yaparken şu satırlar mahkümlardan birinin dikkatini çeker:

    "Hakim seni hırsızlıkla suçlar, hapse atar. Halbuki sen hırsız değilsin. Fakat kimse bilmez ki gizli bir katlin var. İşte İlahi kader seni o gizli katlin için mahkum eder, adalet eder. Hakim ise yapmadığın suçtan dolayı hapse atar, zulmeder. Bu şekilde kader adil, kul zalim olur."

    Bu orjinal nükteyi dinleyen o mahküm başına gelenleri, hapishaneye niçin düştüğünü şöyle anlatır:

    "Gençliğimde bir ara komşumla kavga etmiş, kanlı bıçaklı olmuştum. Daha sonra ben askere gittim. Bir tatil gününde askeri birliğimden kaçıp gizlice köyüme geldim ve kavgalı olduğumuz komşumu öldürüp kaçtım. Kimse farkına varmadan da, yine bölüğüme iltihak ettim. Kimse bu cinayeti benim işlediğimi aklına getirmedi; çünkü askerdeydim.

    Aradan yıllar geçti. Erzurum-Pasinler arasındaki bir yolculukta asker ve polis beni çevirdi. Soyulurken öldürülen bir adamın katili olduğum suçuyla beni derdest ettiler.

    Ne kadar anlattıysam da izah edemedim. Çünkü benim hemen önümden giden katil kaçmış ve adamın eşkali de bana benziyormuş. O adam kayboldu, ben mahkeme sonunda işte böyle 24 yıla mahküm oldum.

    Böylece işlemediğim suçtan hüküm giydim. Ama kader yıllar önce işlediğim suçtan dolayı beni mahküm etti anlaşılan. Siz bu satırları okuyunca anlamış oldum durumu..."

    Evet, kader bir kulun intikamını bir başka kul ile alır. Bilmeyen cahil, onu kul kendi yaptı sanır.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 19 Haz 2012 18:34:46
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 20 Haziran 2012 Çarşamba

LEYLA'NIN CEVABI

Padişahın biri, Mecnun'un aşkından deli divane olup çöllere düştüğü Leyla'yı çok merak eder. Leyla'nın bulunup huzuruna getirilmesini emreder. Leyla'yı bulup getirirler. Padişah Leyla'yı görünce hayretler içinde kalıp sorar :

   - "Mecnun'un aşkından deli divane olup dağlara çöllere düştüğü Leyla sen misin? Senin öyle fevkalade bir güzelliğin olmadığı gibi, sıradan bir kadından hiçbir farkın yok. Hal böyle iken nasıl olur da Mecnun senin için deli divane olur."

   Leyla hiç tereddüt etmeden cevap verir :

   - "Padişahım sus!... Çünkü sen Mecnun değilsin. Bendeki güzelliği görebilmen için sende Mecnun'un gözlerinin olması ve bana Mecnun'un gözleriyle bakman gerekir." der.

İnsanlara, olaylara, fikirlere mecnun gözüyle bakabilmeniz dileğiyle...

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 20 Haz 2012 18:18:44
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 21 Haziran 2012 Perşembe

RAMAZAN VE ŞEVVAL ORUCU

Süfyan-ı Sevrî anlatıyor:

    — Ben Mekke-i Mükerreme'de üç sene oturdum. Mekkelilerden bir kimse her gün Haremi Şerife gelir, tavaf eder, namaz kılar ve sonra bana selâm verip giderdi. Ben bu kimse ile tanıştım. Bir gün o kimse beni yanına çağırdı. Bana dedi ki:

    — Ben öldüğüm vakitte kendi elinle beni yıka, namazımı kıl ve defneyle. O gece de beni terk etmeyip kabrimde gecele. Münkireynin suali anında bana Tevhîd'i telkin et!, dedi.

    Ben de o kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Bana emrettiğinin aynını yaptım: Kabrinde geceledim. O gece uyku ile uyanık arasında iken:

    — Ya Süfyan! Beni korumaya ve senin telkinine ihtiyaç kalmadı, diye bir ses işittim.

    O zaman:

    — Ne sebeple bu lütfa eriştin, diye sordum. Bana cevap olarak:

    — Ramazan-ı Şerifin orucunu tutup Şevval'den altı gün daha eklemem sebebiyle, dedi.

    O zaman ben uyandım. Yanımda kimseyi göremedim. Abdest aldım, namaz kıldım, uyudum; böylece üç kerre gördüm. Bildim ki bu Rahmanidir; şeytandan değildir. O zaman da kabrin yanından ayrıldım ve: «Ya Rabbi! Beni Ramazanın orucuna ve Şevval'den altı gün orucuna muvaffak kıl» diye dua ettim. Allahü Teâlâ Hazretleri beni de muvaffak kıldı.

Not:  Zorlandığımız konularda duaya sığınmayı çoğu zaman akıl edemiyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam 2002 yılında Adıyaman Kahta ilçesindeki bir din büyüğünü ziyarete gitmiştik.  Manevi olarak çok faydalanabildiğim bir ziyaret olmadı. Ziyaretimizde kaza namazlarının önemi anlatıldı. Kaza namazı borcu olanların nafile ibadet ile uğraşmasının makbul olmadığı hususu üzerinde duruldu.  Dönüş yolunda kaza namazı borcum bitinceye kadar her gün 5 vakit kaza namazı kılma kararı aldım. Fakat nefsime ağır gelen bu kararımda sebat edemedim. Ziyaret esnasında söylenen bir cümleye istinaden her namazdan sonra yaptığım duaya “Rabbim kaza namazlarımı kılmayı nasip eyle” cümlesini ekledim.  Muhtemelen kaza namazı borcum kalmamış olması gerekiyor. Buna rağmen yapmaya devam ettiğim duanın bereketinden olsa gerek halen hiç zorlanmadan her gün beş vakit kaza namazı kılmaya devam ediyorum. Her hangi bir şeyi yapmakta nefsinize mağlup oluyorsanız, yapmanız gereken tek şey dua ile yardım istemektir.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 20 Haz 2012 21:50:12
RECEB-İ ŞERİF DUALARI
 
10 Gün Subhânallâhil Hayyil Kayyûm.
 
10 Gün Subhanallâhil Ehadis Samed.
 
10 Gün Subhânallâhil Gafurir Rahîm.
 


ŞABAN-I ŞERİF DUALARI
 
10 Gün Yâ Lâtif Celle Şanühu.
 
10 Gün Yâ Rezzak Celle Şanühu.
 
10 Gün Yâ Aziz Celle Şanühu.
 


RAMAZAN-I ŞERİF DUALARI
 
10 Gün Yâ Erhamerrâhimin.
 
10 Gün Yâ Gaffârezzünûb.
 
10 Gün Yâ Atikarrikâb.

ŞABAN-I ŞERİF DUALARI
 
10 Gün Yâ Lâtif Celle Şanühu. (İlk 10 Gün)

 


Not: Bu dualar, günde en az yüzer defa okunur.

Alıntı

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 21 Haz 2012 14:45:41
Şa Ban I Şerif Ayının Çok Faziletli Zikirlerinden. Şa Ban I Şerif Ayında En Az
3 Yada 7 Kere Okuyalım İnşaallah..


"Laaaailahe İllallahu Vela Nağbudü İlla İyyahu Muhlisine Lehüddiine Velev Kerihel Kaafiruun.."

"manası":(Allah tan Başka Hiçbir İlah Yoktur.biz Ancak Ona İbadet Ederiz.kafirler İstemesede,biz Taatımızı Sırf O'na Tahsis Ederiz..)

alıntı

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 21 Haz 2012 18:39:35
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 22 Haziran 2012 Cuma

İŞTE BUDUR

Süfyân İbni Abdullah (ra) şöyle dedi:
“-Ey Allah'ın Rasûlü! Bana kesinlikle yapmam gereken bir iş söyle” dedim. Efendimiz:
"-Rabbim Allah'tır de, sonra dosdoğru ol!" buyurdu. Ben:
“-Ey Allah'ın Rasûlü! Hakkımda (zararını göreceğimden) en çok endişe ettiğin şey nedir?” dedim. Efendimiz, o güzel dilini eliyle tuttu ve:
"-İşte budur!" buyurdu.
(Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12)

Not: İnsanlarla sohbet ederken hangi konuları konuştuğunuza dikkat edin. Eğer insanlar hakkında konuşuyorsanız (konuşmaların büyük bir kısmı bu şekildedir) peygamber efendimizin endişe ettiği durumu yaşıyorsunuz demektir. İnsanlar hakkında sadece iyiliğinden bahsetmek için konuşulabilir. İyiliği dışında yapılan konuşmalar gıybet ve iftira kapsamındadır.

İnsanlarla sohbetlerinizin olaylar ve fikirlerle sınırlı olması temennisiyle…

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 22 Haz 2012 18:33:35
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 23 Haziran 2012 Cumartesi

BİR SÖYLE BİN İŞİT

Mevlana, bir gün, iki kişinin kavga ettiğini görmüştü. Kavgacılardan biri ötekine:

    - Bana bir söyle, benden bin işitirsin... demişti. Bunu duyan Mevlana, yanlarına gitti o adama:

    - Ne söyleyeceksen bana söyle, benimle kavga et. Bana bin söyle, benden bir bile işitemezsin.

    Deyince, kavgacılar hemen susmuşlar, barışmışlar, büyük adamın önünde saygıyla eğilmişlerdi.

Not:  Bir tartışma faydalı olmaktan çıktığında susmak erdem olur.  Çoğu zaman tartışmanın faydalı olmakta çıktığının farkına varamıyoruz.

Rabbim bizleri faydasız konuşmalardan muhafaza buyursun

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 23 Haz 2012 19:36:33
Hayırlı günler dilerim.

Hayat dersleri  - 24 Haziran 2012 Pazar

CENNETTEKİ AYAKKABI TIKIRTISI

Fahr-i Kâinât Efendimiz, bir gece rüyâsında Bilâl (ra)’ı görmüştü. Sabahleyin müezzini Bilâl’i yanına çağırdı ve ona:
“–Bilâl! Dün gece cennette, senin ayakkabılarının tıkırtısını önümde duydum. Hangi ameli yaparak benden önce cennete girdin?” diye sordu.
Bilâl (ra) da:
“–Yâ Rasûlallâh, ne zaman küçük bir günah işlesem arkasından hemen kalkıp iki rekât namaz kılarım. Abdestim bozulduğunda da hemen abdest alırım.” dedi.
Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
“–İşte bunun sâyesinde!” buyurdular.

 (İbn-i Huzeyme, Sahîh, Beyrut 1970, II, 213/1209)

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK