17 Nisan Köy Enstitülerinin Kuruluş Yıldönümü

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 15 Nis 2009 18:17:34
ABBAS GÜÇLÜNÜN YAZISI



Köy Enstitüleri hiç unutulur mu?



17 Nisan'larda aklıma hep Köy Enstitüleri gelir. Çünkü onların kuruluş yıldönümüdür. Aradan yüzlerce yıl geçse de eğitime gönül verenler, 17 Nisan'ları hep hatırlayacaktır.
Köy Enstitüleri, eğitimde bir çığır açtı. Yüzyıllardır unutulan Anadolu halkının güneşi oldu. Köylüsü, kasabalısı, onlar sayesinde okul ve öğretmen yüzü gördü. Onlar sayesinde zincirleri kırıp doktor, mühendis, öğretmen oldu.
Köy Enstitüleri, aydınlanmanın sembolü iken karanlık kafalılar yüzünden yok olup gitti. O karanlık kafalılardan bazıları, Köy Enstitüleri'ni kendi arka bahçeleri yapmaya kalktı, bazıları da oturup düzelteceklerine kapılarına kilit vurdu.
Oysa oradaki heyecan çok farklıydı. Köy Enstitülülerin anılarını zaman zaman okurum. Keşke çoğaltılıp göreve yeni başlayan öğretmenlere el kitabı olarak dağıtılsa. Şu anda elimde kendisi de bir Köy Enstitülü olan Nedim Menekşe'nin Köy Enstitüleri Gerçeği isimli kitabı var. Bir anılar yumağı. İmece usulü hazırlanmış. Tıpkı okullarında olduğu gibi.
İşte kitapta yer alan anılardan bazı satırbaşları: "Kuruluş yıllarında enstitüler bir şantiye alanıydı sanki. Temeli atılan her bina bitmeden ikincisinin temeli atılırdı, o yarıya çıkmadan üçüncüsünün inşaatı başlardı. Bu nedenle çok çimento harcanıyordu. O zaman çimentoları en az 4-5 kattan oluşan kâğıt torbalar korurdu. Bu torbaları yırtmayarak itinayla keser ve temiz taraflarını katlayarak defter yapardık. Bu dönemlerde öğrencilerin hemen hepsi çimento torbalarından yapılan bu defterleri kullanmıştır. Çünkü harp yıllarıydı... Yusuf Asıl"
"Köy Enstitüleri'nde hayat sabah saat altıda, dan dan dan diye çalan kalkma kampanasıyla başlardı. Nöbetçi öğretmen, nöbetçi öğrenci başkanıyla bütün yatakhaneleri dolaşarak öğrencilerin kalkmasını sağlardı... Köy Enstitüleri'nde her şeyi yaparak, yaşayarak öğrenir, ezberciliğe yer verilmez, üreten, düşünen, neden ve niçin sorularının cevaplarını araştıran kişilikli insanlar yetiştirilirdi... Kamil Emiral"
"Köy Enstitüleri binlerce köy çocuğu gibi benim de kaderimi değiştirdi. Kapkaranlık dünyamda hiç umamadığım zamanda bir pencere açarak hayatıma yön verdi. Bu bakımdan Köy Enstitüleri deyince ilk aklıma gelen, bizi aydınlığa götüren bir yol. Çalışmalarımız kültür, sanat ve tarım alanlarında devam ediyordu.
Bir taraftan da İkinci Dünya Harbi'nin getirdiği yoklukla savaşıyorduk. Ekmeğimiz sınırlıydı. Binalarımızı kendimiz yapıyor, tahılımızı, sebzemizi, balımızı, etimizi, kendimiz üretiyorduk. Çok yoruluyorduk ama meydana gelen eserleri ve üretimi gördükçe yorgunluğumuzu unutuyorduk.
Öğretmenlerimizle kardeş gibiydik. Tüm alanlarda kendimize yetecek ve çevreye örnek olacak şekilde yetiştirildik. Hayatta karşılaştığımız problemleri çözmede hiç zorluk çekmedik. İyi niyetle hiçbir karşılık beklemeden millete ve devlete olan borcumuzu ödedik... İhsan Yüce"
"Köy Enstitüleri sadece öğretmen yetiştirmiyordu; köylerde görev yapacak sağlık memurları ve ebeler de yetiştiriyordu. 3. sınıfı bitirenler sınavla sağlık kollarına ayrılabiliyordu. Ben de sağlık kolundan mezun oldum. Yıllarca köylerde görev yaptım. Hayatımda hiç kimseden para istemedim. Bu yüzden adım "para almayan sağlıkçı"ya çıktı. Veysel Alkan"
"İlköğretim meselesinin bir demagojiye kurban edilmemesi için bütün kuvvetimizi kullanacağız. Öldüğüm zaman Türk milletine miras bırakacağım iki eserden biri Köy Enstitüleri'dir. İsmet İnönü"
Özetin Özeti: Köy Enstititüleri, 17 Nisan 1940'da kuruldu. 4 Şubat 1954'te de tarihe karıştı. Eğer siyasete kurban edilmemiş olsalardı, bugün çok farklı bir Türkiye olurdu. Onlar üreten, sorun çözen, düşünen, sorgulayan, yöneten insanlar yetiştiriyordu. Şimdikiler ise tam tersi. Yoksa bu bir siyasi tercih miydi!..





Çevrimdışı 80erman

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 433
  • 80
  • 433
  • 80
# 15 Nis 2009 18:35:10
benim amcam da köy enstitüsü mezunu.Onun söylediği tek cümle şu bana:''Bize hayatı öğreterek öğretmenlik mesleğini içimize işlediler;size ise kitapları işliyorlar.Demirel in sözüm ona komünist yetişiyor lafı ile kapatılmıştır enstitüler.Tamamen siyasidir.Enstitü mezunu öğretmen köylerde halkı bilinçlendirerek haklarını aramayı öğretmiştir.Ama işine gelmeyen ağa paşa takımı hemen kapattırmıştır.Şimdi böyle bu günlere geldik.

Çevrimdışı okanerdo

  • Aktif Üye
  • **
  • 51
  • 26
  • 51
  • 26
# 15 Nis 2009 18:40:50
İki yıl önce Mahmut Makal bir söyleşide şöyle konuşuyordu:" Köyden enstitüye yeni gelmiştik.Hepimiz ezik ve sinmiş bir durumdaydık.Ders Türkçe ve kapı açıldı sınıfa giyim kuşamları düzgün insanlar girdi.Bizlere bazı sorular sordular.Hiç birimizde konuşma cesareti  yoktu.O kişilerden biri öğretmenimze dönerek, öğretmenim bu çocukları sadece konuştur.Konuşmalarını cesaretlendir çünkü bu toplum 600 yıldır susturulmuştu.Mahmut Makal o kişinin Hasan Ali Yüzel olduğunu yıllar sonra öğrenecektir. İşte şimdiki müfredatın 2009 yılında yapmaya çalıştığını  Köy Enstitüleri o zaman başarmış bile.

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 16 Nis 2009 18:33:55
köy enstitüleri ile ilgili haber resim bilgilere şu adresten ulaşabilirsiniz.



YENİ KUŞAK KÖYENSTİTÜLÜLER DERNEĞİ

tıklayın.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı alperen46

  • Uzman Üye
  • *****
  • 402
  • 300
  • 402
  • 300
# 17 Nis 2009 15:38:05
geçmişten günümüze eğitim camiasına hizmette bulunan tüm kuruluşları takdirle karşılıyorum, eğitim şart;

Çevrimdışı sinogrt

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 238
  • 878
  • 238
  • 878
# 17 Nis 2009 15:57:43
Yapılandırmacı kuramı ortaya atan ve en güçlü temsilcisi John Dewey köy enstitüleri hakkında "KÖY ENSTİTÜLERİ BENİM HAYALİMDEKİ OKULLARDIR" derken bizler köy enstitülerini ne kadar biliyoruz? Siyasete nasıl alet edilip, oy toplama aracı olarak görülmesine ve eğitim üzerinden siyaset yapılmasına ne kadar engel olabiliyoruz? Öğretmenim diyen herkes siyasi görüşünü bir kenara bırakıp 69 yıl önce eğitimde nasıl bir devrim gerçekleştirilmiş bir incelesin. Yaparak yaşayarak ve uygulayarak en güzel eğitimi işte Köy Enstitüleri başardı.

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 17 Nis 2009 18:03:56
YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLERİ DERNEĞİ ANKARA ŞUBESİ 17 NİSAN’I BİR DİZİ ETKİNLİKLE KUTLUYOR
1936 yılında açılan eğitmen kursları ile temelleri atılan, 1937 yılından başlayarak Köy Öğretmen Okulları’nda ilk uygulamaları başlatılan ve 17 Nisan 1940 tarihinde çıkarılmış 3803 sayılı yasa ile kırsal alandaki eğitim çalışmalarının ana yörüngesi
7 Nisan 2009 14:02


1936 yılında açılan eğitmen kursları ile temelleri atılan, 1937 yılından başlayarak Köy Öğretmen Okulları’nda ilk uygulamaları başlatılan ve 17 Nisan 1940 tarihinde çıkarılmış 3803 sayılı yasa ile kırsal alandaki eğitim çalışmalarının ana yörüngesi durumuna gelen Köy Enstitüleri’nin kuruluşu Ankara’da bir dizi etkinlikle anılıyor, Köy Enstitüleri gerçeği ile günümüz kültür, eğitim sorunları, ekonomik-politik ortamı değerlendiriliyor.

Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Ankara Şubesi bu kapsamda arka arkaya altı etkinlik düzenliyor.

İlk etkinlik, 14 Nisan Salı günü saat 18.30’da Ankara Tabip Odası’nın Mithatpaşa Caddesi 62/18 adresteki lokalinde yapılacak söyleşi ve müzik dinletisi ile başlıyor. YKKED Ankara Şube başkanı Dr. Alper Akçam’ın konuşmacı olduğu söyleşiye YKKED Ankara Şube yönetim kurulu üyesi, Ankara Üniversitesi öğrencisi Oktay Kaya bağlaması ve sesiyle katılacak.

17 Nisan 2009 Cuma günü Başkent Üniversitesi İhsan Doğramacı salonunda “69 Yıl İleriden Köy Enstitüleri” başlıklı bir program yaşama geçirilecek. Başkent Üniversitesi öğrencilerinin Eğitim Topluluğu ile YKKED Ankara Şubesi’nin ortak etkinliğinde açılış konuşmalarından sonra Mandolinli Kız belgeseli gösterilecek.                                      Başkent Üniversitesi Eğtim Topluluğu üyesi Özlem İbiş’in yöneteceği açık oturumda   
Başkent Üniversitesi öğretim görevlisi Yard. Doç. Dr. Talip Can                                      “Köy Enstitüleri Kuruluş ve İşleyişi” başlıklı bir konuşma yapacak. YKKED Ankara Şube Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Altıntaş’ın konuşma başlığı ise                                    “Köy Enstitüleri Gerçeğinden Günümüz Ekonomik ve Toplumsal Sorunlarına Bakış” olacak. Etkinliğin son aşamasında YKKED Ankara Şube müzik grubunun sunacağı müzik dinletisi yer alacak.

17 Nisan akşamı saat 19.00’da, YKKED üyeleri ve dostları Sıhhiye Tuna Cad.- Halk Sokak köşesindeki Kıbrıs Evi’nde Köy Enstitüleri Bayramı yemeği için bir araya gelecekler.

18 Nisan Cumartesi günü saat 14.00’de Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde “Anadolu’nun Çatısına Vuran Işık: CİLAVUZ KÖY ENSTİTÜSÜ” etkinliği gerçekleştirilecek. Yeni Kuşak Köy Enstülüler Derneği Ankara Şubesi ile Kars Ardahan Iğdırlılar Birliği Dayanışma Platformu’nun birlikte düzenledikleri etkinliğin açılış konuşmalarını KAI-BİR adına Başkan Sabahattin Şengül, YKKED Ankara Şube adına da Ardahan Ölçek köylü Medet Bilgin yapacaklar. Her ikisi de Cilavuz Köy Enstitüsü çıkışlı birer mücadele ve kültür insanı olan Dursun Akçam ve Ümit Kaftancıoğlu ile ilgili birer belgesel gösterilecek.

Tülay Filtekin’in yöneteceği açık oturumda Metin Turan “Cilavuz Köy Enstitütleri’nin Yöre Kültürüne ve Ulusal Kültüre Etkileri” başlıklı bir konuşma yapacak. Alper Akçam’ın konuşma başlığı ise, “Cilavuz Köy Enstitüsü Gerçeği’nden YöreninGüncel  Kültürel ve Ekonomik Sorunları” olacak.

Daha sonra Cilavuz Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenler sahneye çağrılarak kendilerine birer onur belgesi verilecek.

Program, YKKED Ankara Şube müzik grubunun sunacağı dinleti ile kapanacak.

YKKED Ankara Şube 17 Nisan etkinlikleri 26 Nisan Pazar günü ODTÜ Mezunları Derneği’nde bursiyerler için düzenlenecek bir etkinlik ve 28 Nisan 2009 Salı günü Ankara Anadolu Lisesi’nde yapılacak bir sunum ile devam edecek.

 

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 17 Nis 2009 18:10:34
NASIL ÖĞRETMEN OLDUM Kazım GÜLER, Emekli Öğretmen        
NASIL ÖĞRETMEN OLDUM?
I

Karacaören köyü (sonradan kasaba) son göçlerden önce 300 haneye ulaşan, dağ eteklerinin doğusuna oturmuş önü ova olan bir yer. Karacaören benim köyüm.1926 yılında burada doğdum. Köyümü çok seviyorum. Anam beni bu köyün topraklarına beledi. Ben burada büyüdüm. 1935 yılında 9 yasında iken Karacaören ilkokuluna başladım.1940 yılında ilkokulu bitirdim. 1941 yılında Pazarören Köy Enstitüsü'ne gittim.1945 yılında 19 yaşında mezun oldum.

Kırşehir'in çeşitli köylerinde öğretmenlik yaptım.Karacaören’de de çalıştım.Burada okuyan,öğrenimlerine devam eden, kendileri ile gurur duyduğum öğrencilerimin çoğu yüksek öğrenimlerini bitirdiler.Bu öğrencilerimin soyadlarının alfabetik sıralamasına göre isimleri şunlardır: İsmail Acar,Osman Akıncı, Sevim Arıöz, Mustafa Avşar, Rıza Avşar, H.İbrahim Cebeci, Minire Derinyol, Bedia Güler, Hacı İlhan, Mustafa Koç, Salih Özcan. Diğer öğrencilerimde öğrenimlerine devam etselerdi mutlaka okurlardı. Örneğin:H.Ahmet Akıncı, Sariye Altınkaya gibileri.) Son olarak Kırşehir Merkez Aşıkpaşa İlkokulu Müdürü iken 1979 yılında emekliye ayrıldım. Bir yılım Yedek Subaylığım Dahil 33 Yıl dört ay hizmetim bulunmaktadır.

Şimdi sizlere Köy Enstitüsü'ne nasıl gittiğimi anlatacağım:(ah o yıllar bir dile gelsede konuşsa.)

Yıl 1940.Köy Enstitüsüleri 17 Nisan 1940 tarihinde açıldı. Karacaören köyüne öğrenci yazımı için Milli Eğitim Müdürü ve İlköğretim Müfettişi geldi.5 öğrenci yazıldık. Köye gelenlerden biri ilkokulda bizi 5 yıl boyunca teftiş eden Müfettiş Asım Alanyalı idi. Asım Alanyalı arada bir bana bakıyor, Milli Eğitim Müdürü ile bir şeyler konuşuyordu. Sonunda beni listeden çıkardı. Boyumun küçük olduğunu, Pazarören’in havasının sert olduğunu, benim oranın havasına dayanamayacağımı söyledi. Ben buna şiddetle itiraz ettim. Hatta bizi sınava tabii tutun kazanan gitsin dedimse de tutturamadım. Beni gelecek döneme yazacağını da söyledi.

Yazılan arkadaşlar 1940 yılının Temmuz ayında Pazarören Köy Enstitüsü'ne gittiler.

Yine yıl 1940 Ekim ayındayız. Ben artık yevmiyeci olarak çift sürmeye Hüsnü dayımlara gidiyorum. Yevmiyem 25 kuruş. Şevket dayım ihtiyatlık olarak askere alındı. O yıllarda 2.Dünya savaşı vardı. İhtiyatlar onun için askere alınmışlardı. Bu ihtiyatlar 1327-1328'liler idi. Karasaban’a gücüm zor yetiyordu. Öndeki çifti ben sürüyordum. Bir defasında arkadaki çiftin oku sırtıma değmişti. Bir defasında da öküz ayağıma basmıştı o zaman ben ağlamaya başladım. Asım Alanyalı'ya ağzımdan geleni söylüyordum. Dayım beni teselli etmeye çalışıyordu.

Bir gün dayımla çift sürerken eşek kaçtı. Çifti bıraktığımızda dayım gitti. Kayış ve demirleri heybeye koydum, dalıma aldım. Köye kadar öküzleri getirdim. Evin önüne gelince dış kapıdan kayış ve demirleri öfkeli bir şekilde içeri attım. Nazife hala vardı. yaşlı bir kadındı.''bire babam bunları içeri götür'' dedi. Bende, “Nazife hala tarladan buraya kadar ben getirdim buradan da eve sen götür” dedim ama öküzleri sulamak için mızrak kuyusuna götürdüm. Eve geldim ve yine ağlıyordum. ve ben bu işi yapamayacağım diyordum.Beni artık göndermediler.

Ekim ayının sonlarına geldik. Milli Eğitim Müdürlüğü'nden Karacaören'e haber gönderilmiş. Pazarören Köy Enstitüsü'ne öğrenci seçimi yapılacakmış. Bunu duydum. Dört gözle gelmelerini bekliyorum.

Bir gün aksam üzeri dış kapımız çalındı. Bekçi Kadir Ağa gelmişti. Anama ''Okuldan senin oğlanı istiyorlar, sende geleceksin''dedi. Anam o gün oruçtu Ramazan ayı olmamasına rağmen arada bir oruç tutardı. Ben gidelim diyordum, o''orucumu açacağım namazımı kılacağım''diyordu. anamı evden orucunu açtırmadan yola düşürdüm. Bana kızıyordu.''Beni götürüyorsun ama oraya varınca yazdırmayacağım''diyordu. Anama yalvarıyordum. Sakın yazdırmayacağım deme diyordum.(babam ben ilkokulun 3. sınıfında okurken 1938 yılında ölmüştü velilik görevini anam yürütüyordu) Okula varınca Asım Alanyalı '' Bak Evladım sözümü tuttum seni özellikle çağırttım''dedi. Yazdırıyor musun diye Anama sordular rahmetli anam aynen şöyle söyledi ''Yazdırmak istemiyorum amma oğlan pek istiyo yazın bari''...

Anam eve gitti. Ben okula yazılmanın keyfini çıkarmak için okulda kaldım. Bu sırada bir ses geldi. “Elif Bacı ben bir İbrahimi'mi göndermeeeem” diye bağırıyorlardı sanki dağlar taşlar inliyor gibi idi.Elif Bacı'nın oğlu İbrahim Canbolat Köy Enstitüsü'ne gitmek istiyordu.Elif Bacı biricik oğlunu gönderir mi hiç ...oğlunun bileğinden tuttuğu gibi okuldan uzaklaştırıyordu.

Köyde İlkokulu bitirmiş bir yığın öğrenci olduğu halde müracaat eden öğrenci sayısı çok azdı. Ancak beş öğrenci tespit edebildiler.Bunun sebebi sonradan anlaşıldı.Köye yazım için gelineceği duyulunca bazı çevreler harekete geçmişler. Sakın çocuklarınızı göndermeyin. Kırk bin hocanın başı kesilecek, başı kesilecek olan hocalarda bunlar olacak diye propaganda yapmışlar. çok sayıda öğrenci kırkbinzedelik oldu. Hele kırk bin zedeliklerin işinde bir öğrenci vardı ki okulun en zeki en çalışkan öğrencisi idi. Elinden her iş gelirdi. Bu öğrenci dünürün Hasan Acar idi. Babası onu kırkbinzedelik etti.Cevdet Özcan'da babası tarafından kırkbinzedelik edildi.Daha başkaları da öyleydi.Salih Bülbül,Hüseyin Baran, gibi daha niceleri...

Kırkbinzedeliklerden arkadaşım Ömer Cebecide vardı. Ömer Cebeci ile bir gün konuşurken ''Kazım sizde gidemiyormuşsunuz'' dedi. Sebebini sordum ''fıçılar kaybolmuş'' dedi. “Ne fıçısı” dedim ''Vay oğlum seninde hiç bir şeyden haberin yokmuş'' dedi. Ömer’in fıçılar dediği Karacaören İlkokulu Başöğretmen'inin doldurduğu fiş dilekçeleriymiş. Bekçi Kadir Ağa fiş dilekçeleri Kırşehir Milli Eğitim Müdürlüğüne götürürken Kervansaray dağında rüzgâra kaptırmış.

Günler geçiyor Köy Enstitüsüne gitmeyi gözlüyoruz. Haber yok Ekim, Kasım, Aralık. Ses yok.

Yıl 1941 ocak ayı sonları. Kış yarı oldu. Arkadaşlarla saya oynuyorduk. Benim rolüm arap olmak elimde bir değnek boynumda bir kasnak, yüzüm siyaha boyanmış bir halde rolümü yapıyordum. Oyunumuzu sürdürürken sonradan kayınbabam olan herkesin değimi ile Apışın İbrahim'in evinin çatal kapısından içeri girdik. Avluda saya oynayan ikinci bir grupla karşılaştık. Ufak bir arbededen sonra gruplar birbirlerinden ayrıldı.(Burada bir not düşmek istiyorum. Allah’ın yazısı bu ya, o zaman 15 yaşında saya oynayan Kazım ile o evde yaşayan 11 yaşındaki Şefika 6 sene sonra 1947 yılında evlenip bir yuva kuracaklarmış. Şimdi 2009 yılındayız. Bu yuva 62 yıldan beri mesut bir şekilde devam etmektedir.) Oyunumuza devam ederken son olarak kâhyaların oraya geldik. Orada bir avlu içinde dört beş ev vardı. Burayı da alıp oyunu bırakmak istiyorduk. Orada Pazarören Köy Enstitüsüne gitme emrinin geldiğini duydum. Bütün topladıklarımızı arkadaşlara bırakıp, ben gidiyorum sizin olsun dedim yanlarından ayrıldım.

Eve geldim anam ağlıyor. Daha önceden 1336’lıların da askere gidecekleri belli idi(miladi tarihe göre 1920 doğumlu olanlar)bunların içinde Raşit Ağamda var Anam fazlaca küçük diye bana ağlıyormuş.

Sekiz koyunumuz vardı. İki gün öncesinden iki tanesini 11 liraya sattık. Bu 11 lirayı Raşit ağama bana eve olmak üzer üçe böldük. Sabahleyin Kırşehir'in yolunu tuttuk. O gün askerler gitti. İki üç gün içinde Kırşehir’in çeşitli yerlerinden gelen öğrencilerle bir arada toplandık sayımız 30'u buldu Yerköy’e geldik oradan Kayseri’ye geldik daha sonra 1 Şubat 1941 tarihinde pazarören köy enstitüsüne geldik.bu tarihten itibaren Pazarören Köy Enstitüsü öğrencisi olmuştum.

Yazımın başımda ah o yıllar bir dile gelse de konuşsa demiştim.Gerçektende öyle.O yıllarda 2.Dünya Savaşı bütün hızıyla devam ediyordu.Köylerimiz dar gelirli idi.Çeşitli hastalıklarla da mücadele ediyorlardı.Bu hastalıkları şöyle söyleyebilirim.Sıtma,Verem,Tifo,Tifus,Uyuz daha başkaları.

Böyle zamanlarda Köy Enstitüsüleri açılıyor.Biz çocuklarımızı göndermiyoruz.Köy Enstitüleri'nin kıymetini bilmiyoruz.Biz bilmiyoruz ama, Köy Enstitüleri'ni kapatanlar hiç bilmediler. Köylü uyanmasın istiyorlardı.Halk çocuklarının yurt gerçekleriyle ilgilenmemesini istiyorlardı.Oy peşinden koşanlar,tutucu,gerici,çevreler Köy Enstitüleri'nin kapanmasını istiyorlardı.Sonunda kapattılar.

Not:

Şu sorulabilir: “Neden bu öğrenciler ekim ayında alınmadılar da şubatta alındı.” Sebebi şu: “Temmuzda giden arkadaşlar Ocak ayına kadar ders gördüler.2.sınıfa geçtiler.bizlerde 1.sınıfa kaydolduk.ekim ayına kadar ders görüp 2.sınıfa geçtik.”

II

Köy Enstitüsüne nasıl gittiğimi önceki yazımda anlatmıştım. Şimdi sizlere Köy Enstitülerini anlatacağım.

Bilindiği gibi Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 tarihinde kurulmuştu.

Daha gerilere gidelim.1935 yılında Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan idi. İlköğretim Genel Müdürü ise İsmail Hakkı Tonguç’tu. Bakan, Tonguç’a şöyle diyordu:''bozkır'a hücum edeceğiz. Yolumuza çıkan her engeli kıracağız... Memleket için iş göreceğiz. İdare ve mesuliyetini üzerine aldığımız işlerde hiç yılmayacağız. Senden bunu isterim.''

Çalışmalar hızlandırıldı. Köylerimizin kalkınması için çareler arandı.

İlk aşamada büyük Atatürk'ün direktifleri ile 1936'da askerde çavuş ya da onbaşı olan köylüler altı aylık eğitme kursundan geçirilip öğretmen olarak köylere atandılar. Bundan büyük başarı sağlandı.

1937'de Atatürk hayatta iken köy öğretmen okulları açılmaya başlandı. bu tarihte Eskişehir(çifteler),İzmir(kızılçullu),1938'te Kırklareli(kepirtepe),Kastamonu(gölköy)Köy öğretmen okulları açıldı.

Bu dönemde Milli Eğitim Bakanlığına Hasan Ali Yücel getirildi. İsmail Hakkı Tonguç gerekli desteği Hasan Ali Yücel'den de gördü. Atatürk döneminde başlattığı eğitim çalışmalarını İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı döneminde de sürdürdü.

Yukarıda adını andığımız Köy öğretmen okulları baştada söylediğimiz gibi 17 Nisan 1940ta Köy Enstitülerine çevrildi.

Bu yıllarda 2. Dünya Savaşları vardı. Halkımız yoksuldu. Dar gelirliydi. Çeşitli hastalıklarla da mücadele ediyorlardı. Türkiyemiz yeni yeni gelişiyordu.

Böylesi bir zamanda Köy Enstitüleri kurulacaktı. Amacı, tarım yönünden olsun, sanat yönünden olsun, kültür yönünden olsun Köye iyi bir öğretmen yetiştirmektir.Köyün bütün sorunlarıyla ilgilenen bir öğretmen...

Köy Enstitülerinde toplandık. Önce kendimize barınmak için yerler hazırladık geceli gündüzlü çalışarak hem öğrenimimizi sürdürdük hem de kuruluşumuzu bitirdik. Yeni açılan KÖY Enstitülerine ekipler gidip onların kuruluşlarına yardımcı olduk.

Köy Enstitüleri şehir ve kasabalara uzak,tarım yapılabilecek elverişli toprağı olan yerlere kuruldu.1940-1948 yılları arasında tam 21 köy enstitüsü kuruldu.Bu enstitüler şunlardır:

1-İzmir-Kızılçullu,2-Eskişehir-Çifteler,3-Kırklareli-Kepirtepe,4-Kastamonu-Gölköy,5-Antalya-Aksu,6-Samsun-Ladik,7-Malatya-Akçadağ,8-Trabzon-Beşikdüzü,9-Sakarya(Adapazarı)-Arifiye,10-Kars-Cılavuz,11-Adana(Osmaniye)-Düziçi,12-Isparta-Gönen,13-Balıkesir-Savaştepe,14-KAYSERİ-PAZARÖREN,15-Ankara-Hasanoğlan,16-Konya-İvriz,17-Sivas-Yıldızeli,18-Erzurum-Pulur,19-Diyarbakır-Dicle,20-Aydın-Ortaklar,21-Van-Ercis.

Köy Enstitülerinde üç çeşit çalışma alanı vardı;

1-Kültür dersleri:çalışmaların %50'sini kapsardı. Türkçe, Matematik, Tarih, Coğrafya, Yurttaşlık Bilgisi,Fizik-Kimya,Tabiat Bilgisi vs.

2-Tarım çalışmaları: %25 tarla ve bahçe işleri, ahır ve kümes hayvancılığı,arıcılık.

3-Teknik dersler: %25 demircilik, marangözlük, yapıcılık. Kızlar için biçki,dikiş,örgü,dokuma,el sanatları.

Dersler hava şartlarına göre atölye ve sınıflarda,bahçe ve tarlalarda sınıfça,grupça yada tek olarak yapılırdı.Değeri olmayan bilgiler üzerinde durulmazdı. Çalışmalar gözlenerek, incelenerek, araştırılarak yapılırdı.

Teknik kollarda bir yıl çalıştıktan sonra 2.sınıfta ilgi ve yeteneklerimize göre seçtiklerimiz sanat kollarına göre ayrılırdı.

Haftada ikişer saat beden eğitimi ve müzik çalışmalarına yer verilirdi.Milli oyunlarada mesai günleri içinde her sabah yarımşar saat yer verilirdi.

Her hafta cumartesi akşamları okul müsamerelerimiz olurdu.

Köy Enstitülerinde kitap okumaya çok önem verilirdi. Önemi şuradan belliydi ki okunan kitabın özeti istenirdi. Her gün iş ve ders saatleri dışında bir saatlik serbest okuma saati ayrılırdı.

Bir haftalık çalışmaların değerlendirilmesi:cumartesi günleri öğleden sonra yaz günleri alanlarda,kış günleri salonlarda,öğrenciler öğretmenler,müdür ve yardımcıları toplanır o haftanın nasıl geçtiği iyi veya kötü yanları değerlendirilmeye alınırdı. Gelecek haftanın daha verimli geçmesi üzerinden durulurdu.Gerek öğrenciler,gerek öğretmenler hiç çekinmeden birbirlerine tenkit ederlerdi. Bazı zamanlarda öyle sert tartışmalar olurduki müdür araya girmek zorunda kalırdı.

Öğretim süresi beş yıl olan enstitüler'e Köy İlkokulu'nun 5.sınıfını bitiren kız ve erkek öğrenciler alınırdı.

3 yıllık köy okullarını bitirmiş başarılı öğrencilerde 2 yıl hazırlıktan sonra enstitüleri'ne kabul edilirdi.

Köy Enstitülerini zaman zaman Bakanlık elemanları teftişe gelirdi.

1942 yılında Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel okulumuzuziyarete gelmişti.buraya Bakanla ilgili 1 2 anımı anlatmak istiyorum.

1942 yılında Pazarören Köy Enstitüsün'de 2.sınıf öğrencisiyim.Bakanın geldiği gün bizim sınıf uygulamalı inşaat çalışmalarındaydı.Biz öğretmen evi inşaatında çalışıyorduk.Bakan bizim çalıştığımız yere geldi.Ben Bakanın geldiği yönde duvar örüyordum.Elimde yontma bir taş vardı.Duvara koyacağım zaman durmamı istedi.Elimdeki taşın kaç kg. olduğunu sordu.Yanıtını aldıktan sonra duvara taşı koymamı istedi. Taşı duvara koyduktan sonra ''güzel oldu dedi''.

Ertesi günü sınıfımız derslikte ders görüyordu bakanın sınıfla fotoğraf çektireceği haberi geldi.okulun merdivenlerine doluştuk.Bakan ön sıraya durdu.Yanında yer almak için bir itişme kakışma başladı.Bu sırada itişmenin ön saflarında olmalıyım ki bakan bir bileğimden tuttu kendi yanında bana yer verdi.

Aynı günün akşamı okul müsameresi vardı.Bakan bir konuşma yaptı.O konuşmasında aklımda bir tek cümle kaldı. O da: ''içinizde bulunan oğlumdan-can yücel'i kastediyordu.hiç bir farkınız yoktur'' dediği idi.

Burada Bakan Yücel'i,sonradan tanınmış bir şair olan oğlu CAN Yücel'i rahmetle ve saygıyla anıyorum.

Can Yücel'in,Babası için yazdığı şu şiirini buraya koymak istiyorum.

HAYATTA BEN EN ÇOK BABAMI SEVDİM

Hayatta ben en çok babamı sevdim. Karaçalılar gibi yardanbitme bir çocuk Çarpı bacaklarıyla -ha düştü,ha düşecek- Nasıl koşarsa ardından bir devin O çapkın babamı ben öyle sevdim.

Bilmezdi ki oturduğumuz semti, Geldi mi de gidici -hep,heep acele işi!- Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi. Atlastan bakardım nereye gitti, Öyle öyle ezber ettim gurbeti.

Sevinçten uçardım hasta oldum mu, 40'ı geçerse ateş,çağ'rırlar İstanbul'a, Bi helallaşmak ister elbet, diğ'mi oğluyla! Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu, Ohh dedim, göğsüme gömdüm burnumu.

En son teftişine çıkana değin Koştururken ardından o uçmaktaki devin, Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için Açıldı nefesim,fikrim,canevim. Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Enstitüler, ilk mezunlarını 1942 yılında önce köy öğretmen okulu olarak açılan,sonra Köy Enstitüsü'ne dönüşen okullar tarafından verilmiştir.Esas mezunlarını 1944 yılında vermeye başlamıştır.

1942 yılında Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kuruldu.Amacı köy enstitülerine öğretmen yetiştirmekti.Yüksek Köy Enstitüsü kapandığı tarihe kadar 104 mezun vermiştir.

Köy Enstitülerinde köylere sağlık memurları yetiştirmek üzere sağlık bölümleri açılmıştır.

Köy Enstitülerini bitiren öğretmenler Köy okullarına atanıyorlar aylık ücretten başka toprağı işlemek için araç ve gereçlerde veriliyordu.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 1941 yılında Köy Enstitüler'i hakkında şöyle konuşmuştu:''Köy Estitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi ve en sevgilisi''sayıyor,''Köy Enstitüsünde yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini ömrüm oldukça yakından ve candan takip edeceğim''diyordu.

Ama ne yazıkki önce sağlık bölümünü, 1954 yılındada Köy Enstitülerini Kapattılar.

Köy Enstitülerini kapatanlar, 1936 yılından beri Eğitmen kurslarıyla işe başlayanları, Köy öğretmen okullarını açtıktan sonra,Köy Enstitülerini kuranları iyi anlayamamışlardır.Bu işleri başaranlar başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İsmet İnönü,Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel,İsmail Hakkı Tonguç ve arkadaşlarıdır.

Köy Enstitüleri'nin varlığını sona erdirmişlerdir.Fakat ilkelerini hiç kimse sona erdiremiyecektir.

Pazarören Köy Enstitüsün'de Müdürüm olan eğitimci -yazar Şevket Gedikoğlu,şunları söylüyor:''Eğitimde süreklilik ve bütünsellik dizgeli olarak Eğitmen kursları ve KÖY Enstitüleriyle gerçekleştirilmiştir.Bu kurumlarda yetişenlere öğrencilerin yanında halkıda yetiştirmeleri özel yasalarla bir görev olarak verilmiştir.''Köy Enstitüleri'nin yetiştirdiği yazar ve ozanların bazılarını şuraya yazıyorum:

Dursun Akçam, Talip Apaydın, Behzat Ay, Mehmet Başaran, Fakir Baykut, Aydın Binyazar, Osman Bolulu, Nebi Dadaloğlu, Ali Dündar, Ümit Kaftancıoğlu, Mahmut Makal, Emin Özdemir, Pakize Türkoğlu, Mustafa Üstündağ, Ali Yüce.

Köy Enstitülerinden, 1942-1954 yılları arası 1398'i kız 15943'ü erkek olmak üzere 17341 öğretmen yetişmiştir. 1936-1947 yılları arasında eğitmen kurslarından da toplam 8675 eğitmen yetişmiştir.Köy Enstitülerinin sağlık bölümleri ise 1248 mezun vermiştir.

Kazım GÜLER, Emekli Öğretmen

Kaynak: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 17 Nis 2009 18:18:37
Nebi Dadaloğlu Yirmibir Anıt Köy Enstitüleri (Şiir)        

YİRMİBİR ANIT KÖY ENSTİTÜLERİ

AÇ KALDIK DA, EL AÇMADIK
DEVRİMLERE TEMEL TAŞTIK
DİKEN SÖKTÜK, GÜL DİKTİK
YÜRÜ GOCA HALKIM YÜRÜ...

Kırk bin köye kırk bin okul
Savaş bitmiş halkım yoksul
Anam kalmış yetimle dul
Yürü Kızılçullu'm yürü.

Savaş açlık kıtlık demek
Günde yetmiş gram ekmek
Karanlığa ışık gerek
Yürü Savaştepe'm yürü.

Boz giysiler kazma kürek
Kanlı toprak devirerek
Karanlığa tükürerek
Yürü kır Kepir'im yürü.

Harçlar kardık, kürek çektik
Akça binalar yükselttik
Yüzbinlerce fidan diktik
Yürü Pazarören yürü.

Eken biçen süren de O
Alın teri, emek de O
Saz, söz, türkü, horan da O
Yürü Arifiye'm yürü.

Bengimiz, harmandalımız
Timurağ, Arpazlımız
Bağımsızlıktı andımız
Yürü Ortaklar'ım yürü.

Kemençeli Laz uşağı
Titrer bağlardı kuşağı
Hamsili mısır başağı
Yürü Beşikdüzü'm yürü.

Sazlı, sözlü folklorumuz
Halktı bizim umudumuz
Saban değil pulluğumuz
Yürü Ladik, İvriz yürü.

Bu yerlerde güller biter
Gözağrım gözümde tüter
Kula kulluk artık yeter
Yürü Cılavuz'um yürü.

Kavgamız toprak, fen idi
Gavgamız dil, kültür idi
Gavgamız çağdaşlık idi
Yürü Gönen, Aksu'm yürü.

İrili ufaklı köyler
Şeyhler, müritler, şefler
Tek keçi südün emerler
Yuru Pulur, Dicle'm yürü.

Dağbaşı ışık seliydi
Esenyel çamlık yeliydi
Akan değirmen seliydi
Yuru Yıldızeli'm yürü.

Sarıkamış, Çanakkale
Bak kefensiz ölenlere
Yetim hakkı yiyenlere
Yürü Akçadağ'ım yürü.

İçte dışta paramız pul
Yaban elde bacımız dul
Ortadirek olur mu kul
Yürü Çifteler'im yürü.

Arap at, tiftik keçimiz
Dersliğimiz, çiftliğimiz
Ruhi Su'yla, Veysel'imiz
Yürü Hasanoğlan yürü.

Hasan Ali, Tonguç Baba
Sırtımızdan çıktı aba
Altın başak gürgen yaba
Yürü Haruniye'm yürü.

Karagüç kuyular kazar
Kırk bin köyde bizim mezar
Dadal destanını yazar
Yürü Gölköy, Emis yürü...

NEBİ DADALOĞLU

Kaynak: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı mcenkiz

  • Uzman Üye
  • *****
  • 498
  • 680
  • Müdür Yetkili
  • 498
  • 680
  • Müdür Yetkili
# 17 Nis 2009 18:29:12
Köy enstitüleri çıkış itibarıyle iyi niyetli bir girişim olsa bile çocuk yaşta çocuk düşüren öğrencileri ile, peygamberimize, tüm kutsalımıza ve ecdadımıza sövgüler içeren şiirlerin yazdırıldığı, körpe dimağlara çağdışı zihniyetin dikte edildiği okulları ile ve bahçıvan mı öğretmen mi olduğu belli olmayan mezunları ile şaibeli bir tarihi olgu.

Çevrimdışı smileplease03

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.018
  • 2.893
  • Din Kült. Öğrt.
  • 4.018
  • 2.893
  • Din Kült. Öğrt.
# 17 Nis 2009 18:43:20
erinmeden yazmışsınız, tebrik ederim...
Saygılar

Çevrimdışı NİL35

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 10.868
  • 94.619
  • 10.868
  • 94.619
# 17 Nis 2009 20:01:29
Elinize Saglık Çok Güzel Bir Paylaşım Olmuş,bu Kitabı Alıp Okumalıym.

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 17 Nis 2009 20:58:22
Edebiyatımızda Köy Enstitüleri        
Edebiyatımızda Köy Enstitüleri Hayrettin Günay

Tarihsel gelişimi içinde edebiyatımızın belirli dönemleri vardır:İslâmiyet öncesi edebiyatımız sözlü ürünlerin, şiirsel yaratıların var olduğu bir dönemdir. Divan edebiyatı, şiirin egemen olduğu, saray kültürünün Arap ve Fars kültürüyle kucaklaştığı bir anlayışın ürünüdür. Halk edebiyatı göçebe ve köy kültürünün biçimlendirdiği edebiyattır. Tanzimat edebiyatı, batılılaşma çabalarının; Servet-i Fünun edebiyatı, salt güzelliği ve bireyselliği öne çıkaran aydınların edebiyatıdır.Millî Edebiyat, dil ve anlatımda ulusallığa dönüşün,Millî Mücadele Edebiyatı, Kurtuluş Savaşı’mızın coşkusunun edebiyatıdır.

1923’ten sonraki döneme Cumhuriyet Dönemi edebiyatı diyoruz. Mustafa Kemal Atatürk 1927’de,“Milletin eğilimlerini ve ihtiyaçlarını bularak ve görerek onun refah ve büyüme yollarını gerçekleştirmekle Cumhuriyet’in az zamanda elde ettiği sonuçlar, cumhuriyet yönetiminin milletimize hazırladığı geleceğin daha ne kadar parlak olduğunu tahmin ettirmeye yeterlidir.” diyordu. Bu anlayışla,Cumhuriyet Dönemi, her alanda olduğu gibi edebiyatta da gelişme, yenilenme, çeşitlenme anlamına gelmektedir. Atatürk,Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini gençlere bırakırken Söylev’inde iç ve dış tehlikelere değinmiştir. Gençliğin,Atatürk’ün yolunda görevini yapması bilinçli, bilgili olmasıyla olasıdır. Cumhuriyet öncesinde Türkiye’de okuma yazma bilenlerin % 8 olduğu düşünülürse eğitim politikasının ya da politikasızlığının boyutunu düşünün bir...Gençlik, kentlisiyle köylüsüyle bütündür. Köyün aydınlanması Atatürk’ün özlemlerindendi... Daha Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında Amerikan eğitimcisi-filozofu John Dewey’i ülkemize çağırması, eğitim sistemimize yön vermesi, işe köy eğitiminden başlanması... görüşleri köy enstitülerinin düşünsel temellerini oluşturur.

İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel,İsmail Hakkı Tonguç köy enstitülerinin mimarlarıdır. 1940-1950 yılları arasında eğitime, kültüre, sanata, edebiyata önemli katkılar getiren enstitüler ATATÜRKÇÜLÜK anlayışından sapmadan, kişisel çıkar gözetmeden eğitimi topluma yaymaya çalışıyordu. Atatürk’ün amaçladığı çağdaş uygarlık düzeyini aşmayı; yetiştirdiği öğrencilerle, öğretmenlerle, ozanlarla, yazarlarla, sanatçılarla kanıtlıyordu.Köy enstitülerinde yetişerek edebiyatımızda yer edinen sanatçılarımızı küçük notlarla anmak yerinde olacaktır:

1929’da Yeşilova Akçaköyde doğan Fakir Baykurt, Gönen Köy Enstitüsünü bitirmiştir. Hece ölçülü şiirlerle edebiyata başlar. Sonra da öyküye, romana yönelir. Yılanların Öcü yapıtıyla 1958 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanınca ünlendi.Irazca’nın Dirliği, Onuncu Köy, Kaplumbağalar,Amerikan Sargısı,Tırpan, Kara Ahmet Destanı, Yüksek Fırınlar gibi önemli yapıtlara imza attı.Polatlı’nın Ömerler köyünde 1926’da doğan Talip Apaydın, Çifteler Köy Enstitüsünü bitirmiştir. Şiirleri de vardır ancak romancı olarak ünlenmiştir. Sarı Tıraktör, Emmioğlu,Toz Duman İçinde,Tütün Yorgunu gibi yapıtları vardır. Kimi yapıtları ödüllendirilmiştir.

İvriz Köy Enstitüsünü bitiren Mahmut Makal (1930), Aksaray’ın Demirci köyündendir. Köy öğretmenliği sırasında köy notlarını Varlık dergisinde yayımladı. İlgi çekti. 1948’de bu notlar BİZİMKÖY adıyla kitaplaştı. Yapıtı büyük ilgi gördü. Yazarların köyü anlatmasına öncülük etti. Bizim Köy,Hayal ve Gerçek, 17 Nisan,Yer Altında Bir Anadolu, Bizim Köy 1975 yapıtlarından kimileridir. 1926’da Lüleburgaz’ın Ceylan köyünde doğan Mehmet Başaran da Hasanoğlan Köy Enstitüsünü bitirmiştir. Şiirleriyle, öyküleriyle, romanlarıyla tanınmıştır.“Tonguç Baba” şiiri şöyledir:Otlar böcekler gibiydik bozkırda / Acılarda gökyüzü kadardık / Bizden geçerdi zamanın karanlığı / Yorgun öküzler kara sabanlarla / Unutulmuş unutulmuş köylerdik / Sonra sen geldin nisanlar geldi / Durdu o içimizde akıttığımız kan / Yenilendi gücümüz bembeyaz / Köyler babası halk babası / Bize çalışmaya başladı tarlalar / Komadı karanlığın ağaçları / Ülke uyansın ülke çiçeğe dursun/ Komadı aydınlıktan korkanlar / Terlettin dayattın bizim için/Hep Cılavuzlar Kepirtepeler Hasanoğlanlar /Adın bir destan şafağı işte /Umudu sevinci büyütüyor okullar /Halk babası köyler babası /Ha desen horana kalkar milyonlar /Sen Anadolu’sun halksın köylersin...

Ardahan’ın Ölçek köyünde doğan(1930) Dursun Akçam, Cılavuz Köy Enstitüsünü bitirmiştir. Kanlı Derenin Kurtları, Köyden İndim Şehire, Ölü Ekmeği gibi yapıtları vardır. Öyküye, romana, röportaja emek vermektedir.Öykü ve romanlarında çok iyi tanıdığı Bafra köylerini konu edinen Behzat Ay Mersin’de doğmuştur. Dor Ali, Sis İçinde, Sürgün yapıtlarıyla tanınır. Düziçi Köy Enstitüsünü bitirmiştir. Denemeleriyle, eleştirileriyle tanınan Adnan Binyazar, 1930 Diyarbakır doğumludur. Dicle Köy Enstitüsünü bitirmiştir. Toplum ve Edebiyat, Dedem Korkuttan Öyküler, Ağıt Toplumu, Türk Dilinde 25 Ünlü Eser yapıtlarından bazılarıdır.

1934’de Hanak (Ardahan)’ın Koyunpınar köyünde doğan Ümit Kaftancıoğlu, Cılavuz Köy Enstitüsünde okumuştur. Öykü ve romanlarıyla tanınır. Dönemeç, Yelatan, Tüfekliler, Köroğlu Kolları yapıtlarından kimileridir. Mersin’de 1938’de doğan Osman Şahin bir süre Dicle Köy Enstitüsünde okumuştur. Köyü anlatan öykücülerimizin önemlilerindendir. Birçok öyküsü filme alınmıştır. Ödülleri vardır. Kırmızı Yel, Ağız İçinde Dil Gibi, Acı Duman, Kolları Bağlı Doğan gibi yapıtlara imza atmıştır. Yozgat’ın Bahadınlı köyünde 1927’de doğan Yusuf Ziya Bahadınlı, Pazarören Köy Enstitüsünü bitirmiştir. Gezi yazıları, öyküleri, romanları vardır. Güllüceli Kazım, Güllüce’yi Sel Aldı,Gemileri Yakmak, Titanikte Dans gibi yapıtları vardır.

Ünlü eleştirmen, dilci Emin Özdemir, 1931 Kemaliye doğumludur.PamukpınarKöyEnsti tüsünü bitirmiştir.Yazma Tekniği,DilDevrimimiz, ÖzTürkçe Üzerine,ErdeminBaşı Dil, Türk ve Dünya Edebiyatı, Okuma Sanatı gibi yapıtlara emek vermiştir. Yayladağ’ınHisarcık köyünde 1928’de doğan ozanAli Yüce, Düziçi KöyEnstitüsünü bitirmiştir.Şiirlerinin yarına kalacağına inandığım ozanlardandır.Şiirlerinde duygu ile düşünceyi öyle kaynaştırır, öyle bütünleştirir, yumuşatır ki tadından yenmez.Ödüller kazanmıştır.Sevdiğim şiirlerinden biri olan Sokrates’i paylaşayım sizinle:İçimiz bir ışık bir ışık /Aman bir görsen öğretmenim /Bir sıcak bir sıcak yüreğimiz /Yüzümüz gül okyanusu /Hoş geldin öğretmenim/Öyle kocaman ki dünyamız/Aman bir görsen öğretmenim/Gönlümüz öyle çoğul /Öyle kalabalık seninle /İğne atsan yere düşmez/Hoş geldin öğretmenim/Çınlıyor toprağın kulakları /Ellerimiz buğdaya değdikçe /Öyle büyüyor ki /Halkımın elindeki ekmek /İnsan insanı sevdikçe /Sevgi geldin öğretmenim/ Ekmeğimiz biraz kuru /Suyumuz biraz acı /Ama alın teri gibi temiz /Ana sütü gibi helal /Yorgunluk madalyamız olmuş/Bayrağımız olmuş sevmek /Rüzgâr geldin öğretmenim/Sevinirmiş Sokrates/Kendinden daha bilge /Birini gördükçe /Eğilirmiş Sokrates/Ana sütü gibi içmiş de ölümü /Eğilmemiş celladın önünde /Sokrates geldin öğretmenim...

Enver Atılgan, Osman Bolulu, Nebi Dadaloğlu, Recep Bulut, Hasan Kıyafet, Ahmet Köklügiller, Selahattin Şimşek, Hazım Zeyrek,Şevket Yücel gibi adlar da yazdıklarıyla köy enstitüsü çıkışlı ozanlar, yazarlar olarak anılmalıdır. Cumhuriyet öncesi yazarların çıkış yeri İstanbul’du genellikle. Cumhuriyetin ilk yıllarındaysa Anadolu ve köyler iş gereği görülürdü. Yazarlar iş gereği (öğretmenlik, müfettişlik, gazetecilik, milletvekilliği)gördüğü Anadoluyu yapıtlarına konu edinirlerdi. Oysa köy enstitüleri, köy çocuklarını yetiştirerek ozan, yazar yapmıştır. Salt bu bile büyük atılım, büyük kazançtır.

Kaynak: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 17 Nis 2009 21:08:30
Metin Yaltı Her Şeyi Ondan Öğrendim Ben (Şiir)        
Sevgili Öğretmenim.

Bir köy enstitülü babanın oğlu olarak sizlere katkı sağlayamamanın hüznüyle çabalarınızı gıpta ile izliyor, kutluyor çok teşekkür ediyorum.

Babam için yazdığım bir şiirimi paylaşmak istiyorum.
 
Cüretimi hoş görürseniz sevinirim.

Her Şeyi Ondan Öğrendim Ben

Köy Enstitülü öğretmen Babam Yaşar Yaltı'nın anısına

Çalışkandı benim babam
İş yapmayı ondan öğrendim ben.

Toprağın tava gelmesini
Ekmeyi biçmeyi harmanlamayı
Bir motorun arızasını nedenini, niçinini
Elektriğin gücünü, doğanın dengesini
Çok şeyi bilmek
Yaşamı kaliteli kılmak için
Okumayı
Hep okumayı
Çok okumayı
Öğrendim ondan.

Öğretmendi benim babam
Her şeyi ondan öğrendim ben

Kırk küsur yıl önce
Tutup elimden okula götürdüğünde
Nasılda mutluyduk ikimizde
Aynı heyecan yaşar içimde
Babamı her ziyaret edişimde…

Öğrenmemizi istediğini
Örneklerdi
Anlattığı öykülerden
“Ders çıkar oğlum” derdi..
.
Üniversite yıllarımda
Yetmişli yıllar kaosunda
Babalık güdüsüyle belki
“Sağ ol, korkak ol” derdi
Bu babamda yaşadığım ilk çelişkiydi
Yıllar sonra anladım ki
Anamı rahatlatmak içindi
Bana söyledikleri farklıydı
Tez, antiteziyle sentez oluşturur
Dediğinde yaşım on beş vardı
Ne demek bu? sormuştum
Yanıt yerine
Felsefenin Başlangıç İlkeleri’ni
Elimde bulmuştum.
Doğru düşünmek
Diyalektik düşünmektir hep derdi
Eflatun’dan Atatürk’e değin
Bizimle her şeyi konuşurdu.

Sevecendi benim babam
Sevmeyi ondan öğrendim ben.

Bilemedim hiçbir zaman
En çok sevdiği kimdi bizden
Su bile istesem kardeşimden
Bakardım babam uzatmış bardağı
Çözemezdim çözemedim.
Beni mi, kardeşimi mi sevdiğinden.?

Bilgeydi benim babam
İlke edinmemizi istemişti
Sabırlı ve hoş görülü olmamızı
Damla, kendini tamamlayınca damlar
Taşın erimesi suyun gücünden değil
Dalgaların sürekliliğindendir
Örnekleriyle öğütlerken..

Öyle güzel bir insandı ki babam
İyiyi ve güzeli öğrendim ondan
Seni seviyorum diyorsam
Sevmeyi de öğrenmişimdir ondan. .

21/10/05

Av. Metin YALTI

Çevrimdışı uNNamed

  • Uzman Üye
  • *****
  • 760
  • 1.805
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 760
  • 1.805
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 17 Nis 2009 21:20:04
selamlar;

benim okudugum okulda gecmişte köy enstitüsüymüş..Gönen Anadolu Öğretmen Lisesi ısparta..

öğretmenlerimizden ve babamda ck dinlerdim o zamanlarda okulun nasıl oldugunu..

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK