17 Nisan Köy Enstitülerinin Kuruluş Yıldönümü

Çevrimdışı tonguç

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 192
  • 94
  • 192
  • 94
# 17 Nis 2009 21:33:50
Köy Enstitülerini anlamak için oradan yetişen değerli eğitimcilerin niteliği yeter de artar bile.Atatürk'ün fikri hür, vicdanı hür irfanı hür nesilleridir onlar. Üreten okuyan araştıran değiştiren öncülerdir. .Köylere ışık saçan meşalelerdir.Büyük eğitimci İsmail Hakkı TONGUÇ ve Hasan Ali YÜCEL' i saygıyla anıyorum. Hayatta olan Köy Enstiülü değerli eğitimcilere uzun ömürler diliyorum.

Çevrimdışı saraydangelme

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.474
  • 34.657
  • Öğrenci Velisi
  • 4.474
  • 34.657
  • Öğrenci Velisi
# 18 Nis 2009 14:50:03
Her Köy Enstitülerinin kutlama yıl dönümünde ülkemizdeki eğitimin hedefleri ve bugünkü sorunları gündeme gelmektedir. Neden ülkemiz hep eğitim sorunları ile uğraşmakta ve bir türlü çözememektedir. 30 küsur yıl önce şikâyet konusu ettiğimiz konuları şimdi yeniden konuşuyoruz hem de artan sorunlar ile. Doğal olarak neden niçin sorunu çözemiyoruz, bir yerde bir yanlış mı yapılıyor diye sormadan da olmuyor.

Geçen hafta Prof. Filiz KAMACIOĞLU, uzun zamandır gözlediğim ve anlatmaya çalıştığım bir konuyu “Köy Enstitülerinin Özlemle Anılması” başlıklı yazısında şöyle açıklıyordu; “Yıllardır yaptığım gözlemlerden edindiğim izlenim, birçok öğrencinin ve öğretim üyesinin kafalarının karışık olduğudur. Çoğu insan, birçok bilgiyi ediniyor, çok konuşuyor ama iş yapabilme güçleri çok az. Öğrenciler okul bitirmek için not peşinde koşuyor. Öğretim elemanı da yalnız işini yapıyor. Öğrencinin eğitim süreci ne yönde gelişiyor belli değil. Verilen formasyon bilgilendiriyor ama geliştiriyor mu?” Sayın KAMACIOĞLU’nun tespiti ve sorusu sanırım bugün ülkemizin teme sorunu. Bu sorunun temel nedeni bana göre soyut düşünememek ve el becerisinin geliştirilememesidir.

Türkiye'nin Eğitim Sorunu Ciddi Olarak Yeniden Tanımlanmalıdır

Prof. Filiz KAMACIOĞLU eğitimi şöyle tanımlıyor; “bireye doğduğu andan itibaren hayatı boyunca etkisinden kurtulamadığı bilgi, görgü, inanış ve davranışları kazandırdığımız süreçtir. Amacı da algılaması gelişmiş, çağımızı anlayabilen, kendi ayaklan üzerine basabilen, problem çözme yeteneği olan, demokratik davranmayı öğrenmiş, doğruyu eğriyi görebilen, işini kendi duygu ve menfaatine göre değil işin doğrusu ne ise ona göre yapabilen bireyler yetiştirme olmalıdır”.

Maalesef bugün ki eğitim sistemimiz sorun çözme yerine sınava endeksli durumdadır. Ne yazık ki üniversite eğitim sistemimiz diploma ve sertifika alınması temline dayalıdır. 20 milyonluk genç öğrenci nüfusu ile bir çok ülkenin nüfusundan daha fazla olan gençliğimizin geleceğe ilişkin hedef koyamaması, ne yapacağını ve ne aradığının eğitim yolu ile kavranılamadığı ülkelerin başında gelmektedir. Hayatında hiç üretici olmamış, tersine tüketici ve aileye bağımlı hale gelmiştir. Çoğu genç eline bir tornavida verilse bir vidayı sıkamayacak düzeydedir. Her yıl bir milyonun üzerinde öğrencinin sınava hazırlandığı ülkemizde çoğu genç hayatlarının en dinamik döneminde birkaç kez sınava girerek başarısız olmanın verdiği rahatsızlıkla de-moralize olarak istemediği işlerde zoraki çalışmak zorunda kalmaktadır ve çoğunlukla da mutsuz yaşamaktadır.

Planlı Yaşamı Sağlayamadık

En önemlisi de bugün halen sağlamakta zorluk çektiğimiz planlı yaşam gelmektedir. Ancak öğrendiğime göre Enstitüde derslerin planlamasın ve uygulamasının öğretici ve öğrenciler ile birlikte yapıldığı görülüyor. Prof. Filiz KAMACIOĞLU’nun ifadesine göre “haftalık, aylık veya mevsimlik çalışma planlan, her enstitünün özelliğine, işlerinin durumuna, talebesinin seviye ve sayısına, öğretmenlerin özelliklerine, iş alanlarının genişliğine göre yapılır ve tespit olunan hafta sayısında ziraat, teknik ve kültür dersleri olarak uygulanmaktadır. Bir diğer kazanımı ise hafta sonları ve ay sonunda etkinliklerin tartışıldığı toplantılar gelmektedir. Tam bir demokratik katılımla herkes görüşlerini açıklar.

Prof. Filiz KAMACIOĞLU’nun ifadesi ile “son yıllarda çok revaçta olan çoklu zekâ kuramı, yaratıcı öğretiler gibi projelere dayalı eğitim” ülkemizde uygulama alanı bulmuştur. İnsanların iş yaparak eğitilmesi, algılarını genişletecek, kendi ayakları üzerine basmalarını sağlayacak, öz güvenlerini geliştirecek bir sistemin halen uygulanabilirliği bulunmaktadır. Üniversitelerde çoklu zekâ kuramına uygun yaparak öğrenme ve üretme modeli uygulanabilir. En azından meslek okullarında uygulanabilir.

Enstitüler Vizyon Kazandırıyor

Ne zaman Türkiye'nin temel eğitim sorunları gündeme gelse, aklıma acaba Köy Enstitüleri bir on yıl daha kapatılmasaydı, her köyüne bir öğretmen kazandırsaydı bugün iyi bir yerde olamaz mıydık düşüncesi gelmektedir. Köy Enstitülerinin yerleşim haritasına bakıldığında ülkemizin her alanına dağıtılmış, kuzeyini-güneyinden, doğusunu-batısından ayırmayan, eğitimde bölgesel eşitliği sağlayan enstitüler ülkemize ciddi saygınlığı olan bir eğitim sistemi ve değerli öğretmenler yetiştirmiştir. Kanaatim şimdiki nesillerin çoğunluğu da o öğretmenlerin eserleridir.

Köy Enstitülerinden mezun çok az sayıda kişi halen yaşıyor. Bunlarla konuştuğunuzda kişilerin halen canlı, umutlu ve coşku içinde olduklarını görürsünüz. Burada verilen eğitimin amacı ve yaratılmak istenen gelecek daha net anlaşılıyor. Bilindiği gibi eğitimin amacı kişilerin zihnini açmak ve iyi insan yetiştirmektedir. Bunu yarattığınız zaman geleceğe umutlu ve mutlu üretken insanlar yetiştirirsiniz.

Doğal olarak eğitim aynı zamanda bir sosyal yönlendirmedir. Yalnızca ders çalışmak değil aynı zamanda bir bilinç de kazandırma ortamıdır.

Özellikle yüksek öğrenim kişiye;

1. İtiraz etmeyi öğretmeli

2. Soru sormayı

3. Dünyayı anlamayı

4. Yetişkin birey olmayı sağlamalıdır.

Ülkemiz gençliğinin en ciddi sorunu yetişkin birey olma ve öz güven kazanma sorunudur. Sayın Prof. Dr. Üstün Dökmen ve Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu sık sık TV ekranlarında ve kitap yazarak birey olma, değerler ve kişilik gelişimini anlatmaya çalışmaktadırlar. Yoğun bir ilginin olması sevindirici ancak ülke olarak halen ciddi sorun yaşadığımızı genel tablodan görebiliyorum. Farkına varılabilirlik ve değerler bütünlüğünün maalesef eğitim sistemimiz tarafından sağlanmadığı görülüyor. En azında yaşana gelişmeler ve toplumun tepkileri veya tepkisizliğinden eğitimin evrensel düzeyde bir farkına varılabilirlik kazandırmadığı ortaya çıkmaktadır.

Enstitü Sorumluluk Kazandırmaktadır

Tam da bu dönemde Köy Enstitülerinde öğrenciye değer ve sorumluluk vermek eğitimin temel ilkesiydi. Öğrencinin üç koyunu otlatmaya çıkarması ve akşam sağ selim geri getirmesi en temel bir sorumluluk yüklemektir. Yaparak öğrenmek ve yaparken zevk almak da eğitimin temel felsefesi ve zorunluluktur. Tam bir demokratik yaşam biçimi öğretilmekte ve yaşatılmaktadır. Okulun okul başkanı ve kol başkanları öğrenciler tarafından kendi içinden seçilmektedir. Derslere katılım esastı.

O dönemde yayınlanan genelgelerde “ders programının ve içeriğinin öğrencilerle birlikte hazırlanması ve onların yaratıcılığına dayandırılması esastır” önerisi getirerek öğrencilerin pasif katılım yerine aktif katılımın sağlanması hedeflenmiştir. Her enstitüde derslerde bulunduğu bölgenin egemen tarımına dayalı eğitim veriliyordu. Her dersin sonunda rapor hazırlama ve sorumluluk yer almaktadır.

Enstitüler Coşkulu ve Mutlu İnsanlar Yetiştirmiştir

O döneme ait resim ve görüntülerde yaşam ortak alana katılım isteklendirici niteliktedir. Eğlencelerde bile katılımcılık istenmektedir. Birlikte müzik yapmak, halk oyunları oynamak, temsil vermek, o dönemde kızlı-erkekli önemsenilen aktivitelerdir. Her gün müzik ile eğiteme başlayan gençler üretiyor ve ürettiği ile mutludurlar.

"Sürer, eker biçeriz, güvenip ötesine,

Milletin her kazancı, milletin kesesine,

Toplandık baş çiftçinin, Atatürk'ün sesine,

Toprakla savaş için, ziraat cephesine. "

Ziraat Marşı daha çok tarımla iştikal eden kesimi motive etmek için Behçet Kemal ÇAĞLAR tarafında güfteleşmiştir. 10.Yıl Marşı’nın şairi olan Behçet Kemal Çağlar’ın dizelerinde kişiye ürettiği ile gururlanma ve öz güven verilmektedir.

Bugün bu heyecan yerini umutsuzluğa ve kısa sürede bir başkasın önüne geçmeye yönelik günü birlik hesaplara dönüşmüştür. Diğer tarafta heyecan yaratacak kişilere de yer verilmiyor. Var olanlarında paçasından tutup aşağı çekmeye çalışmaktayız. Bunun nedeni de yine üretken olmamaktan kaynaklanıyor gibime geliyor.

Üretici Olmayan Hiçbir Kişi ve Toplum Başarılı Olamaz.

Hayatta öğrendiğiniz en büyük birikim nedir? diye sorulursa cevabım, üretici olmaktır. Çevremde gördüğüm bir çok sorunun temelinde de üretimsizliğe tabii nitelikli üretim ve üretilenin hayata dönüştürülememesi gelmektedir.

Sayın KAMACIOĞLU’nun belirttiği ülkemiz insanın çok konuşan iş yapmayan insanlarının üretici olmaması beraberinde öz güveninin de gelişmesini engellemektedir. Çevrenizde mutlaka gözlemişsinizdir, kendisi olmamış, kendi başına üretmeyen, sorun çözemeyen hep başkasının söylemleri ile hareket eden kişilikler zaman zaman tehlikeli de olabilmektedirler.

Sanırım Köy Enstitüleri eğitim sistemi ile kişileri üretici ve sorumluluk sahibi yapmaktaydılar.

Köy Enstitülerindeki eğitim programının temelinde yaparak öğrenmeye dayanan sistemde derslerin yüzde 50’si kültür, yüzde 25’i tarım ve yüzde 25’i de teknik konulardan oluşmaktadır. Enstitülerin en önemli derslerinin başında ziraat dersleri çalışmaları geliyor. Enstitülerin temel öğesi, öğretmen adayını köyden almak ve mezuniyetten sonra yirmi yıl köyde zorunlu hizmet getiriyor olmayı zorunlu kılmasıdır. Köy Enstitüleri yasasının 11-14. maddeleri “köy enstitüsü çıkışlı öğretmene işe başladığı köyde arazi tahsis edilmesi, girdi ve tarım aletleri sağlanmasına amirdi”. Böylece bir tarafta elle iş yaparak hayatı öğrenmekte, diğer tarafta gideceği kırsala yenilik ve teknik götürme şansı sağlamış olmaktadır. Böylece köye yeni üretim götürmenin yaratığı artı değer ve onun mutluluğunu yaşamaktadır.

Okul sıralarında üretken olmayı öğrenmiş ve bir fiil işin içine girmiş ve başarmış kişi kırsalda tek başına sorun çözebilmiş ve o öz güvenle insan yetiştirmiştir. Aslında konunun bu bağlamda bugünde insan psikolojisi açsından ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğine inanmaktayım.

Sonuç olarak, ülkemizin kıt kanat zorlu koşullarında üreterek kendine özgü modeli terk edilmiş, onun yerine bugün sınava endeksli ezberci ve kısır bir konuma gelinmiştir. Üretmek, ürettiği ile mutlu olan, öğrenen öğrendiğini ve ürettiğini paylaşan mutlu bir toplum halen mümkündür. Tabii bu bir öngörü, vizyon ve önderlik işidir. Önder toplumu motive eder, heyecan katar ve toplumu canlı tutar. Türkiye'nin buna çok ihtiyacı vardır. ALINTI

Hala Köy Enstitüsü gerçeğini dışlayan,anlamayan,anlamak istemeyen,yeni nesil öğretmenlere sunulur!!!

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 18 Nis 2009 18:29:51
buraya olumlu yazı yazan anlayan arkadaşlara teşekkür ederim.

Çevrimdışı papatya 21

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.403
  • 2.213
  • 5. Sınıf Öğretmeni
  • 1.403
  • 2.213
  • 5. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2009 20:51:40
teşekkürler rizap öğretmenim
Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri

Çevrimdışı sevde5

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.377
  • 6.716
  • 2.377
  • 6.716
# 18 Nis 2009 21:00:58
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
buraya olumlu yazı yazan anlayan arkadaşlara teşekkür ederim.

sadece olumlu yazanlara edilen teşekkür konunuza iyi ya da kötü ilgi gösteren herkesi kapsaması gerekmez miydi?  :)

Çevrimdışı papatya 21

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.403
  • 2.213
  • 5. Sınıf Öğretmeni
  • 1.403
  • 2.213
  • 5. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2009 21:36:40
Her yıl 17 Nisan'ları acılı, hüzünlü bir bayram olarak kutluyoruz. Hasan Ali'yi, Tonguç'u, köyleri, köy insanını çağdaş yaşama kavuşturma yolundaki çalışmalarda büyük katkıları olanları, saygıyla anıyoruz

Çevrimdışı ayşe arı

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 164
  • 229
  • 164
  • 229
# 02 May 2009 22:21:49
konuyu  geç gördüm o yüzden şimdi yazıyorum.Özür dilerim.Köy enstitüleri bence harika bir projeydi.Maalesef yobaz düşüncelerin kurbanı oldu.Şuan eğitimden,Türkiye'nin gidişatından memnun değil isek bunun sebebi Köy Enstitülerinin kapatılmasıdır.Rizab öğretmenim bu konudaki bilgilendirici yazılarınız ve duyarlılığınız için teşekkür ederim.O büyük insanları Fakir Baykurtları,Talip Apaydınları rahmet ve minnetle anıyorum...

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 02 May 2009 23:07:19
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
köy enstitüsü mezunu birkaç öğretmenle birebir tanışma şansı yakaladım. onlarla oturup sohbet etmekten büyük onur duydum. bu kadar donanımlı bu kadar birikimli öğretmenlerle meslektaş olmanın onuruydu bu. kendimi eksik hissetmedim desem yalan olur, sadece eğitim sistemini suçlamıyorum bu noktada. bireysel çalışmalarımla kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

ne kadar güzel söylediniz. ben cevremden birçok köy enstitülü öğretmenle tanıştım. yaşlı olmalarına rağmen kültürleri kravatı boynundan çıkarmamaları ayrıca eğitim sitemleri mükemmel. tabii yıllar önceki eğitimi birebir örnekleme yapamayız ama saygı ile o zamanki eğitim sistemini günümüzün teknoloji çağı ile birleştirme yapabiliriz. teşekkür ederim

Çevrimdışı kanka07

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 33
  • 3
  • 33
  • 3
# 03 May 2009 12:35:18
“HALKEVLERİ, KÖY ENSTİTÜLERİ VE MASONİK ÖĞRETİNİN

KİTLELERE EMPOZE EDİLMESİ
“Cumhuriyetin kurulmasının ardından masonlar CHP kadroları içinde örgütlenmeye başladılar. Atatürk 1935 yılında bu masonik örgütlenmenin farkına vararak locaları kapattı. Ancak, yine de masonik felsefe yaşamaya ve dahası dönemin Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi kurumlarıyla kitleselleşmeye devam etti.

Halkevlerinin kuruluşunda tüm yetki, birçok masum insanın asılmasından sorumlu olan Ankara İstiklal Mahkemesi'nin mason reisi Dr. Reşit Galip'e verilmişti.

Dr. Reşit Galip, Halkevlerinin açılışı ile ilgili TBMM'de yapmış olduğu konuşmada İslam dininin Türkiye için yol gösterici olamayacağını iddia etmişti. Halkevleri dergisinin sahibi Doç Dr. Anıl Çeçen, bu fikirleri şöyle aktarıyordu:

Dr. Reşid Galip:

Türk ulusunun ulusal amacının artık değiştiğini, İslâmcılık ve Osmanlıcılığın ulusal hedef olamayacağının, ancak, çağdaş uygarlık yolunda Türk ulusunun hak ettiği yeri alabilmesinin yeni ulusal amaç olabileceğini, Orta Asya’nın kuraklık içine girmesinden sonra Türklerin dünyanın her köşesinde uygarlığı yakalamaya çalıştıklarını, Türklerin tarihinin belirli dönemlerinde bilim ve uygarlık açısından en üstün devletleri kurduklarını... (açıkladı)

Halkevlerinin açılmasında adı geçen bir diğer tanıdık isim, mason İçişleri Bakanı Şükrü Kaya idi. Behçet Kemal Çağlar, 1935 Halkevleri adlı kitabının önsözünü Kaya'ya ayırmıştı. Şükrü Kaya, Halkevlerini şöyle anlatıyordu bu önsözde:

‘Halkevlerinin kültürel, sosyal ve ekonomik bakımlardan az zamanda yaptıkları tenvir, irşat hizmetlerini anlamak için kitaptaki yazılar ve rakamlar sağlamca şahittir. Halkevleri vatandaşların medeni, bedii, ilim, irfan ve zevk ihtiyaçlarını tatmin edecek müesseselerdir. Her yurttaş orada bildiğini öğretir, bilmediğini öğrenir. Her Türk münevveri bilgisini istidadından ziyade bu milletin onu yetiştirmek için sarf ettiği emeğe borçludur.

Hiçbir makam, hiçbir memuriyet, hiçbir eser bu borcu tam ödeyemez.

1934 yılına gelindiğinde Halkevlerinin sayısı 103'e çıktı.

İlk olarak 1941'de açılan ve Halkevlerinin köy şubesi konumundaki Halkodalarının toplam sayısı 4322'yi bulmuştu. Üye sayısı 55 bini bulan Halkevlerinde 2 milyondan fazla kişi "eğitim"den geçirilmişti bu süre zarfında.

1935 yılında Atatürk mason localarını yerinde bir kararla kapattığında ise, masonlar kendilerine ilginç bir teselli buldular.

Ülkedeki en yüksek dereceli masonlardan biri olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, mason localarının kapatılması kararını basına açıklarken Halkevlerinin mason localarının işlevini yerine getirdiğini ve bu yüzden mason localarının kapatılmasında bir sakınca görmediklerini söylüyordu.

Üstad-ı Azam Kemalettin Apak Türkiye'de Masonluk Tarihi adlı kitabında Kaya'nın bu yaklaşımını şöyle anlatıyor:

Bu 33 dereceli kardeşin toplantısında Şükrü Kaya birader, masonluğun istihdaf eylediği sosyal ve kültürel faaliyetlerin bir müddetten beri Halk Evleri ve Halk Odaları tarafından yapılmakta bulunduğu göz önünde bulundurularak masonluğun artık faaliyetlerini tatil etmesi lâzım geldiğine partice karar verilmiş olduğunu, Hükümetin de bu kararı tatbik mevkiine koymak zorunda olduğunu bildirdi.

Yani, Şükrü Kaya’ya göre masonluk ile Halkevleri aynı felsefenin temsilcileri idi.

Halkevleri projesi ilerleyen yıllarda geliştirilmiş ve "Köy Enstitüleri" adıyla daha da geniş ve kapsamlı bir program başlatılmıştır.

Mason Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in yönetiminde kurulan Köy Enstitüleri de aynı Halkevleri gibi, masonik felfeseyi topluma aktarma amacına yönelikti.

Bu felsefenin içeriği kısa sürede ortaya çıktı.

1945 yılında Ankara bulunan Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde kurulan Köy Enstitüleri Dergisi, İslam dinine ve İslam dininin kutsal saydığı tüm değerlere gizli ve açık saldırmaya başladı. Marksist eğilimleri ile tanınan İsmail Hakkı Tonguç'un, adı geçen dergide yazmış olduğu bir makalede şu satırlar dikkat çekiyordu:

‘Ümid edelim ki, yarının dünyası imanını göklerden gelecek görünmez kuvvetlerle ve fizik ötesi fikirlerle beslenmesin. Eğer onun kuvvetli ve mesut bir temeli olsun istiyorsak biz insanlar yeni dünyaya şamil, ihtirassız, yalansız, insani, rasyonel ve reel taze bir din vermeliyiz. Köy Enstitüleri'nde yetiştirilen çocuklar, skolastiğe köle olmaktan kurtarılmaya çalışılmıştır..’

Bu alıntıdaki "insani, rasyonel, reel ve taze din" gibi içi boş kavramlar da masonizm’ in temeli olan seküler (din karşıtı) hümanizmin terimleridir.

Köy Enstitüleri'nin yayınlarında:

Nazım Hikmet'in materyalist felsefeyi savunan şiirleri, öğrencileri Allah'ın varlığını inkara sürüklemeye yönelik mısralar, dinle ve kutsal değerlerle alay eden hikayeler de yer alıyordu. Türkiye Gizli Komünist Partisi'nin ilk Merkez Komitesi Azası Ethem Nejat'ın ve Mustafa Suphi'nin fikirlerine dahi başvurulmuştu.

Çevrimdışı 80erman

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 433
  • 80
  • 433
  • 80
# 03 May 2009 13:02:45
benim amcam da köy enstitüsü mezunu.Onun söylediği tek cümle şu bana:''Bize hayatı öğreterek öğretmenlik mesleğini içimize işlediler;size ise kitapları işliyorlar.Demirel in sözüm ona komünist yetişiyor lafı ile kapatılmıştır enstitüler.Tamamen siyasidir.Enstitü mezunu öğretmen köylerde halkı bilinçlendirerek haklarını aramayı öğretmiştir.Ama işine gelmeyen ağa paşa takımı hemen kapattırmıştır.Şimdi böyle bu günlere geldik.milliyetçiliği sadece sağ görüşlü olanlar yapmaz.

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 03 May 2009 14:52:54
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
benim amcam da köy enstitüsü mezunu.Onun söylediği tek cümle şu bana:''Bize hayatı öğreterek öğretmenlik mesleğini içimize işlediler;size ise kitapları işliyorlar.Demirel in sözüm ona komünist yetişiyor lafı ile kapatılmıştır enstitüler.Tamamen siyasidir.Enstitü mezunu öğretmen köylerde halkı bilinçlendirerek haklarını aramayı öğretmiştir.Ama işine gelmeyen ağa paşa takımı hemen kapattırmıştır.Şimdi böyle bu günlere geldik.milliyetçiliği sadece sağ görüşlü olanlar yapmaz.
hala komunizm,hala din inkarcılığı gibi kavramlar ile köy enstitülerin eğitimizde ki yeri önemi karalanamaz. 80erman arkadaşımın yazdığı gibi siyasi olarak kapatılmıştır.Enstitü mezunu öğretmen halkı bilinçlendirmiştir,haklarını aramayı öğretmiştir. doğduğum yaşadığım yerde enstitünün okulu vardı ve cevremiz ilçemiz hiçbir zaman kötü sözsöylememiş tir. üstelik namazını kılan dindar kişilerin(kendi ailemde dahil) olduğu yerdir.malesef hala eğitim alanına verdiği katkılar değil ağa paşa takımının sözleri  karalamalaarda
hep göz önüne getiriliyor.

Çevrimdışı Umut Yarında

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 46
  • 86
  • 46
  • 86
# 17 Nis 2011 14:00:42
Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Ali Yücel bizzat yönetti.

Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak, dönemin başbakanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, istenerek yapılacak bir görevden çok zorunluluk olarak algılanıyordu. Çalıkuşu romanındaki karakter gibi gönüllü ve özverili öğretmenlerin sayısı azdı. Oysa okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80'lik bölümü köylerde yaşıyordu. Köy Enstitüleri'nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad'ın önemli çalışmaları vardı. Kanad, zorunluluktan değil özveriyle öğrenci yetiştirecek köye göre öğretmen fikrini savunmuştu.

1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Enstitüleri açıldı. Türkiye'de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Öğretmenler gittiği yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.

Vikipedi

Çevrimdışı umran45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 520
  • 1.833
  • 520
  • 1.833
# 17 Nis 2011 20:50:48
 KÖY ENSTİTÜLERİ 71 YAŞINDA

 Hafta sonu, Anadolu halkına eğitim eşitliği getiren bir güneş gibi aydınlatan Köy Enstitülerinin 71.kuruluş yıldönümünü kutluyoruz. Neydi Köy Enstitüleri? Ne değildi? Bu konuda sayfalar dolusu kitaplar yazıldı, paneller, konferanslar düzenlendi.
Köy Enstitüleri olgusu, dünyada eşi benzeri olmayan, sadece bize özgü örnek bir eğitim girişimi, köy kalkınması deneyimidir. Köy Enstitüleri, toplumun dönem itibariyle sosyo-ekonomik yapısına uygun bir eğitim sistemiydi. Amaç eğitim kültür birikimini aktarmak kadar kültürel değişmeyi de amaçlamıştır.
Köy Enstitüleri İlkokullara öğretmen yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı Kanun ile açılmış okullardır. 1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Enstitüleri açıldı. Türkiye'nin her yanında ilkokullara öğretmen yetiştirmek üzere açılmış okullardır. Önceleri yaratıcılığın ön plana çıktığı eğitim anlayışının yerine giderek geleneksel, ezberci eğitimin yerleştiği öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar. Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği gözönüne alınarak, dönemin başbakanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Köy Enstitüleri'nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad'ın çalışmaları da unutulmamalıdır. Kanad, "köye göre öğretmen" fikrini savunmuştur. Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdir.
Nedir Köy Enstitüsü Aydınlanması?
*Bize özgü, Türk insanının, eğitimcilerinin yaratıcılığının bir ürünüdür. Yetiştirdiği öğretmen niteliği hala aşılamamıştır.
* Bu kurumlar, Anadolu insanın bağnazlıktan kurtarıldığında nasıl yaratıcı ve üretici yurttaşlar olabileceğinin kanıtıdır.
*Köy Enstitülerinde iş içinde, iş aracılığıyla, iş için eğitim anlayışı egemendi. Bu anlayış doğaya duyarlı, insana duyarlı, yaşamla bütünleşen, ders kitaplarını ezberleyen anlayıştan uzak, yaşamın içinden kaynaklanan bir eğitim anlayışının tanımıdır.
* Köy Enstitülerinde verilen eğitim sonunda yaşamı değiştiren, dönüştüren, bunu yaparken de kendisi de değişen, insanca değerlerle bezenen, insanca bir dünya yaratmaya kurgulayan yurttaşlar yetiştirmeyi amaçlamıştır ve bunu da başarmıştır.
* Köy Enstitüleri, Türk insanının eğitim yoluyla kulluktan yurttaşlığa geçiş arayışlarının önemli bir kilometre taşıdır.
* Köy Enstitüleri, ilkel tarımdan modern üretime yönelme arayışlarının, çağdaş demokrasiye geçebilmek için özgür yurttaşlar yaratma projesinin adı, yüzyılların karanlığında kalan Anadolu köylüsüne insan olduğunun hatırlatılması, cumhuriyet yurttaşı yaratmanın projesiydi. ortaçağı yaşayan Anadolu köylerinde uygarlık yaratmanın öyküsüydü.
*Tüm dünyada faşizm rüzgârlarının estiği 1940’lı yıllarda Anadolu topraklarında iyiyi, güzeli, insana özgü zenginlikleri ortaya çıkarmanın adıydı köy enstitüleri
*Tüm eğitim süreçlerinde demokratik tartışma süreçlerinin yaşandığı, katılımcılığın yaşayarak yaşandığı, özümsendiği cumhuriyet okullarının adıydı köy enstitüleri.
* Köy Enstitüsü eğitim modeli; yönetime katılma, sorgulama ve sorma bilincine, eleştirel düşünme yeteneğine sahip, dünyadaki gelişmeleri izleyip yorumlayabilen, sorunlar karşısında çözüm yolları arayışında hep aklı ve bilimi kullanan çağdaş insanları yetiştirme projesiydi.
* Köy Enstitüleri dönemi aynı zamanda Anadolu aydınlanmasının yaşandığı bir dönemin adıdır. Klasiklerin Türkçe ‘ye çevrildiği, ansiklopedilerin yayınlandığı, konservatuarın kurulduğu, özerk üniversite için adımların atıldığı bir dönemin adıdır.
17 Nisan 2011 pazar günü saat 14.30’da Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Genel Merkezi İzmir Ekonomi Üniversitesinde ünlü yazar Yaşar KEMAL’E onur ödülü verecektir. Manisa Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği ise 16 Nisan 2011 Cumartesi günü de Gülbahçe Köyünde “ Köy Enstitüleri Şenliği” düzenlemiştir.

 Haftalık YARIN Gazetesi yazısı M.HEKİM

Çevrimdışı teachergokce

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
# 18 Nis 2011 10:35:58
yazılar için teşekkürler....

Çevrimdışı culle

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.213
  • 13.951
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 4.213
  • 13.951
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2011 10:44:53
Köy Enstitülerinden mezun olan öğretmenler bir çiftçi, bir teknik eleman gibi her yönüyle yetiştirilip göreve başlatılırken şimdi öğretmenlerimiz teorik bilgilerle köye gönderiliyor ve deneme-yanılma yolu ile bu işleri öğrenmesi sağlanıyor. Sonunda öğrense de artık hayattan bezmiş bir eğitim amelesi(!) olup çıkıyor.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK