"Feride Öğretmen, yirmi beş dakikalık rahat bir yürüyüşten sonra okula geldi. Okulun hizmetlilerine selam verip “Günaydın,” dedikten sonra öğretmenler odasına gitti. Öğretmen arkadaşlarıyla ders başlamadan önce biraz zaman geçirmek hoşuna gidiyordu. Onlarla selamlaşmanın, günlük yaşamdan bazı paylaşımlarda bulunmanın, bazı mesleki konularda sohbet etmenin bir ihtiyaç olduğunu hissediyordu.
Öğretmenler odasında ilk olarak çay makinesine yöneldi. Çayını aldıktan sonra pencere kenarındaki ufak masayı gözüne kestirdi. Öğretmenler odasında bir büyük masanın yanı sıra dört tane de küçük masa vardı. Gazete, kitap ve dergi okumak isteyenler için küçük masaların üzerinde farklı yayınlar bulunurdu. Bazı öğretmenler burada günlük gazetelere kısaca göz atar, kendi aralarında aktüel konuları değerlendirirlerdi.
Öğretmenler odasına küçük masaların konulmasını önerdiklerinde okul müdürü, büyük bir masanın daha iyi olacağı yönündeki fikrini belirtmişti. Fakat sonradan, öğretmenlerin farklı farklı konularda kendi aralarında toplanıp konuşma olanağı bulmalarının değerli olduğunu kavramış ve orta büyüklükte bir masa ile dört küçük masanın köşelere konmasını sağlamıştı.
Feride Öğretmen’in kendine yakın bulduğu birkaç meslektaşı vardı. Bu öğretmenlerle okudukları kitapları değiş tokuş ederler, gördükleri filmlerin eğitici yönlerini tartışırlar, televizyonda izledikleri bazı programlardan sağladıkları kazanımları paylaşırlardı. Özellikle Sabiha Öğretmen’in sohbetlerinden zevk alırdı. Onunla, son zamanlarda duyduğu ya da kendi geliştirdiği bazı mesleki kavramları paylaşır, öğrencilerine bu kavramlarla ne gibi yeni ufuklar açtığını anlatmaya çalışırdı. Sohbet ettiği meslektaşlarının arasındayken kendini atölye çalışmasındaymış gibi hisseder, oradan ayrılırken zihninin güçlendiğini fark ederdi.
Feride Öğretmen, ne yazık ki aynı olumlu duyguları tüm meslektaşları için besleyemiyordu. Bazı öğretmenler farkına varmadan hem kendilerine, hem meslektaşlarına, hem de öğrencilerine dolaylı yoldan zarar verecek etkileşimler içine girebiliyorlardı. Nitekim birbirlerini gördüklerinde muhakkak, bir şeylerden yakınırlardı. Feride Öğretmen, bu gruba “Şikâyet Kurulu” adını vermişti. Bu kurula göre; anne ve babalarının terbiye edemedikleri çocuklar sınıfları doldurmuştu; öğrencilikle ilgisi olmayan, haylaz, tembel, terbiyesiz çocuklarla uğraşmaktan yorulmuşlardı. İnşaat işçisi bile öğretmenden daha çok kazanıyordu. Öğrenciler düşünce tembeliydiler; düşünmek yerine kopyalayarak işin kolayına kaçmanın peşindeydiler.
Feride Öğretmen’i üzen bir başka husus da, okul içinde değişik siyasal tutumları yansıtan alt grupların olmasıydı. Okul idaresinin taraftarlarıyla karşıtları birbirleriyle konuşmuyor, öğretmenler odasının farklı kısımlarında oturuyorlardı. Sanki tüm öğretmenler öğrencilerin eğitimi için burada değillermiş gibi bir tavır içinde, politik konulardaki bakış açısı farklılıklarına tahammülsüzlük gösteriyorlardı. Feride Öğretmen, “Öğretmenler kendi aralarındaki farklılıklara bu odada hoşgörü ile bakarlarsa, toplumda da demokratik anlayış yayılır.” diye düşünüyordu.
Maalesef sık sık dedikodu yapılmaktaydı. Az sayıda da olsa bazı öğretmenler, o gün aralarında olmayan bazı meslektaşlarının arkasından konuşuyor, alaycı bir tavır içinde onların söyledikleri veya yaptıklarını birbirlerine aktarıyorlardı. En rahatsız olduğu şey de aynı öğretmenin arkasından konuştuğu bir kimseye bir başkasını çekiştirmesiydi. Feride Öğretmen bu meslektaşlarına hiç güven duyamıyor ve onların yanında fazla kalmamaya özen gösteriyordu. Bazı öğretmenler sınıfta yaşadıkları olayları aktararak öğrencilerin arkasından bir tür dedikodu yapıyorlardı. Velileri çekiştirenler de az değildi.
Feride Öğretmen, okul kültürünün en önemli göstergelerinden biri olarak gördüğü öğretmenler odasının atmosferini dikkatle gözlemleyip dinliyordu. Öğretmenler odasında yaşayan değerleri keşfetmeye ve kendi inandığı değerleri her fırsatta yaşatmaya çalışıyordu. İnsan onurunu, öğrenmeyi ve bilgiyi yücelten, aydınlık bir geleceğin temeli olacak “gayret”, “dürüstlük”, “sevgi”, “işbirliği” ve “güven” gibi değerleri konuşma ve davranışlarında her fırsatta göstermeye, beslemeye çalışıyordu.
Uzak durmaya çalıştığı bir başka grup da bardağın hep boş tarafını gören “Karamsarlar Kurulu” idi. Bu kurulun üyeleri, olumsuz söz ve tavırlarıyla dünyayı kara bir tablo olarak gösterip insanın içini karartırdı. Yağmur yağdığında yağmurdan, güneşli günlerde sıcaktan yakınırlardı: hep “güzel günleri” beklerlerdi. Bekarlar bekarlıklarından, evliler eşlerinden memnun değillerdi. Ne mesleklerinden. ne öğrencilerinden, ne oturdukları evden, ne yürüdükleri kaldırımdan hoşnutlardı.
Sonunda ders zili çaldı. Öğrencilerinin parıldayan gözlerini bir an önce görmek üzere sınıfa doğru yürümeye başlayan Feride Öğretmen, neden burada olduğunun bilincinde olarak şimdi tüm olumsuzlukları geride bırakmıştı. Koridorda sınıfına doğru yürürken, öğrencilerine “Günaydın” dedikten sonraki ilk giriş cümlesini kafasında evirip çevirmeye başlamıştı bile. Ardından sınıf kapısının önüne geldi ve bilinçli bir kafa, şevkli bir yürekle sınıfa girdi."