Elif Şafak Okuru Olmak

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 10 Ağu 2016 08:23:55
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"İskender" romanından alıntı :

İnsan doğası böyle işte, en çok nefret ettiklerimiz en fazla sevdiklerimiz oluyor hep.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan bey nefreti şu şekilde tanımlıyor :
 
Nefret; korku, üzüntü, öfke ve tiksinti karışımı bir histir.
Nefrette bencillik ve kıskançlık varsa, sonuçta saldırganlık ortaya çıkar.
Nefret, korku ve tükenme birlikte hissedilirse kaçınma oluşur.
Nefret duygusu belli oranda düşmanlık içerse de, kendiliğinden öç alma hissi taşımaz.
Yani insan nefret ettiği herkese kin gütmeyebilir.
***
Duygularımızın gücü muhataba olan yakınlığa göre artar veya eksilir.
"Gözden uzak olan gönülden de uzak olur." halk deyişi bu durumu ifade etmek için kullanılır.
Gözümüzden, gönlümüzden uzak olana karşı güçlü bir nefret hissetmek mümkün olmaz.

"İskender" romanından alıntı :

Bütün erkeklerin arzuladığı tam da bu değil midir? ...
Karmaşık olmayan bir kadın - onları sorgulamayacak, dırdır etmeyecek, zıtlaşmayacak, eleştirmeyecek biri.
Yine de... boş bir fantezi bu, çünkü aslında karmaşık olmayan kadın yoktur.
Kadınlar ikiye ayrılır. Bariz biçimde karmaşık olanlar ile karmaşık olduğu ilk bakışta anlaşılmayanlar.


Keşke kadınları iki sınıfa ayırmak mümkün olabilseydi.
Kanaatimce her bir kadın ayrı bir sınıftır. :)

İnsanları / olayları / duyguları / davranışları / düşünceleri vs. sınıflandırmak anlamayı kolaylaştırması yönüyle TERCİH edilen bir durum olmakla birlikte, çoğu zaman yanıltıcı sonuçlara ulaştırır.
Özellikle insanları belirli sınıflara ayırarak değerlendirmekten kaçınılması gerekir. (Örneğin, ... partili, şeriatçı, sosyalist, kapiltalist, ateist, feminist vs. gibi sınıflamalar yaparak kişileri değerlendirmek hemen her zaman yanıltıcı sonuçlar üretir.)

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 11 Ağu 2016 12:25:49
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"İskender" romanından alıntı :

... bir adamın aşkı mizacının devamıdır evlat.
Yani erkek kavgacı ise sevdası da kavgalarla dolu olur.
Kendine hep düşmanlar bulur.
Sakin ve nazik ise sevdası merhem gibi, bal gibidir.
Eğer kendisine acırsa ve zayıfsa, aşkı da un ufak olup dağılır.
Yok, eğer neşeli bir herifse sevdası da şenlikli olur.

Dünyevi aşkı tek başlık altında değerlendirmek  hatalı sonuçlara ulaştırır.
Dünyevi aşkın, tek taraflı olduğu durumlarda şenlikli olması pek mümkün olmaz :)
Dünyevi aşk çift taraflı ise, bu durumda tarafların birbirine etkisi farklı olur.
Örneğin taraflardan birinin mizacı neşeli ise bu neşe diğer tarafa da bulaşır.
Diğer bir deyişle ilişki, her zaman erkeğin mizacı yönünde gelişmez.


İnsan ömrü kısaydı, bir kurtçuğunkinden farksız ya da, ipekböceğininkinden.
Ademoğulları, Havvakızları tuhaf mahluklardı.
Kurtçuğa benzetsen alınır, ipekböceğine benzetilmekten keyif duyarlardı.
Böceklerden iğrenir ama parmaklarına uğurböceği konsa hayra alamet sayarlardı.
Sıçanlardan tiksinir, sincaplara bayılırlardı. Akbabaları itici kartalları heybetli bulurlardı.
Sinekleri hor görür, atşeböceklerine bayılırlardı. Bakır ve demire ehemmiyet vermez, altına taparlardı.
Ayaklarının altındaki taşlara dönüp bakmazken mücevherler için delirirlerdi.

İnsan işte... Neyin kıymetli olduğunu bildiğini sanıyor...
Halbuki, açıp okusa yaratanın kitabını, anlayacak neyin kıymetli, neyin kıymetsiz olduğunu.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 12 Ağu 2016 07:29:47
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"İskender" romanından alıntı :

İnsanlardan öğreniriz. Başkalarından. Farklı olandan öğreniriz, aynıdan değil.

Bende öğrenemiyorum diye dertleniyordum.
Sorun ben de değil, aynı yöntemlerle öğretme gayretinde olanlardaymış.
Öğretme yöntemi farklı farklı olsaymış öğrenebilirmişim.

"İskender" romanından alıntı :

İnsanlar hoş bir kadın gördüklerinde zamanla saçlarının ağaracağını ya da cildinin sarkacağını düşünmüyorlardı, bunların olacağını bildikleri halde.
Onun yerine seçili bir anın cazibesini alıp zihinlerinde ebedileştiriyorlardı.
Kimse görmek istemiyordu güzelliğin, zamanın siyah kadifesinde erimeye mahkum bir kar tanesi olduğunu.

Bildiklerimin FARKINDA OLABİLSEM, alim adam diye hürmet görürüm.
Dış güzellik geçicidir, önemli olan iç güzelliktir...
Dış güzellik geçicidir, önemli olan iç güzelliktir...
Dış güzellik geçicidir, önemli olan iç güzelliktir...
...
Hergün bu şekilde ZİKİR yaparsam, bir gün ne dediğimin FARKINA VARACAĞIMA EMİNİM.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 13 Ağu 2016 07:55:18
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

"İskender" romanından alıntı :

Başkalarını sitemle, kinle düşündüğünde içindeki bütün enerji onlara gider. Sana hiçbir şey kalmaz.


İnsan yüreği soba gibi. Sıcaklık üretiyor, enerji yayıyoruz. Ama başkalarını suçlayınca, onları karalayınca, dedikodu yapıp kem konuşunca enerji kaybolur. Yüreğimiz soğur.
Her zaman kendi içine bakmak en emin yol. Başkalarıyla uğraşmayı bırak. Her gazap, her kahır ağır bir çanta. Niye taşıyasın? At onları.
Sıcak hava balonu gibi hayat. Yukarı mı gitmek istersin aşağı mı? Hiddeti, intikamı, rekabeti bırak. Torbalardan kurtul.
Evren yuvarlak; çemberde iki yay var. Biri yükselen, biri alçalan. Her insan durmadan hareket halinde. Bazısı iner, bazısı çıkar.
Yükselmek istiyorsan en çok kendini eleştir. Kendi hatalarını görmeyen asla iyileşemez.

Günümüzün en büyük problemlerinden biridir ENERJİ İSRAFI.
Bu kadar PAHALI olan bir şeyi, başkaları için harcamak hiç mantıklı değil.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 14 Ağu 2016 07:57:23
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Elif Şafak "Siyah Süt" romanı hakkında şunları söylüyor :

Her kitap akılda kalmak, yeryüzünde bir iz bırakmak arzusuyla yazılır. Bu hariç.
Bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı. Suya yazı yazar gibi...
"Siyah Süt" kadınlığın, kadınların hayatının kasvetli ve karanlık ama son tahlilde geçici bir dönemiyle ilgili.
Birdenbire gelen ve geldiği gibi hızla dalgalar halinde çekile çekile giden bir haletiruhiye burada incelenen.
Bu haliyle elinizde tuttuğunuz kitap bir nevi tanıklık. Otobiyografik bir roman.


Elif Şafak "Siyah Süt" romanında kişiliğinin 6 farklı yönünü 6 karakterle anlatmaya çalışmıştır.
Karakterler :
  • Sinik Entel Hanım
  • Anaç Sütlaç Hanım
  • Can Derviş Hanım
  • Hırs Nefs Hanım
  • Saten Şehvet Hanım
  • Pratik Akıl Hanım

Kitabı okurken kişiliğimin FARKLI yönlerine karakter isimleri vermeye çalıştım. Başarılı olamadım.
Elif Şafak'ın karakterlerinin özelliklerini bir araya getirmeye çalışarak, bu kişiliklerden hangilerinin bende de var olduğunu tesbit etmeye çalıştım.
Benim için faydalı bir çalışma oldu.
Forumdaşlarım için de faydalı olur umuduyla derlediğim bilgileri paylaşmayı uygun görüyorum.

Sinik Entel Hanım:


Pencereleri örümcek ağlarıyla, duvarları Che Guevara ve Marlon Brando posterleriyle kaplı, perdeleri kızıl kadifeden, kasvetengiz bir şatonun karanlık kütüphanesinde barınır ekseriya.
Yerlere kadar inen uzun hippi elbiseleri, saçaklı aynalı Hint etekleri giyer.
Boynuna rengârenk fularlar dolar. Kollarına Doğu motifli bilezikler takar. Aklına esti mi gider dövme yaptırır ya da hızma taktırır.
Saçlarını gününe göre ya omuzlarına salar, ya gelişigüzel toplar. Raja yoga, reiki ve meditasyon yapar. Ne yazık ki bunca meditasyona rağmen sigarayı bırakamamıştır halen.
Ağzında ya bir sigara ya ince puro, içmese bile tütününü çiğnemeyi sever.
İçine kitap-defter-fotokopi koyabilmek için en büyük boy alır el çantalarını.
Bir yere gideceği zaman bavul gibi yanında taşır bu heyulaları.
Sinik Entel Hanım bu aralar alternatif beslenme yöntemlerine taktı kafayı.
Şimdi de önünde bir tabak organik ıspanak, organik kabak, hintsafranı ve soyadan yapılmış bulanık renkli türlü duruyor.
Vejetaryendir. Seneler var ki et yemez. Tavuk yemez. Balık yemez. Hayvanları yemekle onların içlerindeki ölüm korkusunu da mideye indirdiğimizi iddia eder. Bu yüzden hastalanıyormuşuz.
Onun yerine barışçıl, sakin ve yeşil otlar yemeliymişiz.
Madımak, maydanoz, nane ya da fesleğen...
"Sinik Entel Hanım, Sinik Entel Hanım" diyorum.
"Bir de sana danışsam şu annelik meselesini, ne dersin?"
"Danışmak neye yarar ki?" diyor olanca kuşkuculuğu ve karamsarlığıyla.
"İnsan  duymak istediğini duyar. Öyle bir nokta var ki söze dökülemez artık hiçbir şey.
Wittengstein boşuna dilin bittiği yerden bahsetmemişti. Tractatus'u okumanı salık veririm."
"Boş ver şimdi Tractatus'u. Dil bitse de sen söyle. Ta buraya senin cevabını dinlemeye geldim" diye üsteliyorum.
"Öyleyse, gıpta kavramı üzerine düşünmeye davet ediyorum seni. Günlük hayatta zannediliyor ki gıpta basit bir duygu.
Oysa son derece felsefî bir problematiktir gıpta denilen mefhum. O kadar önemlidir ki insanlara ve olaylara yön verir.
Hatta Jean Paul Sartre ırkçılık ya da yabancı düşmanlığı gibi aşırı siyasi uçların temelinde gıpta olduğunu söylerdi.
Kişinin kendinde olmayıp da başkalarında olduğunu zannettiği ayrıcalıklı unsurlara duyduğu çekim..."
"Sinik Entel Hanımcım, rica etsem biraz daha anlaşılır bir dille anlatamaz mısın?"
"O zaman şöyle söyleyeyim. Eski bir atasözümüz vardır, bilirsin herhalde.
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür!"
"Yani?"
"Yani, şayet çocuk doğurursan, doğurmayıp da kariyerinde ilerleyen hemcinslerini kıskanacaksın.
Kariyerinde ilerlediğin takdirde de çocuk doğuran kadınları kıskanacaksın.
Hangi yolu seçersen seç, seçmediğin yolda kalacaktır aklın.
"

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 15 Ağu 2016 07:34:14
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Sinik Entel Hanım:


Entel Sinik Hanım devam ediyor konuşmaya. Bir yandan da suratından düşen bin parça.
Konuştukça içi kararıyor. Hep böyle bu kadın. Bilgi birikiminin altında ezilir. Kendi kendinin moralini bozmakta mahir.
Yetinmeyip etrafındakilerin de tadını kaçırır. Pişman oluyorum bu şatoya geldiğime.
"Öyle de fark etmez böyle de fark etmez. Yazarlığı da seçsen, anneliği de seçsen, her ikisini de seçsen, hatta hiçbirini dahi seçmesen, hayat daima noksan kalacaktır bir yanıyla, bir biçimde.
Existential angst. İnsanoğlunun varoluşsal çelişkisi bu... Hey nereye gidiyorsun? Gel daha bitirmedim."
...
Pratik Akıl Hanım ile Sinik Entel Hanım seneler var ki birbirine gıcıktır.
İkisi de "akıl yoluyla" meselelere yaklaşmayı sever aslında.

Ama ortak paydaları bundan ibarettir yalnızca.
Zira Pratik Akıl Hanım her meseleyi en pratik yoldan hemencecik çözmek üzere atar adımını.
Sinik Entel Hanım ise pek ilgilenmez bu tür kolay çözümlerle.
Hatta çoğu zaman çözümsüzlüğü yeğler.

Pratik Akıl Hanım en kısa yoldan halletmek ister her şeyi, Sinik Entel Hanım ise derinlemesine incelemek.
Biri anlaşılmak ister öteki anlaşılmamak. Biri cevapları sever, diğeri sualleri.
Bu ikili kanlı bıçaklıdır oldum olası.
...
İçimden Sesler Korosu'nun yönetimini devralmış bulunuyoruz" diye düzeltiyor Hırs Nefs Hanım. "Sinik Entel Hanım ve ben! İkimiz darbe yaptık bu gece."
....
Ama Sinik Entel Hanım der ki 'ne çekiyorsak normallerden çekiyoruz'.
Der ki 'faşizm kötülerin değil, normallerin eseridir'.
Sürüye ayak uyduran, verilen her emri sorgusuz sualsiz yerine getiren sıradan insanların her türlü totaliterliğe açık olduklarını söyler.
...
Bir roman yazarken insan, "ben şimdi öyle bir hikâye yazayım ki içinde bir tatlı kaşığı 'babanın sembolik düzeni', bir ölçü 'annenin semiyotik dili' olsun.
Bunları da öyle bir karıştırıp metne yedireyim ki üçüncü özdeşleşme türünü yakalayayım" diye düşünemez.
Böyle hesaplara girişirsen, yazı tıkanır, iki cümle bile kuramazsın.
Sinik Entel Hanım’ın anlayamadığı nokta bu. Romancılar düşünmeden yazar.
Kuramcılar da onların yazdığı her şey üzerine ince ince düşünür, teori geliştirir.
Sonra da zannederler ki romancılar da bu kadar ince düşünmüşler kitaplarını yazarken.
Ben bunlara kafa yorarken, hiç beklemediğim bir soru soruyor Pratik Akıl Hanım dönüp Sinik Entel Hanım'a.
"Entel Hanımcım, pek anlayamadığım bir şey var" diyor. "Anneliğin teorisiyle bu kadar ilgilisin. Yok sembolikti, yok semiyotikti, yok Lacan'dı yok psikanalizdi...
Seni dinliyoruz deminden beri. Bir sürü laf ebeliği. Kavram salatası. Ama anneliğin pratiğine gelince, konuyla zerre kadar ilgin yok. Bu nasıl oluyor şekerim?"
Takdirle bakıyorum Pratik Akıl Hanım'a. Haklı valla. Ama hoşlanmıyor bu sorudan Sinik Entel Hanım:
"Anneliğin teorisiyle pratiği arasında bağlantı kurmak şart mı?" diyor omuzlarını silkerek.
Hippi bileziklerini, Hopi bilekliklerini şıngırdatıyor asabi asabi.
"Mesela Nazizm üzerine yazıp çizenler Nazi miydi sanki? Hannah Arendt'i ele alalım. O kadar yazdı çizdi totaliter yapıların iç dinamikleri üzerine, kendi totaliter miydi yani?
Ya da efendi-köle diyalektiğini anlatan Hegel'i düşünelim bir an için, Hegel köleci miydi? Birebir bağlantı yoktur pratik ile teori arasında. Praxis ise..."

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 16 Ağu 2016 07:42:34
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Sinik Entel Hanım:


"Toplumsal çoğulculuktan yanasın ama" diye atılıyor Sinik Entel Hanım. "Bu demek değildir ki rol karmaşasından yanasın.
Hem eş, hem anne, hem evinin hanımı, hem sanatçı, hem akademisyen, hem bırt hem cırt... her şey olmak yaramıyor kadınlara.
Buna çoğulculuk değil, fazlalık denir olsa olsa."
Hoşuma gitmiyor bu cevap. İtiraz ediyorum:
"Neden öyle diyorsun? Hem anne hem çalışan kadın olamaz mıyım?"
"Olursun elbette" diyor Hırs Nefs Hanım burnundan soluyarak.
"Ama her ikisini de vasat yapmayı peşinen kabul edersen.
İddiasız yazar, iddiasız anne olabilirsin mesela.

Her birinde vasat olmaya razıysan eğer, on ayrı iş bile yapabilirsin."
Sinik Entel Hanım sürdürüyor onun kaldığı yerden:
"Ama eğer vasatın ötesine ve üzerine diktiysen gözlerini, bir seçim yapmak zorundasın. En başta da Anaç Sütlaç Hanım ile bizim aramızda. Seç artık."
...
Evde Kalmış Kız Yemini
"Az gittim uz gittim, hayatımın merkezine yazmayı koydum.
En nihayetinde gele gele Beden ile Beyin arasında bir ikileme vardım dayandım.
Bu bir dönüm noktası ömrü hayatımda. Ve and olsun ki ben, Beyin'i seçtim.
Bundan böyle Beden değil, Beyin olmak istiyorum yalnızca.
Kadınlıkta kadınsılıkta, ev hanımlığında, karılıkta, anaçlıkta doğurganlıkta yok gözüm.
Ben sadece ve sadece yazar olmak ve öyle kalmak istiyorum."
Heyecanla başlarını sallıyor Sinik Entel Hanım ile Hırs Nefs Hanım.
"Kurusun Beden, canlansın Beyin. Kalemime giden mürekkep, içimde büyüyen kitaplar olsun. Ant olsun!"
...
Nasıl da özlemişim Sinik Entel Hanım'ın her şeye gereğinden fazla ve gereğinden derin anlamlar yüklemesini.
....
"Sen sen ol" diye işaret parmağını sallıyor Sinik Entel Hanım.
"Bebek doğunca Anaç Sütlaç Hanım'ın sana aynı şeyleri yaptırmasına izin verme.
Hani şu oyuncak kurbağa gibi sesler çıkararak bebekleriyle konuşan, ellerinden gelse çocuk altı yaşına gelene kadar emzirmeye devam edecek olan histerik tipler var ya.
Annelikle bozmuşlar kafayı. Hayatlarında başka bir meşgale kalmamış. Sakın ola onlardan biri olup çıkma!"
"Amma yaptın Sinik Entel Hanımcım" diyorum.
"Ben kim faşizanlık kim? Öyle elde kaşık çocuğun ağzına zorla bir şeyler tıkmaya çalışan fanatik annelerden olur muyum hiç? Yerse yer. Yemezse yemez. Keyfi bilir.
Ta baştan itibaren ona özgür ve özerk bir alan açacağım. Göreceksin demokrasi nasıl olurmuş anne çocuk ilişkisinde."
...
Ha bire tekrarlıyorum içimden: "Ya yeterince iyi bir anne olamazsam?" "Yeterince iyi" ne demek, nasıl bir şey, bilmiyorum. Ama yetersizliğimden endişe ediyorum.
Hani zorla yemek yediren, çocuklarına soluk aldırmayan, her şeye karışan kuşatıcı annelere benzemeyecektim? Söz vermiştim Sinik Entel Hanım'a.
Oysa durmadan bebeği doyurma ve denetleme ihtiyacı duyuyorum. Daha şimdiden tahakküme kayıyor sevgimin ibresi. En çok eleştirdiğim şeyleri yapıyorum.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 17 Ağu 2016 08:17:36
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Anaç Sütlaç Hanım:

Saçları da daha koyu.Bu ışıkta kızıl-kestaneye çalıyor. Yüzü neredeyse makyajsız, sadece gözlerine belli belirsiz bir kalem çekilmiş. Belki de biraz rimel var uzun kirpiklerinde.
O kadar. Otuzlarında gösteriyor.
"Sen de kimsin?"
"Tanımadın mı?" diyor gene. "Yabancı değilim."
Tepeden tırnağa süzüyorum parmak kadını. Koyu mavi bir elbise var üzerinde, diz altına uzanan. Ayaklarında düz siyah ayakkabılar.
Dalgalı saçlarını mütevazı bir saç bandıyla geriye toplamış. Yanaklarının dolgunluğu fazla kilolarını ele veriyor. Ama tombulluğuyla barışık sanki.
Sürekli kalori hesabı yapan Pratik Akıl Hanım'a benzemiyor.


Sakin, utangaç gülümsüyor. Hiç böyle gülümserken kulaklarına kadar kızaran birini görmemiştim. Mutlu olmaktan utanıyor sanki. Sevecen bir yüzü var. İyi birine benziyor.
"Ben senim. İç Sesler'den biriyim" diyor uzun bir duraksamanın ardından.
"Seni daha evvel hiç görmedim. Yeni mi geldin?" diyorum merakla.
Acı acı gülüyor.
"Çok eskiden beri senin içindeyim. Ama sen beni hiç görmek istemedin" diyor sitemle. "Bunca zaman benim bulunduğum tarafa bakmadın bile."
Haklı olabilir mi? Kafam karışıyor. Nihayet adını sormayı akıl ediyorum.
"Adım Anaç Sütlaç Hanım " diyor gene kızararak.
Bir kahkaha atıyorum. Duyduğum en komik isim bu. Yüzü asılıyor hemen. Bozuluyor.
"Kusura bakma" diyorum. "Bir an boş bulundum. Ama tuhaf bir ismin varmış".
"Niye? Hırs Nefs Hanım'ın ya da Sinik Entel Hanım'ın isimleri daha mı az tuhaf sanki?" diyor. "Onların isimlerine gülmüyorsun ama, haksız mıyım?"
Haklı. Bir şey diyemiyorum.
"İsmim böyle çünkü ben son derece anaç bir insanım. Evçimen biriyim, evine yuvasına bağlı.
Etrafı temizleyip süslemeyi, balkona bambu rüzgâr çanları asmayı, mutfağa fırfırlı perdeler seçmeyi, saksıda renk renk begonya yetiştirmeyi, yazdan kışa turşu dizmeyi, pasta börek pişirmeyi, evime çekidüzen vermeyi seviyorum.
Hoşuma gidiyor tüm bunlar. Halıdan mürekkep lekesi nasıl çıkarılır, eteğine zeytinyağı damlarsa ne yapmalı, kireç tutmuş demlik nasıl temizlenir, tüm bu püf noktaları bilirim.
Tatlılar pişirim sık sık, bilhassa fırında sütlaç. Tarçın, nar, gülsuyu karışımı serperim üstüne. Parmaklarını yersin, o kadar leziz olur... İşte buralardan geliyor ismim."
Şaşkın kalakalıyorum. Kim bu kadın? Bir yanlışlık olmalı. Böyle birinin benimle uzaktan yakından ilgisi olamaz.
Yumurta kırmak bile gelmez benim elimden, ne ki börek yapmak ya da çiçek yetiştirmek. Sıkılırım mutfakta, bunalırım ev işlerinden, kaçarım.
Acaba bu kadıncağız beni başkasıyla mı karıştırıyor? Böyle bir İç Sesim yok benim... Olamaz da... Ne düşündüğümü anlamış gibi atılıyor Anaç
Sütlaç Hanım: "Beni tanımıyorsun çünkü bunca zaman ağzımı açıp da bir çift laf etmeme dahi izin vermedin. Ta seneler evvel kişiliğinin deposuna kaldırdın beni.
Sonra da unuttun gitti orada. Tozlandım. Yaşlandım. Sen beni unuttun ama diğer İç Sesler pekâlâ biliyorlar varlığımı.
Onlar da ağız birliği edip sana benim hakkımda bir şey söylemediler. Atıldığım yerde senelerdir beni hatırlamanı bekledim boş yere."
Suçluluk hissediyorum birden. Peki ama İçimden Sesler Korosu'nun üyeleri bana niye haber vermediler?
Hadi malum cadalozlar bir şey demedi, peki Can Derviş Hanım niye bana hiç bahsetmedi acaba anaç yanımdan?
"Ben de her genç kadın gibi evlenmek, kat kat gelinlik giymek, tek taşlı alyans takmak, evlatlarımı büyütmek, süpermarketlerin indirim reyonlarında dolaşmak istiyorum.
Ama sen bu tür arzuları o kadar aşağılayıp öteledin ki, bir kez olsun dile getiremedim. Sır gibi sakladım içimde. Utandım. Hep utandım.
Çünkü sen benden utanıyordun."
Söyleyecek bir söz bulamıyorum.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 18 Ağu 2016 10:42:01
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Anaç Sütlaç Hanım:

Peki ama "hayatın genişliğini" neden hep evin dışında arıyoruz? Arıyorum?
Neden munis ve evcimen olunca hayatın dar; dışa dönük ve kaotik olunca da hayatın geniş olduğunu sanıyorum hep? Gerçekten öyle mi?
"Anais Nin geldi birden aklıma" diye mırıldanıyorum.
Haliyle Anais Nin'i tanımıyor Anaç Sütlaç Hanım. Hiç duymamış bile ismini. Anlatıyorum biraz.
"Ah" diyor ellerini açarak. "Böyle uçuk kaçık kadın yazarların hayatları hakkında kafa yordukça, hem kadın hem yazar hem de normal olunamayacağına dair bir kanı geliştirdin.
Ama bu doğru değil. Normal, hatta gayet sıradan bir insan olabilirsin. O da bir erdemdir. Normal olmaktan korkmamalısın."
"Ama Sinik Entel Hanım der ki 'ne çekiyorsak normallerden çekiyoruz'. Der ki 'faşizm kötülerin değil, normallerin eseridir'.
Sürüye ayak uyduran, verilen her emri sorgusuz sualsiz yerine getiren sıradan insanların her türlü totaliterliğe açık olduklarını söyler."
"Boş ver sen Sinik Entel Hanım'ı. Dinleme artık o vıdı vıdıcıları. Senelerdir kafanın etini yediler.
Normal bir kadın olmanın, herkese benzemenin, sıradan basit şeyler yapmanın hazzını küçümseme. Ben sana bunları vaat ediyorum.
Seninle her hafta semt pazarına gideriz, satıcılarla çatır çatır pazarlık eder, domates biber seçeriz. İndirimdeki mağazaları dolaşır, kokulu mumlar alırız.
Öyle güzelleri var ki valla, vanilya-tarçın-bergamot esanslı mumlar... Aynı renkten çiçeklerle süsleriz mumlukların etrafını. Pek şık olur.

Böyle sofralar donatırız. Sonra çocuk doğururuz beraber. Alışveriş yaparız bebek mağazalarında.
Seversin. İnan bana. O kadar çok seversin ki bir daha o hoyrat entelektüel dünyaya dönmek bile istemezsin."
Ne diyeceğimi bilemiyorum.
...
Anında gölgeleniyor Anaç Sütlaç Hanım’ın yüzü. Paniğe kapılıyor.
"Aman sakın beni verme onlara. Parçalarlar valla. Bu uçakta olduğumu bilmiyorlar."
Parçalarlar, haklı. Hırs Nefs Hanım hırslarıyla, Sinik Entel Hanım karamsarlığıyla, Pratik Akıl Hanım kuralcılığıyla,hep beraber parçalarlar Anaç Sütlaç Hanım'ı. Baş edemez onlarla. Korumalıyım onu.
"Merak etme, seni onlara vermem" diyorum elini tutarak.
Parmakları ne Pratik Akıl Hanımınkiler gibi manikürlü, bakımlı; ne Hırs Nefs Hanımınkiler gibi bol yüzüklü; ne de Sinik Entel Hanımınkiler gibi tırnakları yenmiş, etleri koparılmış vaziyette.
Yumuşacık, pembe-beyaz, tombul elleri.
Bilmediğim türden bir şefkat hissediyorum ona karşı.
İnsanın anaç yanına annelik etme ihtiyacı hissetmesi ne tuhaf!
...
O an öyle güçlü bir istek duyuyorum ki Anaç Sütlaç Hanım'ın yüzünü güldürmek, yüreğini rahatlatmak için. Bile bile bu sözü veremeyeceğimi, versem de tutamayacağımı, dayanamıyorum.
"Söz veriyorum" diyorum. "İçimdeki diğer seslerin seni ezmesine ya da susturmasına izin vermeyeceğim."
Kocaman bir tebessüm yayılıyor yüzüne.
Tam kapıdan çıkacakken, yeniden tutuyorum elini. Aklıma bir şey takılıyor.
"Söylesene, senin gibi başka İç Sesler var mı henüz tanışmadığım?"
Gözleri ışıldıyor.
"Var ya. Olmaz mı? Benim gibi henüz ortaya çıkma fırsatı bulmamış başkaları da mevcut sende. Bir tek ben miyim sanıyorsun?"
"İyi de niye saklanıyorlar?"
"Saklanmıyorlar. Ortalıktalar aslında. Ama sen bir türlü görmüyorsun onları.
Görmüyorsun çünkü bakmıyorsun onlardan yana. Senelerdir Pratik Akıl Hanım, Sinik Entel Hanım, Hırs Nefs Hanım ve Can Derviş Hanım'a verdin tüm dikkatini.
Bu malum dörtlüden başkasını görmüyor gözün.
"

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 19 Ağu 2016 07:32:20
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Anaç Sütlaç Hanım:

Hırs Nefs Hanım volta atarak devam ediyor anlatmaya:
"Evet benim yüzümden. Sandım ki böylece kapatırım bu meseleyi.
Ama senin böyle vapurlarda hamile kadınlara, sokaklarda bebek arabalarına bakıp bakıp yutkunduğunu fark edince, bu Anaç Sütlaç Hanım senelerdir durduğu kozadan çıktı.
Tutturdu ben artık görünür olucam, zamanı geldi, tanıtacağım kendimi diye. Önce tatlı dille susturmayı denedik. Sonra tehdit ettik. Hiçbiri sökmedi.
Baktık zıvanadan çıkıyor, dengeler değişecek, statüko altüst olacak, darbe yaptık o gece. Sonrasını biliyorsun. Biz seni buraya getirdik. Ama hanfendi de takip etmiş meğer."
"Mademki o da İçimden Sesler Korosu'nun bir üyesi, onun da en az sizin kadar söz hakkı var" diyorum.
...
"Eesi, kararını ver artık" diyor Sinik Entel Hanım ile Hırs Nefs Hanım aynı anda. Geride duran Anaç Sütlaç Hanım'ı işaret ediyorlar kızgınlıkla."Ya o, ya biz."
"Nasıl yani?"
"Basbayağı böyle. Seç artık. Kadın-kadıncık-Hanım-hanımcık mı olmak istiyorsun beyin-beyin mi? Ya o ya biz!" diye tekrar ediyorlar.
...
Anaç Sütlaç Hanım'a bakıyorum göz ucuyla, kaçamak. Burnu kıpkırmızı olmuş soğuktan. Gözlerinde iri iri yaşlar. Nasıl da kırılgan.
Ne kadar az tanıyorum onu. Daha dün bir, bugün iki. Halbuki diğerleri senelerdir benimle. Ne çok badire atlattık beraber. İyi kötü tanıyorum onları. Huyunu suyunu biliyorum her birinin.
...
"Şey... Anaç Sütlaç Hanım, seni çok üzdüm. Kalbini kırdım. Telafisi var mı yaptıklarımın bilmiyorum ama özür dilemeye geldim. İçeri girebilir miyim?"
"Müsait değilim, kusura bakma. Ocakta yemeğim var, oyalanamam" diyor ters ters.
Kapıyı ha çarptı ha çarpacak suratıma. "Enginarh yuva kebabı pişiriyorum. Özel bir tarif. Başmda dikkatle beklemem lazım. Bir de çilek reçeli kaynatıyorum.
Tam mevsimi. Fazla kaynarsa şekerlenir, gitmeliyim." "Bekle ne olur" diyorum.
Zor geliyor kelimeler ama nihayet bir cümle kurmayı becerebiliyorum:
"Hamileyim. Hiç bilmediğim bir süreç bu. Korkuyorum. Biriyle konuşmaya ihtiyacım var. Ama öteki parmak kadınlar halden anlamaz. Ancak sen yardım edebilirsin bana" diyorum ezik bir sesle.
Az evvel suratıma kapanan kapı aniden açılıyor. Hem de ardına kadar. Anaç Sütlaç Hanım ağzı kulaklarında gülücükler saçarak fırlıyor dışarı.
Bir kahkaha atıyor, bir kahkaha daha. Sonra da başlıyor sevincinden zıp zıp zıplamaya. Onu böyle neşeli görünce ben de keyifleniyorum bir an. Dilim çözülüveriyor:
"Anaç Sütlaç Hanımcım, hani hep derdim: Benden anne manne olmaz. Üvey anne olur ama. Bak onu yapabilirim. Böyle zannederdim. Tükürdüğümü yalıyorum şimdi.
Büyük lokma ye, büyük laf etme, diye boşuna dememiş atalarımız. Bilmeden istiyormuşum meğer. Tüm bunları anlayabilmek için hamile kalmam gerekiyormuş meğer."
"Harika! Ay sen çok yaşa! Bunları duymak ne güzel. Gel gel. Sana biraz çilek reçeli vereyim" diyor Anaç Sütlaç Hanım.
Şefkatle sarılıyor serçe parmağıma. Israr kıyamet zorla üç dilim reçelli ekmek tıkıyor ağzıma. Ha bire önüme yiyecek içecek yığıyor.
Ben yedikçe keyifleniyor, keyiflendikçe yeni yemekler çıkarıyor. Ama uzun sürmüyor kutlamamız. Az sonra aniden ciddileşiveriyor.
"Vay vay. Demek böyle. Şu dünyanın işine bak" diyor Anaç Sütlaç Hanım ellerini beline koyarak. "Demek yardım istiyorsun benden."
Hoşuma gitmiyor ses tonundaki değişim. Başımı sallıyorum ağır ağır.
"Pekâlâ, gelirim yardımına, hay hay. Ama bir şartla!" "Neymiş?"
"Bundan böyle tam ve keskin bir rejim değişikliği yaşanacak. Darbe rejiminden çıktık, anlıyor musun? Darbe de yok artık, muhtıra da."
"Tamam, elbette" diyorum kuzu kuzu. "Ben de zaten İçimden Sesler Korosu tam anlamıyla demokrasiye geçsin istiyordum.
Derhal seçim yaparız, çok sesli bir meclisimiz olur. Sen de temsil edilme imkânı bulursun." "Öhö, öhö..."
"Ne o öksürük mü tuttu?"
Toparlıyor kendini Anaç Sütlaç Hanım. "Gıcık geldi de. Öhö. Bir şeyi düzeltmem lazım. Tam olarak demokrasi sayılmaz geçeceğimiz rejim." "Nasıl yani?"
"Demokrasi filan istemem. Ben azınlıkken demokrasi mi vardı ki ben iktidara gelince demokrasi getireyim? Kusura bakma o kadar naif değilim.
Dişe diş. Göze göz. Şimdi intikam vakti. Gün benim günüm!" "E peki ne olacak?"
"Monarşi olsun. Kendi monarşimi kurmaya karar verdim. Git bana bir taç yaptır, kafama takacağım. Şöyle fiyakalı bir şey olsun.
Ha, unutmadan, o senin malum iki cadaloz var ya, onlar tepetaklak iktidardan düşecek. En tepeden en dibe inecekler. Hapse atacağım onları. Hapis bile fazla onlara.
Zindana atacağım zindana!"

"Sinik Entel Hanım ile Hırs Nefs Hanım'dan mı söz ediyorsun?" diyorum endişeyle.
"Ama nasıl olur? Hem sen değil miydin darbeden değil çoğulculuktan yana olalım diyen."
"O laf o günün şartları altında edilmişti. Üzerinden çok sular aktı.
Mademki hamilesin, mademki bu bebeği dünyaya getirmeye karar verdin, mademki bana muhtaçsın, bundan böyle" diyor yumruğunu masaya vurarak. Ve gürlüyor:
"Benim borum ötecek. Devran döndü! Haberiniz ola!"
Dönüşte Sinik Entel Hanım ile Hırs Nefs Hanım'a aktarıyorum gelişmeleri. Kaygı dolu gözlerle dinliyorlar beni. ikisinin de beti benzi atmış.
"Ama nasıl olur? Bizi böyle bir kalemde harcayamazsın, bunca yıllık hukukumuz var" diyor Sinik Entel Hanım, süngüsü düşmüş vaziyette.
"Harcayamazsın ya" diye tekrarlıyor Hırs Nefs Hanım telaşlı bir papağan gibi.
"Yapacak bir şey yok" diyorum. "Hamilelik her şeyi değiştirdi. Anlaşılan darbe dönemi bitti. Monarşi geldi 'Benis-tan'a. Bu yeni duruma alışsanız iyi olur.
Anaç Sütlaç Hanım'ın borusu ötecek bundan sonra!"

Ben devletim, 9 ay 10 gün boyunca...
Hamilelik günlüğü tutmaya niyetleniyorum. Bir-iki karaladıktan sonra anlıyorum ki, nafile uğraşıyorum.
Hamileliğin günlüğü olmazmış. Eşyanın tabiatına aykırı bu. Olsa olsa, "haftalığı" olur.
Hamilelik haftalar itibarıyla ölçermiş zamanı. Ne günler önemli, ne aylar bir anlam taşıyor artık. Varsa yoksa haftalar...


Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 20 Ağu 2016 08:17:36
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Anaç Sütlaç Hanım:

5. hafta
Anaç Sütlaç Hanım dediğini yaptı, monarşi ilan etti. Başında bir taç, elinde kibrit çöpü uzunluğunda bir asayla dolaşıyor şimdi.
Daha ihtişamlı görünmek için topuklu ayakkabılar giymeye başladı. Boyu oldu 14,5 cm bu sayede.
Bir yerden bir yere gideceği zaman tahtırevanla taşıyorum onu. Kırmızı halı seriyorum yollarına. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi şatafatı bu kadar seveceği.
Uçakta karşılaştığım o yumuşacık, güler yüzlü, ürkek parmak kadın gitti. Yerine tahakkümperver, totaliter bambaşka biri geldi.
Bir ara rica edeyim de belki şu monarşi fikrinden vazgeçer dedim.
"Katiyen olmaz" diye cevap verdi. "Senelerdir bu anı bekliyordum. Bunca zaman anaç ve evcimen yanını hor gördün.
Beni bastırdın, yok saydın. Kişiliğinin bodrumuna attın. Şimdi gün benim günüm.
Keyfini süreceğim."
İlk icraatı yeni bir anayasa hazırlamak oldu. Kimseye fikir danışmadan, tek başına, anayasanın birinci maddesinde anneliği kutsal ilan etti.
Sorgulanamaz, tartışılamaz, dokunulamaz. Bundan böyle annelik hakkında en ufak bir olumsuz laf dahi telaffuz edilemeyecek. İfade özgürlüğü kalmadı içimde.

Simone de Beauvoir'ın kitapları toplatıldı. Apartmanımızın kazan dairesinde törenle yakıldı.
Sylvia Plath, Dorothy Parker, Anais Nin, Zelda Fitzgerald ve Sevgi Soysal da var Sakıncalı Kadın Yazarlar Listesi'nde. Hamilelik boyunca onları okumam yasak.
Kitaplığımın raflarını büyük ölçüde boşalttı Anaç Sütlaç Hanım. Ama bir kitap var ki onun üç ayrı kopyasını tutuyor: Küçük Kadınlar.
"Küçük Kadınlar'ı okumak sana aile bağlarının önemini hatırlatacak ve anneliğe hazırlanmana yardımcı olacaktır" diyor Anaç Sütlaç Hanım.
"İyi de ta lise yıllarında okumuştum ben bu kitabı" diye itiraz edecek oluyorum.
"Olsun, bir daha geç üstünden, hafızan tazelenir."
Anlıyorum ki Anaç Sütlaç Hanım için kitap okumak demek, dantel işlemek ya da kanaviçe yapmaktan farksız bir uğraş.
Nasıl ki aynı dantel modelini defalarca tıkır tıkır işleyebilir, aynı yemek tarifini senebesene pişirebilirsen, rafta duran tek tük kitapla da benzer şekilde yetinebilir, her birinin tekrar tekrar "üstünden geçebilirsin".
Anaç Sütlaç Hanım illa da bir rol modeli arayışındaysam, Sakıncalı Kadın Yazarlar yerine, "iyi huylu" kadınları örnek almamı söylüyor.
Tolstoy'un eşi ve 13 (kimilerine göre 19) çocuk annesi olan Sofya mesela. Bir kararnameyle "örnek kadın" ilan etti Sofya Tolstoy'u.
Onun kucağında bebeğiyle gülümsediği durgun yüzlü resimleri süslüyor şimdi her yeri.

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 21 Ağu 2016 07:58:43
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Anaç Sütlaç Hanım:

16. hafta
Anaç Sütlaç Hanım huzuruna çağırıyor beni bu hafta. Yanında koca bir kutu dolusu CD var.
"Al bunları dinle!" diye emrediyor.
Bakıyorum hepsi opera klasikleri kutudaki albümlerin.
"İyi de ben opera pek sevmem Anaç Sütlaç Hanım" diyorum.
"Senin için değil zaten. Bebek için bunlar. Kulakların değil karnın dinleyecek bu müzikleri."

Böyle diyor ve CD'lerden birini müzik setine koyduğu gibi sesi de sonuna kadar açıyor.
Sadece kulaklarım ya da karnım değil, bütün mahalle dinliyor Georges Bizet'nin "İnci Avcılarını.
Gürül gürül bir tenorla yankılanıyor cümle Kuzguncuk semti.
Je crois entendre encore, Cache sous les palmiers, Sa voix tendre et sonore
Karşı apartmandaki meraklı başörtülü komşu teyze camı açıp, bu tok erkek sesinin nerden geldiğini anlamaya çalışıyor.
Yeni bir hoparlörlü satıcı türü mü geçiyor acaba aşağıdan diye kafayı uzatıp sokağı kolaçan ediyor.
Sağa bakıyor kimse yok,  sola bakıyor kimse yok. Nihayet sesin bizim evden geldiğini anlıyor.
Cık cık edip, sıkı sıkı kapatıyor camları.
"Anaç Sütlaç Hanım komşulara ayıp oluyor. Bari müziği kıs biraz, ne olur" diyorum.
"Ne var, fena mı? Bebeğe müzik sevgisi aşılıyoruz burda. Hem de Fransızca öğreniyor bir yandan. Ana karnında bebeklerin sesleri algıladıklarını bilmiyor musun?"
Bir başka CD koyuyor bu sefer. Bir nehir şırıltısı doluyor odaya.
Ardından keçi melemeleri ve çıngıraklar duyuluyor.
"Ya bu ne?" diyorum dehşet içinde.
"Doğanın tüm barışçıl sesleri" diyor Anaç Sütlaç Hanım. "Bebekler ve anneler için özel yapılmış. Amerikalıların buluşu. Sakinleştirici müzik."
Bebeği bilmem ama beni bayağı asabi yapıyor bu sesler.

"Eskiden dinlediklerimi de çalsak arada olmaz mı?" diyorum çekinerek.
"Mesela Sinik Entel Hanımla ben roman yazarken punk, post-punk, endüstriyel metal filan dinlerdik... Pearl Jam, Chumbawamba, Bad Religion filan ne iyi olur."
"Ayy, ayy" diye suratını ekşitiyor Anaç Sütlaç Hanım. "Unut gitsin o kuru ve kaba gürültüleri.
Sofistike bir bebeğin olsun istiyorsan sofistike müzik dinleyeceksin dokuz ay boyunca!"

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 22 Ağu 2016 11:13:27
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Anaç Sütlaç Hanım:

"Sana bir önerim olacak öyleyse" diyor kelimeleri seçmeye gayret ederek.
Uzun zamandır onu bu kadar şefkatli ve sevecen görmemiştim bana karşı.
Uçaktaki o ilk halini andırıyor neredeyse.
"Düşündüm de, sen yazıyla iletişim kuran bir insansın. Konuşmaktan çok yazı yazmaya yatkınsın. Madem öyle niye oturup yazmıyorsun ona?"
Şimdiye kadar Anaç Sütlaç Hanım'dan duyduğum en cazip öneri bu.
25. hafta
Sevgili Bebek
(ismini henüz bilmediğim için sana böyle hitap etmemde bir sakınca yoktur umarım.)
Bu sana yazdığım ilk mektup.
Bebeklerin annelerini seçtiklerine dair bir yazı okumuştum vaktiyle bir dergide.
Gülüp geçmiştim o zamanlar. Ama artık pekâlâ mümkün geliyor bu fikir.
Gökyüzünde meleklerle yan yana oturup kâinatın koca katalogundan anneni seçerken düşlüyorum seni.
Önünde kocaman bir kitap açık duruyor, içinde renk renk fotoğraflar.
Her bir fotoğrafın altında kısa tanıtım bilgileri. Melekler sabırla çeviriyor sayfaları. Sen alıcı gözle bakıyorsun tek tek tüm adaylara.
"Bu değil..." diyorsun. "Yok bu da değil..."
Ne doktorlar, ne mühendisler, ne ev hanımları, ne iş kadınları geçiyor gözünün önünden.
Geçit töreni gibi. Hiçbirine alaka duymuyorsun. Oysa oldukça iddialı anne adayları var içlerinde.
İşini iyi yapan, sevgi dolu ve hayli maharetli kadınlar bunlar. Sen gene de oralı olmuyorsun.
Derken yeni bir sayfa açıyor yanındaki tombul melek ve benim resmim çıkıyor karşına.
İyi bir fotoğrafım değil bu. Saçlarımı beceriksizce toplamışım.
Makyajım da çalakalem, bir gözüme bir gözümden daha çok far sürmüş, gene taşırmışım.
Üzerimde kat kat soğan kıyafetlerim. Altında tanıtım bilgilerim. Muhtemelen şöyle yazıyor:
Kafası karışık, hayatı düzensiz, henüz tam olarak kendini bulamamış, arayış halinde. Yazar. Edebiyatçı.
Sen minicik parmağını benim resmime doğru sallayarak, "Hah, bak bu eğlenceli olabilir..." diyorsun meleğe. "Şuna biraz yakından bakayım."

Nasıl ve niye kâinattaki onca başarılı anne adayı arasından beni seçtiğini bilmiyorum.
Belki de çılgın bir kızsın sen. Dört dörtlük bir anneyi sıkıcı buluyorsun. Ya da beni benden iyi tanıyorsun daha şimdiden.
Bendeki potansiyeli görüyorsun. Eksiklerimi, zaaflarımı aşmama, hatâlarımı düzeltmeme yardım edersin.
Rehberim olursun, en güzel öğretmenim. Dedim ya, niye nasıl beni seçtiğini bilemiyorum. Ama bir şeyi bilmeni istiyorum:
Sana müteşekkirim. Seçiminle onurlandım. Gururlandım. İnşallah hayatta hiçbir zaman, "Ulan o koskoca katalogdan bula bula bunu mu bulmuşum.
Başka birini seçseydim keşke..." dedirtmem sana. Seni mahcup ederim diye ödüm patlıyor.
Sabırsızlıkla gelişini bekleyen annen
Elif

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 23 Ağu 2016 07:46:01
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Anaç Sütlaç Hanım:

Sürekli bir şeyler almak istiyor Anaç Sütlaç Hanım. Hiç bitmiyor ihtiyaçları.
Merak ediyorum bebek eşyalarının ne kadarı hakiki ihtiyaçlara cevap vermek için geliştirilmiş, ne kadarı sonradan icat edilerek yapay ihtiyaçlar yaratmış?
Banyo suyuna atmak için rengârenk plastik ördekler,
yazları giyilen bebek bornozu,
kışları giyilen bebek bornozu,
bebek arabalarına asmak için öten, meleyen,  havlayan hayvancıklar,
banyo suyuna atılan rengârenk plastik ördekleri temizlemek için kıl fırça,
kapılar kapanırken ses yapmasın diye dinozor şeklinde halı kaplama,
bebek uyurken gökyüzünü seyretsin diye tavana yapıştırılan fosforlu gezegenler...
Bana son derece fuzuli gelen tüm bu nesneler Anaç Sütlaç Hanım'ı cezbediyor.
Elinde kredi kartı. Mani olmasam son kuruşa kadar harcayacak. Kapıldı alışveriş histerisine.
Bu hafta ilk defa ondan kaçmak istiyorum. Ama nereye?

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 24 Ağu 2016 07:31:29
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.

Anaç Sütlaç Hanım:

"Hamileyken evlatlarının zekâsı yüksek olsun diye hesaplar yapan annelerin çocukları doğduktan sonra onların yaratıcılığını kendi elleriyle boğması nasıl açıklanabilir?
Zeki bebek isteyip de yaratıcı çocuğa tahammül edememek nasıl bir ironi?"
...
Hamile kadınların üç büyük düşmanı vardır: Şüphe, şüphe, şüphe.
Şüphecilikten en ufak bir yarar gelmez, bilesin" diyor kaşlarını çatarak. Ve ekliyor:
"Senden evvel bu yollardan geçen kadınlar ne yaptıysa sen de aynısını yapacaksın. Sorgulamadan, sormadan. Direnmeden, söylenmeden.
Annelik biraz da taklide dayalıdır. Senden önceki anneleri ne kadar iyi taklit edersen, o kadar iyi bir anne olursun. Sonra gün gelir sen de taklit edilirsin. Bu işler böyle!"
...
"Hiç düşündün mü bazı anneler niçin çocuklarıyla konuşurken, özne olarak birinci çoğul şahıs kullanırlar devamlı? "Acıktın mı?" demezler mesela, "Acıktık mı?" derler.
"Pislendik mi? Yaramazlık mı yaptık? Susadık mı?..." Çocuk düşer, dizi kanar. Annesi başlar: "Ay canım, düştük mü, yok bi şey, acımadı acımadı..."
Nereden biliyorsun acıyıp acımadığını? Sen değilsin ki düşen, çocuk."
"Çok haklısın" diyorum.
"Onun senden ayrı bir bedeni, ayrı apayrı bir kişiliği ve varlığı var. Sahi niçin 'ben artı sen = biz' olarak konuşur kadınlar çocuklarıyla?
Çocukların annelerinden bağımsız bir öznelik halleri olamazmış gibi."
"Kesinlikle haklısın" diyorum.
"Sen sen ol" diye işaret parmağını sallıyor Sinik Entel Hanım.
"Bebek doğunca Anaç Sütlaç Hanım'ın sana aynı şeyleri yaptırmasına izin verme.
Hani şu oyuncak kurbağa gibi sesler çıkararak bebekleriyle konuşan, ellerinden gelse çocuk altı yaşına gelene kadar emzirmeye devam edecek olan histerik tipler var ya.
Annelikle bozmuşlar kafayı. Hayatlarında başka bir meşgale kalmamış. Sakın ola onlardan biri olup çıkma!"
"Olmam" diye atılıyorum. "Olur muyum hiç?" "Aman dikkat! Çocuklarına nefes alanı bırakmayan sevgi faşisti annelerden olma."
"Amma yaptın Sinik Entel Hanımcım" diyorum. "Ben kim faşizanlık kim?
Öyle elde kaşık çocuğun ağzına zorla bir şeyler tıkmaya çalışan fanatik annelerden olur muyum hiç?
Yerse yer. Yemezse yemez. Keyfi bilir. Ta baştan itibaren ona özgür ve özerk bir alan açacağım. Göreceksin demokrasi nasıl olurmuş anne çocuk ilişkisinde."


 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK