Görev Yaptığınız Yörenin Halk Ozanları Ve Şiirleri

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 15 Mar 2007 23:03:02
Tekbaba Hocam,mademki yeni mesaj kabul etmiyorsunuz,önceden yazanların ekleme yapmasına da müsade edersiniz sanırım.Hoşgörünüze sığınarak ekleme yapıyorum...

Sivas da benim meleketim sayılır.İşte Sivas'tan yetişen Büyük Ozanlarımızdan bir tanesi :


PİR SULTAN ABDAL

Hayatı ve Şiirleri

16'ncı yüzyılda yaşadı. Hakkında fazla bilgi yok. Asıl adı Haydar. yaşamının büyük bölümü Banaz köyünde geçti. 16'ncı yüzyılın ikinci yarısında Sivas çevresinde boy gösteren Alevi-Bektaşi kökenli ve İran yanlısı mezhep olaylarına karıştı. Sivas Beylerbeyi Deli Hızır Paşa, Pir Sultan'ı astırdı. Ölümümün, 1547-1551 ya da 1587-1590 arasındaki bir tarih olduğu sanılıyor. Çeşitli araştırmalarda 6 ayrı Pir Sultan kimliğine değinilir. Sırasıyla, Çorum yöresinden olup bir süre Ankara'da Hasan Dede tekkesinde kalan Pir Sultan'ım Haydar, aruzla şiirler yazan Pir Sultan, Divriği yöresinde yetişen ve asıl adı Halil İbrahim olan Pir Sultan Abdal, 18'inci yüzyılın ikinci yarısı ile 19'uncu yüzyılın başında yaşamış olan Abdal Pir Sultan, 16'ncı yüzyıl sonu ile 17'nci yüzyıl başında yaşayan ve Pir Sultan'ın asılmasıyla ilgili deyişleri söyleyen Pir Sultan Abdal. ve son olarak menkıbeleşmiş yaşamıyla tanınan, Hızır Paşa'nın astığı kabul edilen 16'ncı yüzyıl şairi Banazlı Pir Sultan Abdal. Halk edebiyatı araştırmacıları, gerçek Pir Sultan Abdal olarak Banazlıyı kabul eder. Pir Sultan Abdal, Alevi gelenekleri ve tarikat içinde yetişti. Hayati (Şah İsmail), Kul Hüseyin ve Kul Himmet'ten etkilendi. Şiirlerinde duru ve yalın bir kullandı. Ana konuları, aşk, tasavvuf ve kavgadır. Tekke ve tasavvufun kalıplarını aşıp geniş bir halk kesimine seslenebildi. Medrese öğrenimi görmediği için, diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilemedi. Saaddin Nüzhet Ergun, Abdülbaki Gölpınarlı, Pertev Naili Boratav, Cevdet Kudret, Cahit Öztelli, Sabahattin Eyuboğlu, Mehmet Fuad, Ohan Ural, Mehmet Bayrak ve Erol Toy'un Pir Sultan Abdal araştırma ve kitapları var.



Ötme Bülbül

Ötme bülbül ötme şen değil bağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Tükendi fitilim eridi yağım
Dost senin derdinden ben yana yana

Deryadan bölünmüş sellere döndüm
Ateşi kararmış küllere döndüm
Vakitsiz açılmış güllere döndüm
Dost senin derdinden ben yana yana

Haberin duyarsın peyikler ile
Yaramı sarsınlar şehidler ile
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost senin derdinden ben yana yana

Abdal Pir Sultan'ım, doldum eksildim
Yemeden içmeden sudan kesildim
Zülfün kemendine kondum asıldım
Dost senin derdinden ben yana yana


--------------------------------

Ötme bülbül ötme

Ötme bülbül ötme şen değil bağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Tükendi fitilim eridi yağım
Dost senin derdinden ben yana yana

Deryadan bölünmüş sellere döndüm
Ateşi kararmış küllere döndüm
Vakitsiz açılmış güllere döndüm
Dost senin derdinden ben yana yana

Haberin duyarsın peyikler ile
Yaramı sarsınlar şehidler ile
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile
Dost senin derdinden ben yana yana

Abdal Pir Sultan'ım, doldum eksildim
Yemeden içmeden sudan kesildim
Zülfün kemendine kondum asıldım
Dost senin derdinden ben yana yana


--------------------------------

Bende bu yayladan şaha giderim

Karşıdan görünen ne güzel yayla
Bir dem süremedin giderim böyle
Ala gözlü pirim sen himmet eyle
Ben de bu yayladan şaha giderim

Eğer göverüben bostan olursam
Şu halkın diline destan olursam
Kara toprak senden üstün olursam
Ben de bu yayladan şaha giderim

Bir bölük turnaya sökün dediler
Yürekteki derdi dökün dediler
Yayladan ötesi yakın dediler
Ben de bu yayladan şaha giderim

Dost elinden dolu içmiş deliyim
Üstü kan köpüklü meşe seliyim
Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim
Ben de bu yayladan şaha giderim

Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazın kıldırırlarsa
Sizde şah diyeni öldürürlerse
Ben de bu yayladan şaha giderim

Pir Sultan Abdal´ım dünya durulmaz
Gitti giden ömür geri dönülmez
Gözlerim de şah yolundan ayrılmaz
Ben de bu yayladan şaha gider


--------------------------------

Dostun bir gülü yaralar beni

Şu Kanlı Zalımın Ettiyi İşler
Garip Bülbül Gibi Beni Zareyler
Yağmur Gibi Yağar Taşlar Başıma
İllede Dostun Bir Fiskesi Yaralar Beni Beni Beni
Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni

Dar Günümde Dustum Düşmanı Beli Oldu
Bir Derdim Var İdi Şimdi El Oldu
Ecel Fermanı Boymuna Takıldı
Gerek Vura Gerek Asa lar Beni Beni Beni
Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni

Pir Sultan Abdalım Can Göye Almaz
Haktan Emir Olmasa ı Rahmet Yağmaz
Şu Ellerin Taşı Bana Hiç Degmez
İllede Dostun Bir Tek Gülü Yaralar Beni Beni
Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni.


--------------------------------

Başlıksız

Varıp yoldaş olma sen uğursuza
Komşu olma namussuza arsıza
Sabah selâmını verme pîrsize
Adamın başına belâ getirir

Muhib yolldaş olma kalleş yâr ile
O yâr da durmadı bir ikrar ile
Sakın sohbet etme münkir kör ile
Altının adını pula getirir

PİR SULTAN ABDAL'ım derdim ziyade
İçilirmi yârsız yad ile bade
Yâr odur ahrette şefaat ede
Sadık yâr insanı yola getirir.

--------------------------------

Bir Güzelin Aşığıyım

Bir güzelin aşığıyım erenler
Onun için taşa tutar el beni
Gündüz hayalimde gece düşümde
Kumdan kuma savuruyor yel beni

Al gül olsam al gerdana takılsam
Kemer olsam ince bele sarılsam
Köle olsam pazarlarda satılsam
Yarim deyi al sinene sar beni

Abdal Pir Sultan'ım gamzeler oktur
Hezaran sinemde yaralar çoktur
Benim senden özge sevdiğim yoktur
İnanmazsan git Allah'a sor beni

--------------------------------

Bin Cefalar Etsen Almam Üstüme

Bin cefâlar etsen almam üstüme
Gayet şirin geldi dillerin dostum
Varıp yad ellere meyil verirsen
Kış ola bağlana yolların dostum

İlâhi onmaya yardan ayıran
Bahçede bülbüller ötüyor uyan
Kula gölge olsa Allah’a ayan
Senden ayrılalı gülmedim dostum

Pir Sultan Abdal’ım gülüm dermişler
Bu şirin canıma nasıl kıymışlar
İster isem dünya malın vermişler
Sensiz dünya malın neylerim dostum

--------------------------------

Nefes

Güzel aşık cevrimizi
Çekemezsin demedimmi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedimmi

Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedimmi

Pir sultan ALİ şahımız
Hakka ulaşır ahımız
Oniki imam katarımız
Uyamazsın demedimmi

--------------------------------

Dağlar

Ey benim divane gönlüm
Dağlara düştüm yalınız
Bu cefayı kendi özüm
Pek mail gördüm yalınız

Dağlar var dağlardan yüce
Dağmı dayanır bu güce
Derdimi üç gün üç gece
Söylerim bitmez yalınız

Şah'ın ayağına varsam
Hayırlı gülbengin alsam
Kızılırmağa gark olsam
Çağlasam aksam yalınız

Pir Sultanım ey erenler
Erine niyaz edenler
Üçler, kırklar, yediler
Mürvete geldim yalınız

--------------------------------

Derdim Çoktur

Derdim çoktur hangisine yanayım
Yine tazalendi yürek yarası
Ben bu derde kande derman bulayım
Meğer Şah elinden ola çaresi

Efendim efendim benim efendim
Benim bu derdime derman efendim

Türlü donlar giyer gülden naziktir
Bülbül cevreyleme güle yazıktır
Çok hasretlik çektim bağrım eziktir
Güle güle gelir canlar paresi

Benim uzun boylu servi çınarım
Yüreğime bir od düştü yanarım
Kıblem sensin yüzüm sana dönerim
Mihrabımdır kaşlarının arası

Didar ile muhabbete doyulmaz
Muhabbetten kaçan insan sayılmaz
Münkir üflemekle çırağ söyünmez
Tutuşunca yanar aşkın çırası

Pir Sultan'ım katı yüksek uçarsın
Selamsız sabahsız gelir geeçersin
Dilber muhabbetten niçin kaçarsın
Böyle midir ilimizin töresi

--------------------------------

Nasıl Yar Diyeyim

Nasıl yar diyeyim ben böyle yare
Mecnun edip çöle saldıktan sonra
Alemin bağında bülbüller öter
Giden benim gülüm solduktan sonra

Coşkun sular gibi çağlamayan yar
Gönlünü gönlüme bağlamayan yar
Benim şu halime ağlamayan yar
Daha ağlamasın öldükten sonra

PİR SULTAN ABDAL'ım sürem bu yolu
İnsanın kamili olmuşam kulu
İster yağmur yağsın isterse dolu
Gidem ben ummana daldıktan sonra

--------------------------------

Dönen Dönsün

Koyun beni hak aşkına yanayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp de mahrum mu kalayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kement işte boynum asarsa
İşte hançer işte başım keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Bir gün mahşer olur divan kurulur
Suçlu suçsuz varsa orda bulunur
Piri olmayanlar anda bilinir
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

PİR SULTAN'ım arşa çıkar ünümüz
O da bizim ulumuzdur pirimiz
Hakka teslim olsun garip canımız
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

--------------------------------

Gafil Gezme Şaşkın

Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
Yalan dünya senin olsa ne fayda
Akibet alırlar tatlı canın
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

Söylersin de söz içinde şaşmazsın
Helâli haramı yersin seçmezsin
Nasibin kesilir de sular içmezsin
Akar çaylar senin olsa ne fayda

Söylersin de el içinde sözün var
Yeler çalışırsın oğlun kızın var
Bu dünyada üç beş arşın bezin var
Bedestenler senin olsa ne fayda

Bir gün alır götürürler evinden
Hakk'ın kelâmını koyma dilinden
Kurtulaman Ezrail'in elinden
Dünya dolu malın olsa ne fayda

Pir Sultan Abdal'ım çıktık oturduk
Kaza lokmasını burda yetirdik
Dünya bizim diye çektik getirdik
Yalan dünya bizim olsa ne fayda

--------------------------------

Geçti Dost Kervanı

Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir güzel sevdası gözümde tüter
Bu ayrılık bize ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni

Şu benim sevdiğim başta oturur
Bir güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bize ölüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni

Pir Sultan Abdal'ım kalkın aşalım
Aşıp yüce dağı engin düşelim
Çok nimetin yedik helallaşalım
Geçti dost kervanı eyleme beni

--------------------------------

Kul Olayım Kalem Tutan Eline

Kul olayım kalem tutan eline
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz
Şekerler ezeyim şirin diline
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz

Allahı seversen kâtip böyle yaz
Dün ü gün ol şah'a eylerim niyaz
Umarım yıkılır şu kanlı Sivas
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz

Sivas illerinde sazım çalınır
Çamlı beller bölük bölük bölünür
Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz

Münafıkın her dediği oluyor
Gül benzimiz sararuban soluyor
Gidi Mervan sâd oluban gülüyor
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz

Pir Sultan Abdal'ım ey Hızır Paşa
Gör ki neler gelir sağ olan başa
Hasret koydu bizi kavim kardaşa
Kâtip ahvalimi şah'a böyle yaz

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 15 Mar 2007 23:11:21
Tokat'tan önce TÜRKİYELİYİM :)


NEŞET ERTAŞ



Hayatı ve Şiirleri

Sesi ve sazı ile babası Muharrem Ertaş'ın yolunu sürdüren Neşat Ertaş, 1938 yılında Kırşehir'in Tırtıllar köyünde dünyaya geldi. Keman ve saz çalmasını öğrendi. Ankarada TRT radyo evine girdi. Güçlü derlemeleri olan ozanın kendisine ait çok sayıda güfte ve besteleri vardır. Halen Almanyada yaşamakta ve bir muzik evi çalıştırmaktadır.
Neşet Ertaş babası Muharrem Ertaş ile adeta Anadoludaki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal muzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları i ile donanmış bu muziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştır.



KENDİ AĞZINDAN HAYAT HİKAYESİ

bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
kırtıllar köyünde geldin dediler
babama muharrem, anama döne
dediysen atayı bildin dediler

dizinde sızıydı anamın derdi
tokacı saz yaptı elime verdi
yeni bitirmiştim üç ile dördü
baban gibi sazcı oldun dediler

o zaman babamdan öğrendim sazı
engin gönül ile hakk’a niyazı
o yaşımda yaktı bir ahu gözü
mecnun gibi çölde kaldın dediler

zalım kader devranını dönderdi
tuttu bizi ibikli’ye gönderdi
babam saz çalarken bana zil verdi
oynadım meydanda köçek dediler

anam döne ibikli’de ölünce
tam beş tane öksüz yetim kalınca
beşimiz de perişan olunca
babamgile burdan göçek dediler

yürüdü göçümüz tefleğe doğru
bu hali görenin yanıyor bağrı
üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
bunlara bir ana bulun dediler

yozgat’ın kırıksoku köyü’ne vardık
bize ana yok mu diyerek sorduk
adı arzu dediler bir ana bulduk
işte bu anadır buldun dediler

en küçük kardaşı kayıp eyledik
onun için gizli gizli ağladık
üstelik babamı asker eyledik
yine öksüz yetim kaldın dediler

zalım kader tebdilimi şaşırttı
heybe verdi dalımıza devşirtti
yardım etti yerköy’üne göçürttü
biraz da burada kalın dediler

yerköy’den kırıkkale’ye geldik
babam saz çalarken biz çümbüş aldık
kırşehir’e varınca kemanı çaldık
aferin arkadaş çaldın dediler

yarin aşkı ile arttı hep derdim
babamı bir yere dünür gönderdim
başlık çok istemişler haberin aldım
istemiyor yarin seni dediler

kırşehir’de yedi sene kalınca
düğün düzgün hepsi bize gelince
burada herkese yer daralınca
ankara’ya gider yolun dediler

ankara’da (sünnetçi) veysel usta’yı buldum
epeyce eğleştim, evinde kaldım
yüz lirayı verip bir yatak aldım
etti isen böyle buldun dediler

bir ev kiraladım münasip yerde
kaldı kavim kardaş hep kırşehir’de
bu aşk hançerini vurdu derinde
çaresini bulmazsan öldün dediler

yarin aşkı ile döndüm şaşkına
arada içerdim yarin aşkına
canan acımaz mı garip dostuna
bunu da içeriye alın dediler
--------------------------------

İKİ BÜYÜK NİMETİM VAR

İki büyük nimetim var
Biri anam biri yarim
İkisine de hörmetim var
Biri anam biri yarim

Ana deyip de geçilmez
O yar anadan seçilmez
İkisine de kıymet biçilmez
Biri anam biri yarim

Birisi var etti beni
Birisi yar etti beni
İkisinin de birdir yari
Biri anam biri yarim


--------------------------------
AYVA TURUNÇ NARIM VAR

Ayva turunç narım var
Benim ah ü zarım var
Hep derdinden ağlarım
Bir vefasız yarim var

Al almayı ver narı
Ağlarım zarı zarı
Tez günlerde gönderin
O ahu gözlü yari

Ayva turunç nar bende
Aldı aklım yar bende
Hiç melhem kar eyleme
Yar yarası var bende

Ayva turunç neyleyim
Halimi arz eyleyim
Zaten bende talih yok
Ta küçükten böyleyim


--------------------------------
GÖNÜL DAĞI

Gönül Dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli

Dost elinden gel olmazsa varılmaz
Rızasız bahçanın gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
Gönülden gönüle yol gizli gizli

Seher vakti garip garip bülbül öterken
Kirpiklerin oku cana batarken
Cümle alem uykusunda uyurken
Kimseler görmeden gel gizli gizli


--------------------------------

AHU GÖZLERİNİ SEVDİĞİM


Ahu gözlerini sevdiğim dilber
Sana bir sözüm var diyemiyorum
Sırrımı ellere veremiyorum
Derdimi ellere diyemiyorum

Helal olsun al yanaktan aldığım
El uzatıp gonca gülün derdiğim
İnce belini tatlı dilini sevdiğim
Kırılsın kollarım duramıyorum

Al yanaktan aldıracağım azıktır
Tarama zülfünü gönlüm bozuktur
Öksüzüm garibim bana yazıktır
Destursuz yanına varamıyorum


--------------------------------

ACEM KIZI

Çırpınıp da şan ovaya çıkınca
Eylen şan ovada kal Acem Kızı
Uğrun uğrun kaş altında bakarken
Can telef ediyor gül Acem Kızı

Seni saran oğlan neylesin mal
Yumdukça gözünden döker mercanı
Burnu fındık ağız kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi bal Acem Kızı


--------------------------------

NEREDESİN SEN


Şu garip halimden bilen işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen
Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen
Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyo
Hiç bir tabip bu yarama melhem olmuyo
Boynu bükük bir Garibim yüzüm gülmüyo
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen


--------------------------------

YARE GİDEM

Yare gidem yare gidem
Yareliyim nere gidem
Bu derdimin dermanını
Almaya ben yare gidem

Saçlarını ben öreyim
Buna dayanmaz yüreğim
Seni vermem Ezraile
Ben öleyim ben öleyim

Yar elinde yar elinden
Yareliyim yar elinden
Dermansız bir derde düştüm
Dermanı var yar elinden


--------------------------------

DOYULUR MU?

Tatlı dile güler yüze
Doyulur mu doyulur mu
Aşkınan bakışan göze
Doyulur mu doyulur mu

Doyulur mu doyulur mu
Canana kıyılır mı
Cananına kıyanlar
Hakkın kulu sayılır mı

Zülüflerin dökse yüze
Yar badeyi sunsa bize
Lebleri meyime meze
Doyulur mu doyulur mu

Hem bahara hemi yaza
Yarın ettikleri naza
Yar aşkına çalan saza
Doyulur mu doyulur mu

Garibim geldik gitmeze
Muhabbetimiz bitmeye
Yar île sohbet etmeye
Doyulur mu doyulur mu


--------------------------------

NE GÜZEL YARATMIŞ

Ne güzel yaratmış seni yaradan
Esmesin sevdiğim yeller incidir
Güzelsin sevdiğim gülden goncadan
Uzanmasın sana yar yar eller incidir

Kipriklerin oktur kaşın yay kimi
Gözlerin aklımı etti zay gimi
Cemalin güneşe benzer yüzün ay gimi
Değmesin zülüfler yar yar teller incidir


--------------------------------

BİLEMEDİM KIYMETİNİ KADRİNİ

bilemedim kıymatını kadrini
hata benim günah benim suç benim
eliminen içtim derdin zehrini
hata benim günah benim suç benim

bir günden bir güne sormadım seni
körümüş gözlerim görmedim seni
boşa mecnun eylemişim ben beni
hata benim günah benim suç benim

bilirim suçluyum gendi özümde
gel desem gelirdin benim izimden
her ne çekti isen benim yüzümden
hata benim günah benim suç benim

sana karşı benim bir sözüm yoktur
haklısın sevdiğim kararın haktır
garibim derdimin dermanı yoktur
hata benim günah benim suç benim


--------------------------------

NEYLEDİN DÜNYA

aydost deyince yeri göğü inleten
muharrem usta'ydı bunu dinleten
gönül kırmazdı bilerekten,bilmeden
insan velisini neyledin dünya

sazını çalarken kendinden geçen
gönülden gönüle kapılar açan
aşkın dolusunu nefessiz içen
gönül delisini neyledin dünya

garibim babamdı muharrem usta
bilirim aşıktı sevdiği dosta
"sazımın emaneti.." diyen en son nefeste
sazın ulusunu neyledin dünya


--------------------------------

DELİ BORAN

uzak yoldan geldim hasretim için
hani nerde babam muharrem nerde
yaralı bülbülüm ses vermez niçin
yüreği yanığım o kerem nerde

o garip gönüllüm,dertli bakışlım
feleğin elinde sinesi taşlım
yüreği yaralım,gözleri yaşlım
gönül evi yıkık,viranım nerde

fetholurdu feryadını dinleyen
feryadı içinde derdin anlayan
kuşlar gibi viranede inleyen
ecinnice deli boranım nerde

okula gidemedim bu dert benimdi
hemi benim derdim,hem babamındı
hemi babam,hemi öğretmenimdi
geribim dersimi verenim nerde


--------------------------------

ANAM AĞLAR

Anam ağlar başucumda oturur
Derdim elli iken yüze yetirir
Bu dert beni yiye yiye bitirir

El çek tabip el çek benim yaramdan
Ölürüm kurtulmam ben bu yaradan

Anama babama yüzüm kalmadı
Bir su ver demeye yüzüm kalmadı
Doktora tabibe lüzum kalmadı

El çek tabip el çek benim yaramdan
Ölürüm kurtulmam ben bu yaradan


--------------------------------

AŞKIN BENİ DELİ EYLEDİ

Aşkın beni deleyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
El alemi kul eyledi
Yar beni beni...

Mecnunum sahra içinde
Yunusum derya içinde
Eyübüm yara içinde
Sar beni beni...

Aslı'yısan Kerim'i bul
Derde derman vereni bul
Garip gibi viranı bul
Sar beni beni...


--------------------------------

ÇİÇEK DAĞI

Çiçekdağı derler de, var mı sana zararım
Yâr yitirdim uğrun uğrun ararım
Üç güneydi benim kavli kararım
Beş gün oldu nazlı yârim gelmedi
Derdime bir derman ver Çiçekdağı
Yârim hey, yine mi ben yandım

Hana vardım han değil
Penceresi cam değil
Bugün ben yâri gördüm
Ölürsem de gam değil

Çiçekdağı derler garibin yurdu
Hep orada arttı efkârı derdi
Zâlim felek beni yârden ayırdı
Yârden ayrılması zor Çiçekdağı
Yârim hey, yine mi ben yandım

Nakarat

Çiçekdağı derler methini etmek
Kolaymıdır seni terkedip gitmek of!
Hele şu gurbetin kahrını çekmek
Gel onu da bana sor Çiçekdağı
Şâhım hey, yine mi ben yandım


--------------------------------

EVVELİM SENSİN

Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım


Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin


Sözüm yok şu benden kırıldığına
idip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına


Gözyaşım sen oldun kahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin


Garibim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekan kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim


Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin


--------------------------------

GEL SEVELİM

Gel sevelim sevileni seveni
Sevgisiz suratlar gülmüyor canım
Nice gördüm dizlerini döveni
Giden ömür geri gelmiyor canım

Özü gülmeyenin yüzü güler mi
Sevgisiz muhabbet Hakk'a değer mi
Seven insan kaşlarını eğer mi
Zorunan güzellik olmuyor canım

Sevgi haktır seven alır bu hakkı
İçi güler dıştan görünür farkı
Sevmeyene akmaz sevginin arkı
Boş lafla oluklar dolmuyor canım

Bir zaman aşıkken sen de sevmiştin
O anda dünyayı nasıl görmüştün
Sanki cennetin bağına girmiştin
Çokları bu hakkı bilmiyor canım

Aşkın ateşine yandım alıştım
Bu ateş içinde aşkla tanıştım
Doğru mu yanlış mı deyi danıştım
Sevgisiz hakka kul olmuyor canım

Sevenin içinde yanar ışıklar
Kaybolur karanlık tüm dolaşıklar
Garibim sevenler bunca aşıklar
Boş hayale boşa yelmiyor cenım


--------------------------------

HAPİSANELERE GÜNEŞ DOĞMUYOR

Hapisanelere güneş doğmuyor
Geçiyo bu ömrüm de günüm dolmuyor
Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor
Yok mu hapisane beni arayan
Bu zındanda ölem can gardiyan


Birer birer yoklamayı yaparlar
Akşam olur kapıları kaparlar
Bitmiyo geceler, olmaz sabahlar
Yok mu hapisane beni arayan
Bu zındanda ölem can gardiyan

Anamdan doğalı garip kalmışım
Acı hapisane aha genç yaşım
Benim zındanlarda neydi işim
Yok mu hapisane beni arayan
Bu zındanda ölem can gardiyan


--------------------------------

KARANFİL SUYU NEYLER

Karanfil suyu neyler (gülüm)
Güzel kokuyu neyler (gülüm)
İki baş bir yastıkta (gülüm)
O göz uykuyu neyler (gülüm)

Le le le le Leylam yar
Hergün akşam böyle yar
Kötü isem söyle yar

Karanfil deste gider
Kokusu dosta gider
Sevipte alamayan
Gurbete hasta gider


--------------------------------

KÜSTÜRDÜM GÖNLÜMÜ

Küstürdüm gönlümü güldüremedim
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Gönüle yarimi balduramadım
Baharım güz oldu yazım kış oldu

Şu fani dünyada murad almadan
Eller gibi şad olup da gülmeden
Ellerin bağında gülü solmadan
Baharım güz oldu yazım kış oldu


--------------------------------

MÜHÜR GÖZLÜM

Mühür gözlüm, seni elden,
Sakinirim kiskanirim
Uçan kustan esen yelden
Sakinirim kiskanirim..

Yagan kardan, esen yelden
Sakinirim kiskanirim..

Havadaki turnalardan,
Su içtigim kurnalardan,
Giyindigim urbalardan
Sakinirim kiskanirim..

Besikte yatan kuzudan,
Hem oglundan hem gözünden,
Ben seni, senin gözünden,
Sakinirim kiskanirim..

Al izzet'i oncalardan,
Elindeki goncalardan,
Yerdeki karincalardan
Sakinirim kiskanirim


--------------------------------

NİYE ÇATTIN KAŞLARINI

Niye çattın kaşlarını
Bilmiyom yar suçlarımı
Ben ölürsem saçlarını
Yolma gayrı yolma leyli leyli yar

Ben yandım aşkın narına
Meyletmem dünya malına
Ben ölürsem mezarıma
Gelme gayrı gelme leyli leyli yar

Bir garibim düştüm dile
Gerçeklerde olmaz hile
Zalimler elinden bile
Alma gayrı alma leyli leyli yar


--------------------------------

YANARIM SENİN AŞKINA

Yanarım senin aşkına
Gel kaçma gel gel
Derdinden döndüm şaşkına
Gel kaçma gel gel

Mecnun'um bu çöllerde
Bülbülüm şu güllerde
Kaldım gurbet ellerde
Gel kaçma gel gel

Hasretin dağlar beni
Gel kaçma gel gel
Zülfüne bağlar beni
Gel kaçma gel gel


--------------------------------

YOLCU

Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyayı gönül verdin mi
Kimi büyük kimi böcek kimi kurt
Merak edip hiç birini sordun mu

İnsan ölür ama uruhu ölmez
Bunca mahlukat var hiç biri gülmez
Cehennem azabı zordur çekilmez
Azap çeken hayvanları gördün mü

İnsandan doğanlar insan olurlar
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar
Hepisi de bu dünyaya gelirler
Ana haktır sen bu sırra erdin mi

Vade tekmil olup ömür dolmadan
Emanetçi emanetin almadan
Ömrünün bağının gülü solmadan
Varıp bir canana ikrar verdin mi

Garip bülbül gibi feryad ederiz
Cehalet elinde küsmü kederiz
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Dünya senin vatanın mı yurdun mu


--------------------------------

ZÜLÜF DÖKÜLMÜŞ YÜZE

Zülüf dökülmüş yüze
Kaşlar yakışmış göze
Usandım bu candan
Dert ile geze geze

Gün doğdu aştı böyle
Gönlümüz coştu böyle
Sen orada ben burda
Ömrümüz geçti böyle

Bu ellerde gez gayri
Katip ol da yaz gayri
Bir kazma al bir kürek
Mezarımı kaz gayri

Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 15 Mar 2007 23:25:02
Aşık Nimri Dede (İsmail Dehmenoğlu)

1909 yılında Elazığ'ın Keban ilçesine bağlı Nimri (şimdiki adıyla Pınarlar) köyünde doğdu. Mahlasını köyünün eski adından almıştır. 12 yaşındayken baba ve annesini yitirdi. Kardeşleriyle birlikte yetim ve öksüz kaldı.

1925 yılında İstanbul'da yaşamakta olan uzak bir akrabası Nimri Dedenin yetimliğine acır ve kendisini İstanbul'a aldırır. Nimri Dede'yi İstanbul'daki Numune-i İrfan adlı bir okulda üç yıl okutur. Ne var ki okula geç yaşta başlayan Nimri Dede, yaşının büyüdüğü gerekçesiyle üç yıl sonra öğrenimden uzaklaştırılır. Aşık Nimri Dede'nin Hz. Mevlana'ya da bağlılığı bilinmektedir.

Nimri Dede, çoşku ve cebze ozanıdır. Tasavvufta hal ehli sayılıp da şiirlerindeki kafa tutucu deyimleri hoş görülen aşıklarımızdan birisidir. Tüm deyimlerini, çıkış noktası ne olursa olsun kutsal inancın sağlam temellerinde oturmakta gecikmez. Düşünce ve felsefesi Pir Sultan'ların, Kaygusuz Abdal'ların etkisini taşır.

Nimri Dede 1966 yılında Konya'da düzenlenen Türkiye Aşıklar Bayramlarına aralıklı olarak katıldı. (F. Halıcı)

İnsan Olmaya Geldim

İkilik Kinini İçimden Atıp
Özde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Taht Kuralı Ariflerin Gönlüne
Sözde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Meğerse Aşk İmiş Canın Mayası
Ona Mihrab Olmuş Kaşın Arası
Hakkın İşlediği Kudret Boyası
Yüzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Bütün Mürşidlerin Tarif Ettiği
Sadıkların Menziline Yettiği
Embiyanın Evliyanın Gittiği
İzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Ben De Bir Zamanlar Baktım Bakıldım
Nice Yıllar Bir Kemende Takıldım
O Aşkı Mecazla Yandım Yakıldım
Közde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Süregeldim Aşk Meyini İçerek
Her Bir Akı Karasından Seçerek
Varlık Dağlarını Delip Geçerek
Düzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Gör Ki Nimri Dede Şimdi Neyleyi
Gerçek Aşkı Her Gönüle Söyleyi
Her Türlü Sefaya Veda Eyleyi
Sazda Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim


Elveda

Ben kendi kendimi bulduğum dem dem,
Küllü men aleyha fena elveda.
Onda hak ile hak olduğum dem dem,
Çar anasır keti nuna elveda.

Çok raksettim bu elvanın faslına.
Şimdi bütün yüzler döndü aslına,
Can canan bir oldu misli misline,
Artık inan, ikrar, dine elveda.

Ayan oldu vahde-hu'nun esran,
Habbelerde bile yoktur inkarı.
Bu vech-i Hüda'nm yoksa kenan,
Zaman, mekan, emr-i küne elveda.

Mahlukat gafletle olunur ayan,
Hak, halk ile oldu; halk kaldı nihan,
Daim var göründü Hazret-i İnsan,
Cehlimle gördüğüm ane elveda.

Ey Dede maksud'un sensin hakikat,
Bir yürümüş hakikatla şeriat.
Var kendi kendine eyle muhabbet,
Artık olsun namı şane elveda.
Öğren

Eğer tabiatın özün ararsan,
Evvela var, hissi insanı öğren!
İdrak içinde ruh denen ceryanın,
Kalbinde yaptığı devranı öğren!

Hem tahlil et, mevcut olan kanını,
Neresinde bulursan gör canını.
Orada sarfeyle her imkanını,
Canın eğlendiği mekanı öğren!

Gör ne incelik var organlarında,
Beyne bağlanmışlar aklın yanında,
Havadis verirler tam zamanında,
Ordaki nizamı, erkanı öğren!

Öğren O dizilmiş kemiklerini,
Gör nasıl giymişler etle derini!
Sen bir yana koy da bildiklerini,
Nimri'den bu ilmi irfanı öğren!


Eylemiş

Bizi her nebatın her nüvesinde,
Terkibimiz Tanrı ferman eylemiş.
Her birinden bir yol açıp babaya,
Anada şeklimi insan eylemiş.

Sönmez bir ocaktır ana sevgisi,
Bilmem ki, bu nasıl Tanrı vergisi?
Ne zaman ki ana olsa birisi,
Canını yavruya kurban eylemiş.

Ana kainatın anahtarıdır,
Ana her varlığın iftiharıdır.
Ana bu Nimri'nin sadık yarıdır,
Çünkü her derdine derman eylemiş..



Geldim

Atamın beline inmezden evvel,
Şol kudretten terkip oldum da geldim.
Ana rahminde bir tezgaha düşüp,
Sureti insanı buldum da geldim.

Bütün azan o tezgahta dokundu,
Terkip olan kudret ol kaba kondu.
Tekamül müddetin dokuz ay on'du,
Orda nizamatla doldum da geldim.

İşte bu libasla geldim cihane,
Buna konup, bundan çıktım ayana.
Hoş gelsem sığmazdım hiç bu mekana,
Aşık Nimri'yim kul oldum da geldim.

Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 15 Mar 2007 23:26:49
Aşık Beyhani (İbrahim Engin)
Beyhani Erzincan'ın Çayırlı ilçesine bağlı Eski Esperek, yeni adıyla Verimli köyündendir. 1933 yılında bu köye çok yakın Gamga köyünde doğdu. Babası Hüseyin, anası İbrahim kızı Gülizar'dır. Beyhani'nin asıl adı İbrahim'dir. çocukların en büyüğüdür. Sırasıyla ana baba bir Ziynet, Hüseyin, Ahmet ve ana ayrı Ali Hıdır adlı dört kardeşi vardır. Ana Gülizar, ozan gönüllü doğuşlu deyişleri olan sesi güzel bir anadır. Denebilir ki, Beyhani özelliğini anasından almıştır. Beyhani okumayı, ilmi, Kur'an-ı köylerindeki alimlerden İsmail Efendi ve Cafer Ağa'dan öğrenmiştir.

Beyhanilerin köyüne o dönemlerde sık sık gezici ozanlar gelmekte imiş. Bu ozanlardan en çok ildeşi ve tanıdığı Davut Sulari'ye ısınmıştır. Bir de aynı köyden olan Nişani adlı ozana yakınlaşmıştır. Beyhani'nin ilk saz ustası çok güzel kabak kemençe ve bağlama çalan amcası Rıza Efendi'dir. Sazda ustalaşması Davut Sulari ile olur. Beyhani 14 yaşında iken babası, yanına iki ozan katar, birlikte Suriye, İran ve Irak'ı dolaşırlar. Aç-susuz kalarak 9 gün yalnız hurma ile geçinirler. 2 yıl sonra döndüklerinde, Beyhani gelişmiş, ağırlaşmış ve iyice ustalaşmıştır. Kendisine "nedir bu durum'' denildiğinde ise şu cevabı vermektedir: ''Aşıklık, bir dad-ı haktır, bakmayın gerisine''.

1954 yılında halasının kızı Aslı ile evlenmiştir. Bu evlilikten Kenan, Selvi, Nazlı ve Nazan adlı 4 çocuğu vardır. 1956 yılında askere gider. 1960'dan sonra da İstanbul'a yerleşir. Beyhani sağlığında sık sık Hacı Bektaş ve Pir Sultan Abdal gecelerine katılırdı. 1971 yılında mafsal romatizması teşhisi ile Şişli Etfal Hastahanesine yatırılır. Ağrılarının dinmemesi üzerine kaplıcalara girer, köyüne gider, geri döner, fakat ağrıları hala dinmemiştir. Bu kez Amerikan Hastahanesine yatırılır. Böbrek üremesi olduğu anlaşılmıştır.
17 Ağustos 1971' de 38 yaşında iken ölür. Mezarı Kağıthane'de dir.



Eserlerinden bazıları:


 
Benim Gibi

Beni dertlere bıraktın
Yüreğimi nara yaktın
Sende mi canından bıktın
Benim gibi benim gibi
Söyle var mı benim gibi

Yüreğinde yara var mı
Dertlilere çare var mı
Böyle bahtı kara var mı
Benim gibi benim gibi
Söyle var mı benim gibi

Beyhani'yim dertli mi oldun
Açmadan sarardın soldun
Kendine bir yar mı buldun
Benim gibi benim gibi
Söyle var mı benim gibi


Sürüne Sürüne

Sürüne sürüne kapına geldim
Halimden anlayan yarim olsaydı
Boynumda urganım durur gezerim
Hakkın divanında darım olsaydı

Sen ulu canansın ben de kulunum
Dilerim sevdiğim verme zulümün
Eğer sen Leyla'ysan ben de Mecnun'um
Bir sahra köşede yerim olsaydı

Beyhani bileydi derman olurdu
Cevheri olsaydı kervan olurdu
Belki de Mısır'a sultan olurdu
Yusuf-i Kenan'ın nurum olsaydı


Bir Daha

Eğer gider isen bizim ellerden
Sakın bu diyara varma bir daha
Beni bu derdimle yakıp kül ettin
Dermansız kalmışım sorma bir daha

Şu deli gönlümü azad eyledin
Ne sordumsa aksi cevap eyledin
Yıktın taht-ı payı harap eyledin
Sinemde mekanı kurma bir daha

Beyhani'yi böyle eden sen oldun
Gariban bırakıp giden sen oldun
Gönlümde sarılmaz yara sen oldun
İstemem elini sürme bir daha


 Deldin Sinemi

Bu dert haktan mı gelmiştir
Vurdun da deldin sinemi
Kirpiklerin ok eyleyip
Vurdun da deldin sinemi

Bu dert ile çok yaşamam
Derya oldum da taşamam
Sevdiğime kavuşamam
Vurdun da deldin sinemi

El sözüne gülmez idim
Her dert ile ölmez idim
Cefadaydım bilmez idim
Vurdun da deldin sinemi

Beyhani'yem hüzün ile
Öldürürsün nazın ile
Aldatıcı sözün ile
Vurdun da deldin sinemi


Yolumuz Gurbete Düştü

Yolumuz gurbete düştü
Hazin hazin ağlar gönül
Araya hasretlik girdi
Hazin hazin ağlar gönül

Bu mudur senin eserin
Sinemi yaktı kederin
Ölürsem olmaz haberin
Hazin hazin ağlar gönül

Beyhani'yem budur halim
Senden ayrı düştü yolum
Bu hasretlik bana zulüm
Hazin hazin ağlar gönül


Öldür Beni

Kirpiklerini ok eyle
Vur sineme öldür beni
Bıktım dünyanın kahrından
Vur sineme öldür beni

Yoktur aleme mihnetim
İndinde var mı kıymetim
Eğer satmaksa niyetin
Vur sineme öldür beni

Bülbülden öğrenmiş gülü
Garibim beklerim yolu
İncitme Beyhani kulu
Vur sineme öldür beni

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 15 Mar 2007 23:29:07
AŞIK ŞAHTURNA


 
SANATCI AİLE Aşık Şahturna, Ozan Şiar, Şafak ve Şirin




Hayatı ve Şiirleri

1950 Sivas Gürün'de doğdu. 10 yaşlarında saz çalıp, türkü-deyişler okudu. 15 yaşında kendi yapıtı ilk plağıyla büyük üne kavuştu. Konser turneleri, kasetler, plaklar, uzunçalar, long playler ve günümüz evriminde CD’ler dizileri birbirini takip etti. Yurdun dört bir yanını dolaştı. Birçok uluslararasi seçkin meslektaslariyla, aydinlarla dünyanin birçok ülkelerinde konserlere çikti. Felsefi duygu yüklü yapıtlarının yanısıra, sosyal-toplumsal, sevda-umut dolu eserlerini güçlü şiirleri, kendine özgün yanık sesiyle icra eden büyük Halk Ozanı ŞAHTURNA gerek güçlü yapıtları, gerekse de toplumsal duyarlılığı, büyük mücadeleleri, başeğmez, onurlu sanatçı-duruşu ile çağından-ülkesinden sorumlu seçkin kişiliğe haizdir.
Uzun yıllar ağır bedellerini ödediği İNSANLIK-DOSTLUK-SEVDA-PAYLAŞIM Dünyası’nın öncü sanatçı-ozanlarından ŞahTurna çok ağır baskılara ve zor koşullara rağmen nakış-nakış işlediği yüzlerce yapıta (ki birçok eseri başka ünlü sanatçılar tarafından da seslendirildi), kaset-plaklara, şiirlere imza attı. Yapıtları Üniversite, TV-Arşivlerine geçti. Uluslararası dillere çevrildi. Yayımlandı. Birçok bilim adamı, yazarlar araştırmacılar yüzlerce makale, röpörtaj ve araştırma dizileri yaptılar. Doktora tezlerine konu oldu. Ozan ŞahTurna ’Dünya çapında birçok aydın yazar, sanat ve kültür erbabı ile yakın çalışma ve dostluk yaşamları ile apayrı özellik ve güzelliklerle bezenmiştir...
Uluslararası Dostluk-Barış ve Özgürlük ödülüne de layik görülen Aşık Şahturna yasamını tanınmış Sanatçı ve yazar ŞİAR CAN’ la birleştirdi. ŞAFAK ve ŞİRİN adlarındaki kiz çocukları da çok başarılı sanatçı ve şairdirler.







Insanı başa taç yaptım

Ne eğildim, ne de saptım.
Acılardan ilaç yaptım.
Insanı; başa taç yaptım.
Tacı-tahtı yıktım canlar!

Özümü çektim darlara.
Güneşim vurur karlara.
Uyuyan bakan körlere,
Acı acı baktım canlar!

Insanlık için yürüdüm.
Bedenim korla bürüdüm.
Mum oldum yandım, eridim.
Meşaleler yaktım canlar!

Şah Turna, yar yarasından.
Güneş doğar arasından.
Nesimi'nin derisinden,
Boynuma ip taktım canlar!
--------------------------------

Ateşi Yakar Güneşim

Ateşi yakar Güneşim
Yıldızları Avuçlarım
Dogmadan bin yillik yasim
Insanligi Amaçlarim

Dolu aktım,boşa doldum
Denizlere buhar oldum
Güze kışa bahar oldum
Düze çıkar Yamaçlarım

ŞahTurna şakır dalında
Rengim var gülün alında
Mazlum insanlık yolunda
Çekildi tel tel saçlarım!

--------------------------------

Güllerde boğdular beni

Büyük okyanusta yüzdüm
Göllerde boğdular beni
Dikenli yollarda gezdim
Güllerde boğdular beni

Geçmiş ‘anıları’ andım
Bazı yandım bazı dondum
Yüce dağlara tırmandım
Yollarda boğdular beni

ŞahTurna güller kokladım
Her seher vakti yokladım
Arıydım çiçek topladım
Ballarda boğdular beni

--------------------------------

Bir yaralı kuşum!

Hasret kaldım gül kokuna
Emdiğim sütün akına
Takıldım zulmün okuna
Yetiş kaldım darda anam

Ben bir yaralı kuş idim
Hasret çekene düş idim
Yerlere düştüm üşüdüm
Kurtar beni karda anam!

Gönülde şahım atlandı
Gecem gündüze katlandı
Umutlarım kanatlandı
Koyma beni zarda anam

ŞahTurna’yım samah çeker
‘Bin üzülür’, bir ah çeker
Her gece bir sabah çeker
Yetiş kaldım darda anam!

--------------------------------

Başım dimdik bel götürdüler

Hasretin, gurbetin ağacı oldum
Meyvemi toplayıp bal götürdüler
Mazlumun derdinin ilacı oldum
Elimi uzattım kol götürdüler

Bahçıvanım deyip bağa girdiler
Hoyrat olup,güllerimiz kırdılar
Önde durup,arkamızdan vurdular
Başım dimdik ama bel götürdüler

ŞahTurna’yım dost bağında gül aldım
Siyahla savaştım, beyaz-al aldım
Arı oldum her çiçekten bal aldım
Acı bana kaldı bal götürdüler

--------------------------------

Dar çatı altına sığınamam ben

Dar çatı altına sığınamam ben
Duvarsız, çatısız dünya istiyorum
Dar kalıp, dar fikir savunamam ben
Sınırsız, kapısız dünya istiyorum

Acı olan ağız, dudak ballansın
Mavi, yeşil, beyaz sarı allansın
Dünyada bir tek bayrak sallansın
Doğusuz-batısız dünya istiyorum

Kültürler arası köprü kurulsun
Akan kan, bulanık sular durulsun
Silah deposuna kilit vurulsun
Senetsiz-hapissiz dünya istiyorum

Kirli insan, kirli doğa yok olsun
Karanlık dünyalar aydın, ak olsun
Halklar kucaklaşsın, paylar hak olsun
Sürgünsüz, savaşsız dünya istiyorum

ŞahTurna barış tohumu ekilsin
Suçlular Mansur darına çekilsin
Ordular dağılsın, surlar sökülsün
Gümrüksüz, kapısız dünya istiyorum!

--------------------------------

Alev közlendi elimden!

Ateşe sürdüm elimi
Alev közlendi elimden
Bağa akıttım selimi
Dost sevda kokar YELİMDEN


Başsızlar başa taç oldu
Gönlüm sevgiye haç oldu
Doğru söylemek suç oldu
Eğriler kaçar DİLİMDEN


Sevgi taş kapıyı açar
Gül bülbüle ıtır saçar
Beton bile çiçek açar
Taşlar güllenir KÜLÜMDEN


Bilmeyen bileni bilsin
Ağlayan gözyaşın silsin
Yeter ki İnsanlık gülsün
Şah Turna yılmaz ZULÜMDEN


Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 15 Mar 2007 23:31:13


ŞEMŞİ YASTIMAN



Hayatı ve Şiirleri

Asıl adı ''Mehmet Galip Şemsettin'' olan Şemsi Yastıman, Şekerci Ahmed Ağa ve Ilhamiye Hatun'un oğlu olarak 10 Temmuz 1923'de Kırşehir'de doğdu. Bir süre Izmir'de bulunan ve burada evlenen Şemsi Yastıman, daha sonra Istanbul'a yerleşti ve san'at hayatını burada sürdürmeye başladı. Kısa sürede şöhreti arttı, gazinolarda çalışmaya başladı.Aşıklık geleneğinin çesitli türlerinde seslendirdiği eserlerle ve bilhassa dönemi içinde unutulmaya yüz tutmuş olan ''destan'' ve ''taşlamaları'' ile sevildi.
Şemsi Yastıman, doğduğu gün ve ay'a tesadüf eden 10 Temmuz 1994 tarihinde Lapseki'de vefat etti.







Memleket Hasreti


Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah
Sılayı bir daha görmek istiyom
Çuğun'a varınca ya ağşam, zabah
Topraklara yüzüm sürmek istiyom

Kaman'ı, Mucur'u, Çiçekdağı'nı
Kindam, Dinekbağı, hem Özbağ'ını
Köylü, kentli, hastasını, sağını
Görüp bir muhabbet kurmak istiyom.

Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı
Aşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı
İmarette neslim Şeyh Süleyman'ı
Aşk ile bağrıma sarmak istiyom.

Ahievran, çarşı içi, hökümet
Kümbetaltı, Kayabaşı, İmaret.
Akrabayı, eşi dostu ziyaret
Ugrayıp, hal-hatır sormak istiyom.

Ne büyüktür zevki yurdu görmenin
Kaç senenin hasretine ermenin
Dört bir yanda methedilen termenin
Şifalı suyuna girmek istiyom.

Halam sağ olsa da, sesim duysaydı
Cebime devramel, iğde koysaydı
(Şunda yi) diyerek alma soysaydı
Cevizi de dişle kırmak istiyom.

Bir de gitsem tezem beni görseydi
İçi çokelikli dürüm dürseydi
Hele azıcık da sızgıt verseydi
O an pirzolayı yermek istiyom.

Dayım gilden acık köğtür aldırsam
Emmim gilden armıt kak'ı buldursam
Ceblerime şak leblebi doldursam
Töhmeleyip, uşgur kırmak istiyom.

Söğürmelik bir et çıksa satırdan
Höşmerim, çullama gitmez hatırdan
Kuşlukleyin hedik gelse tandırdan
Çölmeğin içine girmek istiyom.

Bir hağbe kemeyi yüklesem sırta
Çıksam bir alamaç yapacak sırta
Beş gö suvan, üç kaynamış yımırta
Bazlama içine sarmak istiyom.

Bunları her daim arzular özüm
Memleket mahsülü vücuda lüzum
Tokaloğlu kaysı, dirani üzüm
Tek, yimeyim, şöyle dermek istiyom.

Bir düğün olsa da bir kayın gitsek
Dokuz butlu tavuk lafını etsek
Dam pilavu, gelse yisek tüketsek
Davullu zurnalı dernek istiyom.

Harmana denk gelse, düvene binsem
Şöyle dabaz olup, kaşınsa ensem
Acık bağ bellesem, acık dinlensem
Çayıra bir pala sermek istiyom.

Bağ bozumu üzüm haftına batsak
Bekmez kazanına hayvalar atsak
Boranıynan damla şiresi datsak
Arı soksa, çamır sürmek istiyom.

Üç arkadaş şöyle bir bahça bulsak
Çalpıdan hatlayıp, bir üzüm yolsak
Sağbisi dutsa da, bir rezil olsak
O tatlı günlere ermek istiyom.

Seğirdip, dolaşsak hep tarla dapan
Keklik dutmak için kursaydık kapan
Daş döğüşü olsa, vızlasa sapan
Kafamı, gözümü yarmak istiyom.

Bilmem ki olur mu gine becerim?
Çayırda oynasak zıkka, acerim
Terleyip, karakıp, bir su içerim
Dalağim kabarıp, böğrmek istiyom.

Enteremi giysem, sümüğüm aksa
Koluma silerim, yaglığım yoksa
Başangı dır diye mahalle bıksa
Kesekle camları kırmak istiyom.

Cesurluğum dutsa, şöyle kasılsam
Yaylıların arkasına asılsam
Kımçiyi yiyince yere yassılsam
Yollarda ağlayıp durmak istiyom.

Ceviz kaval etsem, sakam da toksa
Çizgili oynarım, eneğim çoksa
Koluma söylerken bir döğüş çıksa
Sumsuk yimek, hem de cırnak istiyom

Tok, çık, opban, mirre bir aşşık atsam
Şakanın dımığna kurşun akıtsam
Üç yüz enek ütüp, cebe bakıtsam
Ne şişiyon la dedirmek istiyom.

Görür m-ola bu fakirin gözleri?
Delice Çay'ını, berrak özleri
Kıssıkkaya serinledir bizleri..
Neyleyim denizi, ırmak istiyom.

Kim sorarsa yazdın bunlari niye
Gelecek nesile kalsın hediye
Kirşehir'de doğdum, Türkmen'im diye
Her yerde göğsümü germek istiyom.

Ey Şemsi Yastıman, ümitli kulsun
Kismet ise gayen yerini bulsun
Hemşeriler buna vasıta olsun
Kirşehir'e selam vermek istiyom.

--------------------------------

Bir baltaya sap olamadım

Allah her kula bir zenahat vermis
Megerki bol nasip kismet yazıla
Kimine hoş geçim ganahat vermiş
Kimine hırs vermiş doymaz az ile

Terki diyar ettim 15 yasımda
Dolaştım bir hayli kendi başımda
Her ne is tuttuysam felek karşımda
Naçar kaldım paylaşılmaz göz ile

Torpil yoktu kimse yardim etmedi
Küçük memur oldum maaş yetmedi
Ev geçimi hiç de düzgün gitmedi
Ceryan'ı kestiler galdık gaz ile

Tuhafiyeciliği seçtim olmadı
Terzi oldum kestim biçtim olmadı
Kumaş mağazası açtım olmadı
Hep malları güve yedi haz ile

Marangoz olduk el kaptırdık hızara
Tellal olduk kıtlık geldi pazara
Fırıncı oldum yangın çıktı kazara
Malım mülküm harap oldu köz ile

Kasap oldum bereketin adı yok
Kimi et yağsız der kimi budu yok
Aşcı oldum yemeklerin tadı yok
El alemi suya boğdum tuz ile

Berber oldum belediye kapattı
Kahvecilik yaptım sermayem battı
Meyhaneci oldum dükkan top attı
İçen kaçtı hepsi başka poz ile

Demirci oldum herkes beni haşladı
Gürültüden şikayete başladı
Çöpcü oldum mahalleli taşladı
Süpürürken evler doldu toz ile

Şoför oldum arabayı devirdim
Pilot oldum uçakları savurdum
Vatman kaptan oldum dümen çevirdim
Hiç bir gün rotam gitmedi düz ile

Müteahhit oldum tez iflas ettim
Avukat oldum hep bos dava güttüm
Gazeteci oldum çok fazla öttüm
Dıhtılar mapusa bir kaç söz ile

Doktor oldum tedaviye geldiler
İlaç verdim zehirlenip öldüler
Dişci oldum suçu bende bildiler
Zayıf giren çıktı şişman yüz ile

Üfürükçü oldum kendim çıldırdım
Müezzin oldum cemaati yıldırdım
İmam oldum yanlış namaz kıldırdım
Müftü el çektirdi işten vaaz ile

Baktım hayırsızım ortada kaldım
Vaz geçtim sanattan başka iş buldum
İnşaata girdim amele oldum
Ta üst kattan yere düştüm hız ile

Vel hasılı hiç bir işte gülmedim
Meğer kader böyleymiş bilmedim
Birde hovardalık yapayım dedim
Yedik mali mülkü karı kız ile

Şemsi derki münasip bir iş bulamadım
Gidip bir baltaya sap olamadım
Bağlamadan başka saz çalamadım
Akibet nafaka Çıktı saz ile.

Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 15 Mar 2007 23:32:39
Devran Baba
1942 yılında Adana'da doğdu. Asıl adı Mustafa Şahin Yılmaztürk'tür. Yaklaşık 4 yaşında bağlama çalmaya başladı. Aşıklık geleneğini çevresindeki büyüklerinden öğrendi.

9 telli bir bağlamadan çöğüre dek tüm bağlama ailesi çalgılarını çalan Devran Baba, "Tokaç" adını verdiği ilk bağlamasını kendi yapıp at kuyruğundan tel taktı.

1964'ten sonra Çukurova Radyosunda uzun yıllar program yaptı. Özellikle yaşadığı döneme ilişkin şiir yazmak, türkü yakmak gerektiğini vurgulayan Devran Baba, sevgiden politik sorunlara dek hemen her konuda yazmaktadır.

Devran Baba, şiir biçiminde bugüne dek alışılmadık yöntemler kullanıp, alışılagelmiş uyak sistemine başka uyaklar ekleyerek, birden çok uyağı aynı anda kullanan sayılı aşıklardan biri olma özelliğini taşımaktadır.

Dili ve kavramları geleceğe ilişkin önemli ipuçları vermektedir. Halk ozanlarının duyarlılığı ile doğru orantılı olan geleceği yorumlama özellikleri Devran Baba'da oldukça az sayıda aşıkta görülebilecek veriler taşımaktadır. Şiirlerini, geleneksel halk şiiri tadında ancak daha somut olarak uzay çağına ya da sonraki bin yıla mesaj niteliğinde yazmaktadır.

Devran Baba'nın, özellikle bağlama üzerindeki çeşitli denemeleri gelecek için bazı yenililere dönüşmesi açısından önemli görülmektedir.

Türkü ve deyişleri özellikle 1980'li yıllardan itibaren değişik sanatçılar tarafından okunan Devran Baba'nın şiirlerinin bir bölümü "Tarif Etme" (2001) adıyla yayımlandı.

Bak Sevdiğim

Tuzlu sular aka aka gözümden
Nasır çıktı gel de bir bak sevdiğim
Ben kendimi sordum kendi özümden
Kusur çıktı gel de bir bak sevdiğim

Yollarımı Toroslardan aşırdım
Yüreğimi kebap ettim pişirdim
Saniyemi hesap ettim şaşırdım
Asır çıktı gel de bir bak sevdiğim

Gelmedik ne kaldı garip başıma
Aklım ayağımı yordu boşunaKilomu vurdum bir mihenk taşına
Sıfır çıktı gel de bir bak sevdiğim

Ömrüm geçti gitti bitti zamanım
Ters tersine döndü gayrı devranım
Dostun dost üstünde dostluk nişanım
Zifir çıktı gel de bir bak sevdiğim

Devran Baba nasıl gönül eyleyim
Ruh bedene küsmüş daha neyleyim
Biri milyarlara böldüm söyleyim
Küsur çıktı gel de bir bak sevdiğim


Sürgün

Zamansız bir mekan buralardayım
Sürgündeyim dünya denen bir yerdeAteş hava toprak ve sulardayım
Sürgündeyim dünya denen bir yerde

Çekirdekten meyva otlardan ete
Baktım ağı katık olmuş şerbete
Zaman tünelinden geldim gurbete
Sürgündeyim dünya denen bir yerde

Bir mezarlık taşta sevmek yazılıBir fermanlık suçta sevmek asılı
Bir dakkalık düşte sevmek yazılı
Sürgündeyim dünya denen bir yerde

Okunmuyor gizli yazı alında
Bu ne muhteşem sır arı balında
Işık kümesinde Saman Yolunda
Sürgündeyim dünya denen bir yerde

Beden mahpushane ruhen mahkumum
Şu koca uzayda çölde bir kumum
Size diyor Devran Baba'nız duyun Sürgündeyim dünya denen bir yerde


Ağlarım

Yirmi sene gurbet kahrı az mıdır
Bilmem ki ne için gezer ağlarım
Mevsimi şaşırdım bahar yaz mıdır
Ayları yıllara dizer ağlarım

Derdimi diyemem yürekten doldum
Yitirdim aklımı gayrı del'oldum
Hasret gözyaşına düştüm boğuldum
Azraile mektup yazar ağlarım

Devran Baba ayrı kalmış yurdundan
Hasta yatağına düşmüş derdinden
Ölse ağlayanı yoktur ardından
Vefasız dostlara kızar ağlarım


Nergis Gözlüm

Yoluna bakmaktan bakar kör oldum
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli
Didik didik diddim saçımı yoldum
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli

Nasıl yaşadığım bilemiyorum
Hergün ağıt yakar gülemiyorum
Ruhum Azraile veremiyorum
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli

Savurdum ömrümü kırdım yabayı
Ateş attım yaktım yıktım yuvayı
Derbeder eyledin Devran Baba'yı
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli

Üç Bin Yılında

Üzerinde duran bütün canlıya
Selam söyle dünya üç bin yılında
Renk ırk fistan pantol kara donluya
Selam söyle dünya üç bin yılında

İki bin yılından size seslendik
Türkülerimizde dümtek eslendik
Sizi bilmek ama biz zor beslendik
Selam söyle dünya üç bin yılında

Nuh'un tufanında gemimiz oldu
Hayyam sofrasında demimiz oldu
Tüm yarınlar gitti dünümüz oldu
Selam söyle dünya üç bin yılında

Biz de sizin gibi gezdik alemde
Hak cemalin seyir ettik ademde
Aman ha unutma bildir erdemde
Selam söyle dünya üç bin yılında

Senin olsun malın mülkün sarayın
Hiç kimseye hayrı yoktur parayın
Gönlünüzde Devran Baba arayın
Selam söyle dünya üç bin yılında


Sen Nerdesin

Çok özledim gülüm gül cemalini
Beni darda koydun sen nerdesin sen
Kimsede görmedim şems şemalini
Beni zorda koydun sen nerdesin sen

Ruhum yaralandı gönlüm inliyor
Sızısı bir dakka olsun dinmiyor
Bülbüller hep suskun beni dinliyor
Beni zarda koydun sen nerdesin sen

Bütün sırlarımı meydana serdin
İfşa ettin beni murada erdin
Ölürüm de senden ayrılmam derdin
Beni burda koydun sen nerdesin sen

Ruhum taşımaya nefes yetmiyor
Üzerimden kara bulut gitmiyor
İçim yandı kar buz fayda etmiyor
Beni narda koydun sen nerdesin sen

Bu son olsun gel gör Devran Baba'yı
Sana nasıl yakmış bak gör abayı
Şaşırdım dakkayı günü haftayı
Beni sırda koydun sen nerdesin sen


Bana Sor

Ömrüm bana yük gelmeye başladı
Taşıyorum ama gel de bana sor
Aşk ateşi ciğerlerim haşladı
Yaşıyorum ama gel de bana sor

Felek bana örmüş kader ağını
Sulamış yeşertmiş keder bağını
Bin bir zahmet ile sabır dağını
Aşıyorum ama gel de bana sor

Bilen demez diyen bilmez Devran'ım
Aşkın ateşinde yandı her yanım
Pirler piri Pir Bektaş'a hayranım
Koşuyorum ama gel de bana sor


Ağlama Gözüm

Bedenim ruhuma gurbet el olmuş
Olsun sabret sus be ağlama gözüm
Ömrümün baharı sararıp solmuş
Solsun sabret sus be ağlama gözüm

Neleri sızlaşır ortada kalmış
Kimi yanık yanık ağlar bunalmış
Senin şansın yanağını sel almış
Alsın sabret sus be ağlama gözüm

Gönül derdin yüz bir yapmış abartmış
Hergün ağıt yakıp yürek kabartmış
Saçlarını pança pança kopartmış
Yolsun sabret sus be ağlama gözüm

Devran Baba o yar demiş oh olsun
Zindanlara Yusuf gibi sokulsun
Gözlerine Yakup gibi kan dolsun
Dolsun sabret sus be ağlama gözüm  
 
 
 
 


 

 

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 15 Mar 2007 23:35:26


AŞIK DAİMİ



Hayatı ve Şiirleri

Aşık Daimi 1932 yılında İstanbul'da doğdu, aslen Erzincan'ın Tercan ilçesindendir. Ali Babaoğullarından Baba Daimi, Birinci Dünya savaşı sıralarında İstanbul'a göç etmiştir. Aşık Dami'nin iki dedesi de saz şairiydi o nedenle saz çalmayı ve söylemeyi kolayca öğrendi. Bir süre sonra da kendi deyişlerini okumuştur. İstanbul'dan ayrılarak bir süre baba diyarında kalan aşık 1950 yılında evlendi iki kızı ile iki oğlu dünyaya geldi. 1962 yılında bir daha dönmemek üzere İstanbul'a yerleşti.

     TRT Genel Müdürlüğü'nce açılan sınavı kazandı. O tarihten sonra kaşeli sanatçı olarak görevini sürdürdü. Zaman zaman yurtiçi ve yurtdışında konserler verdi. 17 Nisan 1983 tarihinde aramızdan ayrıldı. En çok bilinen eserleri: Ne ağlarsın, seherde bir bağa girdim, bir seher vaktinde.......
Kaynak: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Bir Seher Vaktinde

Bir Seher Vaktinde İndim Bağlara
Öter Şeyda Bülbül, Dil Yarelenir
Bakmaz Mısın Sinemde Dağlara
Derdim Dökmeye Dil Yarelenir

Boş Geçirmeyelim Gel Bu Çağları
Dolaşalım Sahraları Dağları
Bir Gün Gazel Döker Ömrün Bağları
Eser Sam Yelleri Dal Yarelenir

Daimi’yim Yanar Aşkın Çırağı
Dostun Muhabbeti Cennet Otağı
Ancak Şu Dünyada Derdim Ortağı
Sazım Figan Eder Tel Yarelenir

--------------------------------

Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim

Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Göklere Erişti Figânım Ahım,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Bir Gülün Çevresi Dikendir Hardır,
Bülbül Har Elinde Ah İle Zardır.
Ne Olsa Da Kışın Sonu Bahardır,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Daimi'yem Her Can Ermez Bu Sırra,
Gerçek Aşık Olan Erer O Nûra.
Yusuf Sabır İle Vardı Mısır’a,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama



Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 15 Mar 2007 23:35:56
Ozan Yusuf Polatoğlu


1956 yılında Oltu'da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini orada tamamladı. Küçük yaşlardan beri öğrenmeye başladığı aşıklık geleneği, yörenin birçok aşığının da etkisiyle şiir yazmaya, türkü söylemeye dönüştü.

1972'de gittiği Almanya'da, Maden Meslek Okulu bünyesinde eğitim gördü.

Ozan Polatoğlu, şiirlerinde sevgi, özlem, gurbet ve tasavvuf gibi çok çeşitli konuları işlememektedir. Son dönemde, birçok konunun yanında, Türkiye'den Almanya ve öteki Avrupa ülkelerine göçün öyküsü niteliğindeki şiirlere ağırlık vermektedir.

Özellikle Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde konserler veren Polatoğlu, Türkiye'deki birçok yarışmada birincilikler de olmak üzere değişik ödüller aldı.

Bugüne dek 11 kaset hazırlayan Ozan Polatoğlu'nun, değişik konulardaki yazı ve şiirleri, incelemeleri çeşitli gazete, dergi ve araştırmalarda aktarıldı.

Konserlerinin yanında, halk şiiri ve müziği üzerine çeşitli seminerlere de katılan Polatoğlu, şiirlerinin bir bölümünü, "Düşmeyen Bayrak" (1978), "Gönlümü Dinlerken" (1988) ve "Göç Göç Oldu" (1996), "Burası Feşmekistan" (2000) ve "Söz İkliminde" (2000) adlı kitaplarda topladı.

Ayrıca yayına hazırlanmış kitap çalışmaları bulunmaktadır.



 
Bu Sıra

Rüzgara kapıldı dalım budağım
Sandal da su tutar oldu bu sıra
Sudan tat almıyor dilim dudağım
Sabır taşı yutar oldum bu sıra

Ölçüye vurmak zor emeği teri
Her sözü demek zor gelse de yeri
Diken batardı ya eskiden beri
Güller bile batar oldu bu sıra

Polatoğlu bir devrandır dönüyor
Sevmeyenler sevenleri kınıyor
Gönül vefa diye diye yanıyor
Çok alıngan beter oldu bu sıra


Çare mi Var

Bir yol düşün benim gönlüm
Ecel için çare mi var
Yıl üstüne yıl yaşasan
Tükenmeyen süre mi var

Bir sabaha bir akşama
Bir gamdan öteki gama
Şad olmak istersin amma
Elalemden sıra mı var

Can canandan bölünmüyor
Yollar uzak gelinmiyor
Dikensiz gül bulunmuyor
Değişmez bir töre mi var

Polatoğlu bükülüyor
Yaprak daldan dökülüyor
Başa gelen çekiliyor
Çekilmedik yara mı var


Gelir

Dalgın dalgın bakar durur gözlerim
Bir ses duysam sanırım ki yar gelir
Bilmem neyi arar neyi özlerim
Su içinde suya yanmak zor gelir

Bahar gelir geçer bir tek gül vermez
El uzatsan umdukların el vermez
Yürü desen zalim felek yol vermez
Geri dursan yiğitliğe ar gelir

Polatoğlu bir arzu var içimde
Tarif olmaz izah olmaz biçimde
Bazen kaybolurum zerre içinde
Bazen dünya tek başıma dar gelir


Gidiyor

Kendine gel deli gönül kendine
Zamane başını almış gidiyor
Akıl ermez bu feleğin işine
Evvel ahir böyle gelmiş gidiyor

Aynalar gülerken insana önce
Sonra alay eder inceden ince
Bugün açılırken yeni bir gonca
Dün açılan çiçek solmuş gidiyor

Gurbeti tarife yetmiyor sözler
Gönül bu illa da yurdunu özler
Oltu ırmağını arayan gözler
Ren'in sularına dalmış gidiyor

Birgün tesellide birgün mihnette
Her nimetin külfeti var elbette
On beşimde geldiğim bu gurbette
İşte yirmi sene dolmuş gidiyor

Yaraları saklı iken derinde
Tebessüm eylerdi yerli yerinde
Yağmurlu rüzgarlı günün birinde
Derler Polatoğlu ölmüş gidiyor


Saklıyorum Aşkımı

Elbet bir Leyla'ya Mecnun'um amma
Çölden bile saklıyorum aşkımı
Yıktım feryadımı suskunluğuma
Dilden bile saklıyorum aşkımı

Bahçesinde kuruduğum bilmiyor
Ateşinde eridiğim bilmiyor
Gayesiyle yürüdüğüm bilmiyor
Yoldan bile saklıyorum aşkımı

Uyandıkça artan uykularım var
Benliğimi aşan duygularım var
Kerem derler deyu kaygularım var
Külden bile saklıyorum aşkımı

Gözümün yaşını kimse görmesin
N'olur sır dünyama kimse ermesin
Halimi canana haber vermesin
Yelden bile saklıyorum aşkımı

Figanım aleme yayılır diye
Derdim şikayetten sayılır diye
Dikenden çektiğim duyulur diye
Gülden bile saklıyorum aşkımı

Polatoğlu bir söz diyemiyorum
Yandığım aleve doyamıyorum
Saz beni ben sazı oyalıyorum
Telden bile saklıyorum aşkımı


Güzel

Nedir bu gizli hal nedir bu esrar
Hayalin aklımdan çıkmıyor güzel
Gözlerinin beni yaktığı kadar
Alevler közleri yakmıyor güzel

Sana bağlanalı kaldım avare
Vuslatsız hasrete var mıdır çare
Gönlüm gül yüzüne baktı bir kere
Daha başkasına bakmıyor güzel

Bir ilk tebessümdü bir son gülüştü
Bir solgun hatıra albüme düştü
Ağlamak sızlamak kalbime düştü
Gayri gözümden yaş akmıyor güzel 


Sevdiğim

Şafaklar atsa da doğsa da güneş
Bahtın yolu açılmıyor sevdiğim
Beklemek de ateş vuslat da ateş
Bu yanıştan kaçılmıyor sevdiğim

Her deminde gönül seni soruyor
Çilenin üstüne hayal kuruyor
Duygu yürüyünce fikir duruyor
Kara aktan seçilmiyor sevdiğim

Arzu tazelenir rüzgar esende
Esiyor bir rüzgar beklemesen de
Öyle bir sevda ki geçtim desen de
Geçilmiyor geçilmiyor sevdiğim


Geliyorum

Umut ettim girdim yola
Sana doğru geliyorum
Sevgin ile dola dola
Sana doğru geliyorum

Dünleri bıraktım dünde
Yeniden oldum bugünde
Aradığım hayat sende
Sana doğru geliyorum

Ne söylersen söyle beni
Yıllar etti böyle beni
Böyle kabul eyle beni
Sana doğru geliyorum

Polatoğlu vuslat bekler
Açalı gerçek çiçekler
Tükendi tozpembe renkler
Sana doğru geliyorum


Kardaş

Dünya dünya diye tanıtılır da
Dünyalık ameller işlenir kardaş
Varoluş gayesi unutulur da
Ne acayip şeyler düşlenir kardaş

Kuvvetlinin devran sürdüğü yerde
Haklının mahzunca durduğu yerde
İnkarın itibar gördüğü yerde
Elbette ki iman taşlanır kardaş

Baharlar bağ bostan bitire dursun
Çiçek açıp meyva yitire dursun
Her bayram bir sevinç getire dursun
İnsan günden güne yaşlanır kardaş

Ölçü ne sevinçte ne de tasada
İbret var yaşanan bunca kıssada
Akıllar helalden yana olsa da
Nefisler haramdan hoşlanır kardaş

Ne fayda yoldaştan sırdaştan yardan
Polatoğlu mümin gitmeli burdan
Hayatın ölümle bittiği yerden
Sonsuz bin aleme başlanır kardaş


Gurbetin

Akşam oldu gün dağlardan çekildi
Değişti çehresi yüzü gurbetin
Hayallerim birer birer döküldü
Yalanmış ikrarı sözü gurbetin

Hasret canan oldu vuslat can oldu
Duygu duygu eridiğim an oldu
Yürek yufkalaştı alıngan oldu
Gayrı çekilmiyor nazı gurbetin

Polatoğlu rahat huzur koymadı
Feryadıma aldırmadı duymadı
Civan gençliğimi yedi doymadı
Bilmem canımda mı gözü gurbetin


Gelir

Dalgın dalgın bakar durur gözlerim
Bir ses duysam sanırım ki yar gelir
Bilmem neyi arar neyi özlerim
Su içinde suya yanmak zor gelir

Bahar gelir geçer bir tek gül vermez
El uzatsan umdukların el vermez
Yürü desen zalim felek yol vermez
Geri dursan yiğitliğe ar gelir

Polatoğlu bir arzu var içimde
Tarif olmaz izah olmaz biçimde
Bazen kaybolurum zerre içinde
Bazen dünya tek başıma dar gelir


Güzel Dost

Işık ışık bütün gece boyunca
Seni gördüm seni gördüm güzel dost
Gördüm amma göremedim doyunca
Yine seni sana verdim güzel dost

Gönül düştü düşte neler düşlüyor
Hüzünlerim içten içe işliyor
Sızılarım benden sonra başlıyor
Ben değilim benim derdim güzel dost

Özümün farkına varıyor oldum
Alevi alevle sarıyor oldum
Yandıkça yanmayı arıyor oldum
Sevda iklimine girdim güzel dost

Gönül duygusuyla oluyor kail
Sabır da artıyor arttıkça meyil
Sevginin esrarı vuslatta değil
Nihayet bu sırra erdim güzel dost

Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 15 Mar 2007 23:37:11
Aşık Zevraki Baba

1922 yılında Kelkit'in Gelinpetek köyünde doğdu. Asıl adı Akif Timurhan'dır. Küçük yaşlarda halk şiirine ilgi duydu. Yine çok küçükken resim yapmaya başladı. Bağlama ve kaval çalmayı da ilk gençliğinde öğrendi.

Gördüğü bir rüyadan sonra şiire olan ilgisi daha da arttı. İlk şiirlerinde kendini adını kullandı. Daha sonra değişik aşıklarca çeşitli mahlas önerileri yapılmasına karşın, tahta, kayık anlamına gelen Zevraki mahlasını seçti.

Farsça ve Arapça tamlamaları da günümüzün diline ustaca aktarabilen Zevraki Baba'nın yüzlerce şiiri bulunmaktadır. Bu şiirlerin bazıları değişik sanatçılar tarafından bestelendi.
Kuzeydoğu Anadolu aşıklık geleneğini kendine özgü bir biçimde yorumlayıp bugüne taşıyan Zevraki Baba'nın şiirleri birçok dergi, gazete ve araştırmada yeraldı.

Aşık Zevraki'nin, yüzlerce sayfalık elyazmalarında şiir ve çeşitli konulardaki düşüncelerinin yanında kendi yaptığı resimler de önemli birer yapıt niteliğindedir.

Zevraki Baba'nın bu şiirleri ilk kez yayımlanıyor.

Ağır Ağır

Gel ey katip gel de otur yanıma
Yare birkaç satır yaz ağır ağır
Bahtın kalemini batır kanıma
Bitiyor bağrımda yaz ağır ağır

Uymazken dizlere dağlarda ahu
Ne oldu bizlere düzlerde yahu
Ne de çabuk sustu o çağlayan su
Bağlıyor bağrımda buz ağır ağır

Hele bir sona bak bir de evvele
Donmuş Jale lale durmuş velvele
Bir daha geçmez o bahar yaz ele
Başlıyor bağrımda güz ağır ağır

Bazen güneşli de gölgeli bazen
Derken de yetişti yeşile hazan
Bozarıp da olduk biz aynı hozan
Küllüyor bağrımda köz ağır ağır

Bırak ey Zevraki firak sözleri
Kızlara oynadın kızıl kozları
Ara ki bulasın pembe tozları
Buğluyor bağrımda göz ağır ağır


Belli Değil

Hicran dağı geçit vermiyor bir an
Kar belli değildir buz belli değil
Yine başa bindi bir tipi boran
Yol belli değildir iz belli değil

Hain felek zaten her zaman çatar
Hatıralar ondan daha besbeter
Hançer tir u teber hep birden batar
Tığ belli değildir biz belli değil

Tecellimin temizi de pisi de
Kirlenmiştir kimyası da kisi de
Yakıyor içimi her ikisi de
Kül belli değildir köz belli değil

Pembe güller soldu gövde parkında
Gönül yine değil bunun farkında
Kırlar karışınca otuz kırkında
Yaz belli değildir güz belli değil

Unutup Zevraki çekme ki heyhat
Nokta nokta biter o upuzun hat
Bir de geçer bin de hep aynı hayat
Çok belli değildir az belli değil


Bilmez misin

Fezalarda olsan fener
Söneceğin bilmez misin
Felek birgün başan biner
Sineceğin bilmez misin

Derya gibi sulu olsan
Dağlar gibi ulu olsan
Yağmur olsan dolu olsan
Dineceğin bilmez misin

Huma gibi yükselip ta
Hatta çıksan yedi kata
Tahttan inip tahta ata
Bineceğin bilmez misin

Dünya denen bu viranda
Şah da vardı şu İran'da
Dört mevsimin de bir anda
Biteceğin bilmez misin

Ey Zevraki keyfin kamın
Hoş olsa ne boş encanım
Dost elinden dolu camın
İçeceğin bilmez misin


Ayrılalı

Kurbağalar meydan almış
Seller gölden ayrılalı
Yayla kokmaz yetim kalmış
Yeller gülden ayrılalı

Şebekleri hadi geçek
Şairler de olmuş köçek
Böcek düşmüş vermez çiçek
Dallar koldan ayrılalı

Bal pahalı bütçe çekmez
Sofraları sarmış pekmez
Unutmuş da tadı bilmez
Diller baldan ayrılalı

Boz öküzde iki kayış
Getiriyor yine geviş
Yiğit olmuş bitli komiş
Yollar belden ayrılalı

Vaz gel Zevrak oydan vaydan
Zerre kadar olmaz faydan
Maymunlara kaldı meydan
Kullar yoldan ayrılalı


Bir

Yel çalmıştır gül çağına
Dersem de bir dermesem de
Doksanında dost bağına
Girsem de bir girmesem de

Sanırdım ki dilli dudu
Ne eti kalmış ne butu
Tamtakır kuru tabutu
Sarsam da bir sarmasam da

Razıyım arasıra da
Saraydım yari burada
Yarın mahşerde murada
Ersem de bir ermesem de

Ey Zevraki etme cim lam
Söyle ki hasılı kelam
Kör ile sağıra selam
Versem de bir vermesem de

  İnsan

İsteyenin olsun ilah
Bana insan gerek insan
Ne serveti ne de silah
Bana insan gerek insan

Muhammet'e yeter yasa
Musa'yı da yutar asa
Karunlara kalsın kasa
Bana insan gerek insan

Hiç istemem aman aman
Cennet zinnet huri gılman
Farketmez ki Fars Rus Alman
Bana insan gerek insan

Vermiş alıç almış yulaf
Yunus etmiş boşuna laf
Hak dese de gene hilaf
Bana insan gerek insan

Hakikatten eyle hitap
Hurafedir yüz dört kitap
Sen istersen Allaha tap
Bana insan gerek insan

Ey Zevraki etme ısrar
İkrarına derler inkar
Sözüm etmez eşeğe kar
Bana insan gerek insan


Yavaş Yavaş

Belimizi büktü felek
Gidiyoruz yavaş yavaş
Sırtımızda kambur şelek
Gidiyoruz yavaş yavaş

Dertler erite erite
Damar kurudu deride
Dostları koyup geride
Gidiyoruz yavaş yavaş

Neler varsa çoklu azlı
Kimi narin kimi nazlı
Yolu belli eli gizli
Gidiyoruz yavaş yavaş

Gel barışah durma dargın
Yaman olun yarın yargın
Düşe kalka yorgun argın
Gidiyoruz yavaş yavaş

Nicelerin yedi zaman
Zaloğlu da dedi aman
Dizde sızı gözde duman
Gidiyoruz yavaş yavaş

Yetmiş dedik hemen hemen
Görülüyor gizli ehmen
Aldık demir kırdık dümen
Gidiyoruz yavaş yavaş

Nasip ise o da bahta
Çıkıp musallayı tahta
İnmek için kara lahta
Gidiyoruz yavaş yavaş

Sanma nankör olup geçtik
Biri ekip beşi biçtik
Helal eyle yedik içtik
Gidiyoruz yavaş yavaş

Hayat gerçek ölüm yalan
Yazın açar güzün solan
Dünya gurbet ahret sılan
Gidiyoruz yavaş yavaş

Ülkede ilkede biriz
Yol bir yoldur iz de bir iz
Yiğit isen sen gelme biz
Gidiyoruz yavaş yavaş

Ey Zevraki halin nice
Yükün ağır yolun ince
Dosta doğru gündüz gece
Gidiyoruz yavaş yavaş


Bir Sen Bir de Ben

Küre yenmez kervan çekmez ne yüktür
Gel sevdiğim bir sen söyle bir de ben
Gör ki kimin derdi kimden büyüktür
Gel sevdiğim bir sen söyle bir de ben

Gönül yağmurundan gözün selinden
Ne çekeriz ayrılığın elinden
İşve kitabından aşkın dilinden
Gel sevdiğim bir sen söyle bir de ben

Gönlümüzde neşe gözlerimde nem
Karma karış olmuş cennet cehennem
Jale'siz olur mu çaresiz didem
Gel sevdiğim bir sen söyle bir de ben

Şemsinur olunca maşuğun şekli
Gitmez mi başından aşığın aklı
Deli mi haklıdır diyen mi haklı
Gel sevdiğim bir sen söyle bir de ben

Zar kala da rüzgar zülfe dokuna
Şu cihan belenir cennet kokuna
Her can dayanır mı hicran okuna
Gel sevdiğim bir sen söyle bir de ben

Ey Zevraki ne bu gam bu dert bu dem
Düşsene dağlara deliysen madem
Havva olmasaydı neylerdi Adem
Gel sevdiğim bir sen söyle bir de ben


Sen Ona Bak

Aldırma hiç aksa saçın
Neşen var mı sen ona bak
Bu fanide baki için
Bişen var mı sen ona bak

Saraylıyı sarmış kibir
Konacağı kara kabir
Gönüllerin köşkünde bir
Köşen var mı sen ona bak

Zevrak bugün etmez merak
Yarının da sahibi Hak
Şimdi köşende bir ufak
Şişen var mı sen ona bak 

Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 15 Mar 2007 23:41:26
Kayserili Ozanlar (Memleketim)

Âşık Meydanî

Âşık Veysel'i bizzat tanıyıp etkilenen Kayserili ozanların başında Âşık Meydanî gelmektedir. 1942 yılında Küçük Tuzhisar köyünde doğan6 Âşık Meydânî'nin asıl adı İdris, soyadı Eroğlu'dur. Okuma-yazmayı kendi kendine öğrenmiş, dışardan imtihanlara girerek ilkokul diploması almıştır. Sazı eşliğinde doğmaca (irticalen) şiirler söyleyebilen, diğer âşıklarla deyişmeler / karşılaşmalar yapabilen bir saz şâirimizdir. Âşık Veysel'in zaman zaman Küçük Tuzhisar köyüne geldiğini ve evlerinde konuk olduğunu söyleyen Meydanî, gençlik yıllarında, Âşık Veysel'den âşıklık konusunda dersler aldığını ve bir takım bilgiler öğrendiğini belirtmektedir (Durbilmez 2000). Âşık Veysel ile tanışarak Kayseri ve Sivas yörelerindeki köyleri bu şöhretli âşık ile gezen Meydanî, "kazandığım başarıların temelinde Âşık Veysel'den kurs almam yatar." demektedir (Otuzsekiz: 14).

Âşık Meydanî'nin şiirlerinin büyük bölümünde Âşık Veysel'in etkilerini görmek mümkündür. Örnek vermek gerekirse, Âşık Meydanî'nin, aşağıda üç dörtlüğünü sunduğumuz "Türkü Söylerim" başlıklı şiirini okurken, Âşık Veysel'in "Dünya dolsa şarkıyılan / Türküz türkü çağırırız" mısralarıyla başlayan şiiri hatıra gelmektedir:

"...

Kopuzum dedemden yadigâr kaldı

Ruhumun mânevî boşluğu doldu

Dilime, duyguma o hâkim oldu

Ben Türkmen eriyim; türkü söylerim

Tartışması olmaz Ay-yıldızımın

Ülküsüdür sevgisidir özümün

Değişmez havası gönül sazımın

Ben Türkmen eriyim; türkü söylerim

...

İpliği çürümüş bezden anlamam

Türküme ters düşen cazdan anlamam

Duygumu vermeyen sazdan anlamam

Ben Türkmen eriyim; türkü söylerim..."
............................. ............................. ......

Âşık Ali Çatak

"Seyranî Delisi" olarak bilinen Develili Âşık Ali Çatak da Âşık Veysel'i tanıyan, ondan etkilenen Kayserili ozanlardandır. Âşık Ali Çatak, Kayseri'nin Develi ilçesinde 1924'de doğmuş, 1995 yılında vefat etmiştir. Ortaokul mezunu olan Ali Çatak, Âşık Seyranî'yi usta olarak kabul ediyordu. Seyranî'nin hayatı ve şiirleri ile ilgili bir kitap yayımlamıştır (Çatak 1992: 544). Şiirlerinin bazıları Abdullah Satoğlu tarafından düzenlenen bir kitapta toplanmıştır (Satoğlu 1985). Bazı şiirleri de çeşitli gazete, dergi ve antolojilerde yayımlanmıştır.

Âşık Ali Çatak'ın bazı şiirlerinde Âşık Veysel'in etkilerini görmek mümkündür. Bu konuda, Âşık Ali Çatak'ın "Toprak Bize Neyi Vermez" başlıklı şiirini örnek verebiliriz:

"...

Mekân oldu bütün cana

Maya verdi ilk insana

Söylerdi gelse lisana

Toprak bize neyi vermez

         Âlemde can basar gezer

         Sanmayın ki bizden bezer

         Açar bağrın olur mezar

         Toprak bize neyi vermez..."

............................. ............................. ......

Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 15 Mar 2007 23:42:28
AGAHİ

1860 - 1921. Şarkışla’nın Kılıççı köyünde doğdu. Asıl adı Veliyüddin’dir. Ancak genellikle Veli olarak bilinir. Bazı kaynaklarda doğum tarihi 1875, ölüm tarihi ise 1916 olarak verilmektedir.

Aslen Arapkir’den Şarkışla’ya göçen bir ailenin çocuğu olan Agahi, aşıklık geleneğini ve şiiri, asıl adı Mahmut Derviş olan Zileli Vacit’ten öğrendi.

Bazı kaynaklara göre okur yazar olmayan ve Alevi dergahlarında kendini yetiştiren Agahi’nin şiirleri Anadolu’nun çeşitli yerlerinde söylenmektedir. Şiirlerinde uzun bir süre Veli mahlasını kullandığından aynı adlı öteki şairlerle/aşıklarla karıştırılmaktadır. Agahi mahlasını ise ne zaman ve kimden aldığına ilişkin kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

Şarkışlalı Agahi genellikle dini içerikli taşlama konularına ağırlık vermesine karşın duygu ve sevgi şiirlerinden de birçok güzel örnek bıraktı.

Dönemin Beyrut Valisi aracılığıyla Sivas Valisi Reşit Akif Paşa tarafından bir dönem Şarkışla Tahsildarlığı görevine getirilen Agahi, İstanbul’dan Rodos’a, Adana’dan Halep’e dek birçok yeri dolaştı.

1911 yılında Pınarbaşı tahsildarlığına geçti. Ancak bir süre sonra ayrılarak köyüne döndü. Sonraki 5 yıl köyünde yaşadı. Yakalandığı kolera hastalığından öldü. Bazı araştırmacılara göre, mezarı Şarkışla’dadır.

Ayrıca yine Şarkışla ve Rumeli yörelerinde yaşamış Agahi adlı başka aşıkların olduğu varsayılmasına karşın bu konuda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

 
 

 
Eserlerinden bazıları:

 
Dağıtır

Gam kasavet keder başa derildi
Ancak bu yarayı yazan dağıtır
Bu dert bize ta ezelden verildi
Sinemdeki olan yürek dağıtır

Gönül tutulmazdı her tuzak ile
Ahir tutup bent ettiler bağ ile
Dağ vurdular dağladılar dağ ile
Dediler ki bizim yozun dağıtır

Görmez misin şu Ferhat’ın işini
Kerem sevda ile çekti dişini
Ben de mesken edim bir dağbaşını
Desinler ki bu dağ Mecnun dağıdır

Dertli Kerem ile Behlül-i Dana
Onlar aşk elinden oldu divane
Agahi şuara olmuştur amma
Saçma sapan söyler sözü dağıtır


Diyerek

Sofu sen kendini arif sanırsın
Benden özge arif yok yok diyerek
Sureti zahirde kafa sallarsın
Oturur kalkarsın hak hak diyerek

Güş eyle pendimi ey sofu zade
Sen bu gönül ile kalırsın dağda
Senin gibi gezer leylek havada
Geçirir ömrünü lak lak diyerek

Onda körsün eğer bunda kör isen
Rah-ı erenlerden bihaber isen
Yarın hakkın divanına varırsan
Kovarlar dışarı çık çık diyerek

Agahi’nin bu sözünde durmazsan
Ebedi kör kalın meydan görmezsen
Hacı Bektaş tarikine girmezsen
Sonra canın çıkar hık mık diyerek


Geldi

Dost eline giden sail dur eğlen
Muhabbetnamenin sırası geldi
Mevlayı seversen hemen bir eğlen
Şimdilik gönlüme burası geldi

Gelmedi sevdiğim bilmem ne güne
Tahammül kalmadı düne bugüne
Hayal meyal yar gözlerim ögüne
Sevdiğim kaşların karası geldi

Nice yetimler var halli balınca
Boynu eğri benzi sarı kalınca
Çıkmaz bu dert benden ta ki ölünce
Derler ki yürekte yarası kaldı

Mektubum ol yare var böyle söyle
Bunca hasiretlik kalır mı böyle
Vacida eğlenme gel kerem eyle
Vallahi Veli’nin göresi geldi


Söyle

Hasbi arzuhalim ol nazlı yare
Candan cananıma var selam söyle
Bu derdi zahmime eylesin çare
Gül yüzlü yarime var selam söyle

Gelsin şu halime bir rahim etsin
Tarikat ilmini bir tarif etsin
Her ne dek cürümüm varsa affetsin
Adalet şahına var selam söyle

Agahi ayrılık bize kisb ü kar
Eriştir menzile hasbeten nikar
Sevdiğim yadlara etme itibar
Düşürme şanına var selam söyle.

  Seher Vakti*

Seher vakti çaldım yarin kapısını
Baktım yarin kapıları sürmeli
Hoş bulmadım otağının yapısını
Çıkageldi bir gözleri sürmeli

Açtırdım kapıyı girdim içeri
Aklımı başımdan aldı o peri
Dedim sende buldum halis gevheri
Dedi yok yok bir mihenge sürmeli

Dedim hiç yapı yok senin yapında
Oynanılmaz urganınla ipinde
Dedim dahi çok mu duram kapında
Dedi yok yok seni burdan sürmeli

Dedim ki ne kadar yüzümden bezdin
Etim kebap ettin derimi yüzdün
Aşık katletmeye silah mı dizdin
Martini mavzeri bir dem sürmeli

Şu kevn ü mekanı tutmuş ışığın
Nöbetin bekleyin alır keşiğin
Beklemeli bir sultanın eşiğin
Günde yüz bin kere yüzler sürmeli

Agahi karışır kanlı yaş ile
Dost bulunmaz hayal ile düş ile
Yetilmez menzile bu gidiş ile
Hemen aşk atına binip sürmeli


Var

Hilebaz demişler bizlere amma
Ne hilem var ne hileciğim var
Kimisine baldan lezizim amma
Kimine zehirden acılığım var

Yüzümü çevirdim adü taşından
Kaynıyor kazanım aşk ateşinden
Değirmen döndürdüm gözüm yaşından
Usta olamazsam suculuğum var

Gahi usta eyler gahi suç eyler
Gahi yara eyler gah ilaç eyler
Hasılı dost beni eğlence eyler
Yar ile böyle bir cilveciğim var

Bak şu sofulara ne söylemişler
Agahi Kızılbaş şair demişler
Hacca gitmez deyi tan eylemişler
Benim ise kunde hacılığım var


Hakkın Emri

Hakkın emri ile cihana geldim
Muhammet’e kal u beli diyerek
Ya Ali kapında kurbana geldim
Kabul et kapının kulu diyerek

Yine sen bilirisin benim halimden
İnayet merhamet Sultan Balımdan
Zikrin fikrin gitmez oldu dilimden
Vird ederim Ali Ali diyerek

Nasıl sevmeyeyim şahım Hasan’ı
Hakkın habibinin kudret-ül aynı
Severiz gönülden şahım Hüsey’n’i
Bunlar has bahçenin gülü diyerek

Aşkına düşeli Mecnun daneyim
Yitirdim ben beni viran haneyim
Ne aklım başımda ne divaneyim
Şimdi deli oldum deli diyerek

Niyazımı kabul eyle ilahi
Ki sensin alemin peşti penahı
Dilerim ki canın çıksın Agahi
Hünkar Hacı Bektaş Veli diyerek

 


Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 15 Mar 2007 23:44:23

YUNUS EMRE




Hayatı ve Şiirleri

Yaşamına ilişkin bilgiler sınırlı. Doğum yeri bilinmiyor. 13'üncü yüzyılın ortalarına doğru Moğal istilası ve Selçuklu Devleti'nin yıkıldığı dönemde yaşadığı sanılıyor. Bu dönemin sarsıntı ve acıları Yunus'un eserlerinde derin izler bıraktı. Babasının adı İsmail. Medrese eğitimi gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. İran ve Yunan mitolojisiyle, tasavvuf tarihini inceledi. Hacı Bektaş ya da Sinan Ata'nın halifesi Taptuk Emre'nin dergahında hizmet etti. Taptuk Emre'nin düşüncelerini yaymak için Anadolu'yu dolaştı. Eskişehir Sarıköy, Manisa Buna ve Emreköy, Erzurum Dutçu Köyü, Isparta Keçiborlu ve Karaman'da adına yapılmış mezarlar var. Ama nerede öldüğü ve gömüldüğü kesin belli değil. Tasavvuf yorumunu benimseyen Yunus Emre'nin keskin bir gözlem gücü, derin bir hoşgörü anlayışı var. Şiirlerini hece ölçüyle yazdı. Ama aruz denemelerine de yer verdi. Hece ölçüseyle yazdığı dörtlüklerin yanısıra yine hece ile beyitler ve gazeller de yazdı. Dili arı Türkçe değil. Yer yer Arapça ve Farsça tamlamalar kullandı. Sağlığında düzenlediği divanı bulunamadı. Günümüzdeki divanları derlemedir. 1904'te birinci, 1924'te ikinci basımları yapılan Divan-ı Aşık Yunus Emre'nin yanısıra Burhan Toprak ve Abdülbaki Gölpınarlı'nın derleyip yayınladığı Yunus Emre divanları var.






AH NİDEYİM ÖMRÜM SENİ

Yok yere geçirdim günü
Ah nideyim ömrüm seni
Seninle olmadım gani
Ah nideyim ömrüm seni

Geldim ve geçtim bilmedim
Ağlayıp güssa yemedim
Senden ayrılam demedim
Ah nideyim ömrüm seni

Hayrım şerim yazılacak
Ömrüm ipi üzülecek
Suret benden bozulacak
Ah nideyim ömrüm seni

Gidip geri gelmiyesin
Gelip beni bulmayasın
Bu benliğe sermayesin
Ah nideyim ömrüm seni

Hani sana güvendiğim
Guveniben yuvandığım
Kaldı külli kazandığım
Ah nideyim ömrüm seni

Miskin Yunus gideceksin
Acep sefer edeceksin
Hasret ile kalacaksın
Ah nideyim ömrüm seni






ŞOL CENNETİN IRMAKLARI

Şol cennetin ırmakları
Akar Allah deyu deyu
Çıkmış islam bülbülleri
Öter Allah deyu deyu

Aydan aydındır yüzleri
Şekerden tatlı sozleri
Cennette huri kızları
Gezer Allah deyu deyu

Yunus Emre var yarına
Koma bugünü yarına
Yarin Hakk'ın divanına
Çıkam Allah deyu deyu






İLİM KENDİN BİLMEKTİR

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir

Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere yelmektir

Dört kitabın ma'nisi
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır

Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Ma'nisi ne demektir

Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir







NİÇİN AĞLARSIN BÜLBÜL HEY

Sen burda garip mi geldin
Niçin ağlarsın bülbül hey
Yorulup iz mi yanıldın
Niçin ağlarsın bülbül hey

Karlı dağlardan mı aştın
Derin ırmaklar mı geçtin
Yârinden ayrı mı düştün
Niçin ağlarsın bülbül hey

Hey, ne yavuz inilersin
Benim derdim yenilersin
Dostu görmek mi dilersin
Niçin ağlarsın bülbül hey

Kal'alı şehir mi yıkıldı
Ya nam-u arın mi kaldı
Gurbette yârin mi kaldı
Niçin ağlarsın bülbül hey

Gulistanlarda yaylarsın
Taze gülleri yeğlersin
Yavlak zarılık eylersin
Niçin ağlarsın bülbül hey

Uykudan gözüm uyandı
Uyandı kana boyandı
Yandı sol yüreğim yandı
Niçin ağlarsın bülbül hey

N'oldu şu Yunus'a n'oldu
Aşkın deryasına daldı
Yine baharistan oldu
Niçin ağlarsın bülbül hey






GELİN EY KARDEŞLER

Gelin ey kardeşler gelin
Bu menzil uzağa benzer
Nazar kıldım şu dünyaya
Kurulmuş tuzağa benzer

Bir pirin eteğin tuttum
"Ana beni" deyip gittim
Nice yüzbin günah ettim
Her biri de bir dağa benzer

Çağla Derviş Yunus çağla
Sen özünü Hakk'a bağla
Ağlar isen haline ağla
Erdem vefa yoğa benzer






ŞÖYLE GARİP BENCİLEYİN

Acep şu yerde varm'ola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin

Gezdim urum ile şamı
Yukarı illeri kamu
Çok istedim bulamadım
Şöyle garip bencileyin

Kimseler garip olmasın
Hasret oduna yanmasın
Hocam kimseler duymasın
Şöyle garip bencileyin

Söyler dilim ağlar gözüm
Gariplere göynür özüm
Meğer ki gökte yıldızım
Şöyle garip bencileyin

Nice bu dert ile yanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinimde bulam
Şöyle garip bencileyin

Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin

Hey Emre'm Yunus biçare
Bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şara
Şöyle garip bencileyin







GÖNÜL ARZULAR SENİ

Arayı arayı bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hakk nasip eylese görsem yüzünü
Ey sevdiğim gönül arzular seni

Yitirdim o dostu bilmem ne yanda
Sevgisi gönülde muhabbet canda
Yarın mahşer günü ulu divanda
Ey sevdiğim gönül arzular seni

Yunus senin methin eder dillerde
Sevilirsin bütün bu gönüllerde
Ağlayı ağlayı gurbet ellerde
Ey sevdiğim gönül arzular seni





GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ

Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne deliyem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Gah eserim yeller gibi
Gah tozarım yollar gibi
Gah akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Akar suların çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette halım kim bile
Gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürüm
O yâri düşte görürüm
Uyanıp melül olurum
Gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost elinde avareyim
Gel gör beni aşk neyledi






ÇEKE GELDİ ÇEKE GİDER

Aşkın odu ciğerimi
Yaka geldi yaka gider
Garip başım bu sevdayı
Çeke geldi çeke gider

Kâr etti firak canıma
Aşık oldum cananıma
As zencirin dost boynuma
Taka geldi taka gider

Sadıklar durur sözüne
Gayri görünmez gözüne
Bu gözlerim dost yüzüne
Baka geldi baka gider

Bülbül eder ah-ü figan
Hasret ile yandı bu can
Benim gönülcüğüm ey can
Hakk'a geldi Hakk'a gider

Arada olmasın asi
Onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı
Aka geldi aka gider

Miskin Yunus'un sözleri
Efgan eder bülbülleri
Dost bahçesinin gülleri
Koka geldi koka gider







GEL GİDELİM DOSTA GÖNÜL

Bir karardan durmayalım
Gel gidelim dosta gönül
Hasretinden yanmayalım
Gel gidelim dosta gönül

Kılavuz ol gönül bana
Gel gidelim yârdan yana
Canım kurbandır canana
Gel gidelim dosta gönül

Kara haberin almadan
Can bedenden ayrılmadan
Azrail bizi bulmadan
Gel gidelim dosta gönül

Gerçek murada varalım
Yârin hatırın soralım
Yunus Emre'yi alalım
Gel gidelim dosta gönül






KALANLARA SELAM OLSUN

Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

Tenim ortaya açıla
Yakasız gömlek biçile
Bizi bir aşan vech-ile
Yunanlara selam olsun

Azrail alır canımız
Kurur damarda kanımız
Yuyacağın kefenimiz
Saranlara selam olsun

Sala verile kasdimize
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun

Dünyaya gelenler gider
Hergiz gelmez yola gider
Bizim halimizden haber
Soranlara selam olsun

Miskin Yunus söyler sözün
Yaş doldurmuş iki gözün
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun







DURUN DURUN AŞKA SELA

Divaneler divaneler
Durun durun aşka sela
Aşk esriği mestaneler
Durun durun aşka sela

Mest-i elestler kandaksız
Mestane mestler kanatsız
Saki duruptur çanaksız
Durun durun aşka sela

Merdaneler merdaneler
Erlik demi bu gündürür
Baş verüben can terkini
Vurun vurun aşka sela

Ey nice hamle idelim
İşbu fenadan gidelim
Binin binin şevk atalım
Sürün sürün aşka sela

Muhabbet yoluna girip
Aşktan dava kılan kişi
Tan eylemiş aşıklara
Görün görün aşka sela

Akıl ne bilir aşkı kim
Mağrur oluptur aklına
Aşkı bu gün bu Yunus'a
Sorun sorun aşka sela







AŞKIN ALDI BENDEN BENİ

Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar öldürür aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem Mecnun olup yola düşem
Sensin dün ü gün endişem bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler kulum göğe savuralar
Toprağım anda çağırır bana seni gerek seni

Cennet dedikleri ne ki bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları bana seni gerek seni
Yunus-durur benim adım gün geçtikce artar ödüm
İki cihanda maksudum bana seni gerek seni







ELHAMDÜLİLLAH

Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah
Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah
Şol karşıki dağları meşeleri bağları
Sağlık safalık ile aştık elhamdulillah

Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk
Birbirmize eş olduk uçtuk elhamdulillah
Vardığımız illere şol safa gönüllere
Halka tapduk manisin saçtık elhamdulillah

Beri gel barışalım yad isen bilişelim
Atımız eğerlendi estik elhamdulillah
İndik Rum'u kışladık çok hayır şer işledik
Uş bahar geldi geri göçtük elhamdulillah

Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk
Artık denize dolduk taştık elhamdulillah
Taptuğun tapusuna kul olduk kapusuna
Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdulillah



--------------------------------


DOLAP NİÇİN İNİLERSİN

Dolap niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevlaya aşık oldum
Anın için inilerim

Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş çalap
Derdim vardır inilerim

Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım yoldular
Dolaba layık gördüler
Derdim var inilerim

Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatlıyım ne acıyım
Ben mevlaya duacıyım
Derdim vardır inilerim

Dağdan kestiler hezenim
Bozuldu türlü düzenim
Ben bir usanmaz ozanım
Derdim var inilerim

Dülgerler her yanım yondu
Her azam yerine kondu
Bu iniltim Haktan geldi
Derdim vardır inilerim

Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün ben neler çekerim
Derdim vardır inilerim

Yunus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz
Derdim var inilerim


Çevrimdışı dehliz

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
# 15 Mar 2007 23:46:50
Kul Nesimi

--------------------------------

Ben yitirdim, ben ararim, yar benimdir kime ne
Gah giderim oz bagima gul dererim kime ne
Gah giderim medreseye ders okurum Hak icin
Gah giderim medreseye dem cekerim kime ne

Kelb rakip haram diyormus sarabin bir katresine
Saki doldur, ben icerim, gunah benim kime ne
Ben mekamet gomlegini deldim, taktim egnime
Ar-u namus sisesini tasa caldim, kime ne

Ah Yezid, seccadeni al yuru mescid yoluna
Pir esigi benim kabem kiblegahim kime ne
Gah cikarim gokyuzune hukmeder kaftan kafa
Gah inerim yeryuzune yar severim kime ne

Kelp rakip boyle diyormus guzel sevmek pek gunah
Ben severim sevdigimi, gunah benim kime ne
Nesimi'ye sordular, yarin ile hos musun
Hos olayim, hos olmayim, o yar benim, kime ne

* * * * * * * * * * * * * * * * *

Sorma be birader mezhebimizi
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardir
Cagirma meclis-i riyaya bizi
Biz serbet bilmeyiz dolumuz vardir

Biz muftu bilmeyiz fetva bilmeyiz
Kil u kal bilmeyiz ifta bilmeyiz
Hakikat baginda hata bilmeyiz
Sah-i merdan gibi ulumuz vardir

Bizlerden bekleme zuhd u ibadet
Tutmusuz evvelden rah-i selamet
Tevalla olmaktir bize alamet
Sanma ki sagimiz solumuz vardir

Ey zahit surete tapma hakki bul
Sah-i velayete olmusuz hep kul
Hakikat sehrinden gecer bize yol
Baska sey bilmeyiz Ali'miz vardir

Nesimi esrari fas etme sakin
Ne bilsin ham ervah likasin hakkin
Hakk'i bilmeyene Hak olmaz yakin
Bizim Hak katinda elimiz vardir.

* * * * * * * * * * * * *

Canim erenlere kurban
Serim meydanda meydanda
Ikrarim ezelden kadim
Canim meydanda meydanda

Yanarim yoktur dumanim
Gonlumde yoktur gumanim
Al malim bagisla canim
Varim meydanda meydanda

Kellem koltuguma aldim
Kan ettim kapuna geldim
Ettigime pisman oldum
Darim meydanda meydanda

Munkir rakipten kacin
Muminim hulle don bicin
Ben bulbulum bir gul icin
Zarim meydanda meydanda

Gercek olan olur gani
Gani olan olur veli
Nesimi'yem yuzun beni
Derim meydanda meydanda

* * * * * * * * ** * * * * *

Çevrimdışı dehliz

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
# 15 Mar 2007 23:48:01
Aşık Sümmani


Ervah-ı ezelden levh ü kalemden
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Gönül perişandır alev-i alemde
Bir günümü yüz bin zara yazdılar

Sümmani'nin gerçek adı Hüseyin olup, babası Kasımoğulları'ndan Hasan'dır. 1861 yılında Erzurum ili, Narman ilçesi, Samikale Köyü'nde doğmuştur. Kendileri bu köye Kafkaslar' dan gelmişlerdir. Babası köyde çobanlıkla geçimini sağlamakta idi Hüseyin 10-11 yaşlarına geldiğinde, babasıyla birlikte çobanlık yapmaya başladı. Hüseyin'in genellikle danalarını otlattığı yer Ablaktaş'tır: Bir gün Şekerli Düzü' ne hayvanlarını otlatmaya tek başına gider. Hüseyin, kendisine doğru bir atlının geldiğini görür. Atlı, Hüseyin'e selam verir ve adını öğrenmek ister. Çok aç olduğunu söyleyip ondan ekmek ister. Köylerinde nerede misafir olabileceğini sorar. Hüseyin üç arpa ekmeğinin yarısını atlıya verir. O' nun bu cömertliği hoşuna gider ve der ki:

-Oğul, sana bir dua öğreteyim. Bu duayı kırk gün okuyacaksın. Yalnız yüz tane taş say, cebine koy. Her okuyuşta bir taş atarsın. Duayı kırk gün okur ve son gün Ablaktaş'a gider. Babası ise Cuma namazını kılmak için köyde kalır. Ablaktaş'taki çeşmenin yanında hayvanlarını otlatmaya bırakır. O da namaz kılmaya niyetlenir. Daha önce babasıyla burada namaz kılarlarmış Namaz vaktini anlamak için de kendilerine bir taş tespit etmişler. Güneş taşa isabet ettiği zaman öğle vakti olduğunu anlarlarmış, O gün de babasıyla yaptığı gibi kendisine taşı nişan eder ve Güneş'e bakarken uykuya dalar.

Uykusunda, çeşmenin başında kırk yeşil güvercin görür. Güvercinler birden kaybolur ve karşısında üç derviş belirir. Dervişler Hüseyin'e abdest aldırırlar ve birlikte namaza dururlar. Hatta bir dörtlüğünde der ki:

Vardım saf saf olup durmuş divana
Ben de el bağlayıp geçtim bir yana
Meylimi bağladım gari sübhana
O güzel Allah'ı gözler gözlerim...........

Daha sonra Hüseyin'i ortalarına alıyorlar. Hüseyin bakıyor ki. dervişlerden birinin elinde bir tabla, üç dolu bardak var. Derviş, bunları Hüseyin' in önüne getiriyor ve

-Hüseyin, bu şerbetlerden bir tanesini iç bakalım.

diyor. Hüseyin bardakların içindekileri şerbete benzetemiyor. Kendisini kandırdıklarını. Ona içki içireceklerini sanıyor. Ne kadar zorluyorlarsa da içmiyor Bunun üzerine birisi Hüseyin'in ellerini tutuyor. birisi de parmağını bardağa batırıp Hüseyin'in ağzına sürüyor. Tam bu esnada Hüseyin uykudan uyanıyor. Bakıyor ki, ne derviş var ne de şerbet. Fakat ağzında İnanılmaz bir lezzet hissediyor.

- Öylece bir daha uykuya dalıyor. Uykuda yine karşısına dervişler çıkıyor Tam eline bardağı alıp içmeye hazırlanıyor ki, dervişler şôyle diyor:

-Oğul, buna aşk badesi derler. Sevdiğin kız aşkınadır. Kızın adı Gülperi'dir. Bedahşah kentinde Şah Abbas'ın kızıdır. Sen Onun. O da senindir. Birbirinize aşık maşuk'sunuz. Dervişlerden biri Gülperi'nin cemalini gösterir. Üç bardak Hüseyin'e. üç bardak ta Gülperi 'ye verirler. Yeşil mürekkeple yazılı bir kitap okuturlar.

Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek.....

Hüseyin uykudan uyanır ki, ne Gülperi Han var ne de dervişler. Danaları da göremeyince köyün yolunu tutar. Köye varmaya yakın bir atlıyla karşılaşır,

-Hüseyin, korkma oğlum, sen ereceğine erdin. Bundan sonra senin mahlasın Sümman, dünyada kavuşmak senin için haram, der. Sümmani, anlam olarak "Sonuncu, sona ait" demektir.

Hüseyin köye varınca annesini,. babasını uyandırır. Babası da ertesi sabah. köylülere, çobanlığı bıraktıklarını söyler. Aradan otuz kırk gün geçer, günler geçtikçe aşkı da ziyadeleşir. Herkes. Onun hastalandığını, cin'e; peri'ye karıştığını sanır. O zamanlar sıra geceleri düzenlenirmiş. Bir akşam babasına yalvarır. gecelere katılmak İstediğini söyler. Babası da dayanamayıp götürür. Sıra Sümmani'ye gelince. bazı kimseler, O'nun çocuk olduğunu söyleyerek atlamak İsterler. Köylülerin teklifini kabul etmeyerek, türkü söylemek istediğini belirtir ve söze başlar:

Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu alemler oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç-beş dervişan
Lisanları bir hoş sedasın tek tek

Lisanları bir hoş eyler avazı
Onlarda mevcuttur ilm-ü el fazı
Dediler: Vaktidir kılak namazı
Aldılar abdestin edasın tek tek

Aldılar abdesti uyandım habran
Aslımız yapılmış hak ü turabtan
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek

Okudum harfini zihnim bu!andı
Yalelerim göz göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek

Nuş ettim badesin gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yar yüzünde saydım üç beş bengini
Halhalın altında hırdasın tek tek

Dediler: Sümmani gel etme meram
Adamı çürütür dert ile verem
Sen içün dünyada kavuşmak haram
Hüdam böyle salmış kalemin tek tek

Koşma bitince köylüler şaşırır. Onun badeli Aşık olduğu anlaşılır. Fakat henüz saz çalmasını bilmemektedir. Babası ile bir gün Erzurum ' a giderler. Burada aşık kahvelerine devam eder. Sazın perdelerini ve tezene tutmasını öğrenir. Her akşam köylüyü toplayıp saz çalar. Günler ayları, aylar yılları kovalar Sümmani köyde duramaz ve sevdiğini aramaya karar verir. Önce KafKaslar'a. oradan İran'a gider. İran- Turan illerini dolaşır. Bedahşah'ı tanıyan, Gülperi'nin adını duyan bir Allah kuluna rastlayamaz Hint, Afgan topraklarına gider. Onun bir gurbeti yaklaşık beş yıl sürmüştür. Günlerden bir gün rüyasında pirini görür. Piri O'na Kırım'a bir geziye çıkmasını söyler. Sümmani yanına sofusunu alıp Kırım yolculuğuna çıkar Kışı Kırımda geçirir. Yaz gelince tekrar köyüne döner. Artık şair, hareket kabiliyetini yavaş yavaş kaybederek duraklama dönemine girmektedir.

Devrin büyük şairlerinden Erbabi'yi mat eder. Başarıları Erzurum Valisinin kulağına kadar gider. Bir süre sonra. Sümmani Pasof'a gider. Aşığı oradan Suskap köyüne Zülali'nin yanına götürürler. O sırada ünü Kars'ı, Ardahan'ı, Erzurum'u kaplamış olan Aşık Şenlik'te oradadır. Üçünden bir atışma İsterler. İlk sözü Sümmani söyler:

Adem Sefiyullah makam-ı peder
Cennet' te ihvan bir kere düştü
''Sürün'' dedi, mollam takdir-i kader
Cennetten dünyaya bir kere düştü

Şenlik: Hışm-ı nar içinde gülüstan gözü
İbrahim Safa'ya bir kere düştü
İsmail' e gelen koç kurban kuzu
Cennet'ten Mina 'ya bir kere düştü

Zülali: Türaptan bir avuç hak aldı kaddes
Bu zemin Ierzeye bir kere düştü
Beytullah yerine Beytü'l Mukaddes
Kuruldu Kabe'ye bir yere düştü

Sümmani'nin esas amacı, Şenlik ile meydan edilmekti. Günün birinde yine Samikale köyünden, Sefili isminde birisi, Aşık Şenlik'in yaşadığı. Kars'ın Çıldır ilçesinin Suhara Köyü'ne gider. Kendisini Aşık Sümmani olarak tanıtır. Fakat mat olup, sazını bırakarak köyüne geri döner. Bu olaydan hemen sonra Aşık Şenlik, Ardahan'a gider. Aşık Sümmani ile Ahmet Onbaşı da Şenlik'İn köyüne gelirler Orada. yöre İçinde önemli bir konuma sahip olan, Haşimoğulları 'ndan Celal Bey ve Şerif Bey'le karşılaşırlar. Her ikisi de, bir süre önce köye gelip kendisini Sümmani olarak tanıtan aşıktan, Onun Şenlik'le yaptığı karşılaşmadan bahsederler. O zaman, Sümmani kendi şanını kurtarmak için Aşık Şenlik'le karşılaşmak istediğini söyler. Şenlik, Ardahan'dan köye çağrılır. Neticede bir araya gelirler. Hem tatlı tatlı sohbetler ederler hem de atışırlar. Sonunda yenişemeyip, kardeş olduklarım ilan ederler. Birkaç gün sonra köyüne geri döner. Fakat zaman Gülperi'yi unutturamamıştır. Köylüleri ona rastlayıp konuşturdukları zaman, O, şu şiirini söyler:

Ervah-ı ezelden levh ü kalemden
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Gönül perişandır alev-i alemde
Bir günümü yüz bin zara yazdılar

Gönül gülşeninde har oldu deyu
Hasretlik ismimde var oldu deyu
Sevdiğim, sevdiğin pır oldu deyu
Erbab-ı garezler yare yazdılar

Dünyayı sevenler veli değildir
Canı terk edenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hali değildir
Her birini bir efkara yazdılar

Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yadlar gezer yarin vilayetinde
Herkes diyarında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazdılar

Döner mi kavlinden sıdk-ı adıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydine geçti bunlar aşıklar
Sümmani'yi ''Derkenara'' yazdılar

Aşık artık gerileme dönemine girmiştir. Bir gece rüyasında Gülperi. işaret almadan gurbete çıkmaması yolunda tembih eder. Bu duruma çok üzülür. Zaman zaman Erzurum'a gidip gelmektedir. Erzurum da bulunduğu günler kahvede otururken arkadaş ve dostları sözü eski günlerden açıp. Sümmani'ye Gülperi ile olan aşkını anlattırmak isterler. Artık ihtiyardır. Sazını eline alıp şu şiirini söyler.

Tarih seksen dokuz on bir yaşımda
Cem başımda iş birer birer
On sekiz yıl sürdü yarin peşinde
Akıttım gözümden yaş birer birer

Görmedim dünyada bir şadlık demi
Geçti civan ömrüm, gülmem encamı
Her boyun sistemi, feleğin kahrı
Vurdu her taraftan taş birer birer

Sümmani'yim hani benim otağım?
Gün be gün, bulandı dalım, budağım
Devroldu devranım, çevrildi çağım
Döküldü dihenden diş birer birer

Bir gün gençliğini hatırlayıp aşk badesini içtiği Ablaktaş'a gider. Çobanlığı bıraktığından beri buraya hiç gitmemiştir. Orada oturur, uzun uzun düşünür, çalar, söyler. Artık, sadece kahvelerde çalıp söylemektedir. Bu sıralarda, Gülperi de Sümmani'den haber alamadığına üzülmektedir. Bir gün Bedahşah 'tan tellal çağırttırır. Sümmani'yi aratmak için iki kardeş görevlendirir Sümmani'yi bunlara iyice tarif eder. Aradan günler, ay!ar geçer İki kardeş Kafkas taraflarına gelirler. Birden gözlerine bir adam ilişir. Adamlara Sümmani adında birisi aradıklarını söylerler. Adamlar:

-Biz Onun akrabalarındanız. Sümmani yakında öldü. Gülperi adında bir kızı sevmişti. Bu kızın aşkı için pir elinden bade verilmişti. İşte o vakitten beri. Sümmani Gülperi'nin aşığı olmuştur. Daha ölmeden bir kaç gün evvel rüyasını görmüştü. Günlerce ağladı, son dakikasına kadar Gülperi'nin acılarını çekti. Sonunda Ona hasret gitti.

İki kardeş, Sümmani'nin ölümüne çok üzülürler. Köye dönerler ve doğruyu Gülperi'ye söylemeye karar verirler. Şah'ın sarayına yaklaşırlar, bakarlar ki bir cenaze kalkmaktadır. Bu Gülperi'nin cenazesidir. Sümmani, Samikale Köyü'nde, 5 Şubat 1915 tarihinde vefat etmiştir.

Der Sümmani tamam oldu muhabbet
Biz varalım, siz olasız selamet
Kalktı bu karyeden çekildi kısmet
Göründü gözüme yol yavaş yavaş

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK