Görev Yaptığınız Yörenin Halk Ozanları Ve Şiirleri

Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 15 Mar 2007 23:49:50
Garip Bektaş

 Ozanımız Erzurum’un ilimizin Aşkale ilçesinin eski ismi Şoik yeni ismi Özler olan köyünde dünyaya gözünü açmış. Bu değerli Ozanımız babası Mehmet Ali Ağa, anası Ballı hanımdır. Ozan Garip Bektaş’ın daha önce yayınlanmış olduğu Geldim - Gördüm - Gezdim isimli üç şiir kitabı vardır.

Ozan Garip Bektaş 1952 yılında köyünden ayrılmak zorunda kalır ve her Anadolu genci gibi o da İstanbul’a gelir. Ozan Garip Bektaş bir türlü doğru dürüst iş bulamaz, çektiği çilelerden sonra askerlik çağının geçtiğinin farkında bile olmaz. Bir gün gider askerlik şubesine müracaat eder. 1963 yılında İzmir Bornova 57. Topçu Tugay’ında asker olur.

1965 yılında terhis olduktan sonra tekrar İstanbul’a döner ve bir müddet seyyar işlerde çalıştıktan sonra 976 yılında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nde kadrolu işçi olarak işe giren ozan, bu iş yerinden 1999 yılında emekli olur. Bu zaman içinde yine güzel şiir yazmasını devam ettiren ozanımız, Yazdım isimli dördüncü kitabını tamamlar.

Çağımızın en verimli ozanlarından biri olan Aşık Garip Bektaş’ın ellinin üzerinde kasetlere okunmuş eseri vardır. Gidiyorum isimli dördüncü kitabını hazırlamaktadır.
 
Eserlerinden bazıları:

 
NE GÜZEL

Hakikat bağından derdiğim çiçek
Kokusu ne güzel gülü ne güzel
Kırkların ceminde gördüğüm gerçek
Sakisi ne güzel hali ne güzel

Gördüm cümle canlar semah dönüyor
Gök yüzünden nurlar yere iniyor
Bütün gönüllerde kandil yanıyor
Erkanı ne güzel yolu ne güzel

Pirler oturmuşlar kendi postuna
Hakka niyaz ettim niyaz üstüne
Herkes yalvarıyor gönül dostuna
Lisanı ne güzel dili ne güzel

Sevgi oldu bu gönlümün gıdası
Her güzelin çekilir mi edası
Beni hoş eyledi aşkın badesi
Şerbeti ne güzel balı ne güzel

Garip Bektaş gonca gülü derince
Muhabbet sevgisi kalbe girince
Hakkın cemalini kulda girince
Yaradan ne güzel kulu ne güzel


ALDANMA GÖNÜL

İnsanlar oynuyor köşe kapmaca
Sakın ha bunlara aldanma gönül
Bunlar şeytandan da daha şeytanca
Sakın ha bunlara aldanma gönül

Karası içinde hiç bilemezsin
Şeytanı aldatır sen anlamazsın
Başın derde girer iflah olmazsın
Sakın ha bunlara aldanma gönül

Dost diyerek tuzak kurar dostuna
Mazlumca bürünür kuzu postuna
Sonra aç kurtları salar üstüne
Sakın ha bunlara aldanma gönül

Çıkar için aklı baştan şaşınca
Düşmanla dost olur işi dişince
Nolur kararını verme peşince
Sakın ha bunlara aldanma gönül

Düşün Garip Bektaş her şeyi düşün
Düşersen olmuyor candan yoldaşın
İster bacın olsun ister kardaşın
Sakın ha bunlara aldanma gönüm


GEL GİDELİM HACI BEKTAŞ VELİ’YE

Eğer gerçekleri görmek istersen
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye
Muhabbet demine girmek istersen
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye

Orada kurulsun bir ulu divan
Gerçekten görülsün sevilen seven
Varını yoğunu bu yola veren
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye

Şeriattan tarikata geçelim
Hakikatten marifeti seçelim
Pir elinden dolu bade içelim
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye

Keramet ehlinin ol kerem kani
Biz bizden alalım ilmi irfanı
Sevgide bulalım dini imanı
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye

Atalım kalplerden kini nefreti
İnsana verelim sevgi hürmeti
Kendinde ara bul her hakikati
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye

Hiç bir canı incitmeden kırmadan
Kendi kusurunu kendin görmeden
Boş boşuna bu bedeni yormadan
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye

Garip Bektaş hak çağırır dilimiz
Ezelden ikrara bağlı belimiz
Erenler yoludur gerçek yolumuz
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye    


BİTİRDİN

Gül diyerek diken diktin bağıma
Gözün aydın dünya beni bitirdin
Zamansız kar yağdı gönül dağıma
Gözün aydın dünya beni bitirdin

Kalbime bir yara açtın derinden
Yüreğimi söküp aldın yerinden
Hangi seven vefa gördü yarinden
Gözün aydın dünya beni bitirdin

Ömrümün boyunca çektirdin acı
Açtığın yaranın yoktun ilacı
Yıkıldı gönlümün tahtıyla tacı
Gözün aydın dünya beni bitirdin

Yorgun düştü bu gönlümün kervanı
Geldi çattı ayrılığın zamanı
Bir gün sürdürmedin demi devranı
Gözün aydın dünya beni bitirdin

Bu Garip Bektaş’la dalganı geçtin
Çile çekmek için hep beni seçtin
Sen benim başıma çok işler açtın
Gözün aydın dünya beni bitirdi


SEN GELDİN

Yıllar önce açılmıştı aramız
Yine bugün hatırıma sen geldin
Kabuk tutmuş, küllenmişti yaramız
Yine bugün hatırıma sen geldin.

Ne bir mektup ne bir haber bekledim
Sır diyerek sevgimizi sakladım
Şöyle geçen yıllarımı yokladım
Yine bugün hatırıma sen geldin

Yaşım yüz olsa da, ister yüz elli
Gönlüm unutmamış seni temelli
Hasretin içimde çıkmıyor belli
Yine bugün hatırıma sen geldin.

Ayrılık treni gelip geçerken
Sevda dağlarını delip geçerken
Herkes kendisine bir yar seçerken
Yine bugün hatırıma sen geldin.

Garip Bektaş der ki: hayalde düşte
Akıldı bırakmadı bu sevda başta
Dört mevsim içinde baharda kışta
Yine bugün hatırıma sen geldin


Kerbela’da Şah Hüseyin aşkına

Bir canım vardı verdim erenler
Kerbela’da Şah Hüseyin aşkına
Serimi meydana serdim erenler
Kerbela’da Şah Hüseyin aşkına

Aşkın ateşine yaktım özümü
Uyandım gafletten açtım gözümü
Muhammed Ali’ye verdim sözümü
Kerbela’da Şah Hüseyin aşkına

Bütün kainatı eyledin seyran
Hakkın emriyle dönüyor devran
Dosta varmak için yürüyor kervan
Kerbela’da Şah Hüseyin aşkına

Varıp kapısına yüzümü sürdüm
Erenler cemine kusursuz girdim
Bütün gerçekleri orada gördüm
Kerbela’da Şah Hüseyin aşkına

Garip Bektaş der ki kurbanlık koçum
O cananı sevmek benim tek suçum
Kınamayın dostlar yanıyor içim
Kerbela’da Şah Hüseyin aşkına

 


Çevrimdışı dehliz

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
# 15 Mar 2007 23:52:11
ERZURUMLU EMRAH



Hayatı ve Şiirleri

Emrah Erzurum’un Tambura köyünde doğdu. Doğum tarihi bilinmiyor.
Öğrenimini Erzurum’da yaptı. Hayatının bir kısmını gezilerle geçirdi.
Sivas, Kastamonu, Sinop, Konya, Niğde illerini dolaştı.
1854’te Niksar’da yaşamını yitirdi.







KOŞMA


Hazân ile geçti gülşeni bustan
Eyler dertli bülbül zâr garip garip
Haraba yüz tuttu bezmi gülistan
Ağla şimdengeru var garip garip.

Hançeri feleğin ucu ciğerde
Gittikçe artıyor yara bu serde
Diyarı gurbette tutuldum derde
Gel tabip yaramı sar garip garip.

Emrah bizim elin gonca gülleri
Açılmıştır öter dost bülbülleri
Ben sefil sergerdan gurbet elleri
Gezeyim bir zaman yâr garip garip.


--------------------------------

DEYİŞ


Dedim: Dilber, sen de sevdakâr mısın?
Dedi: Senden evvel nâra ben yandım.
Dedim: Doğru söyle, bana yâr mısın?
Dedi: Sadık yârim, gönülde andım.

Dedim: Gel, ağyarı feramus eyle!
Dedi: Terkeyledim, gönlüm hoş eyle.
Dedim: Gam-ı aşkı sen de nuş eyle.
Dedi: Çoktan anı nus edip kandım.

Dedim: Germanına benler dizilmiş.
Dedi: Görenler bağrı ezilmiş.
Dedim: Mahmur musun gözler süzülmüş?
Dedi: Hâb-ı nazdan yeni uyandım.

Dedim: Emrah gibi var mı âşıkın?
Dedi: Elbet benim senin lâyıkın.
Dedim: Halinden bil bağrı yanığın!
Dedi: Bilmez idim, şimdi inandım.


--------------------------------

GÖNÜL GURBET ELE ÇIKMA


Gönül gurbet ele çıkma
Ya gelinir ya gelinmez
Her dilbere meyil verme
Ya sevilir ya sevilmez.

Yöğrüktür bizim atımız
Yardan atlattı zatımız
Gurbet ilde kıymatımız
Ya bilinir ya bilinmez.

Bahçemizde nar ağacı
Kimi tatlı kimi acı
Gönüldeki dert ilacı
Ya bulunur ya bulunmaz.

Deryalarda olur bahri
Doldur ver içem zehri
Sunam gurbet elin kahrı
Ya çekilir ya çekilmez.

Emrah der ki düştüm dile
Bülbül figan eder güle
Güzel sevmek bir sarp kale
Ya alınır ya alınmaz.


--------------------------------

TUTAM YÂR ELİNDEN TUTAM


Tutam yâr elinden tutam
Çıkam dağlara dağlara
Olam bir yaralı bülbül
İnem bağlara bağlara

Birin bilir birin bilmez
Bu dünya kimseye kalmaz
Yâr ismini desem olmaz
Düşer dillere dillere.

Emrah eder bu günümdür
Arşa çıkan tütünümdür
Yâra gidecek günümdür
Düşem yollara yollara.


--------------------------------

BİR NAZENİN BANA GEL GEL EYLEDİ


Bir nazenin bana gel gel eyledi
Varmasam incinir, varsam incinir.
Nazik miyanından, ince belinden
Sarmasam incinir, sarsam incinir.

Kaşına çekilmiş kudret kalemi
Görmemiş dünyada derdü elemi
Her sabah her sabah verir selâmı
Almasam incinir, alsam incinir.

Yine görünüyor yârin illeri
Başımızda esen sevda yelleri
Yârın bahçesinde konca gülleri
Dermesem incinir, dersem incinir.

Nereden nereye sevmişim onu
Ateşi koymuyor yakıyor beni
Aşık Emrah sever böyle bir canı
Sevmesem incinir, sevsem incinir.


--------------------------------
GENE BAHAR OLDU AÇILDI GÜLLER


Gene bahar oldu, açıldı güller
Bülbül-ü şeydalar bağlarda gezer.
Bir saçı Leylâ’ya meyil verenler
Elbet Mecnun olur, dağlarda gezer.

Ne sönmez ateştir aşkın ateşi
Gittikçe artırır serde savaşı
Yâr senin aşkından çeşmimin yaşı
Bahar seli gibi çağlar da gezer.

Emrah tek tıfıldan bağrı yanıklar
Bezm-i muhabbete kalbi sadıklar
Maşukundan cüda düşen âşıklar
Ruz-ü şeb ah eder ağlar da gezer.

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 15 Mar 2007 23:53:40


Aşık Dildari



Artvin´in Yukarı Hod (şimdiki adı Yukarı Maden) köyünde yaşadı. Yaşamına ilişkin ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Bazı deyişlerden yola çıkılarak Şamili´nin gençlik dönemlerinde Dildari´nin yaşlı bir saz şairi olduğu kabul edilmektedir. Buna göre 19. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı anlaşılmaktadır. Kevork Pamukciyan´ın Ermeni harflerle yazılmış Türkçe cönkten yaptığı derlemelerde de Dildari´ye ilişkin bilgi ve birkaç şiir örneği bulunmaktadır. Ayrıca 1884 yılında Artvin´in Hamamlı köyünde doğan ve 1. Dünya Savaşı (1914-1918) döneminde Zile´ye göçen ve orada öldüğü sanılan bir Dildari daha bulunmaktadır.

Bu Gece
Ela gözlüm vatanını terketmiş
Bahah neye varır halım bu gece
Bülbül idim dost bağına bakardım
El kopardı gonca gülüm bu gece

Dertlilikte beter oldum Kerem´den
Ah çekerim duman çıkmaz serimden
Ayırdılar beni güzel yarimden
Yetsin muradına alem bu gece

Der Dildari yanem ölene kadar
Böyle imiş bize nasip mukadder
Arzuhalim birer birer vasfeder
Viran oldu bülbül dilim bu gece

Çevrimdışı dehliz

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
# 15 Mar 2007 23:54:42
AŞIK ŞAHTURNA

Hayatı ve Şiirleri

1950 Sivas Gürün'de doğdu. 10 yaşlarında saz çalıp, türkü-deyişler okudu. 15 yaşında kendi yapıtı ilk plağıyla büyük üne kavuştu. Konser turneleri, kasetler, plaklar, uzunçalar, long playler ve günümüz evriminde CD’ler dizileri birbirini takip etti. Yurdun dört bir yanını dolaştı. Birçok uluslararasi seçkin meslektaslariyla, aydinlarla dünyanin birçok ülkelerinde konserlere çikti. Felsefi duygu yüklü yapıtlarının yanısıra, sosyal-toplumsal, sevda-umut dolu eserlerini güçlü şiirleri, kendine özgün yanık sesiyle icra eden büyük Halk Ozanı ŞAHTURNA gerek güçlü yapıtları, gerekse de toplumsal duyarlılığı, büyük mücadeleleri, başeğmez, onurlu sanatçı-duruşu ile çağından-ülkesinden sorumlu seçkin kişiliğe haizdir.
Uzun yıllar ağır bedellerini ödediği İNSANLIK-DOSTLUK-SEVDA-PAYLAŞIM Dünyası’nın öncü sanatçı-ozanlarından ŞahTurna çok ağır baskılara ve zor koşullara rağmen nakış-nakış işlediği yüzlerce yapıta (ki birçok eseri başka ünlü sanatçılar tarafından da seslendirildi), kaset-plaklara, şiirlere imza attı. Yapıtları Üniversite, TV-Arşivlerine geçti. Uluslararası dillere çevrildi. Yayımlandı. Birçok bilim adamı, yazarlar araştırmacılar yüzlerce makale, röpörtaj ve araştırma dizileri yaptılar. Doktora tezlerine konu oldu. Ozan ŞahTurna ’Dünya çapında birçok aydın yazar, sanat ve kültür erbabı ile yakın çalışma ve dostluk yaşamları ile apayrı özellik ve güzelliklerle bezenmiştir...
Uluslararası Dostluk-Barış ve Özgürlük ödülüne de layik görülen Aşık Şahturna yasamını tanınmış Sanatçı ve yazar ŞİAR CAN’ la birleştirdi. ŞAFAK ve ŞİRİN adlarındaki kiz çocukları da çok başarılı sanatçı ve şairdirler.







Insanı başa taç yaptım

Ne eğildim, ne de saptım.
Acılardan ilaç yaptım.
Insanı; başa taç yaptım.
Tacı-tahtı yıktım canlar!

Özümü çektim darlara.
Güneşim vurur karlara.
Uyuyan bakan körlere,
Acı acı baktım canlar!

Insanlık için yürüdüm.
Bedenim korla bürüdüm.
Mum oldum yandım, eridim.
Meşaleler yaktım canlar!

Şah Turna, yar yarasından.
Güneş doğar arasından.
Nesimi'nin derisinden,
Boynuma ip taktım canlar!
--------------------------------

Ateşi Yakar Güneşim

Ateşi yakar Güneşim
Yıldızları Avuçlarım
Dogmadan bin yillik yasim
Insanligi Amaçlarim

Dolu aktım,boşa doldum
Denizlere buhar oldum
Güze kışa bahar oldum
Düze çıkar Yamaçlarım

ŞahTurna şakır dalında
Rengim var gülün alında
Mazlum insanlık yolunda
Çekildi tel tel saçlarım!

--------------------------------

Güllerde boğdular beni

Büyük okyanusta yüzdüm
Göllerde boğdular beni
Dikenli yollarda gezdim
Güllerde boğdular beni

Geçmiş ‘anıları’ andım
Bazı yandım bazı dondum
Yüce dağlara tırmandım
Yollarda boğdular beni

ŞahTurna güller kokladım
Her seher vakti yokladım
Arıydım çiçek topladım
Ballarda boğdular beni

--------------------------------

Bir yaralı kuşum!

Hasret kaldım gül kokuna
Emdiğim sütün akına
Takıldım zulmün okuna
Yetiş kaldım darda anam

Ben bir yaralı kuş idim
Hasret çekene düş idim
Yerlere düştüm üşüdüm
Kurtar beni karda anam!

Gönülde şahım atlandı
Gecem gündüze katlandı
Umutlarım kanatlandı
Koyma beni zarda anam

ŞahTurna’yım samah çeker
‘Bin üzülür’, bir ah çeker
Her gece bir sabah çeker
Yetiş kaldım darda anam!

--------------------------------

Başım dimdik bel götürdüler

Hasretin, gurbetin ağacı oldum
Meyvemi toplayıp bal götürdüler
Mazlumun derdinin ilacı oldum
Elimi uzattım kol götürdüler

Bahçıvanım deyip bağa girdiler
Hoyrat olup,güllerimiz kırdılar
Önde durup,arkamızdan vurdular
Başım dimdik ama bel götürdüler

ŞahTurna’yım dost bağında gül aldım
Siyahla savaştım, beyaz-al aldım
Arı oldum her çiçekten bal aldım
Acı bana kaldı bal götürdüler

--------------------------------

Dar çatı altına sığınamam ben

Dar çatı altına sığınamam ben
Duvarsız, çatısız dünya istiyorum
Dar kalıp, dar fikir savunamam ben
Sınırsız, kapısız dünya istiyorum

Acı olan ağız, dudak ballansın
Mavi, yeşil, beyaz sarı allansın
Dünyada bir tek bayrak sallansın
Doğusuz-batısız dünya istiyorum

Kültürler arası köprü kurulsun
Akan kan, bulanık sular durulsun
Silah deposuna kilit vurulsun
Senetsiz-hapissiz dünya istiyorum

Kirli insan, kirli doğa yok olsun
Karanlık dünyalar aydın, ak olsun
Halklar kucaklaşsın, paylar hak olsun
Sürgünsüz, savaşsız dünya istiyorum

ŞahTurna barış tohumu ekilsin
Suçlular Mansur darına çekilsin
Ordular dağılsın, surlar sökülsün
Gümrüksüz, kapısız dünya istiyorum!

--------------------------------

Alev közlendi elimden!

Ateşe sürdüm elimi
Alev közlendi elimden
Bağa akıttım selimi
Dost sevda kokar YELİMDEN


Başsızlar başa taç oldu
Gönlüm sevgiye haç oldu
Doğru söylemek suç oldu
Eğriler kaçar DİLİMDEN


Sevgi taş kapıyı açar
Gül bülbüle ıtır saçar
Beton bile çiçek açar
Taşlar güllenir KÜLÜMDEN


Bilmeyen bileni bilsin
Ağlayan gözyaşın silsin
Yeter ki İnsanlık gülsün
Şah Turna yılmaz ZULÜMDEN


Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 15 Mar 2007 23:55:18

 Refik Basaran(Ürgüp'lü)





Refik BASARAN 1907 yilinda Ürgüp'ün Damsa köyünde dogmustur. Babasi Mustafa Çavus, Annesi ise Emine hanimdir. 17 Yasinda Fadime hanimla evlenir. Bu evlilikten 3 çocugu olur. Kisa süren ömrünün büyük çogunlugunu gurbette geçirmistir. Asik Refik Basaran Ürgüp'ün yetistirdigi ender asiklardan biridir. Yöredeki asiklarin türkülerini derleyen, Ürgüp'ü türkületiren bir saz sanatçisidir. ilk tas plagini 1935 yilinda okumustur. Yaklasik 70 adet plak doldurmus. Son plagi ise AZIZIYE dir. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1945 yilinda öldügü sanilmaktadir. Toplum olaylarini, sevdayi, çileyi saziyla çalip söyleyerek Ürgüp folklorünün gelismesine büyük katkilari olmus bir ozandir. Cemalim ve Dambasinda Sari Çiçek adli türküleri Basaran'i tanitmis ve sevdirmistir. Tokat yaylasinda yaylayamadim, Hüdayda, Köprüden geçti gelin, karadir kaslarin, Naciye, Kirk güzelin içinde, Seher yeli, Köprüler yaptirdim ve Gurbet elleri adli türküler diger derledigi ve seslendirdigi türkülerdendir. Çogu türküleri bugün hala halkin ve sanatçilarin dillerindedir.

Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 15 Mar 2007 23:57:12

 Dertli Divani

15 Ocak 1962 tarihinde Urfa'nın Kısas köyünde doğdu. Asıl adı Veli Aykut'tur. Dedesi Ahmet Baba ve babası, asıl adı Hamdullah olan Aşık Büryani'dir. Küçük yaşlarda aşıklık geleneğini ve bağlama çalmayı öğrendi.

İlk ve ortaokulu köyünde, liseyi ise Urfa'da bitirdikten sonra yükseköğrenimini Ankara'da tamamlayan Dertli Divani, hem kendi şiirlerini hem de babası ya da başka aşıkların şiirlerini bestelemektedir.

Mahlasını oluşturan Dertli bölümünü 1978 yılında Emrullah Efendi, birkaç ay sonra da evlerini ziyaret eden Bektaş Efendi ise Divani bölümünü verdi. Böylelikle Dertli Divani mahlası tamamlanmış oldu. Daha 16 yaşındayken söylediği doğaçlama deyişlerin de bu mahlası almasında önemli bir etkisi oldu.

Türküleri birçok sanatçı tarafından söylenen Dertli Divani Türkiye ve Türkiye dışında birçok konser ve toplantıya katıldı. Bugüne dek tek başına 4, grup olarak da 6 olmak üzere toplam 10 adet albüm çıkardı.

Ozanın kendisine ait ilk kaseti Divane Gönül, 92 yılında Diktiğimiz Fidanlar, 96 yılında Duaz-ı İmam ve en son 2000 yılında ise Ser Çeşme adlı kaseti piyasaya çıktı.

120'nin üzerinde söz ve müziği kendisine ait eser bulunmaktadır. Derleme eserlerinin sayısı ise 60'ın üzerindedir. Sözlü eserlerinden bazıları; Zülfü Livaneli, Arif Sağ, İlyas Salman, Belkıs Akkale, Sabahat Akkiraz, Güler Duman ve bir çok sanatçı tarafından seslendirildi. Söz ve müziği kendisine ait olan eserlerinden bazıları ise: Urfa Semahı (Pervaz kısmı), Duaz-ı İmam, Altım üstüm kaç kuruşluk, Diktiğimiz Fidanlar.

Dertli Divani, halen Ankara'da ikamet etmekte olup Çankaya Belediyesinde çalışmaktadır.


 


 
Eserlerinden bazıları:

 
Altım üstüm kaç kuruşluk

Altım üstüm kaç kuruşluk
Efsaneyim, efsaneyim
Aşık olmak dile kolay
Bahaneyim, bahaneyim

Aşığın gönlü külhanda
Çok marifet vardır onda
İki kapılı bir handa
Mihmaneyim, mihmaneyim

Durmaz eser aşkın yeli
Buna revan çeşmim seli
Ben bir günahkar kul Dertli
Divaneyim, divaneyim


Diktiğimiz Fidanların

Diktiğimiz fidanların
Meyvasını yiyemedik
Ne suçu vardı onların
Dur be zalim diyemedik

Sana ne bana ne hep diye diye
Böylece yem olduk ağaya beye

Tabip yaramı azdırdı
Tatlı canımdan bezdirdi
Beni bir yarin sevdası
Diyar be diyar gezdirdi

Yanmışam kör cahil dostun elinden
Bıkmış usanmışam acı dilinden

Der Divani senlik benlik
Bizi yıkan bu cahillik
El ele gönül gönüle
Verelim olalım birlik

Yolcu yola gitmez yola bahane
Bundan kula sultana ne şahane


Medet

Ahmet Cemal Çelebi
Derleme : Dertli Divani

Evel Bahar Yaz Ayları Doğanda
Akar Deryalarda Sel Yavaş Yavaş
Sefil Bülbül Feryat Edip Ötende
Açılır Bahçemde Gül Yavaş Yavaş

Sözün Doğrusunu Söyle Ahkamın
Sözün Doğrusunu Söyle Ahkamın
Muhabbet Bağına Basma Kademin
Emsal İle Konuşmayan Adamın
Olur Altın Adı Pul Yavaş Yavaş

Her Olur Olmazın Sözün İşitme
Her Olur Olmazın Sözün İşitme
Dalga Vurup Kalb Evini Coş Etme
Adunun Elinden Bade Nus Etme
Aradan Kalkıyor Bal Yavaş Yavaş

Gör Ki Ne Eyledi Mecnuna Leyla
Gör Ki Ne Eyledi Mecnuna Leyla
Antonet Sırrına Erenler Evla
Herkesin Kısmetin Verici Mevla

Ara Kısmetini Bul Yavaş Yavaş
Kişinin Çektiği Kendi Emeli
Kişinin Çektiği Kendi Emeli
Kişi Hizmet İle Bulur Kemali
Zamanenin Devri Dondu Cemali
Başının Kaytını Gör Yavaş Yavaş

Ali Den Medet Medet,
Veli Den Medet Medet
O Pir Den Medet Medet


Ne Olacak

Bu ahvali bir kamile
Sor bakalım ne olacak
Gel gönül aşkın teline
Vur bakalım ne olacak

Ben çobanım diyen çoktur
Sürüsünden eser yoktur
Gözleyen gözeten Hak'tır
Dur bakalım ne olacak

Bil Dertli Divani suçun
Havadan uğratma göçün
Bu dert bize için için
Kor bakalım ne olacak


Dostlarım

Söz: Aşık Hüdai
Derleme : Dertli Divani

Dostlarım Hep Bende Kusur Aradı
Gerçek Yanlarımı Göremediler
Yar Dediğim Yadellere Yaradı
Sevdiklerim Bana Eremediler

Saflar Kandı Fitnelerin Sözüne
Körler Düştü Kalleşlerin İzine
Dinamitler Kondu Suyun Gözüne
Yine De Farkına Varamadılar

Kalmadı Sevdiğim Lezzetim Tadım
Devrildi Seneler Bak Adım Adım
Yıllarımı İnsanlara Adadım
Bir Günümü Geri Veremediler

Ya Göz Koydular Da Varlığıma Malıma
Kurtlar Çoban Oldu Kuzularıma
Zalimi Koydular Mazlum Yerine
Haklının Hakkını Aramadılar

Hüdainin Yaraları Döşünde
Duman Eksik Olmaz Garip Başında
Yar Yari Pişirir Aşk Ateşinde
Yarsızlar Yarasını Saramadılar     Bugün Yasta Gördüm Zülfü Siyahı
(Urfa-Kısas Semahı)

Şanlıurfa/Kısas Köyü-
Veli Aydın/Veli Öncü-Melih Duygulu

 Nenni De Nenni Nenni
 Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni

Bugün Yasta Gördüm Zülfü Siyahı
(Zülfü Siyahım)
Gülmedi Sultanım (Dost Dost)
Bilmem Ne Haldır
Halı Arz Eylerim Dinle Ahvalı
Sormadı Sultanım Bilmem Ne Haldır

 Nenni De Nenni Nenni
 Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni

O Sultanı Aşık Pirden Sorarım
(Gurban Sorarım)
Bugün Dünya Yarın (Dost Dost)
Ahret Ararım
Aşkına Kıldığım Sabrı Kararım
Kalmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır

 Nenni De Nenni Nenni
 Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni

O Sultandır Her İşlerin Sebebi
Alnının Uğrunda Gördüm Habibi
Yaralara Merhem Saran Tabibi
Sarmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır

 Nenni De Nenni Nenni
 Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni

Veli'm Hu Der Aklım Başımdan Gitti
Sağlığımda Beni Salacak Etti
Cenazeyi Kılarım Deyi Vadetti
Kılmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır

 Nenni De Nenni Nenni
 Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni

Pervaz Kısmı:
Gece Gündüz Durmaksızın
Yoluna Revanım Senin
Her Yerde Hazır Nazırsın
Sensin Mabudu Cümlenin

Ezel Ebed Sensin Gaffar
Varlığın Bizim İle Var
Gel Ihsan Eyle Güzel Yar
Bize Gevheri Madenin

Muhammet Ali Nurundur
Bektaşi Veli Sırrındır
Kul Senin Gizli Varındır
Gördük Didar-I Cemalin

Dertli Divani'ye Himmet
No'la Dilber Kıl Hidayet
Bakıdır Nur-U Velayet
Şahid-i Kur'an Ül Mübin

 Nenni De Nenni Nenni
 Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni


Yaşanılası Dünyanın

Yaşanılası dünyanın
Ne tadı ne tuzu kaldı
Ömür denen şu zamanın
Çoğu gitti azı kaldı

Çalışmadan yiyenlerin
Derimizi giyenlerin
Nice benim diyenlerin
Ne izi ne tozu kaldı

Çürük ökçe yırtık taban
Kurdu kuşu ettik çoban
Gariban daha da gariban
Ne çulu ne bezi kaldı

Bizden geçinen kalleşler
Döner geri bizi taşlar
Sıvıştı yaren yoldaşlar
Ne sözü ne özü kaldı

Cahiller kendini aklar
Kamiller özünü yoklar
Kurudu çaylar ırmaklar
Serçeşme'nin gözü kaldı

Dertli Divani'nin varı
Canandır canın öz yari
Geçti bu devrin baharı
Ne yazı ne güzü kaldı


Arayıp Gezerken Benim Bulduğum

Derleme : Dertli Divani

Arayıp Gezerken Benim Bulduğum
Seni Seven Senden Nasıl Ayrılır
Hayellerin Beni Etti Perişan
Hayellerim Senden Nasıl Ayrılır

Aşkına Düşmüşem Sevdandan Yana
Gönül Arzuhalim Ayandır Sana
Senden Ayrı Gezmek Düşer mi Bana
Can Kaşı Kemandan Nasıl Ayrılır

Aşıkı'yam Eydur Canda Cananım
Sensiz Karar Kılmaz Cisminde Canım
Ben Kuluyam Ali Benim Sultanım
Kul Olan Sultandan Nasıl Ayrılır  


 

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 15 Mar 2007 23:57:46

Aşık Sümmani


Ervah-ı ezelden levh ü kalemden
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Gönül perişandır alev-i alemde
Bir günümü yüz bin zara yazdılar

Sümmani'nin gerçek adı Hüseyin olup, babası Kasımoğulları'ndan Hasan'dır. 1861 yılında Erzurum ili, Narman ilçesi, Samikale Köyü'nde doğmuştur. Kendileri bu köye Kafkaslar' dan gelmişlerdir. Babası köyde çobanlıkla geçimini sağlamakta idi Hüseyin 10-11 yaşlarına geldiğinde, babasıyla birlikte çobanlık yapmaya başladı. Hüseyin'in genellikle danalarını otlattığı yer Ablaktaş'tır: Bir gün Şekerli Düzü' ne hayvanlarını otlatmaya tek başına gider. Hüseyin, kendisine doğru bir atlının geldiğini görür. Atlı, Hüseyin'e selam verir ve adını öğrenmek ister. Çok aç olduğunu söyleyip ondan ekmek ister. Köylerinde nerede misafir olabileceğini sorar. Hüseyin üç arpa ekmeğinin yarısını atlıya verir. O' nun bu cömertliği hoşuna gider ve der ki:

-Oğul, sana bir dua öğreteyim. Bu duayı kırk gün okuyacaksın. Yalnız yüz tane taş say, cebine koy. Her okuyuşta bir taş atarsın. Duayı kırk gün okur ve son gün Ablaktaş'a gider. Babası ise Cuma namazını kılmak için köyde kalır. Ablaktaş'taki çeşmenin yanında hayvanlarını otlatmaya bırakır. O da namaz kılmaya niyetlenir. Daha önce babasıyla burada namaz kılarlarmış Namaz vaktini anlamak için de kendilerine bir taş tespit etmişler. Güneş taşa isabet ettiği zaman öğle vakti olduğunu anlarlarmış, O gün de babasıyla yaptığı gibi kendisine taşı nişan eder ve Güneş'e bakarken uykuya dalar.

Uykusunda, çeşmenin başında kırk yeşil güvercin görür. Güvercinler birden kaybolur ve karşısında üç derviş belirir. Dervişler Hüseyin'e abdest aldırırlar ve birlikte namaza dururlar. Hatta bir dörtlüğünde der ki:

Vardım saf saf olup durmuş divana
Ben de el bağlayıp geçtim bir yana
Meylimi bağladım gari sübhana
O güzel Allah'ı gözler gözlerim...........

Daha sonra Hüseyin'i ortalarına alıyorlar. Hüseyin bakıyor ki. dervişlerden birinin elinde bir tabla, üç dolu bardak var. Derviş, bunları Hüseyin' in önüne getiriyor ve

-Hüseyin, bu şerbetlerden bir tanesini iç bakalım.

diyor. Hüseyin bardakların içindekileri şerbete benzetemiyor. Kendisini kandırdıklarını. Ona içki içireceklerini sanıyor. Ne kadar zorluyorlarsa da içmiyor Bunun üzerine birisi Hüseyin'in ellerini tutuyor. birisi de parmağını bardağa batırıp Hüseyin'in ağzına sürüyor. Tam bu esnada Hüseyin uykudan uyanıyor. Bakıyor ki, ne derviş var ne de şerbet. Fakat ağzında İnanılmaz bir lezzet hissediyor.

- Öylece bir daha uykuya dalıyor. Uykuda yine karşısına dervişler çıkıyor Tam eline bardağı alıp içmeye hazırlanıyor ki, dervişler şôyle diyor:

-Oğul, buna aşk badesi derler. Sevdiğin kız aşkınadır. Kızın adı Gülperi'dir. Bedahşah kentinde Şah Abbas'ın kızıdır. Sen Onun. O da senindir. Birbirinize aşık maşuk'sunuz. Dervişlerden biri Gülperi'nin cemalini gösterir. Üç bardak Hüseyin'e. üç bardak ta Gülperi 'ye verirler. Yeşil mürekkeple yazılı bir kitap okuturlar.

Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek.....

Hüseyin uykudan uyanır ki, ne Gülperi Han var ne de dervişler. Danaları da göremeyince köyün yolunu tutar. Köye varmaya yakın bir atlıyla karşılaşır,

-Hüseyin, korkma oğlum, sen ereceğine erdin. Bundan sonra senin mahlasın Sümman, dünyada kavuşmak senin için haram, der. Sümmani, anlam olarak "Sonuncu, sona ait" demektir.

Hüseyin köye varınca annesini,. babasını uyandırır. Babası da ertesi sabah. köylülere, çobanlığı bıraktıklarını söyler. Aradan otuz kırk gün geçer, günler geçtikçe aşkı da ziyadeleşir. Herkes. Onun hastalandığını, cin'e; peri'ye karıştığını sanır. O zamanlar sıra geceleri düzenlenirmiş. Bir akşam babasına yalvarır. gecelere katılmak İstediğini söyler. Babası da dayanamayıp götürür. Sıra Sümmani'ye gelince. bazı kimseler, O'nun çocuk olduğunu söyleyerek atlamak İsterler. Köylülerin teklifini kabul etmeyerek, türkü söylemek istediğini belirtir ve söze başlar:

Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu alemler oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç-beş dervişan
Lisanları bir hoş sedasın tek tek

Lisanları bir hoş eyler avazı
Onlarda mevcuttur ilm-ü el fazı
Dediler: Vaktidir kılak namazı
Aldılar abdestin edasın tek tek

Aldılar abdesti uyandım habran
Aslımız yapılmış hak ü turabtan
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek

Okudum harfini zihnim bu!andı
Yalelerim göz göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek

Nuş ettim badesin gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yar yüzünde saydım üç beş bengini
Halhalın altında hırdasın tek tek

Dediler: Sümmani gel etme meram
Adamı çürütür dert ile verem
Sen içün dünyada kavuşmak haram
Hüdam böyle salmış kalemin tek tek

Koşma bitince köylüler şaşırır. Onun badeli Aşık olduğu anlaşılır. Fakat henüz saz çalmasını bilmemektedir. Babası ile bir gün Erzurum ' a giderler. Burada aşık kahvelerine devam eder. Sazın perdelerini ve tezene tutmasını öğrenir. Her akşam köylüyü toplayıp saz çalar. Günler ayları, aylar yılları kovalar Sümmani köyde duramaz ve sevdiğini aramaya karar verir. Önce KafKaslar'a. oradan İran'a gider. İran- Turan illerini dolaşır. Bedahşah'ı tanıyan, Gülperi'nin adını duyan bir Allah kuluna rastlayamaz Hint, Afgan topraklarına gider. Onun bir gurbeti yaklaşık beş yıl sürmüştür. Günlerden bir gün rüyasında pirini görür. Piri O'na Kırım'a bir geziye çıkmasını söyler. Sümmani yanına sofusunu alıp Kırım yolculuğuna çıkar Kışı Kırımda geçirir. Yaz gelince tekrar köyüne döner. Artık şair, hareket kabiliyetini yavaş yavaş kaybederek duraklama dönemine girmektedir.

Devrin büyük şairlerinden Erbabi'yi mat eder. Başarıları Erzurum Valisinin kulağına kadar gider. Bir süre sonra. Sümmani Pasof'a gider. Aşığı oradan Suskap köyüne Zülali'nin yanına götürürler. O sırada ünü Kars'ı, Ardahan'ı, Erzurum'u kaplamış olan Aşık Şenlik'te oradadır. Üçünden bir atışma İsterler. İlk sözü Sümmani söyler:

Adem Sefiyullah makam-ı peder
Cennet' te ihvan bir kere düştü
''Sürün'' dedi, mollam takdir-i kader
Cennetten dünyaya bir kere düştü

Şenlik: Hışm-ı nar içinde gülüstan gözü
İbrahim Safa'ya bir kere düştü
İsmail' e gelen koç kurban kuzu
Cennet'ten Mina 'ya bir kere düştü

Zülali: Türaptan bir avuç hak aldı kaddes
Bu zemin Ierzeye bir kere düştü
Beytullah yerine Beytü'l Mukaddes
Kuruldu Kabe'ye bir yere düştü

Sümmani'nin esas amacı, Şenlik ile meydan edilmekti. Günün birinde yine Samikale köyünden, Sefili isminde birisi, Aşık Şenlik'in yaşadığı. Kars'ın Çıldır ilçesinin Suhara Köyü'ne gider. Kendisini Aşık Sümmani olarak tanıtır. Fakat mat olup, sazını bırakarak köyüne geri döner. Bu olaydan hemen sonra Aşık Şenlik, Ardahan'a gider. Aşık Sümmani ile Ahmet Onbaşı da Şenlik'İn köyüne gelirler Orada. yöre İçinde önemli bir konuma sahip olan, Haşimoğulları 'ndan Celal Bey ve Şerif Bey'le karşılaşırlar. Her ikisi de, bir süre önce köye gelip kendisini Sümmani olarak tanıtan aşıktan, Onun Şenlik'le yaptığı karşılaşmadan bahsederler. O zaman, Sümmani kendi şanını kurtarmak için Aşık Şenlik'le karşılaşmak istediğini söyler. Şenlik, Ardahan'dan köye çağrılır. Neticede bir araya gelirler. Hem tatlı tatlı sohbetler ederler hem de atışırlar. Sonunda yenişemeyip, kardeş olduklarım ilan ederler. Birkaç gün sonra köyüne geri döner. Fakat zaman Gülperi'yi unutturamamıştır. Köylüleri ona rastlayıp konuşturdukları zaman, O, şu şiirini söyler:

Ervah-ı ezelden levh ü kalemden
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Gönül perişandır alev-i alemde
Bir günümü yüz bin zara yazdılar

Gönül gülşeninde har oldu deyu
Hasretlik ismimde var oldu deyu
Sevdiğim, sevdiğin pır oldu deyu
Erbab-ı garezler yare yazdılar

Dünyayı sevenler veli değildir
Canı terk edenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hali değildir
Her birini bir efkara yazdılar

Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yadlar gezer yarin vilayetinde
Herkes diyarında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazdılar

Döner mi kavlinden sıdk-ı adıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydine geçti bunlar aşıklar
Sümmani'yi ''Derkenara'' yazdılar

Aşık artık gerileme dönemine girmiştir. Bir gece rüyasında Gülperi. işaret almadan gurbete çıkmaması yolunda tembih eder. Bu duruma çok üzülür. Zaman zaman Erzurum'a gidip gelmektedir. Erzurum da bulunduğu günler kahvede otururken arkadaş ve dostları sözü eski günlerden açıp. Sümmani'ye Gülperi ile olan aşkını anlattırmak isterler. Artık ihtiyardır. Sazını eline alıp şu şiirini söyler.

Tarih seksen dokuz on bir yaşımda
Cem başımda iş birer birer
On sekiz yıl sürdü yarin peşinde
Akıttım gözümden yaş birer birer

Görmedim dünyada bir şadlık demi
Geçti civan ömrüm, gülmem encamı
Her boyun sistemi, feleğin kahrı
Vurdu her taraftan taş birer birer

Sümmani'yim hani benim otağım?
Gün be gün, bulandı dalım, budağım
Devroldu devranım, çevrildi çağım
Döküldü dihenden diş birer birer

Bir gün gençliğini hatırlayıp aşk badesini içtiği Ablaktaş'a gider. Çobanlığı bıraktığından beri buraya hiç gitmemiştir. Orada oturur, uzun uzun düşünür, çalar, söyler. Artık, sadece kahvelerde çalıp söylemektedir. Bu sıralarda, Gülperi de Sümmani'den haber alamadığına üzülmektedir. Bir gün Bedahşah 'tan tellal çağırttırır. Sümmani'yi aratmak için iki kardeş görevlendirir Sümmani'yi bunlara iyice tarif eder. Aradan günler, ay!ar geçer İki kardeş Kafkas taraflarına gelirler. Birden gözlerine bir adam ilişir. Adamlara Sümmani adında birisi aradıklarını söylerler. Adamlar:

-Biz Onun akrabalarındanız. Sümmani yakında öldü. Gülperi adında bir kızı sevmişti. Bu kızın aşkı için pir elinden bade verilmişti. İşte o vakitten beri. Sümmani Gülperi'nin aşığı olmuştur. Daha ölmeden bir kaç gün evvel rüyasını görmüştü. Günlerce ağladı, son dakikasına kadar Gülperi'nin acılarını çekti. Sonunda Ona hasret gitti.

İki kardeş, Sümmani'nin ölümüne çok üzülürler. Köye dönerler ve doğruyu Gülperi'ye söylemeye karar verirler. Şah'ın sarayına yaklaşırlar, bakarlar ki bir cenaze kalkmaktadır. Bu Gülperi'nin cenazesidir. Sümmani, Samikale Köyü'nde, 5 Şubat 1915 tarihinde vefat etmiştir.

Der Sümmani tamam oldu muhabbet
Biz varalım, siz olasız selamet
Kalktı bu karyeden çekildi kısmet
Göründü gözüme yol yavaş yavaş

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 16 Mar 2007 00:00:40


Ozan Nurşani

Aşık Nurşani




Asıl adı Ali Ayhan olan Ozan Nurşani, 2 Şubat 1959'da Gaziantep/İslahiye'nin Sakçagözü Köyü’nde doğar. 10 yaşlarında bağlama çalmaya köyüne gelip giden aşıklardan etkilenerek başlar. Babasının da bağlama çalmasına yardımı ile bağlama çalmayı geliştirir. Daha sonra 1972-73 yıllarından itibaren şiir yazmaya da başlar. Artık Aşık Mahzuni gibi birçok aşıkla birlikte çeşitli konserlerde çalıp söyleyecek kadar kendini geliştirmiştir. İlk plağını da 1972-73 yıllarında doldurur ve kendisine verilen Hürşani mahlası, plakta Nurşani olarak yanlışlıkla basılır. Daha sonra da bu mahlası kullanır. Türküleri dilden dile dolaşır. O hem kendi bestelerini hem de başka halk ezgilerini çalıp söylemeye devam eder. Sevgi, doğa, taşlama, toplumsal sorunlar gibi konular ve ayrıca Barak ezgileri de kendine has yorumuyla onun bağlamasında ve dilinde hayat bulur. Aşık Mahzuni ile birlikte 1979 yılında konser vermek için Almanya'ya gelir ve daha sonra da burada kalmak üzere yerleşir. Yüzlerce şiirlerinden bir kısmını kendisi bestelemiştir ve besteleri çeşitli sanatçılar tarafından da okunmaktadır. Bugüne dek 20 nin üzerinde kaseti çeşitli firmalar ve emek hırsızları korsan kasetçiler tarafından piyasaya sürülmüştür. Ozan Nurşani’nin kendi şiirlerinin bir bölümünü topladığı bir kitap çalışması bulunmaktadır.

 
       





 





Şiirlerinden örnekler:

İstersen

Ne kefen isterim ne de bir tabut
Ben öldükten sonra yakın istersen
Değişik bir madde olur kalırım
Açıp mezarımı bakın istersen

Ben insan doğmuşum bundan hakka ne
Doğadan senaryo hakka şaha ne
Öte dünya varmış bir de daha ne
Delinin birisi takın istersen

Üfledim ötmedi elin düdüğü
Geçemedim engelleri gediği
Bana çirkin elin güzel dediği
Bir de benim gözle bakın istersen

Nurşani insanlar doğar da ölür
Bir varlık ölünce bir şekil alır
Her neden korkarsan başına gelir
Tüm zaman zarfında sakın istersen



Bu Sene

Şakadan köşeyi döneyim dedim
Adalet boynumu büktü bu sene
Kanunun gözleri kapalı gördü
Alıp zindanlara tıktı bu sene

İşçiyi sömüren halkımı ezen
Ben miyim yoksa bu düzeni bozan
Leblebide nemlik oranı sezen
Kuru bir iftira taktı bu sene

Eller gece gezer sense uyursun
Şu perişan halin kime duyursun
Kiminin gözünü Allah doyursun
Gelip de yuvamı yıktı bu sene

Şahin avın alır gökte gezerken
Minik karıncayı filler ezerken
Eller şu baharda kırda gezerken
Nurşani hücreden baktı bu sene


Beni 2

Sevenlerim yüz çevirdi
Yar da bugün sattı beni
Sensiz yaşayamam derdi
Azarlayıp attı beni

Öyle bir çıkmaza düştüm
Nasıl edeceğim şaştım
Hal bilmeze hal danıştım
Pemperişan etti beni

Budur gönlümün çabası
Bitmez figanı cefası
Dostun bir tek merhabası
Böyle aşık tuttu beni

Nurşani'nin çıkmaz sesi
Her sevdanın var hilesi
Yalancının yar demesi
Hiçten hiçe yuttu beni

Bakışın

Ela göz üstünde kaşın yay gibi
Atar beni talan eder bakışın
Ülkeler fethetmiş bir kral gibi
Elden ele salan eder bakışın

Gözlerin ateştir kirpiğin oktur
Benim gibi sana kavrulan çoktur
Hikmet eyle hikmetini görüktür
Açıp açıp solan eder bakışın

Gül cemalin aydır kaynatır kanım
Elim kolum titrer tutmaz bir yanım
Ecel döşeğinde kalan o canım
Bunca ömrüm yalan eder bakışın

Nurşani'yem yar elinden yoruldun
Ne söyledim yar ben sana darıldın
Yıllar yılı önce sevdin vuruldun
Yerden yere çalan eder bakışın


Kaldı

Gökyüzü yırtıldı umman delindi
Şurada dünyanın kaç günü kaldı
İnsanlığın adı bir bir silindi
Gayrı halimizin aç günü kaldı

Hoyratı söylersen derler mi gazel
Güzel seven gözle görünür güzel
Namussuzu kimse sevmezdi ezel
Şimdi başımıza taç günü kaldı

Rüşvetin adını yaptık hediye
Kızıyorlar neden almadın diye
Hakime savcıya hem de kadıya
Kervancı yolunda baç günü kaldı

Küçük durma cüce diye ezerler
Etrafına düşman tabur dizerler
Kuruluysa düzenini bozarlar
Şimdiki zamanın güç günü kaldı

Nurşani'yem sorgum varsa sorulur
Hesabım da defterim de dürülür
Hakkın kuvvetine o gün varılır
Cehennemde yanan sac günü kaldı


Bilemem

Ben gönlümde gamı yası kaldırdım
Ağlar mıyım güler miyim bilemem
Bunca ömrü dost uğruna soldurdum
Pişman olup yılar mıyım bilemem

Ne saray istedim ne de köşkünü
Sakladım içimde onun aşkını
Olmadım bir zaman varlık düşkünü
Bundan sonra diler miyim bilemem

Bence bir manası vardır sözümün
Ancak beni yakar narı özümün
Düğün bayram olsa iki gözümün
Yaşlarını siler miyim bilemem

Bazen derya oldum bazen göl gibi
Bazen sulu toprak bazen çöl gibi
Kır bayır başında açan gül gibi
Açıp açıp solar mıyım bilemem

Nurşani'yem derler nedir telaşın
Bir başına yapayalnız dolaşın
Ömür geldi geçti bitmez dalaşın
Saçlarımı yolar mıyım bilemem 
       





 
 
 


Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 16 Mar 2007 00:02:05
Şemsi Yastıman

Yakın bir süre önce yitirdiğimiz Şemsi Yastıman, Türk Halk Müziği'ne ''kaynak kişi'', ''derleyici'' ve ''aşık'' kimliği ile emeği geçmiş bir usta halk sanatkarıdır. Asıl adı ''Mehmet Galip Şemsettin'' olan Şemsi Yastıman, Şekerci Ahmed Ağa ve İlhamiye Hatun'un oğlu olarak 10 Temmuz 1923'de Kırşehir'de doğdu. Saza ve söze ilgisi Ortaokul yıllarında başladı. Önce Kırşehir ve çevresinde ki ustalardan etkilendi. Ankara'da bulunduğu yıllarda Yağcıoğlu Fehmi Efe ve Genç Osman'ın müzik meclislerine girerek kendini ve sazını geliştirdi. Bu yıllarda sahneye çıkmaya haşladı. Bir süre İzmir'de bulunan ve burada evlenen Şemsi Yastıman, daha sonra İstanbul'a yerleşti ve san'at hayatını burada sürdürmeye başladı. Kısa sürede şöhreti arttı, gazinolarda çalışmaya başladı. Dönemi içinde basın-yayın organlarının en çok bahsettiği sanatçılardan biri oldu. Onlarca plak doldurdu ve pek çok kez Türkiye Radyoları'nın emisyonlarına davet edildi.

       Şemsi Yastıman, özellikle halk müziği geleneğinin çalıp-söyleme tarzını benimsemiş bir halk sanatkarı olarak adından söz ettirdi. Aşıklık geleneğinin çeşitli türlerinde seslendirdiği eserlerle ve bilhassa dönemi içinde unutulmaya yüz tutmuş olan ''destan'' ve ''taşlamaları'' ile sevildi.

       Ayrıca, memleketi Kırşehir'in müzik potansiyelinin geniş kitlelere tanıtılmasına, ''mahalli sanatçı'' kimliği ile ön-ayak oldu. Sanatçı kişiliği yanında, kendi adını taşıyan dükkanında saz dersleri vererek pek çok sanatçı yetiştirdi. Türk Halk Müziği konusunda çeşitli kitaplar ve notalar yayınlayarak kültür-san'at hayatına hizmetlerde bulundu. Şemsi Yastıman, doğduğu gün ve ay'a tesadüf eden 10 Temmuz 1994 tarihinde Lapseki'de vefat etti.
 



Memleket Hasreti

Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah
Sılayı bir daha görmek istiyom
Çugun'a varınca ya ağşam, zabah
Topraklara yüzüm sürmek istiyom

Kaman'ı, Mucur'u, Çiçekdağı'nı
Kındam, Dinekbağı, hem Özbağ'ını
Köylü, kentli, hastasını, sağını
Görüp bir muhabbet kurmak istiyom.

Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı
Aşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı
İmarette neslim Şeyh Süleyman'ı
Aşk ile bağrıma sarmak istiyom.

Ahievran, çarşı içi, hökümet
Kümbetaltı, Kayabaşı, İmaret.
Akrabayı, eşi dostu ziyaret
Uğrayıp, hal-hatır sormak istiyom.

Ne büyüktür zevki yurdu görmenin
Kaç senenin hasretine ermenin
Dört bir yanda methedilen termenin
Şifalı suyuna girmek istiyom.

Halam sağ olsa da, sesim duysaydı
Cebime devramel, iğde koysaydı
(Şunda yi) diyerek alma soysaydı
Cevizi de dişle kırmak istiyom.

Bir de gitsem tezem beni görseydi
İçi çokelikli dürüm dürseydi
Hele azıcık da sızgıt verseydi
O an pirzolayı yermek istiyom.

Dayım gilden acık köğtür aldırsam
Emmim gilden armıt kak'ı buldursam
Ceblerime şak leblebi doldursam
Töhmeleyip, uşgur kırmak istiyom.

Sögürmelik bir et çıksa satırdan
Höşmerim, çullama gitmez hatırdan
Kuşlukleyin hedik gelse tandırdan
Çölmeğin içine girmek istiyom.

Bir hağbe kemeyi yüklesem sırta
Çıksam bir alamaç yapacak sırta
Beş gö suvan, üç kaynamış yımırta
Bazlama içine sarmak istiyom.

Bunları her daim arzular özüm
Memleket mahsülü vücuda lüzum
Tokaloğlu kaysı, dıranı üzüm
Tek, yimeyim, şöyle dermek istiyom.

Bir dügün olsa da bir kayın gitsek
Dokuz butlu tavuk lafını etsek
Dam pilavu, gelse yisek tüketsek
Davullu zurnalı dernek istiyom.

Harmana denk gelse, düvene binsem
Şöyle dabaz olup, kaşınsa ensem
Acık bağ bellesem, acık dinlensem
Çayıra bir pala sermek istiyom.

Bağ bozumu üzüm haftına batsak
Bekmez kazanına hayvalar atsak
Boranıynan damla şiresi datsak
Arı soksa, çamır sürmek istiyom.

Üç arkadaş şöyle bir bahça bulsak
Çalpıdan hatlayıp, bir üzüm yolsak
Sağbısı dutsa da, bir rezil olsak
O tatlı günlere ermek istiyom.

Seğirdip, dolaşsak hep tarla dapan
Keklik dutmak için kursaydık kapan
Daş döğüşü olsa, vızlasa sapan
Kafamı, gözümü yarmak istiyom.

Bilmem ki olur mu gine becerim?
Çayırda oynasak zıkka, acerim
Terleyıp, karakıp, bir su içerim
Dalağım kabarıp, böğrmek istiyom.

Enteremi giysem, sümüğüm aksa
Koluma silerim, yağlığım yoksa
(Başangı) dır diye mahalle bıksa
Kesekle camları kırmak istiyom.

Cesurluğum dutsa, şöyle kasılsam
Yaylıların arkasına asılsam
Kımçıyı yiyince yere yassılsam
Yollarda ağlayıp durmak istiyom.

Ceviz kaval etsem, sakam da toksa
Çızgılı oynarım, eneğim çoksa
Koluma söylerken bir döğüş çıksa
Sumsuk yimek, hem de cırnak istiyom

Tok, çik, opban, mirre bir aşşık atsam
Sakanın dımığna kurşun akıtsam
Üç yüz enek ütüp, cebe bakıtsam
(Ne şişiyon la) dedirmek istiyom.

Görür m-ola bu fakirin gözleri?
Delice Çay'ını, berrak özleri
Kıssıkkaya serinledir bizleri..
Neyleyım denizi, ırmak istiyom.

Kim sorarsa yazdın bunları niye
Gelecek nesile kalsın hediye
Kırşehir'de doğdum, Türkmen'im diye
Her yerde göğsümü germek istiyom.

Ey Şemsi Yastıman, ümitli kulsun
Kısmet ise gayen yerini bulsun
Hemşeriler buna vasıta olsun
Kırşehir'e selam vermek istiyom.
 
 Ankara’da Yedik Taze Meyvayı

Kaynak: Şemsi Yastıman
Derleyen: TRT Müz. Dair. Bşk.

Ankara’da Yedik Taze Meyvayı
Boşa Çiğnemişim Yalan Dünyayı
Keskin’den De Sildirmeyin Künyeyi
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Anamdan Başkası Yalan Ağlasın


Ankara’yla Şu Keskin’in Arası
Arasına Kara Duma Durası
Çok Doktorlar Gezdim Yokmuş Çaresi
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Babamın Oğlu Var Beni Neylesin


Trene Bindim De Tren Salladı
Zalim Doktor Ciğerimi Elledi
İyi-olursun Dedi Geri Yolladı
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Anamdan Başkası Yalan Ağlasın


Mezarım Başında Kuşlar Ötüşür
Benzim İçtim Ciğerlerim Tutuşur
Ağlama Hatice, Sefer Yetişir
Söyleyin Anneme Çalsın Nennimi
Kim Alırsa Alsın Nazlı Gelini


Binmiş Taksiye De Sefer Geliyor
Annesinin Ciğerini Deliyor
Gelin Hatice’yi Eller Alıyor
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Gelin Hatice’yi Kimler Eylesin


Mezarımı Derin Kazın Dar Olsun
Edirafıda Lale Sümbül Bağ Olsun
Ben Ölüyom Ahbaplarım Sağolsun
Söylen Kardaşıma Çalsın Sazımı
Kadir Mevlam Böyle Yazmış Yazımı



Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 16 Mar 2007 00:10:31
Sabit İnce 

1954 yılında Nevşehir ili Kozaklı ilçesi Gerce köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu Kozaklı'da, liseyi Kayseri Ticaret Lisesinde okudu. 1976 yılında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinden mezun oldu.

Özel sektörde çeşitli görevlerde, Toprak Reformu Kayseri Bölge Müdürlüğünde uzman, Toprak Mahsulleri Ofisi Kayseri Bölge Müdürlüğü ve Urfa Bölge Müdürlüğünde Uzman olarak çalıştı. 1999 yılında özel bir kuruluşun genel müdürlüğünden emekli oldu. Vizyon dış ticaret a.ş.nin kuruluşunda görev aldı ve genel müdürlüğünü yaptı.

Bizim Anadolu, Tercüman, Hergün ve Türkiye Gazetelerinde yazar, muhabir, istihbarat şefi olarak çalıştı. Töre ve Devlet dergilerinde yazılar yazdı. Kayseri de yayınlanan "Kayseri Şairler antolojisi"ne ve Adana da yayınlanan "Ozanlar Güldeste Şairler" antolojisine katıldı. Kayseri de yayın yapan Erciyes, Elif, Başak televizyonlarında, mahalli radyolarda şiir ve edebiyatla ve "Bizim Aşıklarımız" adlı halk aşıkları ile ilgili programlar yaptı konuk olarak bu programlara katıldı. Kayseri de yayınlanan yeni Kayseri, kayseri olay, Kayseri Anadolu Haber, Star Haber, Kayseri Gündem ve Kayseri Hakimiyet Gazetesi İnce Zımbalar köşesinde yazı ve şiirleri yayınlanmaktadır. Gülpınar, Yesevi, Ozan, Bizim Kuşak, Kayseri Çağdaş, Sevgi Yolu, Ana, Erciyes, Çemen, Simav Anadolu, Yalaka gibi dergilerde şiirleri halen yayınlanmaktadır.

Ve Aynı Rüzgarla Savrulduk adlı ortak şiir kitabından sonra Aşkın Ateşi adlı ikinci şiir kitabı temmuz 1996 da yayınlandı. Sırlı Söz adlı şiir Kitabı, Anadolu hececileri-1, Anadolu Hececileri-2, Anadolu Hececileri-3, Anadolu Hececileri-4, Anadolu Hececileri-5, Anasam
Şiir Antolojisi-1 , Anasam Şiir Antolojisi-2 şiir kitaplarını 2000 - 2001 yıllarında yayınladı.

Şiir dalında ozan dergisinden mansiyon, Bizim Kuşak dergisinden mansiyon, makale dalında üçüncülük ödülleri aldı. Türk halk müziği ile amatör olarak ilgilenmekte, aşık türünde sözlerini yazıp bestelediği 40 dan fazla türküsü vardır. Halen genel Merkezi Kayseri de bulunan Anasam Anadolu İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri meslek birliğini kurdu ve genel başkanlığını ve Nevşehirliler Derneğinin başkanlığını yapmaktadır. TBMM de Fikir ve Sanat eserleri kanununda meclis alt komisyonunda ve devlet planlama Teşkilatınca hazırlanan 8. beş yıllık plan çerçevesinde Fikri ve Sınai Haklar özel ihtisas komisyonunda üye olarak görev yaptı, Anasam Bülteni adlı bir yayın organının sahipliğini yapmakta, Anasam Yayınları tarafından yayınlanan 45 kitabın editörlüğünü de yürütmektedir. Nurcan hanımla evli, Muhammed ve Çağrı adlı iki oğlu, Nazende isimli bir kız çocuk babasıdır.


Eserlerinden bazıları:


 
Olur mu

Yürü bre deli gönül
Yaz gününde kar olur mu
Yaşlanmaz kocamaz gönül
Aşıklarda ar olur mu

Olur mu dünyada vefa
Çekmedin mi çile cefa
Her mahlukta var ya kafa
İnsana hiç zor olur mu

Olur mu canların sonu
Arif olan bilir bunu
Gramı kilosu tonu
Tartılmadan kar olur mu

Olur mu sevdasız aşık
Anlamaz irfansız şaşık
Olduğumuz su bulaşık
Yanmayınca kor olur mu

Olur mu dağlardan yüce
Elif ile nundan hece
Cim ve elif ile İnce
Sarmayınca yar olur mu


Dağlar

Eğer sizde biraz merhamet varsa
Dertlerim artıyor yol verin dağlar
Nazlı yar çıkıp da yoluma dursa
Solmasın da gonca gül verin dağlar

Çökmüş dayanmıyor gönlümün damı
Deli mecnun deyi kınaman beni
Sağımda ardıcı solumda çamı
Size tutunayım el verin dağlar

Ben de sizin gibi yoktan olmuşum
Beli demişim de karar vermişim
Mansur misli ben de dara girmişim
İpinen öldürmen dal verin dağlar

Mevla bin bir çiçek sizi süslemiş
Türlü renkler verip gergef işlemiş
Gelen gider olup göçe başlamış
Arıya çiçeği bol verin dağlar

Acımadan yakıp kesip iz ettim
İniş yokuş dinlemedim düz ettim
İnce gönlü göyündürüp köz ettim
Yanan bağrınızdan kül verin dağlar


Çevirir

Şu insan bin türlü hülyaya dalar
Zerreyi katreyi sele çevirir
Kimi de boş boşa fikrini yorar
Harcanıp tükenmiş pile çevirir

Bazıları koşar bir uğraş verir
Her sözü fikriyle çamlar devirir
Kimisi uslanmaz dümen çevirir
Bazısı sırımı tüle çevirir

Çiçekler dökülür gelinir sona
Dallarda meyvalar can verir cana
Bir gülücük bile yeter insana
Arifler manayı dile çevirir

Vakit gelir yaprak solmaya başlar
Uğraşıp rızkını almaya başlar
Ol deyince yoklar olmaya başlar
Rahmet kesilince küle çevirir

Güz gelir tabiat çulunu soyar
Gökteki yıldızlar duramaz kayar
İnce her taşı da yerine koyar
Koca kainatı sala çevirir


AĞLARIM

Sarıdaştan aşağı,
İner iner ağlarım.
Buğdaylarda başağı,
Okşar okşar ağlarım.

Yılların öncesine,
Karanlık gecesine,
Sevginin hecesine,
Döner döner ağlarım.

Varsın deli desinler,
Keyfime değmesinler,
Varsınlar sevmesinler,
Seve seve ağlarım.

Sevda yelkeni açtım,
Kötülerden hep kaçtım,
İNCE deryaya ulaştım,
Dala dala ağlarım.


AĞLASIN DURMASIN

Gel sazım seninle muhabbet edek,
Mızrap vursun, tel ağlasın durmasın.
Binek aşk atina, o yare gidek
Kamçı vursun, yol ağlasın durmasın.

Gel yarin aşkına badeler olsun,
Dudak içsin, mey ağlasın durmasın.
Huri gılmanlarda sakimiz olsun,
İnce sussun ney ağlasın durmasın.


AŞIK

Gelin aşık olan erler,
Kardeş olalım gelin de.
İnlesin yol ile yerler,
Yoldaş olalım gelin de.

Sevgi badesin içelim,
İçip de serden geçelim.
Dost bayrağını açalım,
sırdaş olalım gelin de.

Erler, pirler bizden doğsun,
İlim karanlığı boğsun.
Sevgi rahmetleri yağsın,
Haldaş olalım gelin de.

Birlik kanadın açalım,
Nurlu ışıklar saçalım,
Kötülerden hep kaçalım,
İydaş olalım gelin de.

İnce nereye göçelim,
Hak gömleğini biçelim.
Zulümsüz bayrak açalım,
Koldaş olalım gelin de.


AVŞAR GÜZELİ

Kirpikleri kalem gözleri hurma,
Ben başka görmedim avsar güzeli.
Gözleri süzerek bakışıp durma,
Gönlüm yenemedim avsar güzeli.

Kara gözlerinde zindana girdim,
Direndim dayandım göğsümü gerdim,
Cehenneme götürseydin giderdim,
Kıyıp soramadım avsar güzeli.

Hurilerin hepisini topladım,
Güzelleri söyle bir hesapladım,
Ayıldimda bir kendimi topladım.
Adin soramadım avsar güzeli.

Güneş yere mi'ndi ay mi parladı,
Gönül laf dinlemez inan zorladı,
Dengeyi bozdu da akil zirladi,
Orda duramadım avsar güzeli.

Sekiz cennet onsekizbin alemde,
Nasil yazdı seni levhi kalem de?
Güzelliğin parça parça bölemde,
El'e veremedim avsar güzeli..

Esin menendini görmedim billah,
Seni hangi nurdan yarattı Allah?
İNCE aşk elinden dedi illallah,
Ondan sevemedim avsar güzeli..


BENİ...

Kahbe dünya ne acayip işin var,
Derin düşünceye daldırdın beni.
Ne insafın, ne kocamaz yaşın var,
Kırkına geldim de soldurdun beni.

Yalan dünya sana aldananın var,
Heveslenmem sana kandırdın beni.
Zengine çok geniş, fakire de dar,
Bundan sonra kandıraman sen beni.

Yüce dağlarıyın başında karlar,
Yazın yakıp, kışın dondurdun beni.
Dünya diye çok da methin yaparlar,
Kaç kere mezara koydurdun beni.

Ateşin var, toprağın da suyun var,
Gaflete daldırıp yandırdın beni.
Ben Adem torunu bende ruh da var,
Şakıyan bülbüle döndürdün beni.


BAŞKADIR

Bülbül gibi zar ederim
Figanım başkadır benim
Her güzeli yar ederim
Sultanım başkadır benim

Yolcuyum handan giderim
Göçüm bir başkadır benim
Gurbet elde ah ederim
Suçum bir başkadır benim..

Aşkın sazını çalarım
Telim bir başkadır benim
Gece gündüz hep cağlarım
Selim bir başkadır benim

İki ayakla yürürüm
Yolum bir başkadır benim
İki gözümle görürüm
Körüm bir başkadır benim

İNCE'yim ince söylerim,
Dilim bir başkadır benim
Ateş ile dans eylerim
Külüm bir başkadır benim 


Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 16 Mar 2007 00:18:18


Salacıoğlu

 (tam adı Salacıoğlu Mustafa Celveti veya Giritli Salacıoğlu Mustafa Celveti, bazen şeyh ünvanı ile de geçer) 18. yüzyılda Girit'te doğmuş ve yaşamış bir Türk tasavvuf şairidir. Salacızade ve Salacıdedeoğlu mahlaslarını da kullanmıştır. Bir divanı ve iki mesnevisi bulunmaktadır.

Hayatı hakkında çok az şey bilinmektedir. Babası Şeyh Ahmed Efendi'nin ölüm yılı olan 1756'dan bir süre önce Hanya'da doğmuş, son şiirlerinin tarih düştüğü 1825'den bir süre sonra Kandiye'de ölmüştür. Çok seyahat ettiği, İstanbul'da Üsküdarlı Haşim Baba'nın meclisinde bulunduğu şiirlerinden bilinmektedir. Ebced hesabı ile yazılmış şiirleri de bulunmaktadır.


 Bir şiiri 

Girîdî Hanyavîyem ben Salacıoğlu’dur nâmım
Seyâhat ehliyem bir yerde yok temkîn ü ârâmım
Vücûdum Ka’besine bir erin avniyle yol buldum
Egerçi hacc-ı beyt etdim velî eskitdim ihrâmım
Şarâb-ı vahdetin yek cur’asın nûş eyledim bir dem
İçinde mest olup hâlâ o keyfiyyetle sersâmım
Kurulmuş bezm-i aşk câm-ı mahabbet devr eder bir bir
Demem gel iç bu demden sûfî yokdur sana ibrâmım
Ne tâ’at ne ibâdet kaldı oldum kâfir-i mutlak
O dostun aşkı yağma kıldı zühdüm dînim îmânım
Safâlar vaktidir arz-ı cemâl etdim dem-i nevrûz
Bi-hamdi’llâh irişdi izzet ü rif’atle bayrâmım


Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 16 Mar 2007 00:20:20



Dertli

Gerede yakınındaki Çağa (Reşadiye) nahiyesinin Şahneler köyünde doğmuştur. Asıl adı İbrahim ve mahlası Lütfidir. Geçimini aşık kahvelerinde saz çalıp şiir söyleyerek sağlamıştır. Önce halveti tarikatine girdiği daha sonra bektaşiliğe yöneldiği söylenen Dertli 1846 yılında Ankara’da ölmüştür.


 Örnek Bir Şiiri 

Havalanma telli turnam
Uçup gitme yele karşı
Zülüflerin tel tel olmuş
Döküp gitme yele karşı


Davlumbaza vur turayı
Dünden avladık burayı
Getir oğlan boz kulayı
Binem gidem yare karşı


Şahinim var bazlarım var
Ördeğim var kazlarım var
Yare tenha sözlerim var
Diyemem agyâra karşı


Dertli der ki dünya fani
Seni seven n’eyler malı
Yakışmazsa öldür beni
Yeşil giyin ala karşı



Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 16 Mar 2007 00:22:21
Asik SEYRANI Kayseri'nin Develi (EVEREK) Ilçesinin camii kebir mahallesinde 1800 yilinda dogdu Babasi ORUZA CAMI Imami Cafer efendi Annesi EMINE hanimdir.

Ilk egitimini 14 yasina kadar babasi Cafer efendiden tamamladi.19 yasina geldiginde evlendi.1822 yilinda askerligini Balkanlarda baslayarak1828 yilinda Develiye döndü.
1839 yilinda Padisah
Sultan Abdülmecidin halk sairlerine deger verdigi dönemde Harbiye Naziri Kayserili Ahmet Pasanin tavassutuyla Sara ya davet edilmis isede Sarayda sivri dili ve hicivleri nedeniyle takibata ugramis ayni yil haleb`e geçmis 1840 yilinin basinda halepden Bagdata gecerek 1843 yilina kadar bagdatda kalmis 1843 yili sonunda Develiye dönmüstür.

Öldügü 1866 yilina kadar kosmalar hicivler nükteler üretmis yalin ve anlasilir türkcesiyle Türk Halk edebiyatinda önemli bir yer almistir.

Ela gözlüm niçin benden kaçarsin

Eller kadar seni sevemezmiyim

Bilirsin kendime ederim zarar

Sana bir bergüzar veremezmiyim


Kaslarin yay kirpiklerin ok ise

Benden baska sevdicegin çok ise

Bir yoksula tenezzülün yok ise

Elden öndüç alip veremezmiyim


SEYRANI KAPINDA daima kuldur

Diler azad et dilersen öldür

Suçum ne efendim isyanim bildir

Bilmem kötümüyüm yaramazmiyim

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.530
  • 7.534
  • 14.530
# 16 Mar 2007 00:23:58
Eşrefoğlu Abdullah Rûmî

Eşrefoğlu Abdullah Rûmî, (? - 1469) Türk şair, mutasavvıf. Eşref-i Rûmî veya Eşrefoğlu Rûmî olarak anılır.


 Hayatı 

Asıl adı Abdullah'tır. Yine de babasının ismi dolayısıyla genellikle Eşrefoğlu, Eşrefzâde veya İbnül Eşref olarak anılmıştır. İznik doğlumlu olduğu için de sık sık İznikî olarak anılmış, yine de en sık kullanılan hitabı Eşref-i Rûmî olmuştur.

İznik doğumlu Abdullah'ın babasının zamanında Mısır'dan Anadolu'ya göçmüştür. Babasının ismi genelde Seyyid Ahmed ül Mısrî olarak geçer. Bu künyedeki Seyyid, şahsın İslam dininin son peygamberi Muhammed'in sülalesine dayandığını gösteren bir ibaredir.

Eşrefoğlu ilk eğitimini İznik'te yapmıştır. Babası ve dedesi mutasavvıf olsa ve tasavvufa da meyli olsa da daha çok ilmi eğitim görmüştür. Orta yaşlarında, bazı söylentilere göre 40 yaşlarındayken, ilim eğitimini sonlandırır ve dönemin ünlü fakihlerinden birinin yanında çalışmaya başlar. Buna rağmen tüm bu zaman boyunca tasavvufa olan ilgisi artmıştır ve sonunda ilmi bir kenara bırakıp tasavvufi hayat tarz ve görüşüne girer. Tasavvufa girişi genellikle o dönemde Bursa'da yaşayan Abdal Mehmet isimli meczup bir veli ile arasında yaşanan bir olaya bağlanır. Fakat bunun gerçekliği tartışmalıdır.

Eşrefoğlu tasavvufi yola giriş yapmak istediğinde Bursa'nın ünlü velilerinden Emîr Sultan'a bağlanmak ister. Fakat Emir Sultan onu Ankara'ya, Hacı Bayram Veli'ye gönderir. Bir süre Hacı Bayram Veli'nin dergâhında kaldıktan sonra, öneri üzerine Hama'daki kâdirî şeyhi Şeyh Hüseyn-i Hamevî'ye gider. Buraya ailesi ile birlikte gider ve bir zaman burada kalır. Sonunda Hama'dan İznik'e geri döndüğünde Eşrefoğlu büyük bir mutasavvıftır. İznik'te başlarda münzevi bir yaşam sürse de daha sonraları halkla iletişime geçmiş kendi tasavvufi görüşünü yaymıştır. Burada Eşrefoğlu Rumi kurucusu olduğu ve Kâdirîliğin bir kolu olan Eşrefîliği yayar. 1469 yılında yine İznik'te vefat eder.


 Sanatı 

Eşrefoğlu eserlerinde genelde yalın bir Türkçeyi tercih etse de az da olsa Arapça ve Farsça sözcükler de kullanır. Eserlerinde tasavvufi etki rahatlıkla görülebilir. En çok işlediği konu tasavvuf olduğu gibi genellikle kullandığı motifler ve kurgusal unsurlar da tasavvufi imgelerdir. Bunun dışında eserleri genel dini öğütler de içerir. Her ne kadar teknik bakımdan çok büyük başarı göstermese de, Türk tasavvufi halk edebiyatının en önemli isimlerindendir.

Eşrefoğlu'nun en önemli eseri Divan'ı olsa da, Müzekinnüfûs isimli meşhur bir eseri de bulunur. Müzekinnüfûs dini ve tasavvufi nasihatler içeren bir eserdir. Bunlar dışında matbu olmayan fakat yazma nüshalar halinde olan çeşitli eserleri vardır: Tarîkatnâme, Fütüvvetnâme, Delâil ün nübüvve, İbretnâme, Mâziretnâme, Hayretnâme, Elestnâme, Nasîhatnâme, Esrarüttâlibîn, Münâcaatnâme ve Tâcnâme.

Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 16 Mar 2007 00:24:27
MUHLİS AKARSU



Hayatı ve Şiirleri

Muhlis Akarsu, 1948 yılında Sivas'ın Kangal ilçesi Minarekaya köyünde doğdu. Küçük yaşlardan itibaren katıldığı muhabbetlerde ve cemlerde Alevi-Bektaşi kültürünü öğrendi;saz çalıp türkü söylemeye başladı. Kısa zamanda sesinin güzelliği ile fark edildi. Gençlik yıllarında geldiği İstanbul'da Mahzuni Şerif'in, Davut Sulari'nin deyişleriyle tanıştı. İlk söylediği deyişlerde gerek saz çalış gerekse okuyuş itibarıyla Davut Sulari'nin etkisi görülür. Davut Sulari'nin kendine özgü bol hançere hareketlerini içeren tavrından uzun süre kurtulamayan Akarsu, kendi deyişlerinde de bu tavrı-kısa bir süre de olsa- denemiştir. Daha sonraları deyişlerinde ve deyiş söyleme tavrında Sulari'nin etkisinden kurtulduğu görülür. 1970'lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahzuni Şerif'in izleri belirir Akasu'da...Uzunca bir süre Mahzuni'nin deyişlerini çalar, okur. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık geleneğinden de kopmaz. Pir Sultan, Kul Himmet gibi büyük ozanların birçok deyişini geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirir.

   1980'li yıllarda ise Akarsu, artık kendi kimliğini bulur. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren Akarsu, 80'lerin başından itibaren deyişlerindeki anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve sesini deyiş tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir. Bu yıllar adeta parladığı yıllardır Akarsu'nun... "Muhabbet" serisinin her yapıtında yer alır. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatçılar tarafından okunur. Ancak sanatının en verimli ve olgun döneminde yaşama veda eder (2 Temmuz 1993, Sivas Madımak Oteli yangını) Ardında ise milyonlarca seveni ile birlikte 100'den fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 20 kaset ve yüzlerce deyiş bırakır.

   Muhlis Akarsu'nun yapıtlarına şöyle bir bakıldığında, tümünün lirik bir ifadeyle yapıldığı ve söylendiği hemen fark edilir. Repertuarının büyük bir bölümünde aşk ve sevda deyişlerine yer verdiği görülür. Akarsu'nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü yüzlerce deyişi vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız kalmaz;ancak bu, sevgi üzerine söylediği deyişler kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe, köleliğe, yoksulluğa başkaldırdığı görülür. Alevi-Bektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle ünlenen aşığı Muhlis Akarsu'nun Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek mümkündür. Muhlis Akarsu'nun eserlerini dinledikçe gerçekten de akarsu gibi çağlayan sesini hissedecek ve onu sevgiyle anacağız. Ruhu şad olsun.



Nenni Nenni

Bunca Gamın Bunca Derdin İçinde
Yaşamak Bizlere Zor Nenni Nenni
Sizden Umudumu Kesmem Erenler
Elbet Bir Çaresi Var Nenni Nenni

Üstümüzde Duman Vardır Dağ Gibi
Her Yandan Kuşatmış Sanki Ağ Gibi
Güz Gelince Bozulmuş Bir Bağ Gibi
Ne Hallara Düştük Gör Nenni Nenni

Eğil Gel Akarsu Gel Hakka Eğil
Bir Kere Ağ Yara Vermedin Meyil
Suç Bizim Sevdiğim Kimsede Değil
Gelmişiz Dünyaya Kör Nenni Nenni

--------------------------------

Yoruldum Yorgunum

Yoruldum Yorgunum Fazla Gidemem
Neler Etti Kahır Beni Zulm Beni
Kolay Değil Ben Bu Derdi Çekemem
Zalimin Elinde Koydu Hal Beni

Arsız Değilidim Arsız Ettiler
Saldılar Gurbete Yurtsuz Ettiler
Yardan Ayırdılar Yarsız Ettiler
Şimdi Gizli Gizli Kınar El Beni

Akarsuyu Aşka Yaktı Yaradan
Ömür Bir Gün Gibi Geçti Aradan
İşte Geldim Gidiyorum Dünyadan
Oturmuş Bekliyor Kuru Sal Beni

--------------------------------

Pazarlık Edelim Alim Seninle

Pazarlık Edelim Alim Seninle
İki Cihan Senin Haydar Olsun Sen Benim
Hayrını Gör İmanınla Dininle
Hatmin Kur'an Senin Olsun Sen Benim

Ayıp Değilmidir Ademe Minnet
Başına Çalınsın Haydar Hurili Cennet
Dostluk Pazarında Olma Muhannet
Huri Kılman Senin Olsun Sen Benim

Akarsuyum Böyle Vereyim Dursun
Senin Aşkın Onu Yaksın Kavursun
Anladım Alimsin Canımsın Nursun
Kanber Selman Senin Olsun Sen Benim

--------------------------------

Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var

Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var
Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
Ben De Bir İnsanım Bir De Canım Var

  Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
  Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy

Eski Günler Hayalimden Gitmiyor
Dün Dediğin Bugünkünü Tutmuyor
Yiğidim Ya Sana Gücüm Yetmiyor

  Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
  Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy

Akarsuyum Böyle Miydi Ahtımız
Onun İçin Viran Oldu Tahtımız
Umudum Yok Gülmez Artık Bahtımız

  Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
  Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy

--------------------------------

Ağlama Gülüm

Günler Gelir Geçer Boşa
Ağlama Gülüm Ağlama
Yazılan Mı Gelir Başa
Ağlama Gülüm Ağlama

Bir Gün Kara Günler Biter
Üzme Beni Artık Yeter
Kavuşmamız Gelir Çatar
Ağlama Gülüm Ağlama

Yaktın Akarsuyu Yaktın
Gurbetten Gurbete Attın
Öldürmekten Beter Ettin
Ağlama Gülüm Ağlama

--------------------------------

Deli misin Divanemi Sevdiğim

Her gün başka bir taraftan esersin
Deli misin divanemi sevdiğim vah beni beni
Ne dedim de benden ayrı gezersin
Deli misin divanemi sevdiğim

Yüreğimde açan gülümdün benim
Aşkın deryasında salımdın benim ah beni
Dünyada kanadım kolumdun benim
Deli misin divanemi sevdiğim

Akarsuyu bilmem böyle mi sevdin
Aşkın ateşiyle sinemi deldin ah beni beni
Benim bu halıma sen sebep oldun
Deli misin divane mi sevdiğim

--------------------------------

Sen Yaralı Değilsin Ki

Zalim Felek Duymadın Mı Sesimi
Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin
Bilemezsin Matemimi Yaşımı
Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin

Gurbet Elde Günde Ömrüm Çürüyor
Eller Beni Bir Biçare Biliyor
Akarsuya Gelen Bir Tas Vuruyor
Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin


 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK