Görev Yaptığınız Yörenin Halk Ozanları Ve Şiirleri

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 16 Mar 2007 00:28:42


Aşık Elesker

(Aşık Elesger,Aşıq Elesger), 19.yy. Azeri saz üstadlarının en önemli temsilcisi, Azerbaycan aşık edebiyatının klasiklerinden biridir. 1821 yılında şimdi Ermenistan topraklarına katılmış eski bir Türk yurdunda, Basarkeçer'in Ağ-kilse (Ağkilise) köyünde aşık şiirinin ve sazın vurgunu olan Elimemmedin ailesinde dünyaya geldi. Elesker 14-15 yaşlarında köyün zenginlerinden Kerbelayı Kurban'a hizmetçi olarak verildi. Onun kızı güzel Sehinbanı'yı sevdi,kızdan sevgisine karşılık aldı. Kerbelayi Kurban'm kardeşi Pullu Meherrem onların kavuşmasına imkan vermedi, Sehinbanı'yı oğlu Mustafa'ya aldı.

Bu olaydan sarsılan Elesger saz çalmaya, söz koşmaya başladı. Babası onu 16 yaşında Kizılvenkli Aşık Ali'ye uşak verdi. Elesker aşıklık sanatının sırlarını üstadı Ali'den öğrendi. Azerbaycan aşık kültürünü araştıranlardan Hümmet Elizade, onların 'üstad-çırak' münasibetleri konusunda şunları yazar: "Aşık Elesker, üstadı Aşık Alı ile düğün, nişan meclislerine gittiğinde bazen onun dediklerine kulak asmaz, kendi şiirlerini okurmuş. Elesker'in bu hareketi üstadının hoşuna gitmezmiş, bu hareketten vazgeçmesi için ona nasihatler edermiş. Bir gün yine büyük bir düğün meclisinde üstadla çırak arasında bir sürtüşme olur. Aşık Ali'nin sözü Elesker'e dokunur, Elesger öfkelenir. Üstadı ile atışmayı kafaya koyar. Meclis iki tarafa ayrılır. Bir taraf Aşık Ali'yi, o biri taraf Elesker'i müdafaa eder. Üstad-çırak biri biri ile ters düşer, aralarından çok "herbe-zorbalar, üstadnameler, di-vaniler, teenisler ve dudakdeymezler" gelip geçer. Nihayet Elesker açıkça ve şimdiye kadar hiçbir aşık tarafinden karşılığı söylenemeyen "A yağa-yağa" teenisini söyler. Aşık Ali, Aşık Elesker'e cevap veremez; meclisi bırakıp gider. Bu hadiseden sonra Elesker, üstadından ayrılır, müstakil bir sanatkâr gibi aşıklığa başlar. Elesker, üstadını bağlaması neticesinde geniş kitle arasında daha büyük şöhret kazanır. Yakın ve uzak yerlerden çok çırak Elesker'in yanına gelir."

19. yy. ortalarına doğru artık Aşık Elesker bütün Kafkasya'da tanınan bir âşık oldu. Tiflis'de Rusça yayınlanan "Kavkaz" gazetesi 1851 yılında ondan, olağanüstü sesi, saz çalma mahareti ve söz koşma kabiliyeti olan bir sanatkâr olarak söz eder. Sevgilisi Sehinbanı'dan zorla ayrı bırakıldıktan sonra, Aşık Elesker 40 yaşına kadar bekâr kalmış, 1862 yılında, Kelbecer'in Yanşak köyünden olan Anahanım'la evlenmiştir. Elesker'in oğlu Aşık Talib de üstad bir aşık olarak tanınmıştır.

Elesker, aşık şiirinin bütün türlerini kapsayan zengin bir miras bırakıp gitmiştir. Hayatta olduğu donemde hiçbir kitabı yayınlanmadığından, şiirlerinin büyük bir kısmı kaybolmuştur. Şiirlerinin büyük kısmı sözlü gelenekte devam ettiği için onlar da yazıya alınmamış, zaman geçtikçe unutulmuş, hafızalardan silinmiştir.

1918 yılında Ermenistan'da iktidara gelen Taşnaklar, Azerbaycan Türkleri'ne karşı bir soykırıma başlayınca, Aşık Elesker, ailesi ile birlikte göçüp Azerbaycan'ın Terter bölgesine yerleşmiştir. Burada bir müddet değirmencilik yapmış ve ihtiyar çağlarında yazdığı şiirlerinin birinde kendi durumundan acı acı şikayetlenerek şöyle demiştir:

Dad senin elinden çerx-i kecmedar,
Üreyimdeyüz dermansız yaram var,
Âşıq deyirmançı, ağa çarvadar,
Serraf gelsin bu bazarı dolaşırı.

Çağdaşlarının hatıralarına göre Aşık Elesker, uzun boylu, alnı açık, iri yapılı, bedence çok sağlam ve kuvvetli bir adam olarak anlatılır. Kara gözleri, kalın, kara çatma kaşları, dolgun yüzü varmış.

Aşık Elesker 1921 yılında durumu nisbeten düzelince yeniden doğduğu köye, Ağkilse'ye dönmüş, lâkin yaşlılık ve hastalık yüzünden artık saz çalıp söz koşamamıştir. 1926 yılı Mart ayının 7 sinde tahminen 106 yaşında Ağkilse köyünde vefat etmiş, burada da defnedilmiştir. 1988 yılında Basarkeçer bölgesi Türk halkının Ermeniler tarafından göçe zorlanması ile buradaki Türkler yeniden topraklarını terketmişlerdir.

Aşık Elesker'in Ağkilse köyündeki mezarına da hakaret eden Ermeniler buradaki birçok Türk-müslüman abidesi gibi, bu mezarı da yok etmişlerdir.

Elesger'in Türkiye'de bilinen ve söylenen güzel bir şiiri:

çerşenbe gününde,çeşme başında
göynüm bir ala göz hanıma düşdü
attı müjgan ohun keçdi sinemden
cadu gamzeleri ganıma düşdü
işaret eyledim halımı bildi
gördüm hem gözeldi hem ehl-i dildi
yüzünü buladı gözünnen güldü
gülende gadası canıma düşdü
elesgerem her elmden halıyam
dedim sen dertlisen men yaralıyam
dedi nişanlıyam, özge malıyam
sındı gol ganadım yanıma üşdü




 Eserleri 

Aşıq Elesger Eserleri. Toplayanı ve tertib edeni Hümmet Alizade, Bakı, 1934, 1935, 1937, 1963.
Aşıq Elesger. Toplayanı ve tertib edeni İslam Elesgerov. C. I-II, Bakı, 1971
Azerbaycan Aşıqları ve El Şairleri, Cl, Bakı, 1987.

Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 16 Mar 2007 00:32:06
Aşık Veysel Şatıroğlu
   

   Ben giderim adım kalır
   Dostlar beni hatırlasın
   Düğün olur bayram gelir
   Dostlar beni hatırlasın

               Can bedenden ayrılacak
               Tütmez baca, yanmaz ocak
               Selam olsun kucak kucak
               Dostlar beni hatırlasın...


     Aşık Veysel, hayatini anlattığı bir şiirinde "Ücyüz-onda gelmiş idim cihana" diyor. Yıl 1894 oluyor hesapça. Sivas'a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyünde dünyaya gelmiş. Anasi Gulizar, bir yaz günü koy dolaylarındaki Ayıpınar merasına koyun sağmaya gittiğinde; oracıkta bir yol üstünde doğurmuş Veysel'i. Göbeğini de kendi eliyle kesmiş. Yaman kadınmış Gülizar ana. Bebesini bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüş. Babası Ahmet; bebenin adini Veysel koymuş. Yıllar geçmiş aradan büyümüş, konuşmuş, yürümüş Veysel çocuk. Böylece yedi yaşına varmış. O yıl bir çiçek hastalığı salgını olmuş Sivas'ta. Küçük Veysel de yakalanmış. Sol gözünde, cicegin beyi çıkmış kendi deyimiyle... Göz akıp gitmiş. Sağ gözüne de perde inmiş, önceleri. Yalnız ışığı seçebiliyormuş, bu gözüyle. Babasına "Çocuğu Akdağmadeni'ne götür, orada bu gözünü açacak bir doktor var." demişler. Sevinmiş Ahmet emmi. Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamış Veysel'in. Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın donuverince; yakında bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece. Veysel'in Ali adında bir ağabeysi ve Elif adında bir kız kardeşi varmış. Hepsi çok üzülmüşler Veysel'in kotu kaderine.

    Babası meraklı adammış. Halk ozanlarından şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalışmış oğlunu. Sivas'ın köyleri saz sairleriyle dolu. Onlar da ara sıra gelip Ahmet emminin evine uğrarlarmış. Veysel ilgiyle dinlermiş calip söylediklerini. Babası, oğlunun ilgisini görünce; bir saz alıp vermiş ona. İlk saz derslerini, babasının arkadaşı olan Çamşıh'lı Ali Ağa'dan almış. Ve gitgide, kendini iyice saza vermiş Veysel. Unlu Halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş bir zaman. Yirmibes yasındayken (1919) anası, babası Veysel'i Esma adında bir kızla evermişler ve kısa sure sonra ikisi de göçüp gitmiş bu dünyadan (1921). Acı üstüne acı gelmiş, ama bitmemiş talihin kotu oyunu. İkinci çocuğu on günlükken, anasının memesi ağzına tıkanarak ölmüş, ardından da karisi yanaşmalarıyla evden kaçmış. Bu olay çok koymuş Veysel'e. Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Karisi koyup gittiğinde bir kızı varmış Veysel'in. Daha bir yasini bile bitirmemiş. İki yıl kucağında gezdirmiş Veysel, ne çare o da yaşamamış. Bu sıralar Veysel'i yeniden evermişler. Bu karisi çocuk vermiş Aşığa. Biri olmuş, iki oğlan, dört kız, altısı sağ. Onlar da 18 torun vermiş Veysel'e.

    Aşık Veysel, Cumhuriyetin Onuncu yıl dönümüne rastlayan 1933 yılına kadar, başka ozanların şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır, çekinirmiş. O yıllarda sairlerimizden rahmetli Ahmet Kutsi Tecer tanımış Veysel'i. Onun ışık tutuculuğuyla Veysel'in şiirleri aydınlığa kavuşmuş. Veysel; şairliğinin gelişmesinde Tecer'in büyük yardımlarını gördüğünü söylerdi her zaman. Veysel'in gün ışığına çıkan ilk şiiri Gazi Mustafa Kemal Pasa için söylediği: "Türkiye'nin ihyası Hazreti Gazi" mısrasıyla başlayan şiirdir. Bundan sonra bütün yazdıklarını calip söyler olmuştu. 1933 yılına kadar, köyünden dışarı hemen hemen hiç çıkmadığı halde; bundan sonra bütün yurdu dolaşmış, yurdunun çeşitli şehirleriyle kasabalarını, köylerini yakından tanımıştır. Halk ozanlarından en çok Karacaoglan'i, Yunus'u, Emrah'i, Dertli'yi severdi. Çağımızın ozanlarından Ahmet Kutsi Tecer'in ayrı bir yeri vardı Veysel'de. Onun aracılığıyla Koy Enstitülerinde bir sure saz öğretmenliği de yapmıştı Veysel. Sırasıyla Arifiye, Hasanoğlan, Cifteler, Kastamonu, Yildizeli, Akpınar Koy Enstitülerinde bulunmuştu. 1952 yılında İstanbul'da büyük bir jübilesi yapılan Aşık Veysel'e 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, "Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştı.

    Veysel'in bir başka özelliği daha vardı; köyünde ve çevresinde ondan önce bir tek meyve ağacı olmadığı halde, Sivrialan'da ilk meyve bahçesini o yetiştirmişti. Hem öyle bir bahçe ki, içinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar turlu turlu meyve ve çiçek vardı. Veysel, kardeşlerinin yardımıyla bu bahçeyi yapmaya başladığı zaman köylüleri "Atalarımız bunca yıl böyle bir is yapmamışlar, su kor adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle ise kalkıştı?" demişler. Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş. Köylüler önceki dediklerini hatırlayıp utanmışlar ve bu defa "O kor değilmiş, meğer kor olan bizmişiz diyerek Aşık Veysel'i kutlamışlar. iste böylesine uzağı gören bir insandı o... Yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşadı (ölümü 21 Mart 1973). Fakat karanlık gözlerindeydi yalnız, içi apaydınlıktı, şiirleri de öyle... Halk şiirimizin bu güçlü ozanı yarim yüzyılı aşkın bir sure yazdıklarıyla, calip söyledikleriyle çevresine ışıklar saçtı. Sanırım simdi de mezarında son uykusunu ışıklar içinde uyuyordur. Yalnız çağımızda yasayanlar değil, bizden çok sonra yasayacaklar da "Dostlar Beni Hatırlasın" şiirini unutmayacaklar ve her zaman rahmetle anacaklardır.

yazan: Ümit Yaşar Oğuzcan


Dostlar beni hatırlasın

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın 

Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han, konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın

Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca, yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın...

 

Hacı Bektaş

Medet mürvet deyip kapına geldim
İsteğim dileğim ver Hacı Bektaş
İndim eşiğine yüzümü sürdüm
Kusurum günahım var Hacı Bektaş

Kul olanın elbet olur kusuru Nesli Peygambersin cihanın nuru
Alisin Velisin Pirlerin Piri
Galma kusurlara Pir Hacı Bektaş

Horasandan ayak bastın uruma
Mucizeler şahit oldu pirime
Bak şu vaziyete bak şu duruma
Eşin yok cihanda bir Hacı Bektaş

Geçmem dedin duvarımda sinekten
Yalan sadir olmaz ervahı pekten
Sana inanmışım ervahtan kökten
Sana inanmayan kör Hacı Bektaş

Sana yalvarıyor VEYSEL biçare
Yine senden olur her derde çare
Bir arzuhal sundum gani Hünkare
Keremin ihsanın bol Hacı Bektaş


Beni Hor Görme Gardaşım

Beni Hor Görme Kardeşim
Sen Altındın Ben Tunç Muyum
Aynı Vardan Var Olmuşuz
Sen Gümüşsün Ben Saç Mıyım

Ne Var İse Sende Bende
Aynı Varlık Her Bedende
Yarin Mezara Girende
Sen Toksun Da Be Aç Miyim

Kimi Molla Kimi Derviş
Allah Bize Neler Vermiş
Kimi Arı Çiçek Dermiş
Sen Balsın Da Ben Cec Miyim

Topraktandır Cümle Beden
Nefsini Öldür Ölmeden
Böyle Emretmiş Yaradan
Sen Kalemsin Ben Uç Muyum

Tabiata Veysel Aşık
Topraktan Olduk Kardaşık
Aynı Yolcuyuz Yoldaşık
Sen Yolcusun Ben Bacmiyim

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 16 Mar 2007 00:33:21


MEVLÜT ŞAFAK (İHSANİ)
 


 Mevlüt Şafak Şiiri


Erzurum’un Şenkaya ilçesi Bardız bucağı Çermik köyünde 1928 yılında doğdu. Yedi yaşında bir oyun sırasında gözlerini kaybetmiştir. Evli ve yedi çocuk babasıdır. Geçimini âşıklık geleneğini devam ettirerek sağlayan şafak kendi deyişlerini söylemektedir. Şiirleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmaktadır. “Çağlayan Dere” adlı bir kitabı da vardır.

Göz yaşımla mektup yazdım rüzgara

Yellere sana ne söyledi bilemem

Seni hatırlarım günde yüz kere

Eller sana ne söyledi bilemem

Lalelerin rengi ayvalaştı mı

Muhannet dikene gül dolaştı mı

Bülbül menekşeye fısıldaştı mı

Güller sana ne söyledi bilemem

Hayat geçidine taşlar dökülmüş

Gönül pınarına yaşlar dökülmüş

Ah çeke ah çeke saçlar dökülmüş

Yıllar sana ne söyledi bilemem

Her gelen dünyada bir dava yapmış

Ne yapsa insana masiva yapmış

İnsanlar ne saray kuş yuva yapmış

Dallar sana ne söyledi bilemem

Mevlüt ihsanî de yandıkça yandı

Hayatından bıktı candan usandı

Gönül yaylasını gezdi dolandı

Çöller sana ne söyledi bilemem

Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 16 Mar 2007 00:33:37
Kaygusuz Abdal
I
Aşkile geldim cihana, meskenim dağlar menem
Terk edip cümle sıvayı, mahremi tevhid menem
Güş edince menaref esrarını, mest olan ehkar menem
Şöyle ikrar verdim ol dem Gaygusuz Abdal menem


Asıl adı Gaybi'dir. Kaygusuz Abdal'ın hayatı hakkında ki bilgilerin çoğu Bektaşi menkıbelerine dayanır. Bu menkıbelerin en tanınmışı onun Abdal Musa'ya bağlanışını anlatan hikayedir:

Alaiye (Alanya) beyinin oğlu Gaybi, avlanırken attığı okla bir geyiği koltuğundan vurur. Yaralı geyik kaçar, Gaybi arkasından koşar. Geyik Abdal Musa'nın tekkesine girer, arkasından avcı da girer, dervişlerden geyiği sorar. Dervişler görmediklerini söylerler. Çekişme başlar. Olaya Abdal Musa. karışır ve koltuğu altından kanlı oku çıkararak Gaybi'ye gösterir. Gaybi okunu tanır ve Musa'ya bağlanır. Alanya beyi oğlunu tekkeden kurtarmak ister ama Gaybi, Musa'dan ayrılmaz. Bey, Teke (Antalya) beyine başvurarak oğlunun kurtarılmasını ister. Teke beyinin gönderdiği ordu Musa'ya yenilir, Gaybi tekkede kalır.

Kırk yıl tekkede Abdal Musa 'ya hizmet ettikten sonra şeyhi tarafından Mısır'a gönderilen Kaygusuz Abdal, orada bir tekke kurar. Bu tekke, İslam dünyasında büyük bir ün kazanır ve hastalarla başı dara düşenlerin sığınağı olur. Kaygusuz Mısır'da ölür. Türbesi, Kahire yakınlarında bulunan bir mağaradadır.

Hece ve aruzla şiirler söyleyen Kaygusuz'un nesirle yazılmış eserleri de var. Aruzla yazılmış şiirleri divanında toplanmıştır. Hece ile yazdıklarına ise cönklerde ve şiir mecmualarında rastlanıyor. Nesir eserleri: Budala-name, Mağlataname, Cefriyye-i Kaygusuz ve Esrar-ı huruf adlarını taşıyan kitapçıklardır. Cefriyye, gelecekte olup bitecek olayları anlatan bir fal kitabıdır. Öbürleri tasavvufla ilgili konuları işler.

Şiirlerinin bir çoğunda Kaygusuz takma adını kullanan ozan , bazı şiirlerinde Serayi adını da kullanır. Kaygusuz adını taşıyan başka şairlerin de bulunması, eserlerinden bazılarının başka bir Kaygusuz'un olabileceği kuşkusunu, doğuruyor.

Kaygusuz Abdal, Bektaşiler arasında büyük saygı ile anılır ve Bektaşi uluları arasına girer. Hemen bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan ve Kaygusuz'a ait olduğu kabul edilen bir resimde, bir yılan, bir akrep ve bir arslan, ayakları bine yatarak ona boyun eğmiş görünürmüş.

XVIIL yüzyıl ressamlarından Levni'nin yaptığı güzel bir Kaygusuz minyatürü vardır. Kaygusuz, bir eserinde 1397-98 yıllarında doğduğunu söylüyor. Eserlerinden de anlaşıldığına göre XV .yüzyılda yaşamış olan şair, Anadolu ve Rumeli'nin birçok yerlerini gezmiş ve iyi bir öğrenim görmüştür. Özellikle hece ile yazdığı şiirlerde ve nesirlerinde güzel bir Türkçe kullanır.

Kaygusuz'un tasavvufla ilgili şiirleri yanında tekerlemeleri, şathiyeleri (alaylı, iğneli ve simgeli şiirler) de önemli bir yer tutar. Yunus Emre yolunda yürüyen şair, bu tür şiirlerinde ona daha çok yaklaşır. Ölüm yılı bilinmiyor.


NEFES

Beylerimiz elvan gülün üstüne
Ağlar gelir şahım Abdal Musa'ya
Urm abdalları postun eğnine
Bağlar gelir şahım Abdal Musa'ya

Urum abdalları gelir dost deyü
Hırka giyer aba deyü post deyü
Hastaları gelir derman isteyü
Sağlar gelir bizim Abdal Musa'ya

Hind'den bezirganlar gelir yayınur
Aşık olan bu meydanda soyunur
Pişer lokmaları açlar duyunur
Toklar gelür pirim Abdal Musa'ya

İkrarıdır koç yiğidin yuları
Fakjhleri çeksem gelmez
İleri Akpınar'ın yeşil güllü suları
Çağlar gelir pirim Abdal Musa'ya

Meydanında dare durmuş köçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğülür kudüm açılır sancaklar
Erler gelir pirim Abdal Musa'ya

Kılıç sallar Yezidlerin kasdına
Ali Zülfikar'ın almış destine
Tümen tümen genç Ali'nin üstüne
Erler gelir şahım Abdal Musa'ya

Her matem ayında kanlar dökülür
Demine Hü deyü gülbank çekilir
Uyandırıp Hak çırağı yakılır
Erler gelir şahım Abdal Musa'ya

Benim bir isteğim vardır Kerim'den
Yezit bilmez erenlerin sırrından
Kaygusuz'um cüda düştüm pirimden
Erler gelir şahım Abdal Musa'ya
                    
                                            Cemil Yener - Türk Halk Edebiyatı Antolojisi

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 16 Mar 2007 00:35:37
ŞERAFETTİN TAŞLIOVA (Şeref)
 

Kars’ın Çıldır ilçesi Pekşeren (Gülyüzü) köyünde 1938 yılında doğdu. İlkokul mezunu olup evli ve yedi çocuk babasıdır. Âşık makamlarını ve halk hikâyeciliğini de bilen Şeref Taşlıova kendi deyişleri yanında usta malı da söylemektedir. “Gönül Bahçesi” adlı bir kitabı çok sayıda plak ve kaseti vardır.

Arzu iplik sevgi nakış

Ördükçe güzel görünür

Gönül gözü ile bakış

Gördükçe güzel görünür.

Zaman ince esen yeldir

Hayat ağaç günler daldır

Mutluluk uzunca yoldur

Vardıkça güzel görünür

Tatlı söz dil arasında

Diken var gül arasında

Hatıra yıl arasında

Durdukça güzel görünür

İnsanı yaşatan hava

Tatlı sözdür derde deva

Herkes hayalinde yuva

Kurdukça güzel görünür

Şeref der ki başka yandan

Kervanım ayrıldı handan

Seven sevdiğini candan

Sardıkça güzel görünür.

Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 16 Mar 2007 00:37:34
Dadaloğlu

    Dadaloğlum yarın kavga kurulur
    Öter tüfek davlumbazlar vurulur
    Nice koç yiğitler yere serilir
    Ölen ölür kalan sağlar bizimdir

   19. yüzyılda yaşamış güney illerinin büyük şairi Dadaloğlu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Bu durum hemen bütün halk şairleri için böyledir. Bunun sebebi saz şairlerinin çoğunun ümmi oluşu ve aydın zümrenin onlara önem vermemiş olmasıdır. Bu yüzden yazılı belge bulmak çok güçtür. Hele divan şairlerinden bahseden tezkerelerde halk şairlerinin adlarına rastlamak mümkün değildir. Bunun için yaşadıkları zamanda hayatlarına dair bilgi vermeyen halk şairlerini incelemek zorlaşmaktadır. Bu durumda rivayetler ve şiirleri ile yetinmek zorundayız.

Dadaloğlu içinde durum aynıdır. Her büyük şair için olduğu gibi güneyde her bölge onu kendine    mal etmeye çalışmıştır. Rivayetler birbirini tutmaz olur.

Dadaloğlu toros dağlarında dolaşan göçebe Türkmen aşiretlerinin Avşar boyundandır. Şiirlerinde ;

                Kalktı göç eyledi Avşar elleri
                Ağır ağır giden iller bizimdir

Gibi mısralara rastlanmaktadır.

Bu aşiretin gezdiği yerle Torosların Erzin, Payas, Adana, Kozan çevreleridir. Türkülerinde onun hayalini görür gibi oluruz. Bir elinde sazı bir elinde tüfeği tepeden tepeye koşarak aşiret erlerini savaşa teşvik ederek Osmanlıya hıncını haykırır.

                Kaypak Osmanlılar size aman mı
Biraz sonra :

                Şahdan ferman türkmen ili göçünce
                Daha da hey Osmanlıya aman mı

der. Top gürültülerine karışan sazının tellerine dokunur. Padişaha meydan okur.

                Hakkımızda devlet etmiş fermanı
                Ferman padişahın dağlar bizimdir

Diye haykırır. Bunun gibi tarihi olaylarla ilgili türküleri çoktur.

Dadaloğlu kavga olmadığı zamanlar bir tabiat ve aşk şairidir. Her türlü güzelliğe vurgundur.
Fakat asıl özelliği ve kudreti cenkler için yaptığı türkülerinde görülür. Yaşadığı çevrenin tarihi olayları onu bir cenk şairi yapmıştır. belki de en güzel eserleri dağlarda dövüşler arasında kaybolup gitmiştir.

Dadaloğlu büyük bir halk şairidir. Şiirlerinde kudretli bir sanat ifadesi görülür. İlgilendiği olaylar dolayısıyla hem bir devrin tarihini hem de bir toplumun duyuş ve düşüncelerini yaşatmıştır. Bu bakımdan Dadaloğlu edebiyatımızın dikkatle üzerinde durulmaya değer şairlerinden biridir. en çok bilinen şiirlerinden bir tanesi avşar elleridir. 


Avşar Elleri 

Kalktı göç eyledi avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir

Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir

Dadaloğlum yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir

Çevrimdışı pelin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 93
  • 281
  • 93
  • 281
# 16 Mar 2007 00:37:44
ERCİŞLİ EMRAH



Hayatı ve Şiirleri

Yaşamı ile ilgi kesin bilgiler yok. Van’ın Erciş ilçesinde doğduğu ve 17’nci yüzyılda yaşadığı biliniyor. Arı bir Türkçe kullandı. İçten ve halk zevkine yakın bir söyleyişi vardır. Yurt sevgisi, aşk, doğa güzelliği, özlem gibi konuları işlediği ve hayatını anlattığı Emrah ile Selvihan adlı halk öyküsüyle ün kazandı. Bu öykü Doğu Anadolu’nun yanısıra Azerbaycan, Türkmenistan ve Ermenistan’da da değişik isimlerle tanınır ve sevilir. Ercişli Emrah’ın en şansız yanı Erzurumlu Emrah ile karıştırılmasıdır. Bazı şiirleri Erzurumlu Emrah’a mal edilmiştir.







YÜZBİN MİHNET İLE BİR BAĞ YETİRDİM

Yüzbin mihnet ile bir bağ yetirdim
Yemedim meyvesin el aldı gitti
Ağlar gözyaşımı Ceyhun eyledim
Çalkandı dünyayı sel aldı gitti

Yüzbin dert çekmişim bin dahi gerek
Çok ömür ister ki bir dahi görek
Yârim elden aldı o zalim felek
Hoyrat dost bağından gül aldı gitti

Nazlı yâre kem haberim geliptir
Dostlar ağlar düşmanlarım gülüptür
Dediler ki Dertli Emrah oluptur
Kimi kazma kimi bel aldı gitti

--------------------------------

Seherde ugradim ben bir güzele

Seherde ugradim ben bir güzele
Dedim sarhos musun söyledi yoh yoh
Ag elleri bogum bogum kinali
Dedim bayram midir söyledi yoh yoh

Dedim ala nedin dedi gözümdür
Dedim seker nedir dedi sözümdür
Dedim alma nedir dedi (y)üzümdür
Dedim öpeyim mi söyledi yoh yoh

Dedim Inci nedir dedi disimdir
Dedim kalem nedir dedi kasimdir
Dedim onbes nedir dedi yasimdir
Dedim daha var mi söyledi yoh yoh

Dedim ölüm nedir dedi aynimda
Dedim zulum nedir dedi boynumda
Dedim turunç nedIr dedi koynumda
Dedim ver agzima söyledi yoh yoh

Dedim sirma nedir dedi telimdir
Dedim Ince nedir dedi belimdir
Dedim Emrah nedir dedi kulumdur
Dedim satar misan söyledi yoh yoh

--------------------------------

Agalar gurbetten geldim

Agalar gurbetten geldim
Geldim ki nazanim gitmis
Silam bana hor göründü
Salinip gezenim gitmis

Içmisim ezel sarabi
Yine kavustur yarabbi
Destinde askin kitabi
Okuyup yazanim gitmis

Hasret içtim elde bade
Oldu efganim ziyade
Ördek uçtu kaldi ada
Göllerde yüzenim gitmis

Bir dahi saz almam ele
Mailim ben tatli dile
Top zülfünü ince bele
Tarayip düzenim gitmis

Bir dahi içmeyem bade
Kuzum seni vermem yade
Süt beyaz üstüne sade
Giyinip tozanim gitmis

Istemem bahçeyi bagi
Içirdiler bana agi
Beyaz fese penhe bagi
Baglayip gezenim gitmis

Bu dünya böyle kalirsa
Küffardan öç alinirsa
Va'de gelüben ölürsem
Mezarim kazanim gitmis

Dün gece gördüm düsümde
Civan duruyor karsimda
Tarihim mezar tasimda
Okuyup yazanim gitmis

Emrah eder nedir bela
Baba düstüm gurbet ele
Yine saz alayim ele
Eyveh ki nazanim gitmis


(Emrah der ki hele hele
Baba kalk gidelim yola
Bir daha saz almam ele
Sazimi düzenim gitmis)

--------------------------------

Bir yigit gurbete çiksa

Bir (y)igit gurbete çiksa
Gör basina neler gelir
Silasi fikrine düser
Yas gözüne dolar gelir

Kalemnen çekilmis kaslar
Gözümden akittim yaslar
Yuvasin terk eden kuslar
Yuvam diyer döner gelir

Emrah diyer servi boyun
Hürü melem midir soyun
Sürüden ayrilan koyun
Kuzum diyer meler gelir

--------------------------------

Tutam yar elinden tutam

Tutam yar elinden tutam
Çikam daglara daglara
Olam bir yareli bülbül
Inem baglara baglara

Birin bilir binin bilmez
Bu dünya kimseye kalmaz
Yar ismini desem gelmez
Düser dillere dillere

Emrah der ki bu günümdür
Arsa çikan tütünümdür
Yare gidecek günümdür
Düssem yollara yollara

--------------------------------
Uca daglarin basindan

Uca daglarin basindan
Perim güle güle gelir
Ondört onbes nazeninnen
Elin vermis ele gelir

Yeriyip terliyip izi
Humarlanip ala gözi
Deriptir deste nergizi
Terin sile sile gelir

Emrah diyer üç-ce bayram
Olam gözlerine hayran
Ya maraldir ya da ceyran
Düsüp çölden çöle gelir

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 16 Mar 2007 00:38:23

MURAT ÇOBANOĞLU
 


 Murat Çobanoğlu Şiiri


1940 yılında Kars’ta doğdu. İlkokul mezunu olan âşık evli ve dört çocuk babasıdır. Geçimini âşıklık geleneğini sürdürerek temin etmektedir. Saz çalmaya ve şiir söylemeye gördüğü bir rüyada bade içtikten sonra başlamıştır. Ustası, babası Gülistan Çobanoğludur. 1968-1987 yılları arasında çıkardığı yirmiye yakın plak ve kaseti vardır.

İnsan dedikleri duvara benzer

Hele suvakları dökülsünde gör

Gördüğün her güzele aldanma

Saç ağarsın beli bükülsünde gör

Kara toprak insanları yoğurur

Vedası geleni bir bir çağırır

Arkası kuvvetli fazla bağırır

Dostları yanından çekilsin de gör

Demek ki dünyada olur dermanın

Birgün uyanırsın geçmiş zamanın

Bazı insan der ki ben bir aslanım

Ezrayıl peşine dakılsın da gör

Çobanoğlu kulak versen sözüne

Yazılanlar mutlak gelir yüzüne

Evde bile karı bakmaz yüzüne

Hele sırtın yere yıkılsında gör

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 16 Mar 2007 00:39:38


SÜMMANİ  (18-19-20. Yy.)
 

 Sümmani Şiirleri


1861 yılında Narman’ın Samikale köyünde dünyaya gelmiştir. Genç yaşta Bedehşan şehri hakimi Abbas Han’ın kızı Gülperiyi rüyasında görerek onu aramak için yollara düşmüştür.

El ele vermiş degelen güzeller

Bir tanrı selamı vermez misiniz?

Mevlam sizi süs için mi yaratmış

Biz gel demeyince gelmez misiniz?

Karadır kaşınız yaydan nic’olur,

Bugün dünya yarın ahret nic’olur

Bir gönül yapması yüzbin hac olur

Siz gönül yapmasın bilmez misiniz?

Sümmani’yem ey dilyare niderim

Başım alıp diyar diyar giderim

Yarın mahşer günü dava ederim

Siz mahşer yerine gelmez misiniz?

Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 16 Mar 2007 00:40:45
Seyit Meftuni


     Dost Cemalin Benzer Güneşe Aya
     Bakamam Yüzüne Yandırır Beni
     Aşığı Kül Eyler Sendeki Ziya
     Gonca Güller Gibi Soldurur Beni
     Beni Beni Beni, Sevdalım Beni,

               Seyit Meftuni'yem Hayranım Sana
               Acı Şu Halime Merhem Et Bana
               Kara Toprak Oldu Oldu Bize Öz Ana
               Sarar Sinesine Buldurur Beni
               Beni Beni Beni, Sevdalım Beni


      Aşık Seyit Meftuni, Malatya iline bağlı Arguvan ilçesinin eski adı Minayik (Kuyudere) köyünde 1920 yılında doğmuştur. Asıl adı İbrahim Mamo Temiz'dir. Bölgenin yetiştirmiş olduğu aşıklar içerisinde önemli bir yere sahiptir. Yetişmesinde rol oynayanların başında, ilk deyişleri, duvaz-ı imamları, öğreten annesi (Hatice Ana) gelmektedir. Aşığın hayatında dayılarının da önemli rolleri olmuştur. Dayısı Aşık Hasan Hüseyin Orhan'dan hem bağlama çalmasını öğrenmiş, hem de dayılarının yanından hiç ayrılmayarak küçük yaştan itibaren cem ayinlerinin ve Aşık Meclislerinin müdavimi olmuştur. Yeteneği sayesinde hem dini tarikat hem de saz çalıp söylemede çok çabuk olgunluğa erişmiştir. Diğer bir dayısı Mehmet Efendi'den alfabeyi öğrenerek kendi gayret ve yeteneğiyle okuma yazmayı öğrenmiştir.

Seyit Meftuni'nin kişiliğinin şekillenmesinde dedelik ve aşıklık geleneğine olan hevesi, yeteneği sayesinde dini bilgiler edinmesi, Alevi-Bektaşi geleneklerini öğrenmesi ve erkanını yürütmesi etkili olmuştur. Aşık, gezgincilik özelliği ile farklı kültürlerin taşıyıcısı ve aktarıcısı olmuştur. İnsan yaşamındaki her şey, tabiattaki canlı cansız varlıklar şiirlerine konu olmuştur. Aşık'a göre aşık, her cefaya katlanmalı, yanıp kül olmalıdır. Bu aşk uğruna canını bile feda etmeyi göze almalıdır. Onun gönlünde kaynayan aşk "HAK" aşkıdır, ehlibeyt aşkıdır. Buradan da anlaşılacağı gibi Seyit Meftuni Hak aşığıdır. Şiirlerinde her konuyu işlemişse de, Alevi inanç doğrultusunda Tasavvuf'la bütünleşmiştir. Aşık Meftuni 1964 yılına kadar Fuzuli, Hatayi, Yemini, Virani, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Dertli, Azmi Baba, Turabi, Kul Himmet gibi ustaların eserlerini icra etmiştir. 1964 yılında kendi aşıklık mahlasını (Aşık Seyit Meftuni) alarak şiirler yazmaya ve okumaya başlamıştır. Aşık Seyit Meftuni gerek kendi yöresinde, gerekse gittiği yerlerde devrin ünlü aşıkları ile bir araya gelmiş, Aşık Meclislerinde, Cem Ayinlerinde ve diğer toplantılarda bulunmuştur.

Yörede balta saz olarak bilinen, 12 ila 17 perdeden oluşan aşık sazı, dede sazı, Aşık Meftuni'nin başlangıçtan ölümüne kadar elinden düşürmediği yöresel halk çalgısıdır. Tezene yerine bilek ve parmak marifetine dayanan, yörede "pençe" diye tabir edilen çalış tekniğini, Seyit Meftuni ustaca icra etmiştir. Seyit Meftuni yörede itibarlı bir aşık olmasının yanında, inançlı, bilgili ve güçlü bir dede olma özelliğine de sahiptir. Seyit Meftuni gerek saz çalma, gerek söylemedeki farklı icrasıyla halk müziği alanında kaynak kişi olarak ayrı önem taşır. Kendine özgü tavır ve söyleme üslubu ile gerek Alevi-Bektaşi müziğini, gerekse yöresel müziği bir arada icra eden ender aşıklarımızdan biridir. TRT Kurumuna yapmış olduğu birçok bant kaydı Türk Halk Müziği repertuarına kazandırmış olduğu deyişler, türküler, uzun havaların yanında çeşitli firmalarca yayınlanan plakları bugünün araştırmacı ve icracılarına önemli bir kaynak teşkil eder.

Gezgincilik özelliği yurt içi ile sınırlı kalmamış, kendi kişiliğini, kültürünü yurt dışında da tanıtmaya çalışmış, kendi çapında önemli ölçüde başarıya ulaşmıştır. Bunun mükafatını manevi olarak almıştır. Seyit Meftuni'nin ruhi yapısını bize en iyi şiirleri anlatmaktadır. Erdemli insanın nasıl olması gerektiğini nasihatnamelerinden anlayabiliriz. Aşık Seyit Meftuni geçirdiği bir kalp krizi sonucunda 28 Mayıs 1982 yılında Adana'da vefat etmiş, vasiyeti üzerine Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesi Alibeyuşağı köyüne gömülmüştür. Şu anda türbe olan mezarı yurt içi ve yurt dışından birçok kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

Muharrem Naci Temiz





Eserlerinden bazıları:


Aşkın Beni Deleyledi

Melul Mahsun Duran Güzel
Aşkın Beni Deleyledi
Giyin Libasını Düzel
Aşkın Beni Deleyledi

Oturmuş Karşımda Durur
Şu Sineme Hançer Vurur
İnsaf Et Sevdiğim Nolur
Aşkın Beni Deleyledi

Seyit Meftuni De Bilmez
Her Güzele Meyil Vermez
Seni Seven Asla Ölmez
Aşkın Beni Deleyledi


Küçük Yaşta Gurbet Elde

Küçük Yaşta Gurbet Elde,
Gezer Divana Divana
Defteri Kalemi Elde,
Yazar Divana Divana

Minnet Etmem Ben Feleğe,
Aşıkım Ben Bir Meleğe
Hiç Oldum Girdim Eleğe,
Süzer Divana Divana

Feleğin Çarkı Kırılsın,
Menzil Almasın Yorulsun
İsterse Bana Darılsın,
Küser Divana Divana

Aşıkların Bağrı Dağlı,
Her Tarafı Bahçe Bağlı
Bazı Yayan Bazı Yağlı,
Geçer Divana Divana

Seyit Meftuni’nin Dili,
Ayan Olsun Dosta Hali
Taşa Deyse Aşkın Yeli,
Tozar Divana Divana


Dertli Gönül

Dertli Gönül Durmaz Söyler
Dost İsmini Yar İsmini
Demem Kimselere Beyler
Dostun İsmini İsmini

Delmeyen Bana Yanayım
Dodaklarında Kanayım
Dilden Gönülden Anayım
Dostun İsmini İsmini

Duman Duman Oldu Yolum
Der Seyit Meftuni Kulum
Desem Solar Nazlı Dilin
Dostun İsmini İsmini

Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 16 Mar 2007 00:43:38
   Samed Rindani
   
    Tüm yolları tutacağım
    Ta ki sen gelene kadar
    Vuslat düşü kuracağım
    Ta ki sen gelene kadar

             Bu gönül hep seni özler
             Her gün yollarını gözler
             Rindani sarf eder sözler
             Ta ki sen gelene kadar

 

     Asıl adı Mehmet BORA'dır. Eylül 1987 yılında Kağızman'ın kümbet mahallesinde doğdu. İlköğretimi Refik Cesur İlköğretim okulunda tamamladı ve şu anda Kağızman Lisesi son sınıfta okumakta.

Şiire küçük yaşta başladı. Şiire ısınmasını sağlayan ustası Miskini'nin hakkı yabana atılamaz. Ustası tarafından "Sen Gelene Kadar" şiiri bestelendi ancak henüz kimse tarafından okunmadı.

Şiirlerimde hece ölçüsünü kullanmakta halk şiiri tarzında şiirlerinin yanında yeni denemekte olduğu "Hece Ölçüsü ile Divan şiiri" denemeleri de bulunmakta. Şiirleri henüz ilk aşamasında bulunuyor. Yerel gazete ve dergilerde yayınlanan şiirleri de bulunmaktadır.

Sait Küçük'ün (Sadık Miskini) çıkarmakta olduğu Aras gazetesine ek olarak dört sayfalık "Kağızman" gazetesini çıkarmaktadır.
 



Eserlerinden bazıları:


Sen Gelene Kadar

Tüm yolları tutacağım
Ta ki sen gelene kadar
Vuslat düşü kuracağım
Ta ki sen gelene kadar

Yerlerde kuş, kurt ağlasın
Göklerde bulut ağlasın
Yedi cihan, yurt ağlasın
Ta ki sen gelene kadar

Sensiz huzur olmayacak
Boş testiler dolmayacak
Açılan gül solmayacak
Ta ki sen gelene kadar

Bu gönül hep seni özler
Her gün yollarını gözler
Rindani sarf eder sözler
Ta ki sen gelene kadar


Çağdaş Dünya

Biri ağlıyor bak hep haykırıyor
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya
Garibim bağırıp tarih düşüyor
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya

Hani varlık hani bu sakin ahval
Aldığın can yetmez al yine al al
Bağırıyor sen olduğun yerde kal
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya

Hani o verdiğin vaat nerede
Nerede o geçen saat nerede
Eskiden at silah avrat nerede
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya

Düzen düzelende yenilmeyecek
Fakirler boynunu hiç eğmeyecek
Düzenbazla arsız gülemeyecek
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya

Riyaya mezarı kazdım o öldü
Düzen ışığında insanlık güldü
Rindani gül için öten bülbüldü
Duyamıyor musun ey çağdaş dünya


Ters Nasihat

Ters nasihat yapayım
Uç lazım bu devirde
Anlamazsan n'apayım
Suç lazım bu devirde

Elimde kuvvetim yok
Öğüt çok nasihat çok
Bunlara karnımız tok
Güç lazım bu devirde

Biz kısaca üç diyek
Biri güç biri sürek
Biri de nüfus gerek
Üç lazım bu devirde

İnsanlık tam yok olmuş
Bak bu güller de solmuş
İnsanlar korku dolmuş
Öç lazım bu devirde

Buralarda kalmazsın
Yeri versem almazsın
Bir sazı da çalmazsın
Göç lazım bu devirde

Rindani'ye kalırsa
Biri bir gün alırsa
Sazını da çalırsa
Taç lazım bu devirde

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 16 Mar 2007 00:43:59
KÖROĞLU (XVI. Yy.)
 


 Köroğlu Şiirleri


Köroğlu adına ilişkin ilk bilgiler, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesine dayanmaktadır. Seyahatnameye göre Yeniçeri Ocağında çöğür çalıp söylemekle ün yapmış Köroğlu adlı bir ozan karşımıza çıkıyor, bir de dağlara yol kesmiş Köroğlu.

XVI. yy’da yaşadığı kabul edilen Köroğlu eşitliği, adaleti, ezilenlerden yana olan kişiliğiyle destansı bir kahraman olarak kabul edilmektedir.

Benden selam olsun Bolu Beyine

Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır

At kişnemesinden kargı sesinden

Dağlar seda verip seslenmelidir

Düşman geldi tabur tabur dizildi

Alnımıza kara yazı yazıldı

Tüfek icad oldu mertlik bozuldu

Eğri kılıç kında paslanmalıdır

Köroğlu düşer mi eski şanından

Ayırır çoğunu er meydanından

Kırat köpüğünden düşman kanından

Çevre dolup şalvar ıslanmalıdır

----

Kimisi pınar başında

Kimisi yolun dışında

Al giyen onbeş yaşında

İlle mavili mavili

Kimisi dağlarda gezer

Kimisi incisin dizer

Al giyen bağrımı ezer

İlle mavili mavili

Kimisi odun devşirir

Kimisi kahvesini pişirir

Al giyen aklım şaşırır

İlle mavili mavili

Köroğluyum derki’n olacak

Takdir yerini bulacak

Mavili benim olacak

İlle mavili mavili

Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 16 Mar 2007 00:45:33
 Hodlu Noksani


Kader layık gördü gurbet elini
Gönlümü sılada eğlerken gördüm
Erken kalkıp hazırlığa başlarken
Çorap çamaşırı bağlarken gördüm


    Gel vazgeç Noksani gurbet karından
    Asla fayda yoktur dünya varından
    Git al muradını kendi yarinden
    Dermansız devayı sağlarken gördüm


Fotoğraf: M. Muratoğlu arşivi


   1922-1964. Artvin'in Yukarı Hod (şimdiki adı Yukarı Maden) köyünde doğdu. Asıl adı İbrahim Muratoğlu'dur.

Aşık edebiyatıyla içiçe olan ağabeylerinin de bilgilerini aktarmalarıyla aşıklık geleneğini küçük yaşlarda öğrendi.

Önceleri aşıklık geleneğinde şiir ve türküleri ezberleyip kaydeden Aşık Noksani, yaklaşık 18 yaşlarından itibaren kendi de şiir yazmaya başladı. Bu ilk şiirlerin bazılarında kendi adını, 1940'ların 2. yarısından sonra Noksani mahlasını kullanmaya başladı.

İlkokul öğrenimi olmasına karşın babası ve ağabeyinden Arapça ve kısmen Farsça öğrendi.

Şiirlerinde zaman zaman Sümmani ve Şenlik gibi Farsça etkiler görülmesine karşın ağırlıkla yalın Türkçeyi kullandı.

Şiirlerinde genellikle aşk ve doğa konularını işledi. Ancak taşlama ve övgü konulu şiirleri de bulmaktadır.

Öldüğünde geride, kendi şiirleri dışında Sivaslı Aşık Talibi'den Hodlu Şamili'ye dek birçok aşığın türkü ve şiirlerinden oluşan yüzlerce sayfayı bulan elyazması ve daktilo edilmiş notlar bıraktı.

Hodlu Noksani'ye ilişkin bir araştırma Bekir Karadeniz tarafından "Hodlu Noksani Yaşamı ve Şiirleri" (2000) adıyla yayımlandı.

Bekir Karadeniz



Eserlerinden bazıları:

Belasıdır

Kimse rızasıyla çıkmaz vatandan
Lakin ab u dane dar belasıdır
Meşakkatle püryan oldu her yanım
Namerdin töhmeti ar belasıdır

Çok kimseler ayran bulmaz içime
Gözü yoktur bu dünyada geçime
Altmışında kır karışmaz saçıma
Berduşluk temelde har belasıdır

Yolu düşmez bu dünyada yokuşa
Kurban kessen eli gitmez bir işe
Sevdasını vermiş alış verişe
Zararı var ise kar belasıdır

Gönlünü verenler var zanaata
Zanaatın yoksa gir kanaata
Çalışıp kazanıp kon saltanata
Fazla zengin olmak zor belasıdır

Neden sana mevlam az taksim etmiş
Taksimde kısmetin yapana atmış
Herkes çalışırken Noksani yatmış
İdare midare var belasıdır


Benim İçin

Nedendir de zalim felek nedendir
Yağan yağmur ile kar benim için
Artıyor günbegün dert ile keder
Niye bir kez gülmez yar benim için

Eller gül gönderir daim dostuna
Kahpe felek düşmüş benim kastıma
Gözün dikmiş mezarımın üstüne
Geniş dünya şimdi dar benim için

Görünmez dağların başı dumandır
Kaldım gurbet elde halim yamandır
Yatarım burada hayli zamandır
Derdi çekmek olur ar benim için

Dahi mihnet çekti erlerin eri
Nuş etti şerbeti dünyanın varı
Geçen günler geçti dönmezler geri
Bilmem daha neler var benim için

Bilmem bir günümü hayli zamandır
Yağar boran tipi karlı dumandır
Noksan bu dünyada halın yamandır
Belli ki yaşamak zor benim için


Bulunmalı

Bu gönlüm çok sever güzel methini
Güzelde yangına sel bulunmalı
Bakması mest eder cansız yatanı
Gülerken yanakta hal bulunmalı

Gezerken ceylandır bakarken maral
İnce narin değil tam orta karal
Gezmesen o bağda solmadan saral
Sevda bahçesinde gül bulunmalı

Güzeli bulmalı eyyam deminde
Yoktur bir kusuru hub endamında
Bulmalı eşini tıfıl çağında
Sinesi üstünde el bulunmalı

Ölçülmez güzelin asla kıymeti
Herbir yerde olur onun rağbeti
Dinlenir mecliste olsa sohbeti
Güzelde hünerli dil bulunmalı

Herbir mahlukatı mevlam yarattı
Kimini çok kimin bir karar etti
Güzelin gamzesi canlara battı
Böyle güzellere kul bulunmalı

Güzel olan her dernekte seçilir
Verse bir kadehte zehir içilir
Gezdiği yerlerde güller açılır
Güzelde eda naz fel bulunmalı

Nedendir Noksani fazla yazarsın
Az şeylerden sinirlenir azarsın
Bir gün olur tatlı candan bezersin
Alemde cennete yol bulunmalı


İstanbul

Gönlüm hasret kaldı köşke seyrana
Bakarım uzaktan yaslı İstanbul
Bilmem nasip midir bir daha gezmek
Ağlarım gözümde tuzlu İstanbul

Görünür uzaktan baksan camiler
Dizilmiş sıraya evler haneler
Gezer sokaklarda çiftler sunalar
Övmeye münasip süslü İstanbul

Her dakika vardır mevcut vesayet
Otobüs taksi tramvay transit
İstasyonu iskelesi müsait
Yoktur bir emsali özlü İstanbul

Gezerken olmalı cepte bol paran
Parasız gidene gezmesi haram
Zevki eğlencesi her saat her an
Seyirli neşeli sazlı İstanbul

Gelir vesayetler Garp ile Şarktan
Gezmekten doyulmaz sinema parktan
Çokları kahrolur hasta yatmaktan
Elemli kederli gizli İstanbul

Belli olmaz gecesiyle gündüzü
Farkedilmez sonbaharı yaz kışı
Denizleri tepeleri var düzü
Yokuşlu engelli düzlü İstanbul

Her yandan üstündür süslü Beyoğlu
Ne hoş görünüyor bak Cağaloğlu
Çok fazla gezemem yüreğim dağlı
Şanı üç beş değil yüzlü İstanbul

Haydarpaşa Eminönü Üsküdar
Gezmeyenler bu dünyadan küs gider
Görenlerde elem kalmaz yas gider
Kahırlı mihnetli nazlı İstanbul

Gözün açıp bu aleme baksana
Gezmek lazım Eminönü Taksim'i
Fazla yazıp kederlenme Noksani
Bedeldir dünyaya bizli İstanbul

Çevrimdışı sudee

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 7.534
  • 14.535
  • 7.534
  • 14.535
# 16 Mar 2007 00:48:07

YUSUF AKGÜL


HAYATI
 

Malatya yöresinden gelerek Ankara Kalecik ilçesine Hançılı köyüne yerleşen Emir Hüseyinoğullarından Battal’ın torunudur. 1945 tarihinde Hüseyin ve Meryem Akgül’ün dördüncü çocukları olarak dünyaya geldi.

12 yaşında babasını kaybetti. Beş çocuğuyla otuz beş yaşında dul kalan annesine destek olabilmek amacıyla köyünde çobanlık yaptı. Hayatının en zor dönemlerini yaşadı.

1965 tarihinde askere gitmek amacıyla köyünden ayrılırken ilk şiirini yazdı. Vatan görevi bitince Ankara’da işe girdi. 1967 yılının 24 kasımında dayısının torunu ile evlendi. Beş çocuğundan ikisini çocuk yaşlarda kaybetti.

Çeşitli devlet dairelerinde çalıştı. En son Ankara Şehirler Arası Otobüs terminalinin idare amiri iken siyasi sebeplerle görevine son verildi. O zamanlarda ailesiyle destek olup bu kötü günleri atlattı.

1991 tarihinde emekli oldu. Zaman zaman serbest olarak çalışmaktadır. 2 erkek bir kız üç çocuğu ve iki kız bir erkek üç torun sahibidir.

ŞİİRLERİ:


MUHAMMED MUSTAFA’YI SEVERSEN

Gayrı dayanamam ben bu cefaya
Gel Muhammed Mustafa’yı seversen
Yaralarım göz göz oldu delindi
Sar Muhammed Mustafa’yı seversen

Bir gül oldum bahçenizde bitmeye
Bülbül oldum figan edip ötmeye
Abu zemzem suyunuzdan içmeye
Ver Muhammed Mustafa’yı seversen

Hakkın kelamıydı geldi dilime
Kalem alıp yazacağım kalbime
Diyar diyar gezeceğim derdimle
Sor Muhammed Mustafa’yı seversen

Geceyle gündüzüm ah ile geçer
Viran bahçelerde bülbüller öter
Bunca çektiğimiz cefalar yeter
Gel Muhammed Mustafa’yı seversen

Yusuf Hak yoluna canın adarsa
Hüseyin aşkına yanıp ağlarsa
Kırkların cemine bir gün varırsa
Gir Muhammed Mustafa’yı seversen

ATAYA ŞİKAYET

Şikayet mi etsem sitem mi desem
Bu vatanın hali nice olur Atam
Yeniden dünyaya bir daha gelsen
Ancak sen kurtarın vatanı Atam

Birer birer senin ilken yok oldu
İngiliz Fransız Didim’e doldu
Bilmiyorum bu millete ne oldu
Gaflet uykusundan uyansın Atam

Amerikanın her dediği oluyor
İngiliz Fransız yurda doluyor
Kovduğun düşmanlar geri geliyor
Bunlara bir çare yok mudur Atam

Bütün mallarını talan yaptılar
Cumhuriyeti sayfalardan attılar
Bu güzel vatana nifak soktular
Vatanın bölünüp gidiyor Atam

Okullarda heykelini kırdılar
Yoksa sizden intikam mı aldılar
Eşkıya türedi vatan soydular
Koyduğun kanunla kalmadı Atam

Yusuf’un sözleri yalan mı bilmem
İçim kan ağlıyor ben nasıl gülem
Şanlı ordumuza güzel bir selam
Onlara emanet vatanın Atam


ÜÇ GÜN MİSAFİRİZ YALAN DÜNYAYA

Cehalet gönlüme aldanma gönül
Üç gün misafiriz yalan dünyaya
Sakın olda kırma insan kalbini
Üç gün misafiriz yalan dünyaya


Yüksek sesler ile kahkaha atma
Sakın ol kendini pahalı satma
İyilikten kaçıp kötülük yapma
Üç gün misafiriz yalan dünyaya

Şu yalan dünyaya ben niye geldim
Nice ağaları beyleri gördüm
Yusuf sen kendini boşuna yordun
Üç gün misafiriz yalan dünyaya


ÖLÜRSEM GURBETTE AĞLAMA ANNE

Pusulam geldi de askere gidem
Nereyi biliyom nereye gidem
Bu garip halimi kimlere diyem
Ölürsem gurbette ağlama anne

Yolum geçer mezarlığın yanından
Kimse bilmez öksüzlerin halından
Vallahi usandım tatlı canımdan
Ölürsem gurbette ağlama anne

Çandır bağlarından sıla göründü
Vura vura kara bağrım delindi
Anne kısmet gurbet ele verildi
Ölürsem gurbette ağlama anne

Ankara garında siyah bir tren
Gurbeti görmedim halından bilem
Şu garip anamı bir daha görem
Ölürsem gurbette ağlama anne

Kütahya Uşağa uğradı yolum
Gayrı illerde bağlandı kolum
Ana ben şaşırdım gittiğim yolum
Ölürsem gurbette ağlama anne

Manisa’ya vardım son durak oldu
Kışladan içeri girişim oldu
Yusuf’un gözyaşı sellere döndü
Ölürsem gurbette ağlama anne





Çevrimdışı habitat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.007
  • 1.986
  • 2.007
  • 1.986
# 16 Mar 2007 00:48:47
Aşık Kerem

   Çiçekler İçinde Menevşe Baştır
    Güzeli Gösteren Göz İle Kaştır
    Gurbete Gidiyom Mektup Ulaştır
    Mektup İle Konuşalım Bir Zeman

     Meşhur "Kerem ile Aslı" hikayesinin kahramanı olarak tanınan Kerem'in 16. yüzyıl aşıklarından olduğu bilinmektedir. Hikayeye göre, Kerem İsfahan şahının oğludur. Şahın hazinedarı Ermeni keşişin kızı Aslı'ya aşık olur. Bir müslümana kızını vermek istemeyen keşiş kızını alır, kaçar. Kerem peşlerine düşer, şehir şehir, köy köy onları takip eder. Nihayet bütün engeller ortadan kalkar. Evlendikleri gece, keşişin yaptığı sihirle Aslı'nın  gerdek gömleği bir türlü açılmaz. Kerem sabaha kadar gömleği çıkarmaya çalışır, başaramaz. Sonunda içinden gelen bir ateşle tutuşup yanar, kül olur. Külleri süpürmeye uğraşan Aslı da tutuşarak yanar.




Ala gözlerine kurban olduğum
Hep senin derdinden yanar ağlarım
Kime arzedeyim garip halimi
Ellerin yanında görür ağlarım

Benden kaçar sevdiğim, gayrden kaçmaz
Dahi pek küçüktür, aşıkın bilmez
Yalvarsam Mevla'ya dileğim geçmez
Yüzümü yerlere sürer ağlarım

Yine düşt'ayrılık vücut şehrine
Yürek mi dayanır dilber cevrine
Sürülünce insan mahşer yerine
Hak'kın divanına durur ağlarım

Kerem der bu firkatla yanarsam
Tükenir ömrümüz bir gün ölürsem
Bu hasretle kıyamete kalırsam
Kefenim boynuma sarar ağlarım

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK