Dorukhocam, fikirlerinize sonuna kadar katılıyorum.Baştan sona haklısınız.bende biraz katkı yapmak istiyorum müsade ederseniz
Din, islamda olsun, hiristiyanlıkta olsun ve diğer dinlerde olsun, sorgulamaya gelmez, tahammül gösteremez, bunun örnekleri tarihte doludur, kendi doğası gereği zaten sorgulanamaz, sorgulanabilseydi, din olmazdı. Ancak, felsefe çok daha üst ve geniş bir alanı kapsar, tüm çelişkilere, sorgulamalara açıktır, yaşamın her alanını sorgular, bu nedenle, din ve siyasal egemenliğin çok ağır olduğu toplumlarda, felsefe taraftar bulmaz, çünkü, toplum zaten alışkanlıkların etkisiyle uyuşmuştur.
Ancak, felsefenin de, uçuk sözcük oyunlarından, karmaşık yapılardan, mantık yalpalamalarından, ideolojik karmaşalardan arınması, tuzaklarından kurtulması gerekir. Gerçek yaşamdan kaynaklanan olgulardan hareketle, direkt yaşamı sorgulaması, toplumdaki uyuşuk alışkanlıkları yerle bir etmesi gerekmektedir. Felsefeden beklenen, dünyamızın içinde bulunduğu mevcut vahim koşullarda, en acil görevi; yaşamdaki direkt olgusal çarpıklıkları ve çelişkileri dolaysız ve sarsıcı bir şekilde, bir şekilde uyuşmuş insanların yüzüne çarpmaktır.
Din, en geniş anlamıyla sorgulanmalı ve insanların olguyla karşı karşıya gelmesi sağlanmalıdır, her türlü korku, arzu, haz arayışı, hırs ve çıkar çatışmaları, şiddet olgusu, insan eşitsizlikleri, ulusalcılık masalları, güç savaşımları, örgütlenmenin yanılsaması konularıyla insanlar yüzleşmelidir.
Felsefe, masal anlatmayı bırakıp, devekuşu toplumunun beyinlerini topraktan gün ışığına çıkarmasını sağlamalıdır.
Kısacası ;
korkusu olanların,
hele yüzleşmekten çekindikleri korkuları olanların işi değildir felsefe,
ve doğmatik tutkuları olanların,
kendi aklı ile yaptığı çıkarımların kölesi olanlarında işi değildir felsefe...
felsefe aklı,ruhu,ve vicdanı hür nefsini eline almış olan yürek sahiplerinin işidir.