Sessiz Mızıka
Lesken köyünde çok çok güzel ve aynı zamanda çok usta bir mızıkacı kız varmış.
Bu güzel kız ile evlenmek isteyen pek çok talibi varmış,fakat genç kız hiç birisini istemez gelenlerin herbirini münasip lisanla reddedermiş.
Genç kız güzeldi,akıllıydı,alımlıydı;dolayısıyla itibarı adı sanı olan birisi ile evlenmek istiyordu.Yani gözü yükseklerdeydi ve bu isteğine ulaşmakta da oldukça kararlı görünüyordu.
Yine günlerden bir gün köyde düğün kurulmuş genç ve güzel kızlar,alımlı yakışıklı delikanlılar toplanmıştı.
Düğünde pek çok güzel kız olmasına rağmen genç mızıkacının güzelliği ve zerafeti hepsine baskın çıkıyordu,erkeklerin hepsinin gözü üzerindeydi yine.
Wuc oyunu bitmiş Kafe başlamıştı.
Genç kızın mızıkasından dökülen nağmeler gökyüzüne bir ilahi seda gibi yayılıyordu ve adeta dinleyen herkesi büyülemişti müzik.
O esnada düğünde misafir olarak bulunan bir genç oyuna çıkmıştı.
Alımlı yakışıklı bu genç, aynı zamanda cesur bir asker ve iyi bir komutan olarak çevresinde ün salmış birisiydi.Genç delikanlının cephedeki kahramanlıkları anlatılırdı dilden dile.
Fakat o da tıpkı genç kız gibi gözü yükseklerdeydi,delikanlı kendisinden o kadar emin,o kadar gururlu kararlı ve inatçıydı ki bir şeyi istediğinde o iş olmuş farzedilirdi.
Oyuna çıkan genç doğruca mızıkacının önüne gelip durmuş bekliyor,fakat genç kız hiç yerinden kımıldamıyor. Oynamayı hiç düşünmediği gözle görülür şekilde başını önüne eğmiş mızıkasını çalıyor ve farkettiği halde gelip yanı başında duran genç adama kafasını kaldırıp bakmıyor bile.
İnsanlar kötü bir şey olmasından endişe edercesine oldukları yerde huzursuzluk içerisinde kımıldanmaya birbirleri ile fısıldaşmaya başlıyorlar,genç kızın da rengi bembeyaz olmuş bir biçimde yerinde çakılı duruyordu.
O pespaye ise ben ondan aşağı değilim,
O kendisini önemsiyorsa ben ondan aşağı değilim,
Okararlı ise gururlu ise ben ondan aşağı değilim, geri adım atarsam benim bir değerim kalmaz diye düşünüyordu genç kız, o nedenle de ne olursa olsun oyuna çıkmamaya kararlıydı.
Kıpkırmızı bir yüz, öfkeden kan çanağına dönmüş gözlerle olduğu yerde çakılı duran genç adamın kafasında saniyeler içerisinde türlü düşünceler akıp giderken eli yavaş yavaş silahına gitti.
Genç adam ne yapması gerektiğini düşünüyordu bir yandan da;
Bir kadını öldürürsem hangi yüzle yaşarım bundan sonra.Affedeyim desem nasıl affedebilirim ki, benimle alay ediyor,küçümsüyor beni,kafasını kaldırıp yüzüme bile bakmıyor,eğer onu oyuna çıkartmadan çekilirsem bundan sonra erkek sıfatıyla nasıl yaşarım….
Büyük bir gürültüyle patladı silah ve müziğin o ilahi makamı bir anda kesiliverdi.
Silah sesi ikinci kez duyulduğunda ise genç adam orta yere düştü kan içinde.
Her iki cenazeyi de sahipleri ağıtlar ve göz yaşları içerisinde toprağa verdiler ertesi gün.
Gereksiz ve boş gururun kötülüğüne bir örnek olmak üzere bu hikaye ve bu
mızıka kaldı geriye.
Söylenene göre; mızıkadan o günden sonra her kim çalmağa çalışmışsa da hiç ses çıkmamış,korkunç olayı hatırlatan mızıka bir zaman muhafaza edildikten sonra müzeye verilmiş. Qafe'den alıntı